Genel
KEMAL SAYAR: Yüzlerce veda
Bana bir hikâye anlat’ dedi adam. Sesi, yaşamaktan yorulmuşların bezgin tınısını taşıyordu. ‘Bana bugüne dek duymadığım bir modern zaman hikâyesi anlat’. Durmuş kalp için bir elektroşok. Ona içinde nefes alacağı bir hikâye sunabilir miydim? ‘Veda etmeyi biliyor musun?’ dedim, ‘hiç vedalaşamadan bir sevdiğini toprağa verdiğin oldu mu?’ Omuz silkti. Sevdiceğine gönül dolusu elveda diyemediği için ruhu yorulan kadının hikâyesine böyle başladık.
Bir kadın vardı. Uzak diyarlarda gönlünü kaptırdığı bir âşığı, görmekten mesut olduÄŸu ama her seferinde gözyaÅŸları içinde vedalaÅŸmaya mecbur kaldığı bir seveni. Uzun saatler seyahat ediyor, sevdiÄŸini kısa bir süreliÄŸine görüyor, sonra ayrılık merasimi baÅŸlıyor ve bu son görüşmeleriymişçesine, her seferinde dipsiz bir hüzünle ayrılıyordu. Sonra yine kavuÅŸuyor sonra yine ayrılıyordu. Sonra bir mucize oldu, uzaklar yakın oldu, muratlarına erdiler, evlendiler. Artık birbirlerini görmek için uzun seyahatlere gerek kalmamıştı. Aynı evin içinde mutlu bir hayatın düşünü kurarak birlikte yaÅŸlanabilirlerdi. Ne ki kadın, kocasını çok seviyor ama ağır bir kederin içine gömülmekten kendini alıkoyamıyordu. Keder onu gitgide daha çok içine çekiyor, ondan geriye yaÅŸayan bir ölü bırakıyordu. Kocası çok iyi bir adamdı, ona çok deÄŸer veriyordu ama bir ÅŸey kadının aÄŸzının tadını bozuyor, ruhu her akÅŸam mutsuzluk kıyılarına vuruyor, evin içinde bir hayalet gibi geziniyordu. Nihayet bir ruhbilimciden yardım istemeye karar verdi. ‘Sizin iliÅŸkinizde arzu ölmüş’ dedi ruhbilimci, ‘uzaktayken birbirinizi özlüyordunuz, ÅŸimdi aranızda hiçbir engel kalmadığı için peÅŸine düşülecek bir duygu da kalmamış oluyor, istek sönüyor. Uzak olmaktı sevginizi harlayan, yakın olduÄŸunuzda, aÅŸacak bir mesafe kalmadığında, hasret dindiÄŸinde aÅŸk da bitmiÅŸ görünüyor’. ‘Hayır’ dedi kadın, ‘aradığım cevap bu deÄŸil’. Zihni veda sahnelerine eÅŸlik eden gözyaÅŸlarıyla doluydu, bütün mesele o ayrılış anlarında gizli olmalıydı, orada bir ÅŸey vardı ve defineyi bulmak için doÄŸru yeri kazmak gerekiyordu. Ä°kinci ruhbilimci kazmayı doÄŸru yere vurdu, adına çocukluk denen ve en kıymetli definelerin gizli olduÄŸu yer, zaten sizi hiçbir zaman boÅŸ çevirmez. ÇocukluÄŸunu eÅŸti, genç kızlığını eÅŸti, en derin yaralara ulaÅŸtı. Yıkılmış bir evi onarmak için kelimeleri payanda kıldı. Kadın anlatmaya baÅŸladı. On dört yaşındayken babası kanserden vefat etmiÅŸti ancak evde hiç kimse ona babasının hastalığının ciddiyetinden söz etmemiÅŸ, hastalığın adını dahi anmamışlardı. Babasının hasta olduÄŸunu biliyordu bilmesine ama onun ölüm haberi hiç beklemediÄŸi bir ÅŸeydi. Bütün bu zaman boyunca onu yakında göreceÄŸi umudunu beslemiÅŸ, hastaneden çıkıp geleceÄŸi günü iple çekmiÅŸti ancak acı haber bir okul çıkışında verilmiÅŸti kendisine. Birkaç haftadır hastanede tutulan babasını görmesine izin verilmemiÅŸti ve ÅŸimdi o bir veda bile edemeden gidiyordu. Bir Allahaısmarladık kendisine çok görülmüş, babasının yüzüne bir veda busesi konduramamış, ellerini yüzüne bastırıp ona teÅŸekkür bile edememiÅŸti. ‘Artık anlıyorsun deÄŸil mi?’ diye sordu ruhbilimci, ‘niÅŸanlınla iliÅŸkini harlı tutan ÅŸey aynı zamanda onu bitiren ÅŸeydi de. Senden çok uzaklarda yaÅŸayan bir adama aşık olman hiç de tesadüf deÄŸil. Her seyahatinde ona yüzlerce kez veda edebiliyordun, her ayrılık hakkınca edilmiÅŸ vedalarla taçlanıyordu, dolu dolu ‘Allahaısmarladık!’ diyebiliyordun ona, babana hiç diyemediÄŸin bir sözcüğü sevdiÄŸin adama yüzlerce defa söylüyordun. Yüzlerce veda. Ve artık ona bu sözcüğü söyleyemeyeceÄŸin o andan itibaren, vedalaÅŸmanın bütün vaatlerinin buharlaÅŸtığı o andan itibaren bir depresyon tarafından emilmeye baÅŸladı ruhun.’ Her ayrılık iyi bir vedayı hak eder. SevdiÄŸinizi topraÄŸa veremedikçe yasınızı bitiremezsiniz, yas baÅŸka biçimler alarak kendisini tekrar eder.
Hikâyemizin sonunu merak eden baÅŸka kulaklar da bize katılmış, aramızda baÅŸkalarının hayatını dinlemenin gizli kardeÅŸliÄŸi oluÅŸmuÅŸ, sessizlik içinde birbirimize bakınıyorduk. Adam gözlerini yere indirmiÅŸ öylece susuyordu. ‘Ä°yi söyledin’ dedi sonra aÅŸinası olmadığım bir ses, ‘ÅŸimdi bize yeni bir gök aç’. Bir kapı, bir ÅŸiir aç, bir öğüt ver. Bize haber program-larının, köşe yazarlarının, strateji analistlerinin söylemediÄŸi bir ÅŸey söyle. Sen söyleyene dek orada olduÄŸunu bilmediÄŸimiz bir gök, bir kapı, bir pencere aç bize. Bir öğüde böyle baÅŸladık.
‘Proust diye bir adam vaktiyle şöyle demiÅŸ kardeÅŸlerim’ diye baÅŸladım söze, ‘hakiki yolculuk yeni yerler görmek deÄŸil yeni bir bakışa sahip olmaktır’. DoÄŸmak için ölmek lazım. Hayatın bize bağışladığı armaÄŸanlardan birisi de içimizin özgürlüğüdür. Hakikati yeni gözlerle görüp onda saklı duran yeni imkânları keÅŸfedebilmek gerek. DeÄŸiÅŸmek için, ilerlemek için, gerçekten büyüyebilmek için, içimizde bir yer olması lazım, ‘kendine ait bir oda’, bir iç mekân, ruhun teferruattan arındırılmış bir uzayı olmak lazım. Baksanıza alışkanlıklarımız, telaÅŸ ve tasalarımız, inat ve savunmalarımız, korkularımız tıka basa dolduruyor içimizi. Huzuru bulmak istiyorsak artık içimize yeni bir ÅŸeyler eklemekten vazgeçelim. Tam aksine sıkış tıkış içimizden bir ÅŸeyleri atalım ki daha berrak ve özgürce yaÅŸayabilelim. Bakışımızın önündeki engelleri kaldıralım, kalplerimizi arındıralım, cilâlayalım. Önce kendi içimizi fethedelim. Türlü iptilalarımız var, tuhaf alışkanlıklarımız, sorgulamadığımız inançlarımız. Ä°nsanın kendisini görmesi çok zor. Dönmeden arkamızı göremeyiz. Hayattan yeni dersler almayı bilirsek eÄŸer bizi fıtratımıza yabancılaÅŸtıran kötü alışkanlıklarımızı da bırakabiliriz. Duygularımızın da bize öğretmesine izin verelim. Nimetin şükrünü eda eden bir yoksulun çorbası, muhteris ve mütekebbir bir zenginin oturduÄŸu ziyafetten daha lezzetlidir. Hayata hayretle nazar eden ve hayatı var edene şükran duyabilen bir ruh, dünyayı doymak bilmez bir iÅŸtahla talan eden bir muktedire göre daha mutlu ve mutmaindir. HiçliÄŸin hafifliÄŸini idrak edelim kardeÅŸlerim, meleklerin esintilerini içeri almayan ve iç uzayımızı dolduran benliklerimizi tımar edelim. Ruhumuzun tozunu alalım. GittiÄŸimiz yön topraÄŸa doÄŸrudur, biz ÅŸimdiden toprak olalım, topraÄŸa deÄŸelim.
Bir iç geçiriş yankılandı uzaklarda. Bir ağaç yaprağına, bir anne evladına, bir sürgün yurduna elveda dedi. Söz burada bitti.
KEMAL SAYAR
Henüz yorum yapılmamış.