'Kürtler için PKK nedir?' Veysel Yenigül, dusuncemektebi.com için yanıtladı
Follow @dusuncemektebi2
Siyaset felsefecisi-Yazar Veysel Yenigül ile Kürtlerin PKK'ya bakışını konuştuk. 'Bu coğrafyada Türkler ile Kürtlerin kaderinin ortak olduğunu ve İslami çerçevede oluşturulan yeni bir dil ile bu coğrafyaya yeniden huzur geleceğini söyledi.' İşte Düşünce Mektebine özel o röportaj...
DÜŞÜNCE MEKTEBİ / RÖPORTAJ
'Ä°NKAR SORUNU AÅžILDI'
Tarihsel arka plan içinde Kürtler'in bu coğrafya insanı ile ilişkisi hangi temeller üzerine oturtulmuştur?
Kürtler, OrtadoÄŸu coÄŸrafyasının en kadim halklarından biridir. Bu konuyla ilgili sayısız kaynak bugün biliniyor artık. 90’lı yıllarda bu konu genelde tartışmaların baÅŸat noktasıydı. O dönemde bir inkar politikası olduÄŸu için, politik gündemi genelde ‘’Kürtler kimdir, nereden geldi, tarihleri var mı, devlet kurmuÅŸlar mı, kurmamışlarsa o zaman nasıl varlıklarını sürdürdüler’’ türü sorular iÅŸtigal etmekteydi. Bugün artık bu aÅŸamada deÄŸiliz, inkar sorunu aşıldı ama varlıkları fiziki olarak kabul edilen Kürtlerin bundan sonra ne olacağı, kendilerini nasıl bir gelecek beklediÄŸi sorusu cevap aramaktadır. Bu baÄŸlamda sorunun kendisi de her geçen gün çetrefil bir hal almaya doÄŸru gidiyor.
Kürtlerin bu coğrafya insanı ile bağını güçlü kılan temel motivasyonlar nelerdir?
Kürtlerin bu coÄŸrafya insanı ile olan bağı Ä°slam’ın etkisiyle vücuda gelen deÄŸerler ve formlar üzerinden ÅŸekillenmiÅŸtir. Seküler Türk ve Kürt milliyetçileri rahatsız eden hakikat budur. Meseleye milliyetçi paradigma ve sol ideoloji üzerinden yaklaÅŸanların anlamakta güçlük çektiÄŸi husus budur. Veya anlamak istemedikleri için geçiÅŸtirip ıskaladıkları gerçek…
Halbuki bu kadar sancılı ve sıkıntılı geçen süreçlere, envai türden provokasyonlara rağmen bugüne kadar Kürtlerle herhangi bir müslüman halk arasında iç savaş gerçekleşmediyse durup düşünmek lazımdır.
Neden peki?
Çünkü, iki halkı da saÄŸduyulu ve metanetli kılan asırlardır bu coÄŸrafyada Ä°slam’ın kendilerine verdiÄŸi gönül dili ve ruhudur. Bu mucizevi bir ÅŸeydir. Dinden gelen bu ortak ruhu ve mayayı tahrip edip rafa kaldırdığınız anda iÅŸin rengi deÄŸiÅŸecektir. Bana kalırsa bugün o noktaya doÄŸru bir gidiÅŸatın emareleri gözükmeye baÅŸladı, iki ana etnik kimlik üzerinden her geçen gün keskinleÅŸen, karşılıklı birbirini besleyen bir süreç var. Bu ortak kadim gelenekten gelen ruha her geçen gün daha fazla darbe indirilmektedir maalesef… Ak Parti, MHP, CHP, HDP bugün var yarın yok. Mesele bu deÄŸil, Asıl sıkıntı çözümsüzlüğü derinleÅŸmeye baÅŸlamasıyla ipin ucunun tamamen dış güçlere kaptırılması tehlikesidir.
Kürtler'in sizce ciddi bir temsiliyet sorunu var mı bugün?
Temsil derken ne anladığımız önemli… Geçen 1 Kasım seçimlerinden sonra Habertürk’te bir tartışma programında denk gelmiÅŸtim. Çözüm sürecinin bitiÅŸi, PKK’nın baÅŸlattığı Hendek terörü tartışılıyordu. Ak Parti’nin çiçeÄŸi burnunda bir bayan vekili de vardı. Kürtleri temsilen seçilecek yerden aday gösterildiÄŸi söyleniyordu. O programda sözcü gazetesi yazarı AyÅŸe Sucu, bütün kabahati PKK üzerinden Kürtlere yükledi. Çözüm sürecinin ne kadar yanlış olduÄŸunu vurguluyordu yüzüne bakarak. Bu vekilimizden konuyu kontrol edici bir ÅŸekilde baÅŸka bir perspektife döküp anlatmayı beklerdim ama hayal kırıklığına uÄŸradım. Hiçbir ÅŸey diyemedi maalesef. Oysa yanlış olan Çözüm süreci deÄŸildi, o sürecin ruhuna uygun davranmayan PKK idi asıl sorun. Kürtler, olabilir ki PKK bundan böyle silaha ve ÅŸiddete baÅŸvurmaz da her ÅŸey sivil siyaset yöntemiyle konuÅŸularak hal olacak diye HDP’ye oy yüksek miktarda vermiÅŸti. Buradan ÅŸuna varılabilir: Her Kürt kökenlinin de Kürt meselesinin özü noktasında liyakat sahibi olmadığıdır.
O halde milletvekili seçimleri çok isabetli olamadı?
Demek oluyor ki, Kürtlerin duygu ve hislerine tercüman olabilecek, konuyu geniÅŸ bir perspektifle okuyabilecek ve çözümün taşıyıcı olabilecek adaylar gerekiyor. 2015 seçimlerinde Ak Parti, 7 Haziran’da AÄŸrı’dan 2. Sıra adayı bu profile uygundu ama o konjöktürde harcandı. Çünkü seçilmeyecek yerden gösterilmiÅŸti. 1 Kasım’da ise Van 3.sıra adayı vardı ama o da kıl payı seçilemedi. Hasılı kelam, mevcut meclis profili bakımından olaya yaklaÅŸtığımızda Ä°ktidar partisinde bu dönem ciddi temsil sıkıntısı var. 90’lı yıllarda rahmetli Erbakan hoca’nın Refah partisinden seçilenler profil olarak daha iyiydi, hatta Demirel’in DYP’sinde bile… HDP siyasetten kendini bloke ettiÄŸi için onu saymıyorum, yoksa orada bu konuda söz söyleme ehliyetine sahip birkaç isim var.
Çözüm süreci tam olarak neden bitti, bölgesel faktörlerin rolü var mıdır?
Çözüm sürecinin bitiÅŸinde en büyük etken Suriye faktörüydü. PYD’nin orada direk PKK politiklarını uygulaması ve bunun Türkiye’de sürecin partneri konumundaki Hükümete ve CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’a karşıt bir konuma taşınmasıydı. Burada iki taraf birbirini suçluyor kendi argümanlarına dayanarak, bu konuya girmenin gereÄŸi var mı bilmiyorum ama bir gerçeÄŸi görmek lazım geliyor. O da ÅŸu: PKK’nın ortadoÄŸu’da yer aldığı eksen ile Türkiye’de talip olduÄŸu statü arayışı çözümsüzlüğün ta kendisiydi. PKK’nın sürecin başından beri üzerine düşeni yapmadan Ä°ran, Rusya ve Esed saffında durarak, burada da Kürtleri kendisi için istedÄŸi bir statü ile yönetmeye talip olması çözümsüzlükte ısrarcı olduÄŸunun somut kanıtı oluyordu.
Madalyonun diÄŸer yüzü ise PKK’nın ne olduÄŸunu ortaya koymadan bu konuda söylenen sözlerin iÅŸlevsizliÄŸidir. Nedense Kürt meselesi hep gündeme geldÄŸinde direk PKK ile iliÅŸkilendiriliyor, o akla getirilmeye çalışıyor. PKK’nın bu anlamda muhatap alınmasında öteden beri kamuoyunu yönlendiren bu algının da etkisi vardı. Paralel yapı (FETÖ) ne ise Türkler için, PKK da Kürtler için odur. PKK, piyasaya çok sinsi ve büyük bir projenin truva atı olarak sürülmüş, beslenip büyütülmüştür. 12 Eylül rejimi de inkarcı ve baskıcı yapısıyla buna çanak olmuÅŸtur adeta.
7 Haziran'dan bu yana Kürtler ortaya nasıl bir irade koymuşlardır?
Kürtler 7 haziran’dan sonra PKK’nın yapmaya çalıştıklarını tasvip etmedi. Hem hendek terörünü tasvip etmedi ve oyunu bozdu, hem de o sürecin bir devamı olan 15 Temmuz darbesinde doÄŸru pozisyon aldı. Çünkü, hendek savaşının asıl amacı darbe mekaniÄŸini harekete geçirmekti. PKK bunu biliyordu ve sivil halkın kendisiyle birlikte saf tutacağını hesap ediyordu. Nitekim, Kandil’den yapılan bazı açıklamalar da bunu teyit edici mahiyette. PKK bir kumar oynadı ve kaybetti. Buradan sivillerin arada ölmesiyle bölgede bir infial yaratılacaktı ve dış müdahaleye zemin hazırlanacaktı. Devlet bazı hatalara raÄŸmen tuzaÄŸa düşmemeye çalıştı. Tuzağı bozan en baÅŸta Kürtlerdi. Oyun tutmayınca FETÖ üzerinden direk darbe yapmaya kalkıştılar.
2.Darbe söylentilerinin altında yatan temel sebep nedir, Kürtlerin seçilmesi tesadüf müydü?
Ä°kinci darbe söylentileri, asıl olanı görmeyelim diye ortaya atılıyor. Maalesef buna bazı Ä°slamcı-muhafazakâr medya organları da alet oluyor. Oysa, FETÖ bundan önceki darbelerin oluÅŸturduÄŸu haksızlıklar ve bozuk zemin üzerinden kendine alan buldu. Hem Fetö hem de PKK bu anlamda Kemalizm’in birer komplikasyonu olur. Kürt aÅŸiretlerin hedef gösterilmesi ise tamamen klasik ulusalcı sol Kemalist aklın komplolarından örülü çarpık bir refleksidir. Olası bir darbe giriÅŸiminde faturayı bu sefer de kendilerinden uzak, hatta düşman gördükleri sosyal yapılara, cemaatlere ve aÅŸiretlere kesme düşüncesi de var bunun arkasında… Ciddi bir tuzak var yani.
Asıl tehdidin halen nereden geleceğini kamufle etmek ve milletin bu hassas süreçte algılarına yön verme amacı var. Kürtler bu süreçte ihtiyatlı olmalı ve net duruş sergilemelidirler. Beğenmeyebilirler son zamanlarda belli merkezlerden yükseltilen milliyetçi dili ve politikaları, ama darbe tehditlerine karşı meşru hükümet ile seçilmiş Cumhurbaşkanının yanında durmak doğru ve makul olandır.
Tarihsel bağlam Kürtlerin bu coğrafyadaki konumunu bize özetleyebilir misiniz?
Birinci dünya savaşı devam ederken 1916’da vuku bulan Sykes-Picot gizli anlaÅŸmasının öngördüğü siyasal sistemin 100. yıl dönümündeyiz. Bu anlaÅŸma, dönemin hakim güçleri eliyle OrtadoÄŸu’daki kadim halkların ve inançların bünyesine aykırı bir biçimde çizilen sınırları ihtiva eder. Çizilen bu sınırlar son yüzyılda hepimizi gergin, sıkıntılı ve çatışmalı bir kadere mahkum etmiÅŸtir. Siyasal yönüyle mahkumu haline geldiÄŸimiz bu sistem, beraberinde getirdiÄŸi kültürel ve ekonomik modernleÅŸmenin dayanılmaz baskısıyla halkların deÄŸiÅŸim taleplerini zirve noktasına taşımıştır. Arap baharı diye nitelendirilen halk ayaklanmaları biriken sorunlarla günümüze kadar gelen sürecin doÄŸal sonucuydu.
Ne var ki bu deÄŸiÅŸim süreci, Küresel ve Bölgesel aktörlerin yeni dönemde bölge üzerinde insiyatif alma giriÅŸimleri sonucu Suriye’de tıkanma noktasına geldi ve ülke acımasız bir iç savaşın pençesine takıldı. Irak ve Suriye’de devam eden siyasi krizler tüm bölgeyi vekalet savaÅŸlarının yürütüldüğü bir arenaya dönüştürmüş durumdadır. SoÄŸuk savaÅŸ döneminden sonra Ulus devletlerin dünya ölçeÄŸinde bir deÄŸiÅŸim ve dönüşüm süreci yaÅŸadığı malum. Denilebilir ki bugün küreselleÅŸmenin etkisiyle dünya ölçeÄŸinde ulus devlet paradigması hem niteliksel hem de formel olarak kabuk deÄŸiÅŸtirmektedir. Dünya tarihini siyasi yönüyle incelediÄŸimiz vakit, halkların çoÄŸu genel olarak uluslaÅŸma sürecini 20.yy.ın başı ve ortalarında tamamladıkları görülmektedir. 19. yy’da baÅŸlayan ve 20.yy’ın ilk çeyreÄŸinde dünya genelinde süren uluslaÅŸma süreci, OrtadoÄŸu coÄŸrafyasının kadim bir halkı olan Kürtleri her açıdan trajik bir konum ve travmaya sürüklemiÅŸtir. (Bu durum sadece Kürtleri de deÄŸil, aslında uluslaÅŸma sürecine yabancı diÄŸer toplulukları da olumsuz etkilemiÅŸtir.)
Bu süreçte Kürtler, OrtadoÄŸu’da ulus devlet olma çabası içine giren devletlerin envai türden baskısına maruz kalarak feodal kültürün etkin olduÄŸu bir yapıdan uluslaÅŸma bilinci ekseninde yeni bir merhale olan ‘toplumsallaÅŸmaya’ doÄŸru evrilirken, toplumun asli dinamiklerini törpüleyici bir biçimde cereyan eden sekülerleÅŸmeyle paralel olarak bazı açılardan talihsiz sonuçlar yaÅŸamışlardır. Bu baskıyla birlikte geleneksel deÄŸerlerinin muhtevasından kopuk ve tamamen soÄŸuk savaşın ideolojik sol kültürüyle laikleÅŸme ÅŸeklinde cereyan eden süreç; Kürt kimliÄŸinin karakteristik yönünü ve tarihsel boyutunu kendi doÄŸal mecrası içinde iç dinamiklerine dayalı olarak dönüşümünden ziyade radikal, dışsal bir dayatmayla deÄŸiÅŸimini kamçılamıştır. Bu süreç tabir yerindeyse Kürtlüğün yeniden tanımlanması ve oluÅŸturulmasıyla eÅŸ-zamanlı olarak vuku bulurken, bir ÅŸekilde onun doÄŸal zemininin de tahribine yol açmıştır. Denilebilir ki 70 ve 80’li yıllarda Kürt coÄŸrafyasındaki siyasi aktörlerin ve aydınların zorunlu olarak‘ulusal’ Marksist-sol düşünce dünyasının kavramlarıyla kendi sorunlarına eÄŸilmesinin doÄŸurduÄŸu sonuçlardı bunlar.
PKK ve türevlerini ortaya çıkartan temel paradigmalar nelerdir, nereden beslenmektedir bu örgüt?
PKK'yı yaratan Eski Türkiye'nin ideolojik, ırkçı kemalist dokusudur. Eski Türkiye'nin inkarcı politik kültüründen hareketle 12 Eylül generalleri gözetiminde ve derin devlet desteÄŸiyle Türkiye'de legal faaliyet yürüten dönemin bütün Kürt yapıları PKK eliyle ortadan kaldırılmıştır. Amaç, Kürt meselesinin demokratik çözümünün imkanlarını ortadan kaldırmak ve sorunu hem içeride hem dışarıda kriminalize ederek terör sorununa indirgemek idi. Nitekim bunu uzun yıllar baÅŸarıyla uyguladılar. Kürt demenin suç sayıldığı o ağır OHAL rejimi koÅŸullarında sürekli büyüyen PKK, bugünkü varlığı ve duruÅŸuyla adeta kendisini yaratan o eski Türkiye’yi özlemekte ve ona hizmet etmektedir.
Tabiatıyla, Türkiye'de yeni anayasa ve sistem değişikliğini istemeyen yapıların başında PKK de gelmektedir. Çünkü kendisinin varlık şartı o eski Türkiye yapısı ve ideolojik politik kültürdür. O biterse PKK de biter, onu var eden aktörler ve ırkçı milliyetçi Türk parti ve oluşumlar da biter.
Bu yüzden yeni bir süreçte eskisi gibi PKK’nın muhatap alınacağı kanısında deÄŸilim. DoÄŸrusu olacak mı, olacaksa nasıl bir süreç oluÅŸabilir noktasında da belirgin bir ÅŸey yoktur. Ama dış geliÅŸmeler, Musul operasyonu ve Suriye savaşıyla PYD koridorunun nasıl ÅŸekilleneceÄŸine baÄŸlı gözüküyor biraz da… Bu hususta Mesut Barzani’nin pozisyonu doÄŸrudur. Tarihi olarak da belli bir dinamiÄŸe ve referansa dayanıyor.
Bu coÄŸrafyada Türkler ile Kürtlerin kaderi mucizevi bir biçimde benzerlik arz eder. Bu ise kadim deÄŸerlerden beslenen ortak mirastır. Åžunun altını bir kez daha çizmekte fayda vardır: Çözüm olacaksa bu ancak kadim birliktelikten gelen yeni bir dilin üretilmesi ve o hırpalanan ruhun inkiÅŸafı ile mümkündür. SekülerleÅŸme temelli bir çözüm formülü açık bir dayatmadır bu coÄŸrafya için. Ä°slam’ı aradan çekersek, ne Kürdün esamesi okunacaktır yirmi yıl sonra ne de Türklüğün bugünkü hali… Son olarak ÅŸunu demek istiyorum. PKK, Kürtlerin Ä°slamsızlaÅŸması projesi iken, FETÖ da Türklüğün ve Kürtlüğün dinen ProtestanlaÅŸması projesidir. Bunu da baÅŸka bir zaman nasip olursa detaylı açarız. TeÅŸekkür ederim.
Biz de teşekkür ederiz bu keyifli söyleşi için.
Henüz yorum yapılmamış.