Sosyal Medya

Güncel

Zihin açıklığı...

Evvel zamanda anne babalar ve tabii dedeler ile nineler, mektebe gitmek üzere evden çıkan çocuklarını “Allah zihin açıklığı versin” duasıyla uğurlardı. O zamanlar çocukları mektebe göndermekten murad, şimdiki gibi sınavlarda sorulması muhtemel bilgi yığınlarının çocukların kafasına tıkıştırılmasından ibaret değilmiş demek ki! Öyle olması gerekiyor, çünkü zihin bilmeyi değil anlamayı, kavramayı, yeni deyişle algılamayı ifade eden bir kavram...



Dolayısıyla eskilerin zihin açıklığı dedikleri ÅŸeyin de, ÅŸimdilerde 'birikim' ya da 'donanım' gibi daha ziyade nicelik çaÄŸrışımlı kelimelerle ifade edilmeye çalışılan 'ÅŸey'den çok daha fazla bir ÅŸey olması gerekiyor. Bizler çocuklarımızı önlerine konan soruya dört ya da beÅŸ cevap şıkkı arasından doÄŸru olanı bulmasına yetecek, bununla yetinecek kadar bir deÄŸerlendirme kabiliyetiyle yetiÅŸtirmeyi hedefliyoruz. Bunu kâfi görüyoruz demiyorum, bunu hedefliyoruz diyorum. Yani ne bizim kafamızda, ne çocuklarımıza sunduÄŸumuz eÄŸitim sistematiÄŸinde bir 'zihin açıklığı' ihtiyacı ve arayışı yok. Gerekmeyince bu yönde bir ihtimal de ne yazık ki olmuyor, oluÅŸmuyor. 
 
Oysa hem hayatın içindeki insanın, hem insanın içindeki hayatın bir zihin açıklığına çok fazla ihtiyacı var. Bu zihin açıklığından yoksun insanlar oluÅŸumuzun hem bizzat kendimize, hem çocuklarımıza, hem de içinde debelenip durduÄŸumuz hayata neler yaptığını, bu asrın herhangi bir anında dünyanın herhangi bir köşesinden çekilmiÅŸ her bir fotoÄŸrafta apaçık görmemiz mümkün. SığlaÅŸmanın kendi kültürünü ürettiÄŸi, endüstrisini kurduÄŸu ve araçlarıyla yeryüzü vasatını ele geçirdiÄŸi, anlamayı hâlâ bir parça önemseyen insanları azınlıkta yaÅŸamaya mahkum ederek kendi sınır tanımaz ve genel geçer kitlelerini, topluluklarını ürettiÄŸi bu yeni dünya, üzerine kar düşen daÄŸlar kadar aÅŸikâr ki, zihin açıklığından nasibi olmayan bir dünya! 
 
Peki ne yapacağız? 
 
Bizler de çocuklarımızı sabahları apar topar servislere yetiÅŸtirmeye çalışırken araya bir “Allah zihin açıklığı versin” duası sıkıştırsak mesele çözüme kavuÅŸur mu? KavuÅŸurdu belki; eÄŸer niyaz ettiÄŸimiz o zihin açıklığından, eskilerin nesiller boyunca hiç ÅŸaÅŸmadan isabetle anladıkları 'ÅŸey'i hiç adını koymadan bizler de anlayabilseydik! Ama anlayamıyoruz, anlayamayız. Çünkü, bizler o idrake açıklığın zihinlerimizden parça parça kayıp düşmesine seyirci kaldık ya da zaten öyle bir açık zihne hiç sahip olamadık!
 
Åžimdilerde hayatın temeli olan hakikati bile bir kuru bilgiler ve köşeli kaideler bütünü olarak dayatıyor birileri zihinlerimize. Her yaratılışta farklı zenginler mayalayan derinliklerine, her kalpte baÅŸka bir renk ve zenginlikle var olan anlam katmanlarına gözlerini kapatan bir zihin, hakikate sonuna kadar açık olabilir mi? 
 
Hakikati anlatan kelam insanlara bir insan (sav) vasıtasıyla indirildi. Yani bir insanla hakikate bir hayat giydirildi. O hakikatin ilahi derinlikleri, sonsuz zenginlikteki anlam katmanları insan idrakinde karşılıklar bulsun diye vahyin vazettiği hayat kutlu bir topluluk tarafından bütün renkleri ve güzellikleriyle yaşandı, yaşatıldı. Hakikati, bir kurallar ve yükümlülükler bütünü olarak yaşamak yeterli olsaydı, yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmiş ve günahlardan korunmuş bir Peygamber'in (sav) gecelerin en tenha vakitlerinde gözleri yaşlı bir halde saatlerce secdeye kapanması gerekmezdi. Kuralsa, O kurallara bihakkın uymuştu. Yükümlülükse eğer, yükümlülüklerini kâmilen yerine getirmişti. Bütün bunlar değildi O'nun kalbinde çağıldayan, başka bir şeydi. Korkusu değildi geceleri uykusunu bölen, kalbine sığdıramadığı muhabbetiydi.
 
Ve o muhabbet, zihnini hakikate açık tutana Allah'ın paha biçilemez bir hediyesiydi.
 
 Gökhan Özcan - YENÄ° ÅžAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.