Sosyal Medya

Coğrafyamız

Yakın gelecekte Suriyelileri neler bekliyor?

Kerry-Lavrov mutabakatı Suriye’de kimin kazanacağına değil, kimlerin kaybetmesi gerektiğine dair varılan bir mutabakattır. Rejim güçleri ve Rusya’nın önümüzdeki dönemde hedefi Halep’te direnişi kırmak ve muhalif sivil halkın kuşatma ve tehditlerle o bölgelerden tasfiyesi olacaktır.



  • Doç. Dr. Talha Köse - SETA

Suriye’de ABD DışiÅŸleri Bakanı John Kerry ve Rusya DışiÅŸleri Bakanı Sergei Lavrov’un ortak giriÅŸimleri ile 12 Eylül’den baÅŸlamak üzere bir hafta süreli ateÅŸkes ilan edildi. Bu ateÅŸkes, Türkiye, Ä°ran, AB yetkilileri ve Suriye’deki ılımlı muhalifleri temsil eden Müzakere Yüksek Komitesi tarafında olumlu karşılandı. EÄŸer bir hafta süre ile ilan edilen ateÅŸkes baÅŸarılı olursa, bir süre daha uzatılması ve Suriye’nin geleceÄŸi açısından daha kalıcı bir müzakere sürecinin baÅŸlatılması öngörülmekte. AteÅŸkesin uzun vadeli bir barış sürecine dönüşmesine dair beklentiler düşük olsa da Suriyeli siviller açısından bayram süresince bir rahatlamaya neden oldu. 

Kalıcı barış mümkün mü?

Son ateÅŸkes, beÅŸ yılı aÅŸkın süredir devam etmekte olan Suriye iç savaşındaki onlarca ateÅŸkeslerden biri olarak kayda geçti, ancak bu seferki ateÅŸkesin farkı Suriye’de etkin olan iki büyük güç, ABD ve Rusya’nın bu konu üzerinde mutabakata varmalarıdır. AteÅŸkesin temel amacı Suriyeli sivillere karşı kullanılan varil bombaları ve rejim bombardımanlarına son verilmesi, kuÅŸatma altındaki bölgelere ve çatışma alanlarında kalan Suriyeli sivillere insani yardım ulaÅŸtırılabilmesi ve terörist grup olarak tanımlanan DAEÅž ve Nusra Cephesine (yeni ismi ile Fetih Cephesine) karşı daha etkili ve koordineli mücadelenin yürütülebilmesidir. Bu ateÅŸkes giriÅŸimi ve bu giriÅŸimle varılmaya çalışılan yeni müzakere momenti aynı zamanda, görevini bir sonraki baÅŸkana devretme hazırlığı içerisinde olan Obama yönetiminin Suriye konusundaki son giriÅŸimi olması beklenmekte.

Suriye’nin geleceÄŸi konusunda farklı fikirlere ve planlara sahip iki süper gücün ateÅŸkes konusundaki uzlaşısı kalıcı barış konusunda mesafe alınacağı anlamına gelmemekte. Suriye iç savaşına rejim yanında askeri olarak müdahil olan ve Suriye’de askeri varlığını hissettiren Rusya halen belirleyici kilit aktör konumundadır. Rusya önümüzdeki süreçte de Suriye krizinin geleceÄŸi konusunda daha merkezi ve belirleyici bir rol oynamaya devam edecektir. Görev süresinin son aylarını yaÅŸamakta olan Obama yönetimi ise Suriye konusundaki ağırlığını kaybetmektedir. Söylem düzeyinde Esed rejiminin gitmesi gerektiÄŸini ve radikal cihatçı grupların tasfiye olmasının zorunluluÄŸunu dile getiren Obama yönetimi, sahada görünür olarak sadece SDG projesine yatırım yapmaktadır. ABD açısından Suriye’nin geleceÄŸi, Irak’ın geleceÄŸine göre ikinci planda olan bir mesele konumundadır. Suriye konusunda inisiyatif büyük oranda Rusya’dadır. Washington’da özellikle savunma bakanlığı yetkililerinin ateÅŸkesten ve genel olarak Suriye’de gidiÅŸatın seyrinin Rusya tarafından belirlenmesine karşı tepkili olduklarına dair haberler gelmekte. ABD mevcut ÅŸartlarda belirli minimum teminatlar karşılığında Rusya’nın kaptan koltuÄŸuna geçmesine ses çıkartmamakta. Obama yönetimi sonra erene kadar, ABD’nin Suriye politikasında ciddi bir deÄŸiÅŸiklik beklemek gerçekçi deÄŸildir.

Kerry-Lavrov mutabakatı Suriye iç savaşında hangi aktörlerin meÅŸru müzakere tarafı, hangilerinin ise terör grubu  olarak tanımlandığının tespiti açısından önem arz etmekte. Taraflar DAEÅž ve Nusra Cephesi gibi aktörleri terörist listesine koyarak ateÅŸkes çerçevesi dışında tutmaya karar verdiler. Öte yandan ateÅŸkes Özgür Suriye Ordusu, Ahrar üş Åžam ve Ceyşül Ä°slam gibi muhalif gruplara garanti saÄŸlamamakta. Bu gruplar ateÅŸkese tepki gösterseler de büyük ölçüde baÄŸlı kaldılar. Kerry-Lavrov mutabakatı Suriye iç savaşında kimin kazanacağına deÄŸil, kimlerin kaybetmesi gerektiÄŸine dair varılan bir mutabakattır. Suriye rejimi özellikle kuÅŸatma altındaki Halep’e Türkiye’den yapılan insani yardımları denetim altına alma kaygısı içerisinde. Bu hamle ile Türkiye üzerinde yapılacak yardımlara sınır getirmekte. Sahada etkin savaÅŸan muhalif grupların ateÅŸkes dışında bırakılması, ateÅŸkesin sürdürülebilirliÄŸi açısından belirli soru iÅŸaretlerini gündeme getirmiÅŸtir.

Halep kimde kalacak?

Kerry ve Lavrov, Suriye’nin geleceÄŸinin toprak bütünlüğünün muhafaza edilerek ÅŸekilleneceÄŸi üzerinde mutabık kaldıklarını açıklasalar da, Suriye’nin geleceÄŸi açsından merkezden yönetilen bir yapı ön görülmemekte. Suriye iç savaşının nihayete erdirilmesi konusunda kapsamlı müzakere masası kurulduÄŸunda, sahada belirli alanları kontrol eden “meÅŸru” olarak tanımlanan aktörler, büyük ihtimalle ellerindeki topraklarda belirli bir nüfuz alanına sahip olmaya devam edeceklerdir...

Bütün bu senaryonun tamamlanmasının önündeki en büyük engel ise Halep’in mevcut durumudur. Halep’te direniÅŸin sona erdirilmesi ve rejim güçlerinin hakimiyeti, Rusya’nın ve rejimin nihai hedeflerine büyük ölçüde ulaÅŸmalarının önünü açacaktır. Bu nedenle rejim güçleri ve Rusya’nın önümüzdeki dönemde hedefi Halep’te direniÅŸi kırmak ve muhalif sivil halkın kuÅŸatma ve tehditlerle o bölgelerden tasfiyesi olacaktır.

Rejim güçlerinin özellikle Türkiye üzerinden Halep’e giden insani yardım konvoylarına engel olmaya çalışmasının veya BM aracılığı ile denetlemeye çalışmasının  temel nedeni Esed rejimine karşı direniÅŸin büyük oranda devam ettiÄŸi Halep üzerindeki baskıyı azaltmama çabasıdır. Askeri yöntemlerle kontrol altına alınamayan Halep direniÅŸ açlıkla kırılmaya çalışılacaktır. Halep rejim tarafından kontrol altına alınabilirse Suriye devrimi büyük ölçüde sönecektir. Böylesi bir geliÅŸme sonrası rejim güçleri ve Rusya’nın DAEÅž kontrolündeki El Bab ve Rakka’daki DAEÅž unsurları ile mücadele etmesini beklemek gerçekçi deÄŸildir. Rusya ve rejim güçlerinin öncelikli hedefi DAEÅž kontrolündeki alanları kontrol altına almak deÄŸil, bu örgütün kontrolünün dışında iç savaşın devam ettiÄŸi bölgelerde etkinliÄŸini artırmaktır. Bu nedenle Türkiye’nin desteklediÄŸi muhaliflerin özellikle el Bab operasyonu konusunda ve DAEÅž’den temizledikleri alanlarda istikrarlı düzen oluÅŸturmaları bir zorunluluk haline gelecektir. ABD ve Rusya’nın halen DAEÅž ile mücadele konusunda kalıcı bir mutabakata varamamış olmaları Rakka ve Musul’da DAEÅž’e karşı yapılacak operasyonların ertelenmesine de neden olmaktadır.

PYD-DAEÅž denklemi

Türkiye, Kerry ve Lavrov arasında varılan mutabakat sonrası ilan edilen ateÅŸkesi desteklemekle birlikte ihtiyatlı bir tavır takınmakta. Rejim çeÅŸitli bahanelerle Türkiye üzerinden giden insani yardım tırlarının geçiÅŸini engellemekte. Türkiye’nin desteklediÄŸi ılımlı muhalif guruplara ise güvenlik garantisi verilmiÅŸ deÄŸildir. Türkiye’nin Fırat-Kalkanı Operasyonu ile Suriye iç savaşı denklemine doÄŸrudan dahil olması, Suriye’de devam etmekte olan belirsiz oyunu deÄŸiÅŸtirmeye yetecek bir hamle deÄŸildir. Türkiye bu hamlesi ile Suriye’deki çatışmanın doÄŸrudan tarafı olmuÅŸtur, bu sayede dostlarına ve düşmanlarına çok daha açık mesajlar verebilme imkanına kavuÅŸmuÅŸtur. Türkiye aynı zamanda kendi sınırında oldu bittiye sessiz kalmayacağını göstermiÅŸtir. Ancak Türkiye sınır hattında terörden arındırılmış güvenli bölge oluÅŸturmaya çalışırken Suriye’nin bütününde oluÅŸan resmi kaçırmamalıdır.

Fırat-Kalkanı Operasyonu her ne kadar riskler taşısa ve belirsizliklere gebe olsa da, Türkiye bu hamlesi ile Suriye’nin geleceÄŸi konuÅŸulurken masada daha etkili ve bir aktör olarak oturma hakkını kazanacaktır. Türkiye’nin desteklediÄŸi ılımlı muhalifler ise Suriye’nin geleceÄŸinde daha önemli bir role sahip olacaklardır. EÄŸer Özgür Suriye Ordusu tarafından kontrol edilen bölgede, güvenli bir alan oluÅŸturulabilirse, hem Suriye’deki istikrara, hem de Türkiye’nin sınır güvenliÄŸine çok önemli katkı yapılmış olacaktır. Bu hamle aynı zamanda Türkiye ve Avrupa üzerindeki mülteci baskısını da kısmen azaltacaktır. Fırat Kalkanı Operasyonu bu yönü ile Avrupa’nın güvenliÄŸi ve istikrarına da dolaylı katkılar yapacak bir giriÅŸimdir. Türkiye’nin bu husus Avrupalı muhataplarına daha iyi anlatarak bu konuda desteklerini saÄŸlamalıdır.

Rejim güçleri daha odaklı bir çatışma ile kendi alanlarını tahkim etmek isteyecekler ve DAEÅž ile mücadele etme sorumluluÄŸunu diÄŸer aktörlere devretmiÅŸ olacaklardır. DAEÅž ile mücadele etme bahanesi ile uluslararası destek ve meÅŸruiyet kazanan PYD/SDG ise kendi alanında daha güvende hissedecektir. Ancak DAEÅž gibi bir dış tehdidin etkinliÄŸini kaybettiÄŸi bir ortamda, kontrol ettiÄŸi alanda iç bütünlüğü muhafaza etmesi daha zor olacaktır. Arap aÅŸiretlerinden ve PKK/PYD ideolojisine sıcak bakmayan Suriye Kürtlerinin PYD/YPG ile iliÅŸkilerinde çözülmeler, hatta yer yer çatışmalar olabilir. Bu açıdan bakıldığında PYD/YPG’nin üzerindeki DAEÅž tehdidi azalmış gibi görünse de, bu tehdidin zayıflaması ve bu tehdit ile mücadelede alternatif kanalların oluÅŸabilmesi bu örgütün kontrol ettiÄŸi alanda yeni huzursuzluklara neden olacaktır.

Türkiye’nin güvenliÄŸi açısından, PYD/YPG’nin kontrol ettiÄŸi bölgede bütüncül ve bir merkezden yönlendirilen bir yapının oluÅŸmasının önüne geçilmesi elzemdir. Uzun vadeli ve daha kalıcı tehditlerle muhatap olmaktansa, kısa vadede ABD ile çeliÅŸmeyi de göze alarak bu bölgedeki oluÅŸuma müdahil olunmak durumundadır. Türkiye üzerinde oluÅŸan Suriye kaynaklı PKK tehdidi sadece Fırat’ın batısından gelmemektedir.

Ateşkes sonrası siyasi süreç

Suriye’de Kerry-Lavrov arasında varılan mutabakat ile baÅŸlayan ateÅŸkes, Suriye’nin geleceÄŸine dair bir istikrar umudu vadetmemektedir ancak sahada oluÅŸan yeni gerçekleri teyit etmekte ve Suriye konusunda yeni bir aÅŸamaya geçildiÄŸine iÅŸaret etmektedir. Obama yönetimi, Suriye’de inisiyatifi fiili olarak Rusya’ya terk etmiÅŸtir. Rusya ise kendi stratejik öncelikleri çerçevesinde rejim ile irtibatını artıracak Suriye’deki kazanımlarını kalıcı hale getirmeye çalışmaktadır. Rusya özellikle Halep’in yeniden rejim tarafından kontrol edilebilmesi için bastıracaktır. Halep rejim güçleri tarafından kontrol edilirse de Suriye devrimi büyük ölçüde sona erecektir.

Suriyeli ılımlı muhaliflerin oluÅŸturduÄŸu çatı örgüt Müzakere Yüksek Komitesi Eylül ayında Londra’da bir araya gelerek Suriye’de siyasi çözüm için belirli bir çerçeve metni üzerinde uzlaÅŸtılar. Ortaya çıkan metin büyük ölçüde BM Güvenlik Konseyi’nin 2118 ve 2254 no’lu kararları ile uyumlu üç aÅŸamalı ve iki yıla yayılan bir siyasi geçiÅŸ sürecini ön görmektedir. Müzakere Yüksek Komitesi, ateÅŸkesin ardından siyasi sürece dahil olacakları beklentisi içerisindedir. Ancak komitenin beklentisinin aksine Suriye’de ateÅŸkesin baÅŸarılı olması ılımlı muhalif aktörlerin doÄŸrudan rejimle ve diÄŸer uluslararası aktörlerle müzakere muhatabı olacağı anlamına gelmez. Sahada rejim güçlerine karşı mücadele vermekte olan Fetih Ordusu (Nusra Cephesi) gibi örgütlerin müzakere sürecinden tamamen dışlanması ise barış giriÅŸimlerini zorlayacaktır. Siyasi sürecin bundan sonraki kısmında Rusya’nın da daha aktif olarak rol aldığına ÅŸahit olacağız. Türkiye açısından Suriye politikasının yeni sürecinde Rusya ile koordinasyon daha fazla önem kazanacaktır. Bu koordinasyonu yürütürken sahada desteklediÄŸi aktörler ve geleneksel müttefikleri ile iliÅŸkilerini yönetmek Türkiye’nin en önemli meydan okuması olacaktır.

[email protected]

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.