Sosyal Medya

Genel

İçki sofrasında helal kazancı tartışmak

Sevdiğim tacir bir dostum aradı. Bir türlü aşamadığımız önemli bir problemimiz var, ne yapmalıyız? Yurt dışından gayrimüslim müşterilerimiz geliyor. Belli otellere yerleştiriyoruz, yemeklerde onlarla beraber oluyoruz. Oteller içkili, müşterilerimiz yemeklerde içki alıyor. Biz de içki almasak bile aynı masada oturuyor yemek yiyoruz. Bunun hükmü nedir? Kazancımızın helal olmasına dikkat ediyoruz ama bu durum bizi harama bulaştırır mı?



Faruk BeÅŸer - Yeni Åžafak

Sevdiğim tacir bir dostum aradı. Bir türlü aşamadığımız önemli bir problemimiz var, ne yapmalıyız? Yurt dışından gayrimüslim müşterilerimiz geliyor. Belli otellere yerleştiriyoruz, yemeklerde onlarla beraber oluyoruz. Oteller içkili, müşterilerimiz yemeklerde içki alıyor. Biz de içki almasak bile aynı masada oturuyor yemek yiyoruz. Bunun hükmü nedir? Kazancımızın helal olmasına dikkat ediyoruz ama bu durum bizi harama bulaştırır mı?

Daha başkalarından, kadın dâhil, bütün ihtiyaçlarını karşılamak durumunda kalıyoruz diye de duymuştum. Hadi bunu geçelim. Çünkü bu kadar alçalan az olmalıdır.

Evet, muhtemelen cevabına birilerinin burun kıvıracağı mesele bu.

Neden burun kıvıranlar olabilir, önce ondan başlayalım? Çünkü bizim toplumumuz kültürüyle hukukuyla, ahlakıyla, iktisadıyla, siyasetiyle bir tam İslam toplumu değil. İnsan içinde bulunduğu toplumu düzenleyen kurallara, yaşadığı vakıaya göre düşünmek zorunda olan bir varlıktır. Bir zamanlar bizim toplumumuz ancak yüzde on beş kadar Müslümandır demiştim. Bireyler beş vakit namazlı Müslüman olsalar da düşüncelerini ortamlarından tamamen kurtaramazlar. Modern hayatta bu tür şeyler artık adiyattan sayılıyor. Olamaz, caiz değildir diyenler de bazı Müslümanlar tarafından bile tutucu damgası yiyor, mahalle baskısı sebebiyle ses çıkaramıyorlar.

Bunun bir sebebi de Müslümanların mağlubiyetinin devam ediyor olmasıdır. Mağluplar galipleri üstün ve haklı görürler. Ekonomide, düşüncede, devletlerarası dengelerde mağlubuz. Kültürel, siyasal ve ekonomik küreselleşmede hiçbir ağırlığımız yok. Oysa ekonominin asıl kaynakları Müslümanların elinde. Ama elleri bağlı olduğu için onu gelip kuzgunlar yiyor.

Bir başka sebep, dünyada bu tür konularda örnek alabileceğimiz Müslümanca uygulamalar yok. Her şeyden önce Müslümanların, kendi inançlarına ve kültürlerine sahip çıkan bir devletleri mevcut değil. Devleti yönetenlerin Müslüman olması yetmiyor. Şu anda gördüğümüz, Müslümanların Müslüman olmayan bir devleti yönetmesinden ibaret. Bu kadarı da elbette büyük bir aşama, ancak güçlü bir İslam devletinin olmasına daha epeyce yol var ve o olmadan biz böyle problemlerin içinden zor çıkarız.

Belki daha önemli bir sebep de bizim birey olarak bu meseleyi aÅŸacak kadar güçlü bir imanımızın olup olmadığı meselesi. Çok kazanma ihtirasımızın imanımızdan daha güçlü olması. Böyle bir ÅŸey yapmamız halinde kazanamayacağımızdan korkmamız. Böyle durumlarda daha Müslümanca davranmanın yollarını arayacağımıza, her yasağı nasıl delebileceÄŸimizin yollarını arıyoruz. Oysa müminin kitabı ona şöyle diyor: “Sizi fakirlikle korkutan ÅŸeytandır, ÅŸeytan size fahiÅŸ günahları telkin eder. Allah ise size kendi katından bir maÄŸfiret ve bir de lütuf sözü verir. Allah Vâsi'dir/nimeti, ihsanı ve imkânı boldur,Alîm'dir/Her ÅŸeyi bilir” (Bakara 2/268). “Åžeytan ancak kendi dostlarını korkutur. Müminseniz onlardan korkmayın, benden korkun” (Âl-i Ä°mran 3/175).

İşte bu ve benzeri sebeplerden ötürü yabancı partnerimize şöyle diyemiyoruz: Arkadaş, senin farklı inanca sahip olman ticaretimize engel değil. Ancak benim inancım; yaratıcımızın 'şeytan işi bir pislik' dediği içkinin bulunduğu ortamda oturmamı, böyle bir sofrada yemek yememi bana yasaklıyor. İstiyorsanız buyurun, sizi daha temiz ortamlarda, daha leziz yemeklerle misafir edip ağırlayayım. Siz de benimle beraber olmadığınız zamanlarda ne istiyorsanız onu yiyin için.

Müslümanlar şu muhteşem hadisi şerifi anlayabilmiş olsalar işin yarısını halletmiş olacak:

Ruhulkudüs, yani Cibril kalbime fısıldayarak dedi ki, hiçbir canlı kendisi için belirlenen rızkı tastamam almadıkça ölmeyecektir. O halde Allah'a karşı saygılı olun ve rızkınızı güzel yollarla arayın” (Sahih). O halde çalışmayın denmeyip de, rızkınızı güzel yollarla arayın denmiÅŸ olması da anlamlı.

Bu açıdan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çoğu toplantılarını içkili lüks otellerde yapıyor olması da bendenizi hep rahatsız etmiştir. Sanki İslam'ın hassasiyetinden çok rejimin hassasiyeti hesaba katılıyor gibidir.Ama 'büyüklerimizin vardır bir bildiği' deyip geçiyoruz.Gerçekten öyle midir? Gerçekten bu tür konularda bir Mekke dönemi ahkâmı uygulanabilir mi? Bunun fetvasını da Din İşleri Yüksek Kurulu'nun sevdiğim ve takdir ettiğim değerli üyelerine havale ediyorum.

Bu kadar uzun sözden sonra bu tacir dostumuza ne demiş olduk? Kardeşim bu sorunun cevabını bulmak bugün için zor. Hayata bakıyorum, bu probleme çare bulamıyorum, kitaba bakıyorum cevazını bulamıyorum. En iyisi, Efendimizin buyurduğu gibi, 'müftüler sana fetva verse de sen bir de vicdanına sor'.

Kısaca bizden buna cevaz çıkmaz. Sen başının çaresine bak.

Gelecek yazımızda bu problemi biraz daha açalım.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.