Güncel
Kemal Karpat: Demokrasiyi genişletebilirse, Erdoğan tarihe olumlu geçer
Tarihçi Prof. Kemal Karpat’a göre, 15 Temmuz’da darbenin başarı sağlamaması Türkiye için bir nimet. AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halkın gerçek bir demokrasiye ulaşmak mücadelesinden istifade ederek bugüne geldiğini düşünen Karpat, "Bu demokrasiyi koruyabilir, genişletebilirse, AK Parti ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan çok olumlu şekilde tarihe geçecektir" diyor.
Prof.Dr.Kemal Karpat, Cumhuriyet ile yaşıt, Osmanlı’yı ve Türkiye’yi en iyi bilen tarihçilerden. Pek çok kitabı var. 2004 yılında yayımladığı Ä°slam’ın siyasallaÅŸması’nda ise Abdülhamid dönemini tüm detaylarıyla anlatıyor.
Karpat, Türkiye’de tarih bilincinin olmamasından ÅŸikayetçi. Abdülhamid ile ilgili güncel tartışmalara, CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ile karşılaÅŸtırmalara de tepkili, “Günün ÅŸartlarına, geçici görüşlere göre harekete edip tarihi belirli maksatlarla kullanmak adeta adet haline geldi” diyor. Prof. Karpat ile hem Abdülhamid’in aslında kim olduÄŸunu hem de 15 Temmuz’u konuÅŸtuk.
Önce HaydarpaÅŸa EÄŸitim Hastanesi’ne isminin verilmesi ardından 174. doÄŸumgünü sebebiyle düzenlenen konferans, toplantılar... Sultan Abdülhamid çok gündemde. Ancak hakkındaki tartışmalarda ya göğe çıkartılıyor ya da kötüleniyor. Abdülhamid aslında kimdi?
Sultan Abdülhamid 100 sene unutulup her çeşit kötü söze maruz kaldıktan sonra birdenbire büyük ilgi toplamaya başladı. Bu gelişme, toplumumuzun tarih hakkında ne kadar bilinçsiz hareket ettiğini gösteriyor. Günün şartlarına, geçici görüşlere göre harekete edip tarihi belirli maksatlarla kullanmak adeta adet haline geldi. Abdülhamid, onu 1909'da tahttan indiren İttihatçılar, sonra Cumhuriyet döneminde Kemalistler ve aşağı yukarı iki sene evveline kadar ileri gelen düşünürler tarafından hep kötülendi. Abdülhamid, sultan olarak zamanın şartlarına göre hareket etmiş ve belki de o şartlar altında gerekeni yapmıştır. Abdülhamid'i ve o dönemi anlamak için iç ve dış koşullara bakmak lazım.
Neydi o dönemki iç koşullar?
Tanzimat'tan sonra bürokrasi gittikçe hükümete hakim olmuÅŸ ve bilhassa hariciye nezareti Türkiye’nin gidiÅŸatını tayin etmiÅŸtir. Bürokrasiye karşı padiÅŸahın eski otoritesini tekrar ele geçirmek için harekete geçen Abdülaziz tahttan indirilmiÅŸ ve halen konuÅŸulan ölümü ile dönemi sona ermiÅŸtir. Sultan Abdülhamid 1876'da tahta çıkınca merkezi idaredeki bürokrasi ile karşı karşıya gelmiÅŸ, yavaÅŸ yavaÅŸ kendi iktidarını saÄŸlamaya çalışmıştır.
Peki ya dış şartlar nasıldı?
O çok daha vahim. Çünkü 1877-78 Savaşı’nda Balkanlar elden çıkmıştır. Osmanlı ordusu periÅŸan halde ve Osmanlı Devleti ağır bir para tazminatını Rusya'ya ödemek zorunda. Hadiseler “Savaşı, Balkanları kaybetti” diye Abdülhamid'e yükleniyor. Oysa gerçek ÅŸudur: Abdülhamid 1876'nın sonbaharında sultan oldu, Aralık ayında Ä°stanbul Konferansı toplandı. Batı devletleri ve Rusya, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nu adeta bölüşmek gibi bir teÅŸebbüste bulundular. O zamanki yöneticiler 76 Anayasası'nı ilan edip “Yeni bir düzen kuruyoruz, eÅŸitlik getiriyoruz, vs." diyerek Batılıları Osmanlı Devleti'ni paylaÅŸmaktan vazgeçireceklerini sanıyorlardı. Hiç öyle olmadı. Bu savaşın çıkmasında Abdülhamid'in rolü yoktu. Ama savaÅŸ oldu, Sırbistan, Romanya, KaradaÄŸ müstakil devlet olarak tanındı. Bulgaristan otonomi kazandı. Oysa kabahat aramak yersiz, çünkü arada bürokrasi, aydınlar, yeni uyanmakta olan milliyetçilik var. Mühim olan ÅŸu, Abdülhamid gerçek manada iktidarı ele aldığı zaman, Osmanlı Devleti çökmek üzereydi. Dendi ki, Kıbrıs'ı verdi Ä°ngilizlere. Evet, verdi ama hiç olmazsa Ä°ngiltere'nin Osmanlı'yı Ruslara karşı savunacağı gibi bir vaat aldı.
"Devleti değil, toplumu içerden kuvvetlendirmeye çalıştı"
Sizce kabahati neydi Abdülhamid’in?
En büyük kabahati, ki 100 yıl boyunca bununla suçlandı, istibdadı getirmek, Yıldız Sarayı'nda mutlak bir hükümdar olarak devleti hükümdar etmek. Anayasayı rafa kaldırdı ve bir çeşit diktatörlük kurdu. Hepsi doğru. Bu bakımdan Abdülhamid'i aka çıkarmak mümkün değil. Fakat Abdülhamid'in asıl meselesi, bilhassa İngilizler Mısır'ı, Fransızlar Tunus'u aldıktan sonra başkaydı. Ana siyaseti, 1880'den sonra devleti değil, toplumu içerden kuvvetlendirmek ve nüfusu birbirine daha sıkı bağlarla bağlamak, iç dayanışmayı arttırmak. Böylece bir dini cemaat olan Müslüman toplum, siyasi bir millet haline dönüştü. Bu, hiç ele alınmayan bir meseledir. Gayri-Müslimlerin statüsü de yeni bir şekil aldı.
Abdülhamid o dönem iç dayanışmayı güçlendirmek için ne yaptı?
Mesela Türklük cereyanları Abdülhamid zamanında başladı. Bugün yeni Türk edebiyatı dediğimiz edebiyat onun döneminde oluştu. İlk kez halkın anlayacağı, halkın paylaştığı bilgilere ve değerlere dayanan, onları yansıtan, yeni bir edebiyat ortaya çıktı. Dili Türkçeydi. Osmanlı'da Müslüman topluluklar, Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar bu defa yeni bir kimlik altında bir siyasi topluma dönüştüler. Abdülhamid, bu farklı etnik grupları yeni, milli bir kavram altında birleştirdi: Türk. Ama nasıl bir millet? Irka dayanmayan, Osmanlı Devleti içinde çeşitli grupların, Müslüman grupların paylaştığı birçok ortak değere, geçmişe, aile yapısına, vs. dayanan yeni bir tür millet. Bu, sosyolojik açıdan yeni kavramlarla incelenmesi gereken bir millet oluşumudur. Bu millet ise Osmanlı şartlarından doğmuş, Osmanlı geçmişinden ilham alan, etkilenen bir toplum olduğu kadar ileriyi de tayin etmek zorunda kalan bir toplumdur. Önüne birçok değişim modeli sunulan bir toplum.
Sultan Abdülhamid ekonomiyi geliştirmek için özel mülkiyete, şahsi mülkiyete önem verdi. Her ne kadar devletin elinde araziler kalmışsa da, arazilerin büyük kısmı özelleştirildi. Yeni teşebbüsler gelişti, yeni iştigaller, meslekler ortaya çıktı. Bugün doktorluktan avukatlığa gayet olağan saydığımız modern mesleklerin büyük kısmı Abdülhamid devrinde geldi. Bu yeni mesleklere Müslümanlar da girdi. Bankalar kuruldu. Büyük demiryolları bu devirde yapıldı. Meslek okulları açıldı.
Körler, sağırlar okulu ve kızlar için meslek yüksekokulları da kurulmuş.
20-30 tane meslek okulunun yanısıra Mülkiye'den Tıbbiye’ye kadar, hepsi o dönemde kuruldu veya geniÅŸletildi. Orduda daha üst kurumlar bu devirde kuruldu. Birçok din okulu modern ilkokullara Abdülhamid döneminde dönüştürüldü.
Basın nasıldı o dönemde?
Modern basın Abdülhamid döneminde doÄŸdu. Daha eskiden bir iki gazete vardı ama basının yaygınlaÅŸması, görüşleri oluÅŸturması, Tercüman-ı Hakikat, Ä°kdam gibi Türkiye'nin kültür hayatında büyük rol oynamış gazeteler bu dönemde çıktı. 40 – 50 tane. Kitaplarda, gazetelerde herhangi bir konuyu tartışabiliyordunuz, siyaset olmadıkça, hürriyet kelimesi kullanılmadıkça. Mesela Tanzimat döneminde basılan kitap sayısı bin 500 – iki bin kadar. Abdülhamid devrinde bu rakam, 20 bin küsur. Ağırlık da ilmi saydığımız kitaplarda.
"Modern Türkiye'nin temelleri Abdülhamid döneminde atıldı"
Yaptıklarıyla modern Türkiye’nin temellerini attığı tezine katılıyor musunuz?
Modern Türkiye'nin ortaya çıkması için gereken temeller Abdülhamid zamanında atıldı. Okulundan ordusuna kadar... Unutmayınız ki Osmanlı Devleti Fatih zamanından beri müesseselere dayanan bir devlettir, bir aÅŸiret devleti deÄŸildir. Evet, Abdülhamid devleti Yıldız Sarayı'ndan müdafaa etti, bir otokrattı, istibdat idaresini savundu, bunlar doÄŸrudur. Evet, yurtiçi gezilere çıkmadı, korkuyordu. Birçok ÅŸahsi eksiklikleri vardı, ama dünyayı anlıyordu, tanıyordu ve devleti ayakta tutabilmek için, toplumu güçlendirmek için elinden geleni yaptı ve geniÅŸ çapta baÅŸarılı oldu. Fakat bunları yine müesseseler yani kurumlar yoluyla yaptı, bunların büyük bir kısmı Cumhuriyet’e geçti, Cumhuriyet bunları güçlendirdi ve Türkiye'nin bugünkü hale gelmesini saÄŸladı. Neticede Abdülhamid önemli bir hükümdardır, miras bırakan bir sultandır. Abdülhamid hem iyi, hem kötü tarafları ile incelenmeli, göklere çıkarılmadan hataları ile ama yaptıklarını da inkar etmeden ele alınmalı.
Peki İslamcı mıydı?
Hayır. Onu çok meÅŸhur eden, adını kötüye çıkaran, Pan-Ä°slamizm meselesi... 1878’de yani o savaÅŸtan sonra Balkanlarda yaÅŸayan Müslümanların büyük bir kısmı zorla yerinden çıkarıldı ve Anadolu’ya göçmeye mecbur edildi. Daha evvel Kırım’dan Kafkaslardaki Müslümanlar da yerlerinden edilerek Anadolu’ya göç etmeye mecbur oldular. 1878’de bu savaÅŸların sonunda Anadolu hem Ä°slamlaÅŸmış hem TürkleÅŸmiÅŸtir. Eskiden Anadolu’da yaÅŸayan gayri-Müslim oranı yüzde 35'lerdeyken, nüfus birdenbire yüzde 80’e çıkmıştır. Eskiden çok karışık bir etnik, dinsel yapıya sahip Osmanlı’nın belkemiÄŸi Anadolu ve Trakya böylece halkın ezici bir çoÄŸunluÄŸu Müslüman bir ülke haline dönüşmüştür. Ä°kinci olarak 19. yüzyılda Asya’da ve Afrika’da Müslüman ülkelerin hemen hemen hepsi Fransa’nın, Ä°ngiltere’nin, Belçika’nın, Hollanda’nın hakimiyeti altına girmiÅŸlerdi. 19. yüzyılda halifelik, dünya Müslümanları için bir umut kaynağı haline gelmiÅŸti.
Halifeliğin gücü var mıydı?
Sembolik olarak anlamlıydı. O yıllarda önceden Osmanlı’nın ismini dahi bilmeyen ülkeler Osmanlı’dan yardım istiyordu. Sumatra, Java, Hindistan... Abdülhamid gerçekçiydi, bu ülkelerin yardımına gitmek imkanı olmadığını biliyordu. Ne parası vardı ne de ordusu... Bunun için Abdülhamid dünya Müslümanlarının halifeliÄŸe gösterdiÄŸi ilgiyi kullanmaya kalktı. Ä°ngiltere’yi ve Fransa’yı açıkça tehdit etti: Siz benim topraklarıma girerseniz, Anadolu’yu hatta OrtadoÄŸu’yu, Suriye’yi, vs. iÅŸgal etmeye kalkarsanız, ben de halife olarak dünya Müslümanlarını size karşı baÅŸkaldırmaya davet ederim. Ama böyle herhangi bir teÅŸebbüste bulunmadı. Arap dünyasıyla iliÅŸkileri de güçlendirmeye çalıştı. Sonuçta Ä°slamcılık Batı’nın aleyhine olduÄŸu için, Batı alabildiÄŸine Abdülhamid’e hücum etti. “Kızıl Sultan, ÅŸu, bu” diye onun en küçük hatasını büyük bir günah gibi göstererek, onu her yönüyle aÅŸağıladı. Sonra biz de Batı’nın yazılarını esas tutarak Abdülhamid’i ona göre tanıdık.
"Abdülhamid ve Erdoğan arasında temelde benzerlik yok "
ErdoÄŸan ve Abdülhamid’i birbirine benzetenler var. Sizce böyle bir benzerlik var mı?
Son kitabım Kısa Türkiye Tarihi’nde gerek AK Parti’yi gerek Sayın ErdoÄŸan’ı methettim. Çünkü bu parti ve ErdoÄŸan Türkiye’nin tarihini deÄŸiÅŸtirdi. ErdoÄŸan ile Abdülhamid arasında belki dışarıdan bazı benzerlikler olabilir fakat temelde benzerlik yok. Abdülhamid yok olmak üzere olan bir devletin başına geldi, onu ayakta tutmaya gayret etti. ErdoÄŸan ise 40 sene demokrasi olmak için çalışmış, ekonomik bakımdan büyük adımlar atmış, özgür ve NATO gibi kuvvetli dostları olan bir devleti yönetiyor. Åžartlar birbirinden çok farklı. ErdoÄŸan böyle bir devletin içinde yetiÅŸmiÅŸ ve onun imkanlarını kullanarak iktidar sahibi olmuÅŸtur. Dışarıdan bazı benzerlikler olabilir. Ama bunlar biraz da zorlamayladır. Abdülhamid dönemi ayrı ÅŸekilde, AK Parti dönemi ve Sayın CumhurbaÅŸkanı’nın buna katkıları da ayrı bir dönemde geliÅŸtiÄŸi için çok ayrı ÅŸekilde ele alınmalı, öyle incelenmeli. Büyük padiÅŸahlara benzemek veyahut benzetilmek, biraz da siyasi moda.
Sizce 15 Temmuz darbe girişiminin amacı neydi?
Bu konuda kesin bir ÅŸey söylemek için çok erken. Ortada cevapsız kalan bir çok soru var. Ama ÅŸu muhakkak, bu darbenin baÅŸarı saÄŸlamaması Türkiye için bir nimettir, her bakımdan Türkiye için çok çok olumludur. Bundan sonrası ise meçhuldür. Türkiye’nin mücadelesi, unutmayınız, gerçek bir demokrasiye ulaÅŸmak mücadelesidir. Ve gerek AK Parti olsun gerek Sayın ErdoÄŸan olsun bu mücadeleden istifade ederek, bunu destekleyerek ve demokrasi isteyen bir halkın desteÄŸine sahip olarak bugüne gelmiÅŸtir. Bu demokrasiyi koruyabilir, geniÅŸletebilirse, AK Parti ve Sayın CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan çok olumlu ÅŸekilde tarihe geçecektir. Tekrar edeyim. Demokrasiden istifade ederek bu duruma gelindiÄŸi aÅŸikardır. Gerçek demokrasiyi güçlendirirlerse, tarihe olumlu ÅŸekilde geçeceklerdir. Ama “Ben ÅŸunu yapacağım, daha iyi yapacağım” falan diyerek yapılanı yok etmek, hem Türkiye aleyhine hem de kendilerinin aleyhine olacaktır. Siyasi iktidar desteÄŸi çok çok kaypaktır. Bugün seni yüzde 100 ile destekleyen yarın sana karşı dönebilir.
“Halk iktidarı baÅŸka ÅŸekilde ele geçirip kullanmak isteyenlere karşı da direnir”
Ä°lk kez bu darbenin sonu farklı oldu. Halk darbeye karşı durdu. 15 Temmuz’u darbeler tarihinde nasıl bir yere koyuyorsunuz?
Ä°lk defa halk - bunu kim teÅŸvik etmiÅŸse, ayrı mesele - sokaÄŸa çıkıp karşı geldi. Ä°stemiyoruz, dedi. Ä°ster Gülenci olsun, ister ordu olsun, ister bilmemne olsun, “Biz darbeyle iÅŸbaşına gelmiÅŸ bir hükümeti istemiyoruz” dedi. Bunu üzerine basa basa söyledi, sokaklarda can verdi. Fakat aynı halk iktidarı baÅŸka ÅŸekilde ele geçirip kullanmak isteyenlere karşı da zamanı geldiÄŸinde direnecektir. Bunu Türkiye idarecilerinin çok iyi bilmeleri gerekir. Büyük laf edilir ama lafla devlet yürütülmez. 1980’lerin baÅŸlarında anayasayı yüzde 90 – 93 oyla kabul eden ve Kenan Evren PaÅŸa’yı yine yüzde 90 – 93 ile seçen halk, 20 sene sonra onun yaptıklarını birer birer muhakeme etti ve onu mahkemeye getirdi. Yani bu büyük yüzdelere bakmamak lazım.
DiÄŸer taraftan Türkiye’ye çok büyük faydası dokunmuÅŸ, bugünkü deÄŸiÅŸmelerin temelinde olan Süleyman Demirel ve Turgut Özal’a karşı olan itibar hala devam ediyor ve edecektir. Çünkü bunlar devlet gücünü kullanarak yukarıdan kanun empoze etmemiÅŸtir, kiÅŸi olarak güç aramamışlardır. Ve şüphesiz ki AK Parti’nin 2011’e kadar olan dönemi de gerçek manada Türk demokrasisinin yıldızı gibi parlayacaktır. Bunları ve 2012'ye kadar olan geliÅŸmeleri daha evvel sözünü ettiÄŸim Kısa Türkiye Tarihi kitabımda belirttim.
Ordu bu topraklardaki en eski kurumlardan. Sizce ordu 100 yılda nereden nereye geldi? Kendini demokratikleştirebildi mi? Darbecilik alışkanlığını neden atamadı?
Darbecilik, bilhassa 1960’tan sonra bir kültür haline geldi. Bu yurdun savunması, ordunun vazifesidir. Ordu “Reformları korumakla vazifeli, orduda yetiÅŸen elemanlar gerek eÄŸitim gerek ideal ve memleket sevgisi bakımından herkesten üstündür ve böylece herkesten üstün bir yere sahip olmalıdır” felsefesi, ordu çevreleri içinde köklü bir kültür halini aldı. Bu kültür, askeri okullardaki öğrenciler, hocalar, kitaplar sayesinde ayakta durdu, kuÅŸaktan kuÅŸaÄŸa geçti. Bir demokraside böyle elitist, bilhassa orduyu baÅŸa çıkaran bir kültüre yer verilemez. Fakat aynı zamanda ordu içinde de küçük bir grup ordunun tamamıyla kendini profesyonel iÅŸlere vermesi, zamanını siyasetle geçirmemesi, geliÅŸen teknolojiye sahip olması, yurdun savunmasına tüm zamanının vermesi gibi görüşlere de sahipti. Ki bu görüş, bir demokraside hakim olması gereken bir görüştür. Benim incelemelerim ÅŸunu göstermiÅŸtir: Halk genelde orduya karşı hürmetkardır. Ordunun tarihi geçmiÅŸini, yerini, önemini çok iyi kavramıştır. Türk halkı sanıldığından çok daha olgundur, bilgilidir. Güçlü, saygıya sahip bir orduya ihtiyacımız var ama siyasetten uzak bir ordu istiyor halk. Gerek dini, gerek milli gerek baÅŸka nedenlerle ordu hiçbir zaman siyasete karışmamalı.
Türkiye’de demokraside sizce hangi aÅŸamada? Emekleme, ergenlik?
Bence ergenliÄŸe girdi. 40-50 sene emekledi ama demokrasinin ne olduÄŸunu, faydalarını fark etmeye baÅŸladı. Ama herkes demokrasiyi kendi görüşüne, kendi çıkarına göre yorumladı. Burada en ileri gelen kimseler de var, “Demokrasi, bir vasıtadır, bir yere kadar kabul edersin sonra terk edersin” gibi görüşler de vardı. Bunun böyle olmadığı yavaÅŸ yavaÅŸ ortaya çıkıyor. Bunu halk anlamaya baÅŸladı. Ama Türkiye’de eksik olan ÅŸu; demokrasi çok yönlü hoÅŸgörüye, karşılıklı hürmete, serbest ifadeye, kültüre dayana siyasi rejimdir. Bu kültür yerleÅŸmemiÅŸtir. Türkiye’de birçok yazar var, bir çoÄŸunu okuyorum. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Birisi demokrasi adına aşırı milliyetçiliÄŸi, diÄŸeri demokrasi adına aşırı dinciliÄŸi, baÅŸka bir kiÅŸi otokrasiyi savunuyor. Bunlar demokratik görüşler deÄŸil, serbest ifade demokraside olur. Ama bugün siz aykırı bir görüş ileri sürerseniz, hemen düşman oluyorsunuz, vatan haini oluyorsunuz. Demokrasi kültürü insanın içinde olmalıdır. Demokrasi kültürünü küçük yaÅŸta okullarda geliÅŸtirebiliriz.
"Olan bitenler, büyük bir sınıfsal değişimin ifadesi"
Türkiye’de demokrasiyi içselleÅŸtirmeye baÅŸladık mı?
Hayır, baÅŸlamadık. Türkiye’de bir çok üniversitede ders verdim. Çok iyi kiÅŸiler, gençler var bilhassa yeni kuÅŸaklar fevkalade, çok zeki, çok yönlü yetiÅŸmiÅŸ. Fakat bunlar da dahil tam manasıyla demokrasi kültürüne sahip olmamış. Bunu yerleÅŸtirecek hamlelere ihtiyaç vardır. 15 Temmuz 2016 inÅŸallah bu geliÅŸmelere yol açabilir. Belki fırtınalı bir dönemden geçeceÄŸiz. Ama benim ümidim, bu çalkantılı dönemi atlattıktan sonra belki hakiki demokrasiye doÄŸru gidebileceÄŸiz. Karşılıklı hürmet, özgür ifadeye hürmet, ifade sahibi kimselerin de hürriyetini sorumluluk içinde kullanması, cezalandırılmaması da yine demokrasinin bir parçasıdır. Yalnız ordunun deÄŸil, sivillerin de diktatörlük kurabileceÄŸini halkın da anlaması, gerçek demokrasi yolunu açabilir. Bir demokrasi temeli zaten oluÅŸmuÅŸtur.
Unutmayınız ki iyi kötü Türkiye 1945’ten beri bir demokrasi rejiminde yaÅŸadı. Evet, darbeler oldu ama sonunda da yarı sivil iradeye döndü. O çok mühimdir. Asker de dahil birçok kimse demokrasinin kaçınılmaz bir ÅŸey olduÄŸunu anladı. 1980’de asker geride durup devlet yönetimini elinde tutmak için her ÅŸeyi yaptı, parti kurdu ama neticede halk Turgut Özal’ı seçiverdi. Hem de o dönemde Kenan Evren rahmetli Özal aleyhine bir çok söz söylemesine raÄŸmen... Bu, demokrasi demektir. Halk ÅŸuuraltında demokrasi kültürünü istiyor. Bunu anlayıp anlatmamız, buna göre hareket etmemiz gerekiyor.
Peki bu kültürü kim yerleştirecek?
Sorumluluk, entelektüel kitleye aittir. Bugün Türkiye’ye hakim olan yeni orta sınıf, demokrasi sayesinde zenginleÅŸmiÅŸ, malını mülkünü korumuÅŸ ve demokrasi sayesinde geliÅŸmeye devam edebilir, ayakta kalabilir. Onun da aydın bir gurubu var. Esasen Türkiye’de olup bitenlere daha geniÅŸ sosyal tarih açısından baktığımız zaman bunların büyük sınıfsal bir deÄŸiÅŸimin ifadesi olduÄŸunu söyleyebiliriz. Daha Sultan Abdulhamid zamanında güçlenmeye baÅŸlayan bir Müslüman taÅŸra orta sınıf, bugün siyasi iktidara sahip olmuÅŸtur. Birkaç kolu olan bu yerli orta sınıfın kendine has kültürel deÄŸerleri olduÄŸu kadar modernist yanları da vardır. Onun karşısında eskiden siyasi ve ekonomik gücü elinde tutmuÅŸ olan veya hakim rejimin eÄŸitimini almış ceÅŸitli kitleler var. Turkiye’nin geçmiÅŸte geçirdiÄŸi siyasi bunalımların kökenlerini bu büyük sosyal kültürel deÄŸiÅŸimde bulmak mümkündür. AltmışbeÅŸ yıl Türkiye’nin siyasetini içeriden ve dışarıdan her yönü ile bitaraf incelemeye gayret etmiÅŸ bir kimse olarak ben Türkiye’nin demokrasi geleceÄŸine olumlu bakıyorum.
Kaynak: Al Jazeera
Henüz yorum yapılmamış.