Sosyal Medya

Güncel

Müslüman Tutsaklar Adalet ve Özgürlük Bekliyor!

Paşaların “kudretli” olduğu dönemde, Kemalist dikta ve laikçi zihniyetin medya eliyle pompaladığı “irtica” paranoyasının son kurbanları müslüman tutsaklar özgürlüklerine kavuşmayı bekliyor!



Bin Yıl Sürmedi Ama Mağduriyetler Hâlâ Devam Ediyor

Necmettin Erbakan’ın BaÅŸbakan, Tansu Çiller’in DışiÅŸleri Bakanı olduÄŸu 28 Åžubat 1997’de“olaÄŸanüstü” toplanan Milli Güvenlik Kurulu sonrası açıklanan kararlarla baÅŸlayan ve dönemin Genelkurmay BaÅŸkanı Org. Hüseyin KıvrıkoÄŸlu’nun ifadesiyle “Bin yıl sürecek.” denilen 28 Åžubat; bugün fiilen bitmiÅŸ olsa da yol açtığı maÄŸduriyetler hâlâ sürüyor.

“Bin yıl sürecek.” diye umut ettikleri 28 Åžubat süreci 10 yılını doldurmadan milletin gündeminden düştüğü hâlde o dönem iftira ve kumpaslarla haksız yere yargılanıp hapse atılanların maÄŸduriyetleri hâlâ devam ediyor. Ä°nandıkları gibi yaÅŸadıkları için fiÅŸlenen, iÅŸlerinden istifaya zorlanan ve türlü iÅŸkencelere maruz kalan insanların yanı sıra yüzlercesi de hapse atıldı. 28 Åžubat’ın hapse attığı Yusûfîler hür olmadan sivil ya da askerî darbelerle gerçekten hesaplaşılması mümkün görünmüyor.

İnandıkları gibi yaşadığı için binlerce insan baskılar sonucu memuriyetten istifaya zorlandı, memuriyetten atıldı, binlerce insan fişlendi, yüzlercesi haksız yere hapse atıldı. Tarihi boyunca milletin manevi değerleri, inancı, inancını yaşama biçimi ile her zaman problemli olan Kemalist diktanın baskılarının en ağır şekilde hissedildiği günler...

Başörtülü öğrencilerin sınıflara girmesi yasaklanıyor, okul önlerinde protesto gösterisi yapan dindarlar joplanıyor, başörtülerinden, inançlarından, inandıkları gibi yaÅŸama düşüncesinden vazgeçsinler diye ikna odaları kuruluyordu. Ä°mam hatip öğrencileri; öğretmen, mühendis, doktor olamasınlar diye sınavlarda kat sayı engeli çıkarılıyor, binlerce insan yapılan fiÅŸlemeler sonucu ya istifa etmeye zorlanıyor ya da memuriyetten atılıyordu. Öyle ki, eÅŸinin başı örtülü diye yüzlerce ordu mensubu, iÅŸini çok iyi yapmasına raÄŸmen “Atatürkçü yaÅŸam biçimini benimsemediÄŸi için” Yüksek Askeri Åžura (YAÅž) kararlarıyla ordudan ihraç ediliyordu.

“Bin Yıl Sürecek” Deniyordu

Bir yandan medyada “Türkçe ibadet” tartışmaları yapılıyor, öte yandan “proje” insanlar/gruplar üzerinden dindarlar töhmet altında bırakılıyordu. Müslümanlar; medya, yargı ve ordu tarafından kıskaca alınırken, gizli bir el topluma “cici/ılımlı müslüman, ilim adamı, diyalogcu”diyerek Fetullah Gülen’i parlatıyordu.

1974’te Nurculardan ayrılan Fetullah Gülen’in, adım adım ilerlediÄŸi devlete sızma projesine hız verdiÄŸi günler... Müslümanlara karşı Kemalist diktayla iÅŸbirliÄŸi içerisine giren Gülen, “Kadının başını örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli deÄŸildir. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferruata ait meselelerdir.” diyerek başörtüsü için verilen mücadelenin direncini kıran Gülen, bir anda“laikçilerin en sevdiÄŸi hoca” oluveriyordu.

“Kudretli PaÅŸalar” Dönemi

Devlete sızmak için rakip gördüklerine her türlü kumpası kuran, iftira atmaktan geri durmayan Gülen örgütü, 70’li yıllardan beri çalışmalarını yürüttüğü sızma operasyonuna 28 Åžubat döneminde de hız vermiÅŸ, yüzlerce memurun, polisin, askerin fiÅŸlenmesinde laikçi cuntaya“yardımcı” olmuÅŸtu. Tasfiye edilen müslüman memurların, askerlerin yerine ise; kendi elemanlarını yerleÅŸtirmiÅŸti. Yargıya, emniyete, TSK’ya ağırlık veren Gülen örgütü, ektiÄŸi tohumların meyvelerini yıllar sonra alacaktı. Müslümanların devletten tasfiyesine hız verilen 28 Åžubat döneminde birçok kiÅŸi de iftiralar sonucu yargılandı ve yıllarca süren hapis cezalarına çarptırıldı.

28 Şubat bin yıl sürmedi ama o dönem haksız bir şekilde tutuklanan ve hapis cezasına çarptırılan onlarca insan hâlâ hapiste.

Yeniden Yargılama ve Özgürlük İstiyorlar

DiriliÅŸ Postası, 28 Åžubat maÄŸdurları adına Avukat Murat Sadak’la ve Hüda-Par Genel BaÅŸkan Yardımcısı Erdal Elibüyük ile görüştü, maÄŸdurların taleplerini öğrendi. Kumpas davalarında mahkûm olanların tahliye olduÄŸu ve iade-i itibar yapıldığı bugünlerde iftira sonucu haksız bir ÅŸekilde verilmiÅŸ mahkûmiyetlerinin hâlâ devam ettiÄŸine dikkat çeken maÄŸdurlar özgürlüklerini geri istiyor.

“Yargı, Ä°slâm’ı YaÅŸayanlara Karşı Bir Linç Makinesine Dönüşmüştü”

Avukat Murat Sadak

Bugün daha belirgin bir ÅŸekilde görüldüğü üzere güç merkezine göre ÅŸekillenen yargı, geçmiÅŸ dönemde politik ve konjonktürel yargılamalar yapmıştır. Hatta kendisinden olmayanlara adeta düşman ceza hukukunu uygulamıştır. Kendisine muhalif olan azınlık kesime her türlü zulmü reva görmüş, muhalif kesime yönelik, onları susturan “sopa” olmuÅŸtur.

Derin ve kirli güç odaklarınca yargı; hesap görme ve biçme aracı olarak hep kullanılan“özellikli” yargı, Ä°stiklal Mahkemeleri’nden baÅŸlayıp 2000’li yıllarda hâkimlere verilen direktif ve brifinglerle Ä°slâm’a ve Ä°slâmî kimliÄŸi ön plana çıkanlara karşı bir linç makinasına dönüşmüştü. Bu dönemlerde mahkemeler yargıcın mülkü gibiydi. Yargıçlar da onu oluÅŸturan sistemin bekçisi olmuÅŸlar, özellikle 1990’lı yıllardan bu yana yapılan adalet idesinden yoksun yargılamalar Ä°slâmî kesim baÅŸta olmak üzere muhalif herkesi sistemin maÄŸduru hâline getirmiÅŸtir. 2000’li yıllarda ise bu maÄŸduriyetler zirve yapmıştır. Cemaatlere ve statüko dışında diÄŸer siyâsî oluÅŸumlara düşman ceza hukukunu uygulamıştır. Bunların mensuplarına da sudan bahanelerle mahkûmiyetler verilmiÅŸtir.

Zindanlarda Hâlâ 350 Tutuklu Var

Yaşanılan ve yaşanmaya devam edilen bu mağduriyetlerin tek sorumlusu olmasa da en önemli sorumlusu hiç kuşku yok ki o dönem devleti yönetenlerin anlayışıdır. Mahkûmlar, bu anlayışın mağduru olmuşlardır.

Cezaevlerinde salt Ä°slâmî kimliÄŸinden dolayı yaklaşık 350 hükümlü ve tutuklu bulunuyor. Ayrıca bu rakamlara firari olanları eklediÄŸimizde sayı muhtemelen 1000’in üzerinde çıkmaktadır. Åžu an cezaevlerinde bulunanlardan bazıları 10 yıldır, bazıları 20 yıldır, bazıları ise 20 yılı aÅŸkın süredir cezaevindeler. Peki, bu kadar uzun bir süre cezaevinde kalmalarını gerektirecek ne yapmışlardı, suçları neydi? CumhurbaÅŸkanı’nın ifadesiyle eski Türkiye’ye karşı çıkmışlardı, daha iyi ve âdil bir düzen istiyorlardı. Ä°slâmî kimliÄŸinden dolayı cezaevinde bulunanlar dinin ateÅŸten bir gömleÄŸe dönüştüğü zamanlarda o gömleÄŸi giydikleri için cezaevindeler. Onlar zâlime karşı dik durdukları, zulmü içlerine sindiremedikleri, Yusûfî bir duruÅŸ sergiledikleri için yıllardır cezaevindeler! Bu kiÅŸiler yargılanırken hukuk rafa kaldırılmış, farklı -ve aslında olmayan- bir mevzuat uygulanmış, en ufak şüpheden kiÅŸilere müebbet hapis cezaları reva görülmüş, mahkeme kararları iÅŸkence altında verilmiÅŸ ve kurgulanmış ifadelere dayandırılmıştır.

“Merhamet DeÄŸil, Adalet Ä°stiyoruz”

İşte bunun için cezaevindekiler ve bunların dışarıdaki yakınları devletten merhamet değil, mevcut yasaların uygulanması noktasında adalet istiyorlar. Cezaevinde bulunan hiç kimse devletten merhamet beklemiyor. Onların devletten beklediği sâdece ve sâdece kendi düzeni içinde de olsa adalettir. Belki birçoğuna yabancı ya da içi boş gibi gelebilir ama cezaevindeki mahpusların tek istediği adalettir. Haksızlığa uğrayan ve ömürlerini cezaevinde geçiren mahpusların etkin bir şekilde mağduriyetlerini giderici mekanizmaların oluşturulması gerekir.

Cezaevlerindekilerin daha fazla mağdur olmamaları için bu kişilerın infazları durdurularak tahliye edilmeleri sağlanmalıdır. Akabinde ise âdil bir yargılama sistemi oluşturarak haksızlığa kim uğramışsa yeniden yargılama önünün açılmasını sağlamasıdır.

“Geç Kalınmış Olsa da Adaletin Yerini Bulması Arzumuzdur”

HÃœDA PAR Medya ve Tanıtımdan Sorumlu Genel BaÅŸkan Yardımcısı ve Ä°stanbul Ä°l BaÅŸkanıErdal Elibüyük, 28 Åžubat maÄŸdurlarıyla ilgili olarak, “Geç kalınmış olsa da adaletin yerini bulması arzumuzdur.” dedi.

GeliÅŸmeleri ve gayr-i hukûkî mahkeme kararlarını DiriliÅŸ Postası’na deÄŸerlendiren HÃœDA PAR Genel BaÅŸkan Yardımcısı Erdal Elibüyük, Gülen örgütünün, binlerce insanı inancından dolayı maÄŸdur ettiÄŸini ve çok büyük zulümlerin altına imza attığını söyledi.

Elibüyük, “Sayın CumhurbaÅŸkanı’nın da belirttiÄŸi gibi; ülkede 20-25 yıldır haksız yere cezaevlerinde yatanlar var. FETÖ tarafından yıllar önce devreye konan ve hâlen devam eden bu zulüm çarkı artık son bulmalı. Geç kalınmış olsa da adaletin yerini bulması arzumuzdur.”ifadelerini kullandı.

“100 Yılı AÅŸan Hapis Cezaları Verildi”

28 Åžubat dönemi ve sonrası süreçte kolluk kuvvetleri ve yargıda çok daha ciddi bir yapılanmaya giden Gülen örgütü, özellikle DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Anadolu bölgelerinde kendisine rakip gördüğü birçok Ä°slâmî camiayı bertaraf etme yoluna gitmiÅŸ, bunun için de düzmece delil ve evraklar üzerinden operasyonlar yapmış, insanların legal çerçevede yürüttüğü faaliyetleri“terör” suçu kapsamına alarak hayali suçlar ihdas etmiÅŸ, bu yolla binlerce insanın haksız yere yıllarca cezaevinde yatarak maÄŸdur edilmelerine sebep olmuÅŸtur.

“Fesat Åžebekesinin Zulüm Çarkına Artık Dur Denilmeli”

Devletin ve hükümetin Gülen örgütünün maÄŸdur ettiÄŸi insanların durumunu görmeleri gerektiÄŸini belirten Elibüyük, “Darbeye teÅŸebbüs eden fesat ÅŸebekesinin bugüne kadar yaptığı zulümlerden dolayı haksız yere tutuklanarak cezaevinde konulanların özgürlüğü, itibarı ve mesleÄŸi iade edilmelidir. Ä°ftira ve kumpaslar sonucu maÄŸdur edilmiÅŸ vatandaÅŸların maÄŸduriyetleri görülmeli, fesat ÅŸebekesinin meydana getirdiÄŸi bireysel, toplumsal, siyasal ve ekonomik bütün tahribat onarılarak bu zulüm çarkına artık dur denilmelidir.” ÅŸeklinde konuÅŸtu.

“Ä°slâmî Kimliklerinden Dolayı Binlerce Ä°nsan Cezaevlerine Atıldı”

Gülen örgütünün yıllar yılı kuzu postuna bürünerek ağına düşürdüğü iyi niyetli çocukları emperyalist tezgâhlardan geçirerek birer ölüm makinesine dönüştürdüğünü belirten Elibüyük, bu ihanet şebekesinin diğer taraftan da şeytani planlarının önünde engel olarak gördüğü kişi veya kesimleri her türlü gayr-i insânî, gayr-i ahlâkî yol, yöntem ve kumpaslarla devre dışı bırakmaya çalıştığına dikkat çekti.

“CumhurbaÅŸkanı’nın Sözleri Ä°hbar Olarak DeÄŸerlendirilmeli”

Elibüyük, “FETÖ ihanet ÅŸebekesi mensuplarının hak ettikleri cezaya çarptırılması ne kadar önemliyse, ‘terör örgütü üyesi’ oldukları kabul edilen FETÖ’cü hâkim ve savcıların yargı terörü ile maÄŸdur ettiÄŸi vatandaÅŸların maÄŸduriyetlerinin bir an önce giderilmesi de o kadar önemlidir.” dedi.

Elibüyük, “Sayın CumhurbaÅŸkanı’nın dediÄŸi gibi cezaevlerinde 10-15, hatta 20-25 yıldır haksız yere mahkûm edilen insanların olduÄŸu gerçeÄŸi ayan beyan ortadadır. CumhurbaÅŸkanı’nın bu söylemi, yargı mensupları tarafından ihbar olarak deÄŸerlendirilip bu konunun üzerine ivedilikle gidilmesi gerekir.” ifadelerini kullandı.

“FETÖ’cü Hâkim Ve Savcıların Verdikleri Kararlar Yok Hükmünde Sayılmalı”

Elibüyük, “FETÖ soruÅŸturması kapsamında ‘terörist’ suçlamasıyla tutuklanan veya meslekten ihraç edilen hâkim ve savcıların verdikleri kararların ‘yok hükmünde sayılması’ ve mahkûm ettikleri kiÅŸilerin dosyalarının yeniden ele alınarak zulme uÄŸradığı anlaşılanların beraatının verilmesi gerekir. Devlet gücünü ele geçirmiÅŸ odaklarının eliyle zulme uÄŸramış insanların maÄŸduriyetlerinin bir an önce giderilmesi sorumluluÄŸu da devlete ve hükümete aittir.” dedi.

Kanaat Önderlerinden Çağrı: Mağduriyetler Giderilsin!

28 Şubat yargılamalarının tarafsız bir şekilde yapılmadığı ortak fikrinde buluşan gazeteci, yazar ve aktivistlerden oluşan kanaat önderleri; mahkumlar için yeniden yargılamaların önünün açılması ve mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğini dile getiriyor.

Cengiz Algan

Dönemin “kudretli” generalleri “28 Åžubat bin yıl sürecek.” demiÅŸlerdi ama ilk defa kendilerine kafa tutan siyasetçilere ve onların arkasından yürüyen millete tosladılar. Åžimdi sıra, 28 Åžubat vampirlerinin kanlarını emdiÄŸi mazlumlara yeniden kan ve can verme zamanıdır. 28 Åžubat tutsaklarına bir an önce hürriyetlerini vermek yetmez; tüm haklarının iadesi bu milletin onlara vefa borcudur.

Süleyman Kurt

Türkiye’de sırf Ä°slâmî kimlikleri nedeniyle cezaevlerine konulan ve yıllardır zindanlarda adeta unutulan tutsakların hayatları karartılmış durumda. Somut ve makul hiçbir suçlama dahi yapılmaksızın 28 Åžubat darbesinin ürünü ve sonucu olarak hapse atılan insanlar içeri girdiÄŸinde ilkokula giden çocukları babasız bir çocukluk ve gençlik geçirerek ÅŸimdi üniversite çağına geldiler. Bu minval üzere kendisi de haksız ve sebepsiz yere hapse atılan sayın CumhurbaÅŸkanı’mız bu maÄŸduriyeti en iyi anlayanlardan olacaktır. Umarım bu büyük zulüm bir an evvel son bulur ve zindanlarda oÄŸullarının kızlarının eÅŸlerinin hasretiyle ömür çürüten tutsaklar bahara sabaha güne kavuÅŸurlar. DiriliÅŸ Postası ailesine bu önemli meseleyi dert edindiÄŸi ve gündeme getirdiÄŸi için yürekten teÅŸekkür ediyor, aynı zamanda zindanlardaki tüm tutsaklara selâm ediyorum...

Ufuk CoÅŸkun

28 Åžubat, MOSSAD-CIA ve içerideki FETÖ gibi hain yapıların, gayr-i millî unsurların stratejik iÅŸbirliÄŸiyle gerçekleÅŸtirilen alçakça bir darbedir. Bu ülkenin müslüman, yerli insanına dönük yapılmış topyekûn bir saldırı ve imha hareketidir. Müslümanların direncini kırmak ve FETÖ’ye alan açmak için türlü entrikalarla müslüman ÅŸahsiyetlere tarihin en acımasız zulmünü yaÅŸattılar! Ä°srail lobileriyle iÅŸ tutan içerideki hainler, ülkeyi üst aklın emrine amade kılmak için binlerce insanın hayatını kararttı. Ä°ÅŸkence ve tehditler altında uydurma delillerle, sahte kimlikli yalancı ÅŸahitlerle birçok müslüman ÅŸahsiyet haksız yere mahkûmiyet aldı. ÇocukluÄŸunu hapishanelerde geçiren Yakup Köse ve 15 yıldır içeride akıl almaz yöntemlerle iÅŸkence gören Salih MirzabeyoÄŸlu bu zulmü çok ağır bir biçimde yaÅŸadılar. 28 Åžubat’ın üzerinden tam 19 yıl geçmesine raÄŸmen FETÖ’nün savcıları marifetiyle tertip edilmiÅŸ düzmece iddianamelerle hâlâ içeride bu zulmü yaÅŸayan, âdil yargılama bekleyen çok sayıda maÄŸdur müslüman bulunmaktadır. Bu maÄŸdurlar yeniden âdil yargılanma talep ediyor. Adalet istiyorlar. Artık bu zulüm son bulsun! Her daim mazlumun yanında yer alan CumhurbaÅŸkanı’mızın bu haksızlığa da en kısa sürede çözüm bulacağını umuyorum.

Erol ErdoÄŸan

28 Åžubat süreci, diÄŸerlerinden farklı olarak siyasetin yanısıra doÄŸrudan halka, STK’lara, eÄŸitime ve dinî yapılara yöneldiÄŸi için topluma daha fazla hasar vermiÅŸ ağır bir darbedir. Birçok insan, biraz da muhafazakâr bir refleksle, devletle fazla uÄŸraÅŸmayalım psikolojisiyle, maÄŸduriyetlerinin telafisi için yeterince çaba göstermiyor, çekiniyor veya “Buna da şükür.”diyor. Ancak, devlet böyle düşünmemeli, 28 Åžubat’tan dolayı oluÅŸan her türlü maÄŸduriyet giderilmeli. Burada acı olan, 28 Åžubat’çıların uyduruk gerekçelerle hapse attığı düşünülen bazı insanların hâlâ içeride ömür tüketiyor olmasıdır. 17-25 Aralık ve 15 Temmuz sonrası özellikle yargıda ortaya çıkan kumpasçı tablo, devletin daha fazla gecikmeden 28 Åžubat maÄŸduru olma ihtimali olan herkesin yeniden yargılanma talebini dikkate almasını zorunlu kılmaktadır. FETÖ, 30-40 yıllık bir virüs olduÄŸuna göre, sâdece 28 Åžubat süreci deÄŸil, kuÅŸkulu olduÄŸu intibaı veren diÄŸer konulara da benzer bir şüpheyle yaklaÅŸmalıyız. Roboski dâhil kuÅŸkulu tüm konular masaya yatırılmalıdır.

Senai Demirci

Fetullah Gülen’in Said Nursi çekemezliÄŸi gençliÄŸinde baÅŸlar, ellili yılların sonuna doÄŸru, henüz hayatta olan Said Nursi’yi niye ziyarete gitmediÄŸini, Küçük Dünyam eserinde açıklar. “Böyle bir adam niye Kürtlerin arasından geldi ki?” Bu açık haset cümlesini, bugüne kadar tashih etmedi Gülen. Açık ırkçılık kokan ifadesine dâir bir piÅŸmanlık emaresi göstermedi.

Takvimler meÅŸ’um 28 Åžubat’ı gösterdiÄŸinde ise, o zamanki egemen medyanın el üstünde tuttuÄŸu, seküler talimatlarını ezilen müslümanlara benimsetmek için seçtiÄŸi sözcü figür hâline geldi Gülen. Ä°ÅŸte o vakit, ilk defa, Bediüzzaman Said Nursi ile iliÅŸkilendirilmesine izin verdi. Åžaşırtıcıydı bu. O günlerde, ben de ÅŸaşırmıştım. O güne kadar Said Nursi ile iliÅŸkilendirilmesini ya aşırı tevazu gösterisiyle ya da öfkeli bir dille reddederdi Gülen. Ya cesareti gelmiÅŸti ya da muhabbet etmeye baÅŸlamış olmalıydı!? 28 sonrasında adeta hormonla büyütülen örgüt, hep sivil kalmış gerçek Nur cemaatinden rol çaldı, “Nur Cemaati” markasını gasp etti. Ãœmmetin biricik ümidi olan, anlattığının karşılığında, sâdece maddî deÄŸil, manevî menfaat bile beklemeyen Said Nursi yürüyüşünün yerine geçti. Zorla para toplayan mafya örgütü “Nur Cemaati” diye adlandırıldı.

Yıllar sonra anlıyoruz ki, Gülen’in Said Nursi ile iliÅŸkilendirilmesine izin vermesi, hem de 28 Åžubat gibi zor zamanda, ne cesaretindenmiÅŸ ne de muhabbetinden. Etkileri bugüne kadar uzanan ustaca bir kalpazanlık planıymış. Bilirsiniz, sahici parayı en iyi bilenler kalpazanlardır; baÅŸkalarının dikkat etmediÄŸi noktaları ince ince çalıştıktan sonra kalpazanlığa baÅŸlarlar. Gülen’in çok iyi Risale çalışmış olması, alıntılarının bolca olması ÅŸaşılır bir ÅŸey deÄŸildir. Zira gerçeÄŸini andırmayan çakma, baÅŸarısız bir çakma olurdu. Sahte para, sahicisiyle fark edilmediÄŸi ölçüde baÅŸarılıdır.

Peki, niye sahtekârlık için Risale’yi seçti, diye sorulabilir. Gayet basit bir cevabı var. Çünkü kalpazanlar en deÄŸerli banknotun sahtesini basar; küçük banknotlar sahtekârlığa deÄŸmez. FETÖ’nün Said Nursi’nin diriltici eseri Risale-i Nur’la iliÅŸkisi, büyük sahtekârlığa hazırlıktan ibarettir. Tüm fitnecilerin yaptığını yapmıştır FETÖ. Kendi yalanlarına çekirdek yapmak üzere, kıymeti yüksek, itibarı bilinen bir gerçeÄŸi seçmiÅŸtir. Sonra da, bu hakikat çekirdeÄŸi üzerinden bilinçli ve planlı sapmalar ve savrulmalar baÅŸlatmıştır.

Bu yüzden, kandırılmış/devÅŸirilmiÅŸ çoÄŸu insanın itiraflarının ortak noktası, Risale-i Nur’un yem olarak kullanıldığı yönündedir. Çünkü büyük tuzaÄŸa büyük yem gerek. Saf akan dereyi kurutmaya kalktı FETÖ; dere yatağı üzerine kalın betonlar döktü. Ama iÅŸte o ince damar, saf akış gelip kırdı o zâlim betonu; ümmetin gönlündeki karartma sona erdi, ermek üzere.

Abdulhamit Güler

İnsanoğlunun yeryüzündeki yegâne varlık sebebi kulluk olsa gerek. Kulu kulla muhatap eden şey ise adalet/sizlik. Yani kulluğumuz, adalet ile aramızdaki münasebette gizli.

Bu açıdan bakınca FETÖ yapılanmasının insanoÄŸlunun birikimine en ağır darbesinin hukuk alanında olduÄŸunu söyleyebiliriz. Kendi gibi düşünmeyen/inanmayan kimseye acımadığı açık. Seküler, dindar ayrımı yapmadan adaleti katleden bu örgütün, mütedeyyin kesime karşı ne denli kin güttüğünü 28 Åžubat ile alakalı davalarda görüyoruz. Postmodern darbe sürecinden faydalanarak kendilerine rakip gördükleri dindarları töhmet altında bırakıp zindanlara atan bu örgütten baÅŸkası deÄŸil. 28 Åžubat’ın bin yıl sürmeden bitmesine karşın bu davalarda olumlu geliÅŸme yaÅŸanmamasının sebebi de bu örgütün kadrolarıdır. Adil yargılanma ve özlük haklarını kullanma gibi hiçbir temel insani ÅŸartları yerine getiremeyen maÄŸdurlara, tam da FETÖ ile mücadelenin zirve yaptığı bu süreçte haklarının iade edilmesi gerek. Vakit kaybetmeden, maÄŸduriyetlerin tazmini de saÄŸlanarak... Bu iade-i itibar, hukuksuzluk yaÅŸayanların haklarının iade edilmesinin yanında, FETÖ ile mücadelede inanırlık ve motivasyon saÄŸlaması açısından da mühim. Fakat her türlü hesap, plan ve organizasyonun ötesinde sâdece ve sâdece adaletin saÄŸlanması için 28 Åžubat baÄŸlantılı davalara müdahale edilmesi gerekiyor. Yeniden ve âdil yargılanma saÄŸlanmalı. Ä°vedilikle. Lütuf deÄŸil hak olarak...

Ahmet Kekeç

15 Temmuz darbe giriÅŸiminden sonra Türkiye’deki yapı iyice açığa çıktı. Bu yapının yargı içinde bir örgütlenmeye gittiÄŸini biliyoruz. Ãœstelik bunlar eylemlerinde suçüstü yakalandılar. Hâl böyleyken Türkiye’deki bütün siyâsî yargılamalara yeniden dönüp bakmak gerekiyor. Çünkü o yargılamalar hukuÄŸa göre yapılmadı. Büyük çoÄŸunluÄŸunun kumpaslar eÅŸliÄŸinde yapıldığını biliyoruz. 28 Åžubat’tan baÅŸlayarak; içimize sinmeyen, hukukla iliÅŸkisi problemli yığınla yargı kararı duruyor önümüzde. 15 Temmuz’un önümüze serdiÄŸi bilgiyle bütün o davaları yeniden yargılamak gerekiyor. Bu konuda yasa gerekliyse yasa da çıkarılmalı. Özetle. BirçoÄŸu hâlâ içerde bulunan insanların maÄŸduriyetlerine son verilmeli.

Yusuf Kaplan

28 Åžubat bitti, deniliyor, görünüşe bakılırsa bitmiÅŸ gibi de görünüyor ama aslında bizi bitirdi. Bu, diÄŸer darbelere benzemeyen büyük bir darbe. 15 Temmuz da onun uzantısıydı. Daha sinsi ve maskelisiydi. Bu maske FETÖ maskesiydi. Bu maske ile asıl hedef ruh kökleri, tasavvuf ve cemaatlerdi. FETÖ, iÅŸin bahanesi. Burada asıl mesele Ä°slâm düşmanlığı. “Ä°rtica tehdidi” diyerek Ä°slâm’a küresel çapta bir saldırı baÅŸlatılmıştı. Bu toplumun müslüman omurgasını yok etmeye çalıştılar.

Nuh Albayrak

Asıl olan vicdanlardaki adalettir. Hukuk sistemleri, vicdanlarla örtüşen kararlar alabildiÄŸi kadar âdildir. 28 Åžubat’ta sahnelenen iÄŸrenç oyunun dibi ancak 15 Temmuz’dan sonra görülebilmiÅŸtir. Ve güdümlü yargının 28 Åžubat sürecinde mahkûm ettiÄŸi müslümanların yaÅŸadığı sıradan bir maÄŸduriyet deÄŸildir. BahsettiÄŸimiz maÄŸduriyet, birkaç yargıcın bireysel hırslarından kaynaklanan arızi bir yargı arızası olmayıp, tam aksine; uzun metrajlı bir imha projesinin sistematik infazlarıdır. Bugün bir bardak suda maÄŸduriyet fırtınaları estirenlerin, 28 Åžubat zulümlerinin ürettiÄŸi dev maÄŸduriyetleri bir türlü görememesi de ayrı bir zulümdür. Hâkimi mahkûm olan davanın mahkûmu mazlum demektir. O hâlde 28 Åžubat maÄŸdurlarının maÄŸduriyetini giderecek süreci baÅŸlatmanın tam zamanıdır.

Turan Kışlakçı

28 Åžubat, Türkiye tarihindeki kara lekelerden bir tanesi, hatta en büyük lekelerden biri. Aslında 28 Åžubat, 15 Temmuz’daki FETÖ darbesine zemin hazırlayan ÅŸeylerden biriydi. Ve öğrendiÄŸimize göre aslında 28 Åžubat’ın mimarlarından bir tanesi de FETÖ. Bundan dolayı ÅŸu anda hükümete, muhafazakâr kesime yapılan eleÅŸtiriler doÄŸru deÄŸil. FETÖ aslında Türkiye’de darbecilerin ortaya çıkardığı bir örgüt. Dinî hüviyeti olabilir ama aslında onların eseri. 60 darbesi, 71 darbesi, 80 darbesi, 28 Åžubat’ın mimarları aslında FETÖ’nün de mimarları. FETÖ teröre örgütü onların eserlerinden bir tanesi. Öte yandan 28 Åžubat maÄŸdurlarının hâlâ olması Türkiye açısından bir utançtır. Bu kirli yapının yargıda verdikleri tüm kararlar feshedilmeli ve maÄŸduriyetler giderilmelidir. Hatta devlet bu maÄŸdurlardan özür dileyip helallik istemelidir.

Kaynak: Ekrem Özden / DiriliÅŸ Postası

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.