Güncel
Yaşlı kadınların beklediği köyler
Gittikçe topraktan uzaklaşmaktayız. İnsanlar tembellikten mi yoksa zorluğundan mı ya da artık daha nazikleştiğinden mi toprakla uğraşmak istememekte.
Mine Alpay Gün - Milli Gazete
Gittikçe topraktan uzaklaşmaktayız.
İnsanlar tembellikten mi yoksa zorluğundan mı ya da artık daha nazikleştiğinden mi toprakla uğraşmak istememekte.
Önceki gün Sakarya civarında bol yeşilli, yükseltili, dağlı tepeli bir köyde yaşadıklarım çok düşündürücü idi.
Köyler hızla göç vermekte, herkes şehirde yaşamak istemekte, ya da köyünü toprağını terk edip masa başı bir göreve geçip tarımdan uzaklaşmayı arzu etmekte.
Aslında çok verimli toprakları, geniş arazileri olan koskoca köyde evler bomboş, hayalet beldelerde birkaç yaşlı kadın eski evlerinden çıkmaya direnmekte.
Hatta çok etkilendiğim kerpiç, ahşap, giriş katın taşla doldurulduğu Hımış yapı tekniği ile yapılmış üç katlı köşk gibi evinde, yapayalnız yaşayan yaşlı kadın geniş evini, sofalarını gezdirirken, tahta merdivenleri, tahta sediri ve tavanın sağlam dülger işçiliğini göstererek;
-Bu binayı gâvur ustaları yaptı, köyün en güzel evi idi, ama neye yarar çocuklar hep şehirlerde. Ne yazık ki gençler, bu tarihi konaklara dönüp bakmamakta, bakımsızlıktan farelerin bastığı, doğal hayatın sürülerle sineğe bağrında yol açtığı köyleri beğenmemekteler. Bir başka yaşlı kadın tepeleri göstermekte; Taa zirveye kadar buğday ekerdik, yol iz yoktu, katırlarla indirirdik köye buğdayı, şimdi modern tarım araçları var ama kimse artık buğday ekmemekte.
Eker miyiz hiç, dışarıdan almak varken; ne idüğü belirsiz tohumlara hazinelerce para dökülürken, hastalıklar bu kadar artarken. Son yaşlı kadınlar da tükendiğinde, iyice kimsesizler yurdu olacak verimli topraklar. Bakıyorum da tepeler ceviz ağaçları dolu, ulu ağaçların dibine dökülmesini beklemekteler, çırpacak insan yok, işçi tutun diyorum bulamıyoruz ki demekteler. Ne kadar zengin memleket olmuşuz diye söyleniyorum, tarımda çalışacak işçi yok, çoğu toprak sahibi de ellerindeki arazileri satmaktalar, ağaçlara bakamadıkları, diplerini çapalayamadıkları, otlarını ayıklayamadıkları için.
Arazileri alanlar da, bir çocuk gibi ne emeklerle yetiÅŸmiÅŸ aÄŸaçların boyunlarını vurarak imar çalışmalarına giriÅŸip Türklerin o en sevdikleri iÅŸi yapıp apartmanları dikmekteler. Köyde derde derman olacak kadar bile sebze bulamadık, belki ücretini ödemez endiÅŸesi çekmesinler diye elimizde para, kime sorsak, “Domates yok” dedi, çok ürpertici buldum altın gibi bereketli ovalarda evlerinin bahçelerine bile ekmiyorlardı, hayvanları yoktu, peynir süt ile ilgilenmiyorlardı; marketin fabrika ürünlerini almakta, uÄŸraÅŸmak yorulmak istememekte idiler.
Biraz eleştiriyorum, neden yetiştirmiyorsunuz sebzelerinizi, diye; gübre pahalı, bakamıyoruz, ucuz fiyattan gitmekte biz de yapmıyoruz, dediler.
Devletin acilen tarıma el atması gerekmekte, hayvancılığın, tarımın desteklenmesi gerekmekte, toprakla uÄŸraÅŸanların maaÅŸa baÄŸlanması, ziraat mühendisleri yetmez, tarım mühendislerinin yetiÅŸtirilip bilinçli ÅŸekilde toprağın baÄŸrında saklanan altından deÄŸerli ürünlerin ortaya çıkarılması gerekmekte. Avrupa’da toprak sahipleri, zenginler arasında sayılmakta, ülkemizde de akıllı tarım politikalarının derhal uygulanması gerekmekte, teknik bilgilerle güçlendirilen köylüyü, toprağının başına çekebilmek için cazip tedbirler alınmalı.
Çünkü özgürlüğümüz gibi kutsaldır, vatan toprağı; onun terk edilmesi, yanına uğranılmaması hiç hakça değil. Onu düşmana vermemek için uğruna ölüm göze alınırken, nasıl haklı bir dava olarak saygın bulunuyorsa, tarım arazilerinin terki de aynı şekilde milli duygularımızı incitmeli, tez elden o hazinelerden kıymetli topraklar, ulusal politikalar kapsamına alınmalıdır.
Henüz yorum yapılmamış.