Sosyal Medya

Genel

İşler hiç yoluna girmez

Bir gün işleri yoluna koyduğumuzda ziyaretine gitmeye söz verdiğimiz arkadaşların sayısı gittikçe artıyor. Bizi ziyarete gelecek olanların sayısı da öyle. Telefonda konuşurken ya da ayaküstü karşılaştığımızda, birbirimize böyle sözler verip duruyoruz. Sonra herkes yoluna gidiyor.



Takvimlerdeki yapraklar azaldıkça, sırtımızdaki yük de artıyor; sırtımızdaki yük arttıkça bahanelerimiz daha da kemikleÅŸiyor ve yıllar, elimizdeki bütün boÅŸ vakitleri alarak gözden kayboluyorlar. Öyle ki, birkaç sene önce şöyle bir oturup sohbet etmek için sözleÅŸtiÄŸimiz bir dostumuzla, birkaç sene sonra yeniden sözleÅŸme yapıyoruz. Elbette sözümüzde durmak istiyoruz ama hep bir engel çıkıyor iÅŸte. Ve bir gün bir musallanın önünde, tanıdıklarımızdan birini uÄŸurlarken buluyoruz kendimizi. Onca iÅŸimizin arasında bir cenaze merasimine katılmış olmayı, son vazifemizi yerine getirmeyi dostluÄŸumuzun bir niÅŸanesi olarak görüyoruz. Henüz ölmemiÅŸler olarak, orada da, dünyadaki kalan günlerimizde artık daha sık görüşmemiz gerektiÄŸini beyan ediyoruz. Cami bahçesindeki çınarlara kuÅŸlar konup kalkıyor, binlerce yıldır hiç aksatmadan yaptıkları gibi. Biz o arada, tabutu uÄŸurladıktan sonra yapacağımız iÅŸleri düşünüyoruz…

Bir gün iÅŸleri yoluna koyduÄŸumuzda gitmeyi düşündüğümüz yerlerin sayısı gittikçe artıyor. Bizi uzak ülkelere çeken kışkırtıcı seyahat haberlerini okurken, zihnimizin ajandasına birkaç ÅŸehir daha kaydediyoruz, vakti geldiÄŸinde gidip görmek için. Bazı akÅŸamlar, yorgun argın eve dönerken, kendi ülkemizin uzak ÅŸehirlerini ve kasabalarını da düşünüyoruz. Gözlerimizden bir filmin ÅŸeridi gibi geçip gidiyor o tenha caddeler, boÅŸ meydanlar, salınarak evinin yolunu tutanlar. Onları da bir kez daha zihnimize kaydediyoruz, her kayıt bir öncekinin üstüne yapışıyor. Ama bazen, baÅŸkalarının memleketi bir kenara, kendi baba ocağımızı da epey uzun bir zamandır ihmal ettiÄŸimiz geliyor aklımıza. Her bir telefonda görüşme umuduyla oyaladığımız akrabalarımız, kardeÅŸlerimiz, annemiz ve tanıdıklar, bizim içinde olmadığımız evlerde yaÅŸlanıp duruyorlar. Kan bağının verdiÄŸi mecburiyetle nadiren o ilk ocaÄŸa döndüğümüzde, birden herkesi yaÅŸlanmış, yüzlerini baÅŸkalaÅŸmış buluyoruz. Ve tam birbirimize ısındık derken, yeniden dönüş hazırlığı baÅŸlıyor. Evimizin önündeki kavaklara kuÅŸlar konup kalkıyor, binlerce yıldır hiç aksatmadan yaptıkları gibi. Yola çıkarken, yeni bir ayrılığın ağırlığı altında, bizi bekleyen iÅŸleri düşünüyoruz…

Bir gün iÅŸleri yoluna koyduÄŸumuzda okuyacağımız kitapların sayısı gittikçe artıyor. Yeni çıkmış ve çok beÄŸenilmiÅŸ bir romanı, almayı düşündüğümüz kitapların altına kaydediyoruz hemen. Liste yıllar içinde uzadıkça uzuyor. Hikâyeler, denemeler, düşünce kitapları, biyografiler ve hatta müptelası olduÄŸumuz bir yazarın son birkaç eseri. Ä°nsan yalnızca okuduÄŸu kitapların deÄŸil, okuyacağı kitapların içinden geçenleri de merak eder. Metroda giderken ya da otobüste, bütün sevdalı yüzüyle okuduÄŸu kitaba dalmış birini görünce, aklımıza okuduÄŸumuz kitaplar kadar okumadıklarımız da geliyor. Bizi hangi kahramanlar bekliyor, kim bilir; hangi labirentler; hangi sonlar. Çözmek istediÄŸimiz pek çok yeni mesele de birikiyor üstelik; tarihi bir baÅŸka gözle okuma ihtiyacı hissediyoruz, insan biz onu tanıdıkça daha karmaşık, daha anlaşılmaz bir hal alıyor, psikoloji kitapları okumamız gerektiÄŸine karar veriyoruz. Bir kitapçının vitrininden bakarken, listemize sırf kapağı güzel olduÄŸu için aklımızı çelen baÅŸka kitaplar da ekleniyor. Nihayet, yeni aldığımız bir romanı okuyalım diye bir kafeye oturduÄŸumuzda, birden ağırlık çöküyor üstümüze. Ãœstümüzde, bir aÄŸacın dallarına kuÅŸlar konup kalkıyor, binlerce yıldır hiç aksatmadan yaptıkları gibi. Kitabı çantadan çıkarıp masanın üzerine koyarken, bir yandan da yarına ertelediÄŸimiz iÅŸleri düşünüyoruz…

Bir gün iÅŸleri yoluna koyduÄŸumuzda gitmeyi düşündüğümüz bahçeli evin otları bir sararıp bir yeÅŸeriyor. Elbette bu talihsiz ÅŸehirden uzakta ve elbette tenha bir köyde bahçeli bir ev hayal edip duruyoruz. Sabahları erkenden kalkıp çiçeklerini suluyoruz, sebzelerin köklerine musallat olan otları temizliyoruz, dalından domatesler biberler koparıp soframıza götürüyoruz. Bahçenin bir köşesinde küçük bir kümesimiz bile var; tavuklar günlük yumurtamızı hiç eksik etmiyor. Kahvaltımızı, bahardan güze kadar bahçeye bakan balkonda yapıyoruz. Serin günlerde, sırtımıza bir atkı atmışız; o ne hoÅŸ bir üşüme öyle. AkÅŸam yıldızların altında, ÅŸu bir nokta bile olmayan varlığımızı, evreni temaÅŸa ederken buluyoruz. Nasıl olsa, bütün iÅŸleri yoluna koymuÅŸ durumdayız; geriye bir tek göklerle yüzleÅŸmek kalmış, geriye büyük karanlığı dinleyerek uyumak ve bir büyük aydınlığın içinde uyanmak. Ama ÅŸimdilik, sabahları görünmez bir silah bize doÄŸrultulmuÅŸ gibi uyanıyoruz yatağımızdan, telaÅŸla çıkıyoruz evden. Biz evden çıkarken, kaldırımdaki yalnız aÄŸacın üzerine bir kuÅŸ konuyor, binlerce yıldır konup kalkan öteki kuÅŸlar gibi. Boynunu kısıp aÅŸağıya bakıyor oradan. AÅŸağıda biz varız. Ä°ÅŸler hâlâ yoluna girmemiÅŸ…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.