Sosyal Medya

Kürsü

Çokluk Sınavı - Ramazan Kayan



Tüm zamanların en yaygın ve salgın hastalıklarından biri çoklukla övünme ve oyalanma olsa gerek... Çokluk arzusu ne geçmişe ne de şimdiye mahsustur.
 
Kur'anî ifadesi ile tekasür ve tafahür denilen bu maraz aslında bir hayat tarzı, yaşam biçimi ve dünya görüşüdür...
 
Tekasür insanın sahici duruşunu bozan bir sapmadır...
 
Mağrurlaşmanın, mustağnileşmenin, mütekebbirleşmenin hatta müstekbirleşmenin temelinde çokluk kuruntusu vardır...
 
Büyümenin büyüsü, büyüklerin büyüsü, büyüklenme güdüsü zamanla güç zehirlenmesine, akıl tutulmasına neden oluyor...
 
Çoklukla oyalanma, çokluğa oynama, modern zamanlarda insan ruhunu kemiren, kalbini tüketen rekabet, rövanş, reklam yarışı olarak tırmanıyor...
 
Tekasür nice gaflet, asabiyet ve enaniyetler içeren bir kavram olarak hayatımızda yer ediyor...
 
Sınırsız büyüme, sürekli başarma, her zaman kazanma arzusu, hırs, ihtiras, haset ve husumetleri tetikliyor ve insanı acımasız kılıyor...
 
Çokluk bir egemenlik aracına dönüşüyor... Çoklukla gelen şımarıklık, nefisleri azgınlaştırıyor...
 
Kemiyete kendini kaptırmış kitleler, kalabalık içinde kaybolduklarını farkında bile değiller...
 
Tekasür ve tefahür insanımızı tüketiyor... O zaman da çokluğumuz yokluğumuz oluyor... Çokluk bataklığına battıkça buhran ve bunalımlarımız bir türlü bitmiyor...
 
Bakıyorsunuz, çokluk içinde yalnızlık, varlık içinde yokluk yaşıyoruz...
 
Mağduriyet günlerinde mağlup olmayanlar, mağruriyet günlerinde tanınmaz hale gelebiliyorlar...
 
Kurumlarımız, kadrolarımız, kaynaklarımız, anahtarlarımız, tapularımız, ruhsatlarımız, dayılarımız, hayranlarımız çok ama biz yokuz... Arazide değiliz...
 
Başarı sertifikalarımız, takdir belgelerimiz, kâr bilançomuz, ciramouz, arkadaş çevremiz gayet iyi de... Biz iyi değiliz...
 
Yorgunuz, yılgınız, yalnızız...
 
Toplumsal tanınırlığımız, sosyal statümüz, siyasi nüfusumuz yüksek, niçin sözümüz etkili olmuyor... Yüreklere yürüyemiyoruz...
 
Salonlar dolu, sineler boÅŸ...
 
Sesimiz yüksek, sözümüz kısık ve kısır...
 
Bir anda milyonlara mesajımız ulaşırken, neden yalnızlık sendromundan kurtulamıyoruz?
 
Havalı, fiyakalı, cakalı, en damlı görüntüler gönülleri fethe yetmiyor...
 
Cevapsız çoğunlukların, ciddi sınav günlerinde nasıl çorap söktüğü gibi çözüldüklerini görebilmeliyiz...
 
Amaçsız çoğunluklarla, anlamsız yığınlarla yol alınamayacağının altını çizmeliyiz...
 
Çokluğa yatırım yapanların Huneyn'deki serencamını iyi okumalıyız...
 
“Vay be! Biz neymiÅŸiz.” Kibri, sonun baÅŸlangıcıdır...
 
Kesret hesapları, ekseriyet havaları, hevayı köpürtüyor...
 
Unutmayalım ki, her şey imtihan konusu... Varlık, yokluk... Çokluk, azlık... Yalnızlık, kalabalık...
 
İçi kof övgüler insanı öldürür.
 
Azgın bahçe sahiplerini düşünelim...
 
“Veren” ve “vehim”ler bizi vurmasın...  Vahyin öğretisinden uzaklaÅŸtıkça vahÅŸetler büyüyor...
 
Ne çoklukla övünmek ne de azlığa üzülmek hakkına sahibiz...
 
Allah bizimle olduktan sonra ne gam!
 
Çokluğu hamd ile karşılayabiliyor muyuz?
 
Fazla söze gerek yok...
 
Farkımız çokluğumuz değil; so'yimize bakacak...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.