Sosyal Medya

Kültür Sanat Haberleri

''Kalandar Soğuğu''Bir oscar adayı filmi üzerine

Karşımızda ulusal ve uluslararası festivallerden birçok ödülle dönmüş, sinema çevrelerince de övgüyle karşılanan bir film var. Bence de ülke sinemamız ve genel olarak dünya sineması adına çok önemli bir yönetmenin ayak sesleri niteliğinde olan Kalandar Soğuğu filmi hem hikayesi hem de hikaye anlatma biçimi olarak sinematografisi açısından dikkate değer bir yapım.



Mustafa Kara’nın Umut Adası’ndan sonra ikinci uzun metrajlı filmi olan Kalandar SoÄŸuÄŸu; Antalya, Ä°stanbul, Ankara, Tokyo, Premiere Plans D’angers gibi önemli festivallerden ödüller aldı fakat ‘sanat filmi’ – ‘festival filmi’ olarak adlandırılan -ve aslında sinema sanatının kendi disiplini içerisinde böyle bir kategorilendirmeyi öngörmediÄŸi, ticari vizyon filmlerinin de etkisiyle sonradan oluÅŸan bir tanımlamayla-  bu tarz sinema filmlerinin seyirciyle buluÅŸma aÅŸamasında yaÅŸadığı sorunlardan Kalandar SoÄŸuÄŸu filmi de nasibini alıyor; zira çok az salonda gösterime giriyor. Bu vesileyle bizlere de ÅŸunu söylemek düşüyor: Sinemamız çok önemli bir  film ve yönetmen kazandı,  izleyin ve tanık olun.

Film biçimsel anlamda baÅŸlı başına doÄŸaya bir rol biçmesi bakımından natüralist duruyor, hikaye anlatma biçimine bakılırsa da gerçekçi sinema akımları içine alınabilir fakat bana göre yönetmen Anadolu gerçekçiliÄŸi olarak adlandırabileceÄŸimiz yeni bir form ortaya koyuyor. Bu yönüyle filmde oluÅŸturulan atmosfer öylesine güçlü ki baÅŸrol oyuncuları amatör olmasına raÄŸmen ulusal ve uluslararası birçok  festivalden en iyi erkek ve en iyi kadın oyuncu ödülü aldı. Ödüller bununla da sınırlı deÄŸil; en iyi yönetmen, en iyi film, en iyi müzik, jüri özel ödülü gibi önemli ödüller alıyor. Film ekibinin işçilik anlamında filme büyük bir emek harcadığı belli. Filmin hikayesi zamansal olarak dört mevsimi kapsıyor dolayısıyla çekimler 1,5 yıl sürmüş, film ise 5 yılda tamamlanmış. Ses, görüntü, kurgu anlamında son zamanların en iyi yapımları arasına giren Kalandar SoÄŸuÄŸu gerçekten de her türlü övgüyü hak ediyor.

Kalandar, Rumi takvimin ilk ayıdır. Kalandar'ın birinci günü, Miladi Takvim'e göre 14 Ocak’a tekabül eder. Trabzon ve yöresinde bundan mülhem bu mevsimlerdeki soÄŸuÄŸa ‘Kalandar SoÄŸuÄŸu’ denir. Filmimizin hikayesinde önemli bir yere oturan Kalandar soÄŸuÄŸu haberini karla verir, kendi gelmeden evvel karı gelir; böylelikle insanın tabiatla nasıl çetin bir mücadeleye giriÅŸeceÄŸinin muÅŸtusu olur:

Karadeniz’in bir daÄŸ köyünde, ailesiyle birlikte yaÅŸayan Mehmet, bir yandan beslediÄŸi birkaç hayvanla günlük ihtiyaçlarını temin ederken, diÄŸer yandan büyük bir tutkuyla; daÄŸlarda maden rezervi aramaktadır. Zamanla umutsuz bir çabaya dönüşen maden arama fikri Mehmet’in duyduÄŸu bir haberle yerini yeni bir maceraya bırakır; Mehmet Artvin’de gerçekleÅŸtirilecek olan boÄŸa güreÅŸlerine katılacaktır. Sıradan bir yaÅŸam mücadelesi gibi görünen bu hikâyenin arka planında, dokunaklı bir hayatın, inceden inceye örülen bir mücadelenin, doÄŸa, insan ve hayvan iliÅŸkisinin naif bir portresi çizilmektedir.

Zahiri katmanda seyreden hikaye bize maceraperest bir adamın doÄŸayla, ailesiyle, akrabalarıyla ve komÅŸularıyla olan mücadelesini sunuyor. Alegorik, tinsel ve hakikat katmanlarına da sıçrama becerisi gösteren Kalandar SoÄŸuÄŸu filmine baktığımızda; gerek oyunculuklarıyla gerek mekân ve hikayesiyle son derece yerel olan bu yapım yönetmen, senarist ve film ekibinin ortak çabasıyla öyle bir atmosfer oluÅŸturuyor ki insan soyunun kadim ihtirasları, mücadelesi, zayıf noktaları perdeye yansımaya baÅŸlıyor. Sinemanın halihazırda hâlâ bir sanat olduÄŸunu ve diri ürünler verebildiÄŸini bu film sayesinde görebiliyoruz. Maden arayan Mehmet daha önce bulmuÅŸtur ve yine bulacağı umudunu taşımaktadır. Bu arayış sadece ihtiyaçtan, yoksulluktan kaynaklanmıyor; Mehmet’in kendini karısına, ailesine, akrabalarına, komÅŸularına hasılı ‘kendisinin ötekisi’ olan her kim varsa ona ispat etmek istemesiyle de doÄŸrudan doÄŸruya ilintili.  Bu anlamda filmin insanlığın kadim yaralarına temas eden tarafları var. Yönetmenin, iÅŸte tam da bu noktada Ozu, Kurosawa, Tarkovski, Bresson gibi usta yönetmenlerin izleÄŸini sürdüğünü görüyoruz. Filmin hikayesi kahramanımız Mehmet’i iç sesiyle umuda davet ederken ÅŸehrin insanı olan bizleri de doÄŸanın zaman zaman sert, hırçın, soÄŸuk zaman zaman naif, dost ve sıcak atmosferine davet ediyor. Dünyanın bütün bu hengâmesinde ve gürültüsünde sessizliÄŸin büyüsünü bozan bu modern çaÄŸda, bizlere durmayı, durulmayı salık veriyor. DoÄŸanın adeta canlı kanlı bir insan gibi nasıl yaÅŸadığını, nefes aldığını, deveran ettiÄŸini gözler önüne seriyor. ÇoÄŸumuzun belki ilk kez tanık olduÄŸu doÄŸa hallerini ruhumuza damıtıyor: Bir buzağının doÄŸuÅŸundan tutun da salyangozun kıvrımlarına kadar ayrıntılı ve derin bir dünyanın kapıları aralanıyor ve modern yaÅŸamın tenteneli perdeleri yırtılmaya baÅŸlıyor.

Dostoyevski’nin eserlerinde olduÄŸu gibi karşımızda maceraperestliÄŸi kaldırmayacak kadar acımasız bir gerçeklik var. Lakin, zor da olsa maÄŸaranın veya kuyunun ucunda bir umut ışığı hep var. Kalandar SoÄŸuÄŸu filmi, Anadolu’nun irfani tavrıyla zahmetin nasıl rahmete dönüştüğünü gerçekçi bir o kadar da masalsı bir biçimde gözler önüne seriyor. -Masalsı diyorum zira filmde sanrılar, yakaza halleri, rüyalar, kabuslar hem hikayeyi beslemesi açısından hem de  sinemanın imkanlarının nerelere ulaÅŸtığını göstermesi açısından önemli bir yere sahip.- Daha önce yoksulluÄŸun çeÅŸitli hallerini baÅŸka baÅŸka coÄŸrafyalardan izledik, okuduk. Bu anlamda ketum olan, orada öylece ulu orta durmasına raÄŸmen yoksulluÄŸundan pek bahsetmeyen bir coÄŸrafya var bu kez karşımızda: Karadeniz. DoÄŸa ÅŸartları belki birçok coÄŸrafyadan daha çetindir fakat Karadeniz yoksulluÄŸundan ve yoksunluÄŸundan pek bahsetmez. Filmde adeta yüz yıl öncesinde yaÅŸayan bir ailenin evine konuk olmuÅŸ hissine kapılır seyirci. Fakat bu durum son derece güncel ve gerçektir. Kalandar SoÄŸuÄŸu bu anlamda da izlenmesi gereken bir yapım.

Son olarak bahsedilmesi gereken bazı eksik yanları da yok deÄŸil: süresinin biraz uzun olması, kurgusunun ham kurgu ya da baÅŸka bir deyiÅŸle yönetmen kurgusu gibi durması, bazı sahnelerin ses ve görüntü açısından uyumsuzluÄŸu –ki bu durum amatör oyuncuların olmasından kaynaklanıyor olabilir- göze çarpan eksiklikler olarak söylenebilir.

Bülent Özdaman

Kültür Gündeminden alıntı

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.