Kürsü
'Donald J. Trump'un vaadleri Amerikan rüyasını bir kabusa dönüştürdü'
ABD hala en büyük ekonomik ve askeri güç olma konumunu koruyor olsa da toplum psikolojisinde ve bunun siyasal yansımasında bunu destekleyecek özgüveni hızla kaybettiği söylenebilir.
Amerikan başkanlık seçim sonuçlarının pek çok çevre tarafından bu denli şaşırtıcı, beklenmedik şekilde karşılanmasında medya algı yönetiminin etkisi olduğu kesin. Adeta medyatik linç ölçülerine varan tek yanlı yayınlar en başta Amerika dışından yapılan analizleri fena yanılttı.
Seçim sonuçlarında asıl yanıltıcı kriter zihinlerde var olan Amerika imajıdır. 'Amerikan rüyası'ndan uyanmak istemeyen, Amerika'nın siyasal, toplumsal deÄŸerleri ile gücü arasında doÄŸrusal iliÅŸki kurmaya yatkın algının yanılgısıdır. Demokrasi, çoÄŸulculuk, teÅŸebbüs ve rekabet özgürlüğünün yani kapitalizmin efsunlu gücü… Dünya gücünün dünya cenneti sayılmasının doÄŸrudan iyi, doÄŸru, güzel ne varsa tümünün toplumu ve siyasal tercihlerini yansıttığı yanılgısı… Amerikan sisteminin bu derece vandal bir ırkçı söyleme, popülizme itibar etmeyecek kadar tutarlı ve güçlü olduÄŸu efsanesine olan tutkulu inanç yatmaktadır yanılgıda.
Asıl yanılgılardan biri de mutlaklaÅŸtırılan Batılı ölçülerde 'ileri demokrasi'nin bir tür gizli totalitarizm içerdiÄŸinin görmezden gelinmesi… Siyasal bilincin en parıltılı örneÄŸi olarak gösterilen demokratik modellemelerin temelde siyasal yabancılaÅŸma üretmiÅŸ olması ve bu yabancılaÅŸma ile baÅŸtan malûl hale geldiÄŸinin itiraf edilmemiÅŸ olması; siyaset kuramcılarının da açmazıdır. Ortaya çıkan sonuç yeni bir duruma iÅŸaret etmiyor ve sadece Amerika ile sınırlı yapısal bir sorun da deÄŸildir. 'Ä°leri demokrasi' olarak Batı dışı toplumlara standart belirleme, dikte etme hakkını kendisinde gören Avrupalılar için de bu derin çeliÅŸki geçerli…
Herhangi bir Batılı demokratik ülkede seçime katılım ve seçimi kazananın genel popülasyona olan oranını kıyaslamak bile demokrasinin aslında belli azınlıkların, baskı gruplarının, elitlerin sonucu belirlediği bir sisteme indirgendiğini görebilir, etkili bir azınlık grubunun sermaye, medya despotizmi ile kitleler adına yönetimleri belirlediği gizli bir diktatoryaya dönüştüğünü göstermeye yeter.
Donald J. Trump'un bize ezberletilen Batılı evrensel değerleri yerle bir eden vaadleri ve bu kampanya ile seçimi kazanmasının iki farklı, çelişik yapısal sorunu ortaya çıkartıyor. İlki, Amerikan rüyasının aslında derinden derine çoktan bir kabusa dönüşmüş olduğudur. En saldırgan, en ayrımcı, açıktan ırkçı ve İslamofobik söylemin bu denli destek buluyor olmasının anlamı üzerinde yeterince durulmuyor. Gücünü biraz da cazibe merkezi olarak dünyadan farklı entelektüel sermayeyi, kültürel çeşitliliği toplama kapasitesinden alan bir sistem için alarm işareti sayılmalıdır. Bu tür marjinal, uç tepkilerin merkezi ele geçirmesi sosyal, siyasal anlamda marjinalleşme işaretidir. Bunun temel nedenlerinden biri de ekonomik göstergelerin gerilemesidir. Bu durum Amerika'nın dünya sistemini belirleme kapasitesinin çoktan gerilediğini gösterir. En azından toplumsal olarak bu özgüveni yitirişinin habercisi olarak okunabilir.
ABD hala en büyük ekonomik ve askeri güç olma konumunu koruyor olsa da toplum psikolojisinde ve bunun siyasal yansımasında bunu destekleyecek özgüveni hızla kaybettiÄŸi söylenebilir. Gücünü 'evrensel insan hakları ve deÄŸerler'den aldığını iddia eden bir sistemin/toplumun bu ilkeleri ciddiye almayışının siyasal sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Ve bu sonuçların sadece ABD seçmenini deÄŸil oy verme hakkı olmayan yüz milyonlarca dünyalıyı etkileyecek olması durumu vahimleÅŸtiriyor. Mesela OrtadoÄŸu'nun geleceÄŸinde büyük ölçüde Amerikalıların dörtte birinin oyunu alabilmiÅŸ bir yönetimin belirleyecek olması gerçeÄŸi… Seçimin ikinci yanıltıcı, çeliÅŸkili sonucu popülist söylemle müesses nizamın gerekleri, gerçekleri arasında ortaya çıkan siyasal pratiktir... Sosyal rahatsızlıkları kaşıyarak oy alan Trump, iktidar olunca da seçim vaadlerinin ne kadarını hayata geçirecek? Ä°ktidar gerçeÄŸi ile karşılaÅŸtığında pek çok söylemini unutması mukadder. Mesela 7 Ekim 2016'da tüm Müslümanların Amerika'ya giriÅŸini yasaklayacağı vaadi. Tüm dünyada tepki çeken ama seçmenleri nezdinde kabul gören bu Ä°slamofobik söylemin ne kadar uygulama ÅŸansı var? Nitekim seçimi kazandığının kesinleÅŸtiÄŸi gün bu açıklamasının yayınlandığı resmi web sitesinden kaldırıldı. Bu nefret söyleminin prim yapıyor olması ile daha görevi devralmadan yayından kaldırılmasının anlamı üzerinde düşünmek gerek.
Yani, hala kurumları, askeri ve ekonomik gücü ile dünya sisteminin en belirleyici gücü olan Amerika'da temel stratejik yönelimler kişisel tercihlerle hatta siyasal iktidarlarla değişmez. Tıpkı olanca barış söylemine rağmen Obama'nın Afganistan ve Irak ve de Ortadoğu politikalarında temel bir değişimin olmaması gibi. Trump da müesses nizamın temel stratejilerini uygulamak zorunda kalacaktır. Siyasal tercihlerini de bu çizgi içinde gerçekleştirecektir.
Akif Emre / Yeni Åžafak
Henüz yorum yapılmamış.