Ardıç: Kendilerini içeri attırmak için yalvardılar

Haklarında yürütülen soruÅŸturma kapsamında ifade vermeye asla gitmeyeceklerini söyleyen HDP'liler, öyle de yaptı. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının ardından isnat edilen suçlamalarla ilgili olarak önce gözaltına alındılar sonra da hakim karşısına çıkarıldılar. Aralarında Selahattin DemirtaÅŸ ve Figen YüksekdaÄŸ'ın da bulunduÄŸu 9 milletvekili tutuklandı. 

HDP'li milletvekillernin tutuklanmasıyla ilgili olarak Sabah Gazetesi'nden Engin Ardıç,  "Kendilerini içeri attırdılar" baÅŸlıklı köşe yazısında geçmiÅŸteki bazı olaylarla bu olay arasında paralellik kurdu. HDP'li vekillerin kendilerini içeri attırdığını böylece AB'yi ayaÄŸa kaldırdığını belirten Ardıç, "Bir mevzi kazandılar ama ayrılıkçı savaşı kazanmış deÄŸiller." diye yazdı.

Bu geliÅŸmelerin bir benzerinin bundan yaklaşık 60 yıl önce yine yaÅŸandığını hatırlatan Ardıç, o günler ile bugünler arasında bakın  nasıl bir paralellik kuruyor: 

İsmet Paşa, 1954 seçimlerinde 1950'dekinden daha büyük bir hezimete uğramış, CHP'nin bir daha kolay kolay seçim kazanamayacağını anlamıştı...
Ertesi yıl ekonomi darboğaza girince orduda da cunta örgütlenmeleri başladı. İnönü 1957 seçimlerini de kaybetti.

Önünde fırsat belirmişti:

"DP'siz bir siyaset" yaratmak amacıyla bir yandan ortamı germek ve iktidarı yanlışlara itmek, bir yandan da cuntaları göz ucuyla kollamak.

"Darbelere karşı dik durduğunu" bugün utanmadan söyleyenler var. İnönü hiç gereği yokken kendini birtakım yurt gezilerine vurup olay çıkmasına çanak tutuyor, bir yandan da darbeyi bekliyordu... Taktiği, Menderes'in zaten zayıf olan sinirlerini iyice bozmak, onu hırçınlığa ve yanlışlara sevketmekti.

(Aynı taktiği 1921 yılında Sakarya'da Yunan komutanı Prens Andreas'a karşı da uygulamıştı!) "Provokasyon politikası" amacına ulaştı.

Bakalım HDP ulaşabilir mi?

Aslında HDP diye bir parti yoktur, HDP, PKK örgütünün "sivil kılıfıdır" ve PKK'nın "halkla ilişkiler bürosu" gibi çalışıyor.

Her türlü suçu işlediler, ifade vermeye gitmeyi reddederek de, adeta Tuncay Özkan'ın 2008 yılında yaptığı gibi "bizi içeri alın" diye yalvardılar.

Şimdi Sırrı Süreyya Önder, "ortak yaşama umudu köreliyor" demiş.

Eh, zaten amaçları bunu demek ve dedirtmekti.

Tutuklanmakla, Avrupa Birliği'ni de "ayağa kaldırmış" oldular.

Bir mevzi kazandılar ama ayrılıkçı savaşı kazanmış değiller.

Yani, "telef olduklarıyla" kalacaklar.