Sosyal Medya

Güncel

'Darbeyi köprü kapatmadan ibaret sanıyorduk'

Almanya, Türkiye’nin “Vancouver’den Van’a kadar olan istikrar bölgesinin sınırında” olduğunun, bu haliyle kritik önemde bulunduğunun farkında. Ancak bu bakış açısı Almanya’nın Türkiye politikalarına pek yansımıyor. Bu sebeple ilişkiler sıkıntılı, hatta gergin bir seyir izliyor. Almanya Dışişleri Bakanı bu akşam böyle bir ortamda Ankara'ya geliyor. Ziyaret öncesinde Almanya’nın Ankara’daki Büyükelçisi Erdmann ile Almanya’nın küresel vizyonunu bu çerçevede Ankara-Berlin ilişkilerini konuştuk.



Berlin Duvarı’nın 1989’da yıkılması ve SoÄŸuk SavaÅŸ’ın sona ermesiyle birliÄŸini yeniden saÄŸlayan Almanya, 2000’li yıllarda küresel ölçekte en güçlü ve etkili aktörlerden biri olarak sahneye çıktı. 1871’de Alman birliÄŸinin kurulmasından bu yana bü ülke  uluslararası sahnenin kilit aktörlerinden biri.  Almanya maÄŸlup olduÄŸu Birinci ve Ä°kinci Dünya SavaÅŸlarından kısa bir zaman sonra kendini toparlayıp yeniden sahneye dönebildi. SoÄŸuk SavaÅŸ’ın üzerinden 25 yıl geçti ve Almanya bugün Avrupa’ya liderlik ediyor.

Alman DışiÅŸleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier Haziran ayında Foreign Affairs dergisi için kaleme aldığı bir yazıda, Almanya’nın küresel siyasetteki yeni rolünü anlatmıştı. Alman Bakan, “AB ve ABD SoÄŸuk SavaÅŸ dönemi sonrasında birçok sorunla uÄŸraşırken Almanya hızla yükseliÅŸe geçti. Dünyanın büyük bölümüne özgürlük, barış ve refah getiren uluslararası düzen baskı altında” diyor ve Almanya’nın böyle bir ortamda istikrarını koruduÄŸunu ve dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden biri olacağını, ‘buna uygun sorumluluklar da alacaklarını’ yazıyordu. OrtadoÄŸu için de ‘yeni bir güvenlik mimarisi inÅŸa etme sorumluluÄŸundan kaçmadıklarını’ anlatıyordu.Alman DışiÅŸleri Bakanı, söyleyeceklerini diplomasininin tül perdesinin arkasına saklanmadan söylemiÅŸti.

Bunun üzerine, biz de Alman dış politikasını Ankara’daki Alman Büyükelçi ile biraz daha irdelemek istedik. Temmuz ayında talep ettiÄŸimiz röportajı birkaç gün önce gerçekleÅŸtirebildik. 

ABD’nin Trump’la birlikte daha izole bir döneme gireceÄŸi, AB’nin en önemli ülkelerinden biri olan Ä°ngiltere’yi kaybettiÄŸi bir süreçte daha da aktif hâle gelen Alman dış politikasının seyrini, hedeflerini ve bilhassa Almanya’nın gözünde Türkiye’nin nereye oturduÄŸunu, AÄŸustos 2015’ten bu yana Türkiye’de görev yapan, daha önce Almanya’nın NATO temsilciliÄŸinde görev yapmış olan Büyükelçi Martin Erdmann ile konuÅŸtuk.

Alman Büyükelçi, dünyanın düzensiz bir hâle dönüştüğünü, Almanya’nın da bu ortamda ‘olayların dışında kalamayacağını’ vurguluyor. Son tahlilde iki büyük dünya savaşının çıkmasında Almanya’nın rolü dünyanın mâlûmu, dolayısıyla ‘olayların dışında kalamayacaklarsa’ ne yapacaklarını anlatırken kelimelerini dikkatle seçerek konuÅŸuyor:

“Almanya kendi tarihi geliÅŸmelerinden de hareketle kendisini bir sivil güç olarak deÄŸerlendiriyor günümüzde. Askeri imkânlarımızı ise, ki bunlar da çok iyi imkânlar aslında, sadece belli ortamlarda, NATO müttefiklerimizle ortak hareket etmek suretiyle ortaya koyuyoruz. Avrupa BirliÄŸi çatısı altında ya da BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla oluÅŸturulan uluslararası koalisyonlar çerçevesinde bu askeri imkânımızı gün ışığına çıkarıyoruz. ÖrneÄŸin DAEÅž’le mücadeledeki uluslararası koalisyon gibi. Fakat bir kez daha altını çizmek isterim ki Almanya kendisini bir ‘sivil güç’ olarak görüyor ve gücünü öncelikli olarak siyasi çözümlerden yana kullanıyor. Askeri imkânları hiçbir ÅŸekilde ön planda deÄŸildir.”

Alman Büyükelçi bu noktada Avrupa’da yeni yeni ortaya çıkan bir farkındalığın altını çiziyor:

“Dünya artık tamamen düzensiz bir hale dönüştü. Biz Avrupa olarak inanıyorduk ki bu düzensizliÄŸin, bu sorunların dışında kalabiliriz. Adeta Avrupa’yı saran, koruyan bir kalkan var gibi düşünüyorduk ama bunun böyle olmadığını gördük. Global sorunlara karşı böyle bir kalkan söz konusu deÄŸil… Mesela 2015 yılında Avrupa´ya ulaÅŸan büyük göç dalgasını öngöremedik. GeçmiÅŸe baktığımız zaman OrtadoÄŸu’daki sorunlar çok uzak geliyordu bize. Fakat günümüzde bunlar Türkiye’de olduÄŸu kadar Almanya’da da kendini gösteriyor.”

Erdmann, Ä°ngiltere’nin AB’den ayrılma kararı verdiÄŸi, göç dalgasıyla karşı karşıya kalındığı, ekonomik sıkıntıların ortaya çıktığı bu dönemde ‘Almanya’nın istikrar saÄŸlayıcı rolü’nü anlatıyor:

“…Yorganın altına saklanacak halimiz yok. Bütün tehlikelere karşı Avrupa kendini bir ÅŸekilde korumalı. Gerek dışarıdan gelen tehlikeler gerek içimizdeki huzursuzlukları göz önüne getirdiÄŸimizde, Almanya’nın istikrar saÄŸlayıcı rolünü ortaya koyması gerekecek. Bundan sonraki nesiller için de bizim taşıdığımız bir sorumluluk bu.”

“Vancouver’dan Van Gölü’ne kadar Euro-Atlantik istikrar bölgesi”

PKK ve Gülen örgütü konusunda Almanya’nın yaklaşımı  Türkiye’nin hassasiyetlerine cevap vermiyor. Ä°liÅŸkiler son dönemde bu iki konu sebebiyle gergin seyrediyor. Büyükelçiye Almanya’nın stratejik bakışında Türkiye’nin yerini sorduk. Erdmann’a göre Türkiye, çatışmalar ve savaÅŸlarla sarsılmış bir bölgede istikrarını koruyan tek ülke. ‘Euro-Atlantik’ istikrar kuÅŸağının güneydoÄŸu sınırında ve bu istikrarın korunması önemli, Türkiye bu açıdan kritik önemde:

“…Türkiye aslında tüm dünyayı deÄŸerlendirdiÄŸimiz zaman günümüzde en istikrarsız, en sorunlu bölgede istikrar saÄŸlayıcı bir kuvvet olarak karşımızda duruyor. Türkiye’nin de dâhil olduÄŸu, Irak ve Suriye’nin de olduÄŸu bu bölge, dünyada her an patlamaya hazır en tehlikeli bölge durumunda ÅŸu anda. Euro-Atlantic istikrar bölgesinin güneydoÄŸu ucunda bulunan Türkiye bizler açısından son derece önemli bir konumdadır. Bu bölge Vancouver’dan baÅŸlayıp Van Gölü’ne kadar devam ediyor. Bu bölge Euro-Atlantic istikrar bölgesidir ve bu bölge itibariyle Türkiye çok önemli bir müttefiktir.”

Bu sözler Almanya’nın, Türkiye’nin Avrupa’nın güvenliÄŸi ve istikrarı açısından stratejik öneminin farkında olduÄŸunu gösteriyor, ancak bu anlayış iliÅŸkilere yansımıyor. Bölgede bir jeopolitik deprem yaÅŸanırken, iki ülke arasında gerilimli bir iliÅŸki seyrediyor. Büyükelçi bu konuda ‘megafon diplomasisi’ dediÄŸi faktöre dikkat çekiyor:

“Gerçekten de son aylarda çok fazla bir oranda megafon diplomasisine ÅŸahit olduk. Diplomasi iyidir ama bunu megafonla yaparsanız pek de iyi olmaz. Bu sebeple zaten kapalı kapılar ardında konuÅŸmamız da çok önemli. Bu yüzden de zaten DışiÅŸleri Bakanı Steinmeier Türkiye’ye geliyor.”

Almanya, göç krizi sonrası Türkiye ile AB arasında yapılan anlaÅŸmada en önemli rolü oynamıştı. 2015’te özellikle bu sebeple hızla ivme kazanan iliÅŸkiler sebebiyle karşılıklı üst düzey ziyaretler de sıklaÅŸmıştı. Alman BaÅŸbakanı Merkel sadece 2015 yılının başından itibaren Türkiye’ye beÅŸ kez geldi. Ancak, 2016’nın sonlarına doÄŸru iliÅŸkiler yeniden gerildi. Ankara, Berlin’i PKK ve Gülen örgütüne mensup ve terörist olarak kabul ettiÄŸi kiÅŸileri saklamakla suçluyor. Erdmann, iliÅŸkilerin gerildiÄŸi bu süreçte ‘megafon diplomasisi’ yürütüldüğünü, bunun da iliÅŸkilere zarar verdiÄŸini söylüyor. ‘Megafon diplomasisi’ derken basın aracılığıyla Ankara’dan yapılan ve Almanya’yı teröre kucak açmakla suçlayan ifadeleri ve Berlin’den yine basın araclığıyla gelen cevapları kastettiÄŸi anlaşılıyor.

“Sanıyorduk ki, darbe Ä°stanbul’da bir köprü kapatmadan ibaret”

Türkiye’deki 15 Temmuz darbe giriÅŸimine Avrupa’dan beklenen tepkinin gelmemesi Türkiye’nin sadece Almanya'ya deÄŸil bütün Avrupa’ya bakışında önemli bir etki oldu, bu etki devam ediyor. Alman elçi bu noktada bir özeleÅŸtiride bulunuyor:

“Bir özeleÅŸtiri de yaparak bir ilavede bulunmak istiyorum. Biz Avrupa’da, ben aslında sadece Almanya için konuÅŸabilirim, Almanya’da, darbe giriÅŸiminden sonraki ilk haftalarda bunun ne denli bir travmaya neden olduÄŸunu anlayamadık. Almanya'dan heyetler geldi ve Meclis’e gittiler. Bize bu zararlar gösterildi. Gelen bütün konuklar bu tabloyu görünce ÅŸok oldular. Çünkü uzaktan bakıldığında sanıyorduk ki bu darbe Ä°stanbul’da bir köprü kapatmadan ibaret... Ankara’da olup bitenler Almanya ve Avrupa’ya çok fazla nakledilmedi aslında.”

Türkiye’nin OHAL kapsamında darbeye karşı gereken önlemleri alma hakkı olduÄŸunu, sorumluları ortaya çıkarıp yasal olarak gereken tedbirlerin alınması gerektiÄŸini söylerken ‘bunları yaparken orantılılık ilkesi de göz önünde bulundurulmalı’ diyor.

Erdmann, Almanya’daki üç milyon Türk kökenli vatandaşın, daha önce Almanya’da yaÅŸamış olan dört milyon Türk’ün ve her yıl Türkiye’ye tatile gelen yaklaşık beÅŸ milyon Alman turistin varlığını da hatırlatıyor ve ekliyor:

“Almanya ve Türkiye, emsalsiz bir ÅŸekilde birbirine geçmiÅŸ ve birbirine baÄŸlı iki ülkedir. Gerek Almanya’daki gerekse Türkiye’deki iç politika geliÅŸmeleri birbirini son derece ciddi ÅŸekilde etkilemektedir. Bu iliÅŸkiler yumağını deÄŸerlendirdiÄŸiniz zaman birinde bir huzursuzluk veya olumsuz bir geliÅŸme olması diÄŸerinde de iç politika malzemesi haline geliyor. Dolayısıyla iki ülke arasında var olan bu duygusal tepkileri anlayabilmek için iÅŸin arka planını bu ÅŸekilde görmek gerekiyor.”

 


Erdmann'la Almanya'nın Ortadoğu vizyonunu da konuştuk.
 
[[Al Jazeera Türk / Zahidin Köşüş]]

“OrtadoÄŸu’da monolitik bir hareket söz konusu deÄŸil”

‘Dünyada her an patlamaya hazır, bu en tehlikeli bölge’nin ortaya çıkmasında veya sorunların bu kadar ağırlaÅŸmasında, aralarında Almanya’nın da bulunduÄŸu küresel düzenin sahiplerinin rolü yok mu? Alman Büyükelçi’yle konuÅŸtuÄŸumuz baÅŸlıklardan biri de buydu.

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından, DoÄŸu Avrupa’da demokratik süreçlerin yürütülmesinde Amerika ve Avrupa büyük siyasi ve mali destek vermiÅŸti. Bu destek aynı taleplerle sokaklara dökülen OrtadoÄŸu halklarına verilmedi. Tam tersine destek diktatörlere verildi. Erdmann’a bunun sebebini sorduk:

“Ä°ki geliÅŸmeyi birbiriyle kıyaslamamız çok mümkün deÄŸil. Libya örneÄŸinden yola çıkarsak Kaddafi sonrası aÅŸiretvari yapılar birbiriyle mücadeleye giriÅŸti. Ä°kincisi de ÅŸu; bölgede yine Arap baharı çerçevesinde deÄŸerlendirdiÄŸimiz zaman toplumların içinde mezhepsel çatışmalar da var. Üçüncü unsur da ne yazık ki terör fenomeni de var. Günümüzde en büyük tehlike olarak DAEÅž terörü karşımızda duruyor. Dolayısıyla 1989’da orta ve DoÄŸu Avrupa’da yaÅŸanan özgürlük devriminden farklı olarak burada monolitik bir hareket söz konusu deÄŸil….Toplumlar içinde aslında birbirinden farklı birçok yapının ve bakış açısının hareketi söz konusu. Ä°nsanlar ‘Peki ne yapacağız ÅŸimdi, özgürlüğü elde ettik ama bu özgürlükle nasıl yaÅŸayacağız, neler olacak?’ diye soruyor. Böyle bir çeliÅŸkili durum var ortada. Suriye örneÄŸinden yola çıkmak isterim. Suriye’de yaÅŸanan çatışma nedir? Bir iç savaÅŸ mı var? Toplum topyekûn Esed’e mi baÅŸkaldırıyor? Ya da farklı dini unsurların birbiriyle savaşı mı söz konusu? Ya da sadece DAEÅž prizmasından mı bakmak gerekiyor, terör müdür savaşın sebebi? Ya da artık bu bir jeopolitik sorun haline mi geldi? Rusya sıcak sulara inmek için bir plan mı yapıyor? Dolayısıyla aslında karşımızda çok büyük ve çok farklı etkenlerin içinde olduÄŸu büyük bir düğüm var.”

-Üçüncü unsur olarak DAEÅž’i saydınız. Fakat DAEÅž Arap Baharı’yla birlikte çıkmamıştı. Birkaç yıl sonra, burada oluÅŸan boÅŸluktan ve kargaÅŸadan faydalanarak ortaya çıktı?

“Bana kalırsa aslında neden sonuç iliÅŸkisi yok burada. Batı’nın desteÄŸi olmadığı için olaylar çığrından çıktı, DAEÅž terörü ortaya çıktı diye bir ÅŸey söyleyemeyiz. Bu mezhepsel terör örgütünün nasıl meydana geldiÄŸinin detaylarına girmemek lâzım. El Kaide neden Afganistan’daydı. El Kaide’den bu nasıl geliÅŸti? DAEÅž teröristleri neden birden bire Suriye ve Irak’ta oraya çıktı? Bilim bile hâlâ günümüzde mantıklı bir cevap bulamıyor. Bu Arap Baharı’nın başında aslında Avrupa ÅŸunu gördü: Akdeniz’in güneyinde yer alan ülkeler desteklenmeli ki oradan bir mülteci akını doÄŸmasın.”

“Batı’nın oradaki geliÅŸmelere müdahil olma imkânı son derece kısıtlı”

Alman Büyükelçi, Batı’nın bölgedeki geliÅŸmelere destek verdiÄŸi dönemlerde de ‘içiÅŸlerimize karışıyorlar’ eleÅŸtirilerinin geldiÄŸini hatırlattı. Buradan yola çıkarak OrtadoÄŸu’daki toplumlara etki etme imkânının sınırlı olduÄŸunu anlattı:

“Batı gereken desteÄŸi saÄŸlamadı, seyretti, belli noktalarda harekete geçmedi diye söylemler var. Siz de bunu vurguluyorsunuz. Batı’yla ilgili hep bu önyargılar var. GeçmiÅŸte de farklı bir durum vardı. ‘Batı sömürgeci hedeflerle olaya yaklaşıyor, içiÅŸlerimize karışıyor’ diye söylemler vardı. Batı’nın oradaki geliÅŸmelere müdahil olma imkânı son derece kısıtlı. Dışarıdan baÅŸka bölgelerde toplum içindeki geliÅŸmelere etki etme gibi bir imkân gerçekten çok sınırlı. Afganistan örneÄŸini vermek istiyorum. Biz Afganistan toplumunu geleceÄŸe daha iyi hazırlamak için on beÅŸ yıldır mücadele veriyoruz. Gerek kanla, gerek parayla bunun bedelini ödüyoruz. Fakat elde edilen sonuca baktığımız zaman sonuç çok sınırlı. Neredeyse hiç ilerleyemedik.Balkanlara bakın mesela, 1995’te Yugoslavya dağıldıktan sonra günümüzde bakıyoruz, hâlâ bu devletler AB yardımları olmadan istikrarlı bir ÅŸekilde ayakta durmaya halleri yok. O zamanki hedefimizin bir adı vardı: ‘Ulus inÅŸası’ Fakat ÅŸu anda anlıyoruz ki bizler, Batı ülkeleri baÅŸka ülkelerde bu ÅŸekilde zorlayıcı tedbirlerle halkı baÅŸka bir tarafa yöneltme konusunda baÅŸarılı olamıyoruz. EÄŸer toplumun kendisi ikna olmazsa, bu hedefe ulaÅŸma arzusu toplumun kalbinden gelmiyorsa siz dışarıdan bir güçle bu ülkeye girip ‘ulus inÅŸası yapıyorum’ demekle bir yere varamıyorsunuz.”

“PKK ve YPG’ye ne maddi, ne siyasi destek veriyoruz”

Berlin-Ankara iliÅŸkilerinin son zamanlarda gerilmesinin en büyük sebebi de PKK sorunu. Suriye’de PYD/YPG ismiyle PKK’nın uzantısı olarak IŞİD’le savaÅŸan gruplara baÅŸta ABD olmak üzere Batı’nın ciddi bir desteÄŸi var. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan da bu örgütlere dahil olan ve Almanya’ya sığınan binlerce kiÅŸinin ismini Merkel’e verdiÄŸini, Merkel’in ise bunun gereÄŸini yapmadığını söylüyor.

Bu durumu hatırlattığımız Büyükelçi, Almanya’nın PKK’ya destek verdiÄŸi iddialarını kesin bir dille redderken, PKK’nın Suriye’deki silahlı kanadı YPG için ise ‘silahlarla hedefine ulaÅŸamayacaktır’ diyor.

Büyükelçiye göre, Almanya, Irak’ta ya da Suriye’de bir Kürt devletine de, toprak bütünlüğünün korunması ilkesi doÄŸrultusunda karşı çıkıyor. Yönetimlerin Åžiiler, Sünniler gibi Kürtleri de kapsayıcı ÅŸekilde yapılandırılması gerektiÄŸini vurguluyor:

“Bir kez daha vurgulamak istiyorum, biz toprak bütünlüğünün korunmasını istiyoruz. Devletlerin mevcut sınırları neyse o haliyle korunmasından yanayız. Biz aslında bölgede devletlerin, hükümetlerin kapsayıcı bir rol üslenmesini istiyoruz. Bunu BaÄŸdat hükümetiyle de vaktinde o ÅŸekilde deÄŸerlendirmiÅŸtik. Åžiilerin, Sünnilerin ve Kürtlerin tamamının temsil edildiÄŸi, kapsayıcı bir hükümet olmalı. Dolayısıyla biz mevcut durumda da bölgesel bütünlük korunsun, devletler toplumun bütün katmanlarını içine alacak ÅŸekilde yönetim biçimi oluÅŸtursun.Bize göre PKK bir terör örgütüdür. Dolayısıyla biz elbette ki PKK’ya herhangi bir destek vermeyiz. YPG’ye de kesinlikle herhangi bir destek vermiyoruz. Almanya için konuÅŸuyoruz, biz YPG’ye ne maddi, ne ideolojik, ne siyasi herhangi bir destek vermiyoruz. BaÅŸka ülkeler bunu yapabilir ama biz yapmıyoruz.”

“Ne PKK, ne YPG silahlarla hedefine ulaÅŸamayacak”

“Fakat bu baÄŸlamda Kürt meselesini daha geniÅŸ bir ÅŸekilde ortaya koymak isterim. Kesin olan bir ÅŸey var ki; bu Kürt meselesi silahla çözülemeyecek. Bu, Kürt toplumumun silahlı kolları için de geçerli. PKK ve YPG de silahlarla hedeflerine ulaÅŸmayacak. PKK, silahlı mücadeleyle hedeflerine ulaÅŸamayacaktır ama YPG de ulaÅŸamayacak. Söz konusu örgütler hedeflerini bu ÅŸekilde silahlı olaylarla kesinlikle elde edemeyecekler. Bunu tarih bize gösteriyor. Kolombiya’ya, Ä°rlanda’ya bakalım. Etnik çatışmalara baktığınız zaman silahlı olarak yapılan bu etnik mücadelelerde on yıllarca çok fazla bedel ödenmiÅŸtir. Ancak görülüyor ki bu ÅŸekilde hiçbir sonuca ulaÅŸmamıştır ve nihayetinde yine bir siyasi çözüm sorunu noktalamıştır.”

-Hiçbir ÅŸekilde siyasi destek de vermiyoruz dediniz ama Almanya’da PYD bürosu açıldı?

“Almanya’da PYD ve YPG terör listesinde deÄŸiller. Biz AB’de veya BirleÅŸmiÅŸ Milletler’de (BM) terör listesine alınan örgütleri kendi ülkemizde de listeye alıyoruz. Ama YPG ne AB listelerinde ne BM listelerinde bir terör örgütü olarak geçmiyor. Dolayısıyla adı ne olursa olsun bir kuruluÅŸ terör listesinde deÄŸilse ve Almanya’da Dernekler Yasası’na uygun olarak bir dernek kuruyorsa bizim hükümet olarak bunu yasaklama imkânımız bulunmuyor. Bu, elbette destek verdiÄŸimiz anlamına gelmiyor.”

Büyükelçi, PYD/YPG’yi terör örgütü listesine almanın Almanya’nın gündeminde olmadığını da söyledi. Yani Almanya tıpkı Amerika gibi ‘PKK terörist ama PYD ve YPG deÄŸil’ çizgisini sürdürmeye devam edecek gibi görünüyor. Bu baÅŸlık, Alman DışiÅŸleri Bakanı’nın Ankara’daki görüşmelerinde Türk tarafınca masaya getirilecek.

“Etnik temelde yeni sınırlar çizilmesini istemiyoruz”

Alman DışiÅŸleri Bakanı Stenmeier OrtadoÄŸu’da güvenlik inÅŸa edilirken sorumluluktan kaçmayacaklarını belirtmiÅŸti. ABD, Rusya ve Ä°ran’ın alan hâkimiyeti için mücadele ettiÄŸi Irak ve Suriye’nin bir anlamda kaderini belirleyen IŞİD’e yönelik operasyonlara Almanya en fazla katkıyı veren ülkelerden biri. Erbil’de eÄŸitim kampları var, Ä°ncirlik’te tornado ve tanksavar uçakları var.

Irak ve Suriye’de çatışmalar sürerken, farklı güçler tarafından desteklenen, farklı mezhep ve etnik kökenden gelen topluluklar da belirli alanları kontrol etmeye baÅŸladı. Bu süreç, bu iki ülkenin bölünmesi senaryolarını da beraberinde getirdi. Berlin’deki resmi ağızlar Almanya’nın bu senaryolara karşı olduÄŸunu söylüyor. Almanya Büyükelçisi de röportajda bu söylemi tekrarladı:

“Türkiye ile bu anlamda ortak menfaatlerimiz var. Ä°ki taraf da bölgenin istikrara kavuÅŸmasını ve mevcut devletlerin düzeninin korunmasını istiyor. Kesinlikle yeni sınırların çizilmesini istemiyoruz. Dolayısıyla bizler toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız. Etnik sınırların çizilmesini istemiyoruz.Bu bizim politikamız. BaÅŸarılı olur mu olmaz mı, göreceÄŸiz gelecekte. BaÅŸka bir siyaset izleme ÅŸansımız da yok aslında. Türkiye ile bu anlamda hemfikiriz. Bu bölgede devletlerin yıkılmaması, yeni sınırların çizilmemesi lazım. Buna izin veremeyiz. Çünkü eÄŸer böyle bir ÅŸey olursa dünyanın birçok baÅŸka bölgesinde de benzer olaylarla karşı karşıya kalma riskiyle karşılaşırız.”

“Suudi Arabistan ve Ä°ran etki sahalarını geniÅŸletmek istiyor”

Almanya, bölgedeki olası mezhep çatışmalarını da ‘kaygıyla izliyor’. Ä°ran ve Suudi Arabistan’ın etki alanlarını geniÅŸletmek adına mezhepçi bir politika izlediÄŸini ve bu yolun yanlış olduÄŸunu belirten Alman Büyükelçi, Türkiye’nin mezhepçi olmayan dış politikası sebebiyle bölgede aracı olabileceÄŸini de söylüyor:

“Bizler devletleri destekleriz. Herhangi bir dine mensup kiÅŸileri ya da toplumları deÄŸil. Dolayısıyla bu bakış açısıyla baktığımız zaman YakındoÄŸu ve OrtadoÄŸu bölgesinde yaÅŸanacak mezhep çatışmalarını büyük kaygıyla izleriz. Suriye, Irak, Yemen gibi bölgelerde bu tip olayların olmasını istemeyiz. Suudi Arabistan ve Ä°ran mezhep odaklı bu olaylardan yola çıkarak, adeta bunları fırsat bilerek kendi etki sahalarını geniÅŸletmek istiyor. Bize göre bu yanlış bir yol. Burada Türkiye ile ortak bakış açısına sahibiz ve benzer ÅŸekilde hareket ediyoruz. Türkiye de herhangi bir mezhebe baÄŸlı olmayan bir dış politika yürütüyor. Bu doÄŸru yoldur. Biz bunu bu ÅŸekilde destekliyoruz. Türkiye’nin bu mânâda bir aracı olabileceÄŸini düşünüyoruz. Biz bölgede herhangi bir din savaşı olsun istemiyoruz. Avrupa’da meÅŸhur 30 yıl savaÅŸları olarak adlandırılan, 17. yüzyılda yaÅŸanan o felaketin burada yaÅŸanmasını kesinlikle istemiyoruz.”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.