Sosyal Medya

Kültür Sanat

EÄŸitime 'cahil hoca' ÅŸart!

Jacques Rancière, Cahil Hoca kitabı boyunca okurlarına akıl almaz yolu göstermeye devam eder yani öğretenlerin entelektüel bağımsızlığı için gerekli olan şey, konumlarıyla çelişkili bir şekilde cehaletin bir imkân olduğunun farkına varmaktır.



Günümüzde eğitim kurumları ve eğitimciler hakkında gazetelerde ve dergilerde kayda değer pek metin yayımlanmıyor. Handiyse sadece sınav zamanlarında akla gelen devasa bir alan var karşımızda.

28 Åžubat’ı da içine alan dönemde kendisini eÄŸitimin adeta merkez valisi ilan eden ve güçlü kabul gören yazarda da bu durum var. Fakat doÄŸru ayarı tutturtmaktan uzak karabasanlılar durumun pek farkında deÄŸil. Şüphesiz eÄŸitim alanına dair düşünme faaliyetinin son derece cılız olması bunun baÅŸlıca sebebi. Oysa hemen herkes eÄŸitimin sorunlarından ÅŸikâyetçi gibi görünüyor.

Kabul edilmelidir ki, klasik okulun içinde bulunduÄŸu çıkmaz, yirminci yüzyıldan kalan mirasla içinde bulunduÄŸumuz dönemin eÄŸitim felsefesinin çok mürekkep akıtılmış konularındandır. Bu yüzden 1960’lardan bu yana okula dair eleÅŸtiriler yükselirken, eÄŸitim pratiklerinin yeni sıfatlarla birlikte düşünüldüğü görülmektedir.

Bugün çağdaş eğitim teorisinin çıkış yolu aradığı kriz, öğretme faaliyetinin ne anlama geldiği sorusuyla birlikte öğretme pratiklerinin yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır.

Bu noktada elimizin altında sıkı çalışmalar yok deÄŸil. Bunlardan bir kısmı Milli EÄŸitim Bakanlığı’nın aday öğretmenlerle yönelik hazırladığı okuma listesinde de yer alıyor. Elbette kanonik metinler üzerinde uzlaÅŸma saÄŸlamak zor ama bunu iblisçe yorumlamamak gerekir. Umarız bu liste, baÅŸka kitaplarla daha kalıcı hale getirilecek bir uygulamaya öncülük eder.

EÄŸitimin türlü cepheleri arasında mekik dokuyan ve konunun çaÄŸdaÅŸ klasiklerinden sayılan Cezayir doÄŸumlu Fransız felsefeci Jacques Rancière’nin kaleme aldığı Cahil Hoca kitabı da listede öne çıkan eserlerden. Kitabın dört numaralı olduÄŸunu belirtirsek eserin defansif yönünü kavramak kısmen de olsa mümkün olabilecektir.

Filozofun Cahil Hoca kitabındaki beÅŸ metninde eÄŸitim konusunu hakkıyla ele aldığında şüphe yok. Onun bu konuda söylediklerinin farklı alanlardaki yaklaşımlarını dikkate almadan kavramanın mümkün olmadığı da belirtilmelidir. Rancière kitabında daha ziyade ÅŸunun üzerinde durur: “ÖzgürleÅŸmiÅŸ birinin asıl kâdir olduÄŸu ÅŸey özgürleÅŸtirici olmaktır: Bilginin anahtarını vermek deÄŸil, bir zekânın kendini baÅŸka her zekâya ve her zekâyı da kendine eÅŸit gördüğü zaman ne yapabileceÄŸinin bilincini kazandırmaktır.” ( s. 45)

HOCANIN Ä°LK MEZÄ°YETÄ°; CEHALETÄ°

Cahil Hoca kitabının maksadını anlamak açısından filozofun kendisinin yaptığı ÅŸu açıklamayı birlikte okuyalım: “Hocaların meziyetleri hakkında konuÅŸmak için buradayız. Cahil Hoca adlı bir kitap yazdım. Yani en mantıksız konumda gibi görünen bu konuyu savunmak bana düşüyor: Hocanın ilk meziyeti cehaletidir. Kitabım, eÄŸitimsizlerin onlara bir ÅŸeyler açıklayan bir hoca olmaksızın kendi kendilerine öğrenebileceklerini ve hocalarınsa kendilerinin de bilmediÄŸi ÅŸeyleri öğretebileceklerini ilan ederek 1830’larda Hollanda ve Fransa’da skandal yaratan eÄŸitimci Joseph Jacotot’nun öyküsünü anlatıyor. Pedagojinin yüzeysel paradokslarla meÅŸgul olduÄŸu şüphesine, pedagojinin tarihinin kliÅŸeleri ve mantıksızlıklarından hoÅŸnut olduÄŸu şüphesini ekliyoruz.

 Ancak burada paradoksun hazzıyla deÄŸil; bilme, öğretme ve öğrenmenin anlamının temel bir incelemesiyle uÄŸraÅŸtığımızı; bunun pedagoji tarihine olduÄŸu kadar, pedagojik akılla toplumsal aklın birbirinden ayrılmaması baÄŸlamında, tamamıyla güncel olan bir felsefi yansımaya keyifli bir yolculuk olduÄŸunu göstermek isterim.” (Jacques Rancière, “Cahil Hoca”, Çeviren: Siyahî, 2007, sayı: 9)

Rancière, eÄŸitimi Michel Foucault gibi doÄŸrudan bir “iktidar mücadelesi” olarak deÄŸerlendirmek yerine, öncelikle “özgürleÅŸme ve eÅŸitlik pratiÄŸi” olarak ele alır ve bunu da kitabında oldukça ikna edici bir ÅŸekilde temellendirir. Esas konudan uzaklaÅŸmadan birkaç noktaya temas etmekte sakınca yok. DiÄŸer eserlerinde edebiyatın hiyerarÅŸik bir eÄŸitim mekanizması olamayacağını vurgulayan Ranciére, bir edebiyat eserinin, hiçbir otoriteye ve statüye sahip olmadan ve buna ihtiyaç duymadan insanların zekâsına ve duyarlılıklarına kendiliÄŸinden hitap ettiÄŸi kanaatindedir. Dolayısıyla edebiyatçı, bir “bilen kiÅŸi” olarak, hiyerarÅŸik mantığı yeniden üreterek okuyucuyu aptallaÅŸtıran deÄŸil; tam tersine, düşüncede yaktığı kıvılcımlar, oluÅŸturduÄŸu duyarlılıkta yarattığı duyumsamalarla zihinleri özgürleÅŸmeye davet edendir.

Ranciére, demokrasi konusunda da benzer yaklaşımlar geliştirir. Ona göre demokrasi yoksulların, zenginlik, mevki-makam ve uzman-bilgiden kaynaklanan her türlü egemenlik ilişkilerini eşitlik ve özgürlük temelinde kırma imkânına sahip özgürleştirici siyasi öznelliklerin yaratılmasının başlangıç noktası olmalıdır.

Rancière’in eÄŸitimle alakalı olan düşüncelerini açıkladığı eserini hakkıyla kavramak için biraz da farklı alanlara yol almak gerektiÄŸini söylemiÅŸtim. Onun felsefî güzergâhına zamandizinsel olarak yakından bakıldığında 1960 sonrasında birkaç kopuÅŸ yaÅŸadığı görülecektir. Louis Althusser’le birlikte kaleme aldığı Kapital’i Okumak kitabının ardından “hocasıyla hesaplaÅŸma” olarak adlandırabileceÄŸimiz kopuÅŸla öncüsünün yaklaşımlarını terk etmiÅŸtir.

Rancière, Althusser’in dar yapısalcılığından ve katı bilimci tutumundan uzaklaÅŸtığı 1970’li yılların sonunda felsefeden politikaya, edebiyattan sinemaya devasa bir çalışma alanına açılır. Sonra XIX. yüzyıl işçi kültürü üstüne yaptığı araÅŸtırmalara eÅŸzamanlı yürüyen felsefî sorgulamalarla Batı felsefesinin yoksullara dair ortaya attığı fikirlerin eleÅŸtirisini yapar. Bu doÄŸrultuda kaleme aldığıFilozof ve Yoksulları ise ikinci önemli ayrılığı oluÅŸturur.

Görünüşte tepkisel fakat esasında son derece felsefî olan bu çalışmasında Rancière, Platon’dan bu yana siyasi düşüncenin bireyleri “bilen” ve “bilmeyen” ÅŸeklinde ayırma eÄŸiliminde olduÄŸunu gayet yetkin bir ÅŸekilde göstermeyi baÅŸarır. Gelgelelim bir yandan vasıflı elitler liyakate yaslanarak yönetme arzularından asla vazgeçmezler. Buna mukabil cahil halk sınıfları kendi temel itkilerinin kurbanı olur bu ise her hâlükârda yönetilmeyi onların döngüsel kaderi haline getirir.

Aslına bakılırsa Rancière düşüncesinin 1990’dan itibaren parça parça sunulacak özgün sorunsalı bu kitabında ortaya konulmuÅŸtur. Zira ona göre Batı felsefesi tepeden bakmak istemediÄŸi durumlarda dahi, bilerek veya bilmeyerek, hep tepeden bakmıştır yoksullara. Ä°ÅŸte bu açıdan Filozof ve Yoksulları, Batı felsefesinin eleÅŸtirisi, yoksullara tepeden bakmayan bir felsefenin kurucu noktasıdır. Çünkü kadim zamanlardan modern düşünürlere felsefe yapanlar, kendilerinin felsefe yapamayanlara üstün olduklarını iddia etmiÅŸlerdir.

Bana kalırsa bu anlamda bu kitabı daima göz önünde bulunduran karşılaÅŸtırmalı okumalar yapılması gerekir. Onun Cahil Hoca kitabı baÅŸta olmak üzere eÄŸitim problemine yaklaşım tarzı konusunda, belli noktalarda sıkça tartıştığı Alain Badiou ÅŸunları söyler: “Rancière, eÄŸitimin siyasal süreçte merkezi bir konum iÅŸgal ettiÄŸini ileri sürmez. Bu anlamda Platon’un çıkardığı sonucu teyit etmez. Ancak, bunun aksini, yani eÄŸitimin hiçbir ayrıcalık taşımayan bir üstyapı teÅŸkil ettiÄŸini de ileri sürmez. Bu benim Rancière’in ‘ortanca’ dediÄŸim tarzına iyi bir örnek, hatta belki onun kaynağını teÅŸkil eder. ‘Ortanca’ derken merkezci demek istemiyorum, daha ziyade, asla doÄŸrudan doÄŸruya sonuca baÄŸlamayan bir ÅŸeyi kastediyorum.

Bu ortanca tarz, Rancière’in miras alınan çözümlerinin daima onları şüpheye düşüren bir oyuna girdikleri bir noktayı aramasından ileri gelir; bu şüpheye düşme durumu, söz konusu çözümlerin varsayıldığı kadar aÅŸikâr olmadıklarının kanıtı olarak iÅŸ görür.”( Alain Badiou, Fransız Felsefesinin Macerası 1960’lardan Günümüze, Çeviren: P. Burcu Yalım, Metis Yayınları, Ä°stanbul, 2015, s.156)

Ne var ki Jacques Rancière’in çetrefil dilli zor okunan bir filozof olduÄŸu söylenir. Hatta bu noktada 1957’de ÅŸairlerin topluca katıldıkları bir ÅŸiir matinesinde Fazıl Hüsnü DaÄŸlarca’nın “Benim okunmaz dilim var” deyiÅŸinden yardım alabiliriz. Gerçi filozofun bu kanıda olduÄŸuna dair bir kanıt yok elimizde ama okurlarının bu noktada söyledikleri yabana atılamaz. Elbette bu kimi zaman mütercimlerden kimi zamansa onun kendi üslubundan kaynaklanır.

Yazıları, kendisinin içerisinden yazdığı, Fransız entelektüel üslubuyla içli dışlı olmayanların yabancı kalacağı kimi polemiklerle doludur. İlk izlenimin ötesinde, kitapları somut olarak ele alındığında görülen bir ölçüde farklıdır ama yine de her fikri her eser gibi yavaş ve düşünülerek birkaç defa okunması gerektiği söylenebilir.

Rancière’in eserleri kırk yıllık yoÄŸun bir eÄŸitimciliÄŸin süzgecinden damıtılarak oluÅŸturulduÄŸundan “bir ÅŸey üzerine” kuramlar olarak ele alınmak yerine bir ÅŸeye müdahaleler ÅŸeklinde mütalaa olunmalıdır. Bu çerçevede Rancière’in Cahil Hoca’sı dikkatle okunduÄŸunda görülen odur ki, bu eser hakiki düşünce eserleri gibi, tekrar mekanizmasının ötesinde, bir özgünlük ve yaratıcılık içermektedir.

PEDAGOJÄ°K APTALLAÅžTIRMAYA Ä°TÄ°RAZ

Onun eÄŸitim sorunlarının tartışılma ÅŸekline getirdiÄŸi en önemli soru “Kim kimi eÄŸitir?”dir. Bu soruyu doÄŸru bulanlar olduÄŸu gibi yanlış bulanlar da olmuÅŸtur. Hoca figürünün varsayılması gerektiÄŸini düşünenler bu soruyu yanlış bulurken, bilginin ve bilgisizliÄŸin hayatın gücü dâhilinde birbirine denk olduÄŸunu savunanların yolu ise anarÅŸiye çıkar ki bu durumda herkes herkesi eÄŸitir veya kimse kimseyi eÄŸitmez. Ranciére için savunduÄŸu evrensel eÄŸitimi kurumsallaÅŸtırmak yeni sorunlar yaratmak anlamına geleceÄŸinden, söz konusu ilkeye göre bunların yerine özgürleÅŸme öğretisinin gerektirdiÄŸi ÅŸekilde davranabilme üzerine düşünme çabası öne çıkarılması gereken bir tutumdur.

Son kertede eÄŸitim aracılığıyla bir konuda bilgi sahibi olmak, uzmanlaÅŸmak, statü sahibi olmak; entelektüel özgürleÅŸme, düşünce ve doÄŸru davranış üretmekle aynı anlama gelmez. Entelektüel özgürleÅŸme ve düşünceli davranış kiÅŸinin zekânın bağımsızlığını ilan ederek, bilen/cahil hiyerarÅŸisine ve pedagojik aptallaÅŸtırma sürecine baÅŸkaldırmasıyla kazanılmaktadır. Jacques Rancière, “Bir insanı özgürleÅŸtirmek isteyen kiÅŸinin, ona bilginler gibi deÄŸil, herhangi bir insan gibi soru sorması gerekir. Yani öğretmek için deÄŸil öğrenmek için” diyor. (s.36)

Rancière, kitabı boyunca okurlarına akıl almaz yolu göstermeye devam eder yani öğretenlerin entelektüel bağımsızlığı için gerekli olan şey, konumlarıyla çelişkili bir şekilde cehaletin bir imkân olduğunun farkına varmaktır.

Jacques Rancière, Cahil Hoca kitabında burada aktarılanın şüphesiz çok ötesinde bir zenginlik ve özgünlükte yaklaşımlarını ortaya koyuyor. Öğrenme ve öğretme üzerine düşünen herkes için bu kitabın temel bir referans olması kaçınılmaz gibi görünüyor. Elbette kitabın bütünlüklü olarak anlaşılabilmesi için müellifin diÄŸer eserleri yanında entelektüel biyografisinin de mutlaka göz önünde bulundurulması gerekli.

Aramakla bulunmaz fakat bulanlar arayanlardır düşüncesiyle Rancière’den ÅŸu can alıcı alıntılarla baÄŸlayalım yazımızı: “Cahil hoca cahile olduÄŸu gibi bilgine de (…) ders verebilir: onun sürekli aramakta olduÄŸunu doÄŸrulayarak. Arayan her zaman bulur. Ä°lle de aradığını, hele ki bulması gerekeni bulmaz. Ama bildiÄŸi ÅŸey ile iliÅŸkilendireceÄŸi yeni bir ÅŸey bulur mutlaka. Püf noktası bu sürekli teyakkuz, insan aklını kaçırmadıkça dağılmayan bu dikkattir - ki bu konuda bilgin de cahil gibi fevkalade baÅŸarı gösterir. Hoca arayanı onun kendi yolunda, tek başına arayışa çıktığı ve aramaya devam ettiÄŸi o yolda, tutar.” ( s.39.)

Hâsılı kelam hocanın kendini hedef tahtasına koyarak öğrenme köprüsünden geçmesi gerektiÄŸinin farkındalığıyla kaleme alınan Cahil Hoca, eÄŸitimin içinde bulunduÄŸu durumu ve sorunu görmeye, anlamaya ve tartmaya çalışma sürecine katkısı büyük bir kitap.

 

Asım Öz

Jacques Rancière, Cahil Hoca Zihinsel ÖzgürleÅŸme Ãœstüne BeÅŸ Ders, Çeviren: SavaÅŸ Kılıç, Metis

Yayınları, İstanbul, 2014

Kaynak: Dünya Bülteni 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.