'Herkesin bir Abdülhamid'i var' Peki hangisi gerçek Abdülhamid?
Bütün Osmanlı padişahları arasında Abdülhamid kadar “tartışmalı” olan yoktur. Peki gerçek Abdülhamid kimdir? Hakkında söylenenlerin hangileri doğrudur? Arif ARCAN, Abdülhamid ile ilgili en çok merak edilen soruları Düşünce Mektebi için yanıtladı.İşte o röportaj...
DÜŞÜNCE MEKTEBİ / RÖPORTAJ
'ABDÃœLHAMÄ°D'Ä°N HÃœKÃœMDARLIÄžI Ä°KÄ° KIRILMA Ä°LE BAÅžLADI'
Abdülhamid tahta çıkmadan önceki süreçle ilgili önemli bulduğunuz kırılma noktaları nelerdir?
- Karşımıza çıkan manzara şöyledir: İlki, Yeniçerilerin tasfiyesiyle klasik ordu lağvedilmiş yerini doldurabilecek bir ordu ikame edilememiştir. Nitekim 93 Harbinde ordunun bir ideolojisinin dahi olmadığı ortaya çıkmıştır. Yani ne için savaşacağını dahi bilmeyen bir ordudan söz ediyoruz.
İkincisi, tımar ve ikta sisteminin lağvedilmesiyle yerine bir toprak rejimi oturtulamamıştır. Şöyle bir eleştiride bulunabilirsiniz, topraklar zaten devletin değil miydi, burada kastettiğim toprakların merkezileştirilmesi. Burada modern bir devletin ayak seslerini duysak da ''Vatandaşını icat edemeyen bir devlet'' ile karşı karşıyayız.
Bu iki kırılma önemlidir, çünkü; Reform ve Rönesans'ın inşa ettiği ekonomizmin Batılı adamı ile bin yıldır kendisini değiştirmemiş Anadolu insanı karşı karşıyadır.
Abdülhamid dönemi öncesi V. Murat ve Abdülaziz'in darbelerle indirildiklerini görüyoruz. Bunun Yeniçeri İsyanlarından ayrılan yönleri nelerdir?
- İki darbede de ilginç bir yöntemle karşı karşıyayız. Mührün emanet edildiği sadrazamlar monarşik bir kul sistemi içinde yaptıkları darbeler söz konusu.
Osmanlı'nın güçlü dönemlerinde güçlü padişah güçlü sadrazam vardı. Devletin zayıflamasıyla bu durum ya güçlü padişah zayıf sadrazam yahut zayıf padişah güçlü sadrazam tablosuna evrilmiştir.
Bürokratik sınıf bu dönemde gücünün farkına varmıştır. Kendine has bir dil ve hatta yaşam şekli oluşturmuştur, bürokrasi artık padişah devirebilecek bir güçtür. Klasik dönemde de saray içinde darbelere şahit oluyorduk; ama orada hanedan üyeleri arasındaki mücadelenin sonucu bir politika söz konusuydu.
V.Murat gerçekten akıl sağlığı yerinde değildi, bu sebepten dolayı indirilmiştir, onu belirtelim.
Tahta çıkmadan önce nasıl bir Abdülhamit profili vardı, tasvir edebilir misiniz?
- Muadili olan hanedan üyelerine göre mazbut bir hayata sahipti. Uluslararası gayrimenkul ile uğraşıyor ve cimri denilebilecek kadar tutumluydu. Politik olarak nötr bir tavır takınır, içine kapanık bir tiptir. Özetle sürekli olarak kendi işleriyle meşgul olan, tahta çıkmayı kesinlikle beklememekteydi.
Net bir soru, tahta nasıl çıkmıştır ve pazarlık iddiaları için ne düşünüyorsunuz?
- Pazarlık konusu öncelikle iki tarafın eşit şartlarda görüştüğü bir pazarlık değildir. Abdülhamid devlet aygıtını elinde tutanlarla doğrudan görüşemediği için Mevlevileri araya koyduğunu biliyoruz. Yani Abdülhamid tahta çıkmak için Mevlevileri aracı kılmıştı
*Meşrutiyetin ilanı
Büyük umutlarla ilan edilen Meşrutiyeti kaldırması tabiatı gereği karşı olduğu şeklinde yorumlayabilir miyiz?
- 2. Abdülhamid konjonktürü iyi kullanmıştır. Meşrutiyete karşı takındığı tavır tabiatıyla alakalı değil, pragmatik siyasi anlayışıyla alakalıdır. Zaten meşruti sistem ve anayasa çalakalem yazılmış Avrupa sistemine entegre amacını gütmekteydi, yani tribünlere oynayan bir meşruti sistem söz konusuydu.
Çok sert ve katı bir Kızıl Sultan imajına rağmen Abdülhamit dönemi içindeki idam sayısının az olmasını neye bağlamaktasınız?
- Abdülhamit döneminde, devletin ritüelinde yaşamış bir yönetim anlayış söz konusudur. Adayın çok mevkiinin az olduğu bir dönem. Dolayısıyla eşitler arasında bir rekabet söz konusudur. Eşitler rekabet halinde olunca iş yapmaktan ziyade ses çıkaranlar vardır. Abdülhamit bunu çok iyi görüyor. Esasen Abdülhamid'in uyguladığı İstibdat da devlet mekanizmasında süreklilik ve istikrarı korumaya yöneliktir.
Bürokrasideki paşalar sistemi baba-oğul ilişkisine dayanmaktadır. Dolayısıyla idamdan ziyade gözden düşme söz konusudur. Ayrıca Abdülhamid'in sahip olduğu ''Memleket evladı'' anlayışı da bu sayının azlığındaki önemli bir faktördür.
Sürgünler konusunda da ilginç bir manzara söz konusu. Evet, sürgüne gönderilmiş olsa da bir çok kişi ya masrafları karşılanıyor, yahut da doğrudan devlet memuru olarak vazifelendiriliyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
- Bunu bir anekdot ile anlatayım. Hanedan yurt dışına gönderilince Fransa'da Sultan Vahdettin'nin yaşadığı evde bakıcı kadın çocukları organize ederek ''Kahrolsun Mustafa Kemal Paşa!'' nidaları attırır, Vahdettin buna kızarak ''Bunu bir daha yapma, o benim paşam!'' der. Sanırım açıklayıcı olmuştur.
Bu meşhur istibdatı en yalın şekilde nasıl açıklarsınız?
- İstibdat, hamakta bulunan birinin hamağın dönebileceğini unutarak uyuması sonucu ters dönüp düşmesidir. Abdülhamid döneminde devlet yöneticiliği hamakta uyumak gibiydi, bir jurnal ters dönüp düşmenize sebep olabilirdi.
İstibdat, halkın gündelik hayatına kadar inmiş midir?
- Hayır, inmemiştir; ancak jurnallemenin bir süre sonra geçim kapısına dönüşmesi devletin süreklilik ve istikrarını sarsmıştır. Hatta Abdülhamid dönemi sonrası ortaya çıkarılan jurnaller yaka yaka bitirilemeyince bu yöntemden vazgeçilmiştir.
Abdülhamid için evhamlıydı, eleştirisine katılıyor musunuz, sebebi ne olabilir?
- Abdülhamid evhamlıydı. Öyle ki söylediği şeyler anlaşılmayacağından endişe duyduğu için iki de bir nazırları toplaması sebebiyle devlet erkanı Yıldız Sarayı'na yakın olması hasebiyle bugünkü Nişantaşı'nı inşa etmiştir her an davete icabet edebilmek için.
Abdülhamid'in evhamının en önemli sebebi çocukluğunda kaybettiği annesinin elemi ve o boşluğun doldurulması adına sevgiyle boğulması biliyorsunuz, bu sevgiye boğulan çocukların büyük çoğunda güvensizlik sorunu vardır.
Mithat Paşa ile Abdülhamid'in arasını açan temel problemler nelerdir ?
- Mithat Paşa öyle bir kişiliktir ki sürgüne gönderildiği Tuna vilayetini öyle bayındır hale getirmiştir ki, bir imzasız mektupta onun burada ki faaliyetleriyle Kavalalı gibi bir teşebbüste bulunacağı yazılmıştır. Biliyorsunuz Osmanlı tarihinde iki travma vardır, biri Yıldırım döneminde devletin fiilen ikiye bölünmesi vardır: Rumeli Osmanlısı ve Anadolu Osmanlısı. İkinci travma Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın bağımsızlık teşebbüsü.
Daha sonrasında Suriye'ye gönderilen Mithat Paşa orayı da inkişaf ederek hazineye para göndermiştir. Böyle bir kişilikten bahsediyoruz, yani kendi haline bıraksalar Yazıcıoğlu gibi mutlaka bir şey yapacaktır. Böyle bir kişiliğin karşısında Abdülhamid silik duracağını düşünerek devletten tasfiye etmiştir.
*Cuma selamlığı
Abdülhamid'e yönelik Ali Suavi Darbe girişimi planlamış bir teşebbüs müdür?
- Ali Suavi'yi Cemil Meriç çok iyi tahlil etmiştir. Kendisini tutarsız ve aile hayatı olmayan bir kişilik olarak tasvir eder. İstanbul'daki göç krizinden istifade ederek böyle bir teşebbüs gerçekleştirmiştir.
Abdülhamid'in bir Alman hayranlığı mı söz konusuydu?
- Abdülhamid'in devleti bir arada tutmak için elinden geleni yapmıştır, ve eleştirebilecek olsak da denge politikası yürütmüştür, bakın kendisini Alman işbirliği yapmakla suçlayan İttihad ve Terakki Almanya ittifakı ile savaşa girmiştir.
Modernist bakış açısına sahip bazı İslamcı düşünürlerin Abdülhamid'e yönelik sert bir muhalefeti ile karşılaşıyoruz bunun temel sebepleri nelerdir?
- Abdülhamid dönemindeki milliyetçilik, Osmanlıcılık ve İslamcılık gibi akımlarının ortak olduğu nokta zaaf içerisinde bulunan son İslam devletinin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarılmasına yönelik geliştirilen çeşitli mülahazalardır.
İslamcılığı modernist bakış açıyla ele alan Abduh, Efgani ve Türkiye'de Mehmet Akif damarı kalkınmacı, pozitivist, cumhuriyetçi ve halkçı bir yönü vardır. Abdulhamid ile yaşanan temel çelişki monarşik bir hanedan sistemi ile karşı karşıya gelinmesidir.
Şunu da belirmeliyiz, Abdülhamid ilerlemeyi halka indirmeye çalışmıştır. Her ne kadar devlette istikrarı sağlamak için istibdata baş vursa da onun döneminde sosyal hayat oldukça liberaldir. Haberleşme ve yol yapmak gibi icraatları ordunun elinden alıp halka taşıması esasen devrim olarak sayabiliriz. Orta sınıfı gelişen halkın siyasal kısıtlaması ve yerel yönetimlerde talep edilen siyasal talepleri Abdülhamid bir tehdit olarak algıladı. Bundan dolayı kredilerin tek elde toplanmaması için ziraat kredilerini parçalamıştır.
Özetle Abdülhamid İslamcılığı da iç siyasette pragmatik bir araç olarak kullanmıştır. Abdülhamid'in İslamcılığı duygusaldır ve kültürel islamcılığın ötesine de geçememiştir.
*Hamidiye alayı
Hamidiye alayları ne için kurulmuş ve hangi görevleri yerine getirmiştir?
- Osmanlı ve hatta cumhuriyet dönemi de dahil her zaman bir azınlık problemi olmuştur. Dünyada yükselen milliyetçilik akımıyla beraber Osmanlı'da da bazı hareketlenmeler olmuştur; ama esasen yükselen yeni orta sınıf Osmanlı yönetimini kendine bir ayak bağı olarak görmektedir. Bundan dolayı tabiri caiz ise bu yeni orta sınıf tarafından bir Osmanlı'nın içinde bir Fransız devrimi gerçekleştirilmiştir.
Bu sorunların bir iç mesele olduğunu iddia eden Abdülhamid, bölgede bir jandarma gücü görevini yerine getirmesi için Hamidiye alaylarını kurmuştur. Bunlar daha çok Kürtler 'den oluşup Ermenilere karşı mücadele etmiştir.
Abdülhamid döneminde Kürtlerle nasıl bir ilişki bulunmaktaydı?
- Konfederatif bir ilişki söz konusudur. Neden konfederatiftir, Osmanlı'nın iç yapısı içinde feodal yapısına dokunmadığı tek bir unsur vardır, o da Kürtler. Lakin Hamidiye alayları oluşturulurken Kürtlerin oradaki etkinliklerini artırmamak için tabiri caiz ise başıboş kişilerden teşekkül edilmiştir. Bunlar süreç içinde çeteleşip bölgede Ermenilere karşı bir çok faaliyetlerde bulunmuştur.
Abdülhamid'i tahttan indiren koşullar nelerdir?
- Karşısında örgütlü bir teşkilat vardır: İttihad ve Terakki. Rahatsız bir aydınlar kesimi mevcuttu. Şunu da belirtelim bizim ideolojik bagajlarımızdan dolayı İttihad ve Terakki cemiyeti hakkettiği yeri alamamıştır. Biliyorsunuz sürekli olarak Kemalist rejimle özdeşleştirme hatasına düşüyoruz.
Devletin temel stratejisi denge politikasıydı. Ancak uluslararası siyaset koşulu hazırlayan diğer bir süreçtir. Ayrıca Alman çelişkisinden dolayı İngilizler ve Fransızlar İttihad ve Terakki cemiyetini desteklemiştir. Aslında bu aynı zamanda uluslararası bir tasfiye diyebiliriz.
*Abdülhamid Han'ın cenazesi
Abdülhamid'i bu kadar güncel kılan nedir?
- Herkesin bir Abdülhamid'i var. İslamcı kanat, Cumhuriyet dönemi ve İttihad-Terakki'yi birleştirerek Abdülhamid'i kendi saflarında kabul ediyorlar. Yani çok sağlam bir devletimiz vardı bir Truva atı olan İttihat ve Terakki tarafından yıkıldı. Birden fazla Abdülhamidlerin olması günümüzle alakalıdır.
Mevcut muhafazakar akım, devletin imkanlarına el koyan rejime karşı Abdülhamid'i bayraklaştırarak bir muhalefet unsuru olarak görmüştür. Abdülhamid, mağrur, mağdur ve yalnız bir kişi figürü olarak sunulmaktadır.
Abdülhamid ve Recep Tayip Erdoğan benzeştirilmesi için ne düşünüyorsunuz?
- Burada tarihte dış güçler tarafından yiyilerek tarihin Müslüman coğrafyanın aleyhine seyrini değiştirmesi üzerinden hatırda tutturarak bir daha tekerrür etmemesi için bir siyasal araçtır. Metodolojik olarak tarihin olayları biriciktir. Mekan, şahıs ve zaman açısından tarih biriciktir dolayısıyla tarihin tekerrür etmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Olgular bakımından benzerlikler söz konusudur; ama bu olgular kendi mantığı içinde değerlendirilmesi ibret alınacak bir yanı kalmaz.
Henüz yorum yapılmamış.