Sosyal Medya

Kültür Sanat

Mûsıkinin Sorumluluğu Hakikatten Gelir

Günümüzde mûsıkî faaliyetleriyle beraber müziğimiz üzerine yeniden tanışma faaliyetleri gerçekleştirilirse daha faydalı olacaktır. Yağız Gönüler, Yalçın Çetinkaya'dan İsmet Özel'e, Sadettin Ökten'den Cem Behar'a bazı aydınlarımızın muski üzerine düşüncelerini kısa kısa derledi.



"Mûsıkî hikmete dâir fendir / bilene bilmeyene rûşendir / nice esrârı var idrâk idecek / yer gelür sîneleri çâk idecek" der Marifetnâme'sinde Erzurumlu Ä°brahim Hakkı Hazretleri. 18. yüzyılda yaÅŸamış bu büyük Türk mutasavvıfı ve ÅŸairi gibi nice büyük zat, mûsıkî ilmine dair çokça kelam etmiÅŸ, çeÅŸitli tanımlamalar yapmış ve fem-i muhsin yoluyla (meÅŸk) intikal etmesine katkıda bulunmuÅŸtur. Bizim müziÄŸimizin iki büyük intikal sistemi vardır ki biri hafıza, diÄŸeri de meÅŸk usulüdür. Bilhassa meÅŸk usulündeki çözülmeyle birlikte müziÄŸimiz büyük zarar görmeye baÅŸlamış, öyle ki bu zarar dilimize ve hatta dinimize dahi dokunmuÅŸtur.

Mehterhâne-i Hâkanî'nin yerine kurulan Muzıka-yı Hümâyûn'la birlikte Dede ve Hacı Ârifgibi zamanın çığır açan 'efendi' ve 'bey' mûsıkîşinaslarının yerine Donizetti ve Guatelli gibi ithal 'paÅŸa' tercihi, ne acı ki müziÄŸimizdeki çözülmeyi hızlandırmıştır. 1925'te müziÄŸimizin asırlarca güzel sanatlar akademileri olan tekkelerin ve zaviyelerin kapatılması ise kelimenin tam anlamıyla 'veda busesi' oluvermiÅŸtir. Kimisi gizli saklı, kimisi açıktan bazı müzik faaliyetleri devam etse de Türk musikisinin Hammâmîzâde Ä°smâil Dede Efendi,Zekai DedeHacı Arif BeyHafız BurhanÅževki BeyTanburi Cemil BeyRefik FersanLem'i AtlıKazasker Mustafa Ä°zzet EfendiÅžerif İçliSadettin Kaynak gibi son büyüklerinin gayretleriyle ortaya çıkan 'çiçeklenme' dönemi de artık çok geride kaldı.

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok

Günümüzde mûsıkî faaliyetleriyle beraber müziÄŸimiz üzerine yeniden tanışma faaliyetleri gerçekleÅŸtirilirse daha faydalı olacaktır. Çünkü bilhassa yeni nesil müziÄŸimizi tanımamakta, yetiÅŸen nesil ise müziÄŸi 'piyasada yer etme' aracı olarak kullanmakta, öyle ki yetiÅŸkin ve hatta usta olarak takdim edilen isimlerin dahi bu kutsal sanatı bir popülarite vesilesi yaptıkları görülmektedir. Mana kaybolmakta, mûsıkî muhabbeti yerini gazino geyiklerine bırakmaktadır. Hatta çoktan yitip gitmiÅŸ mûsıkî ve mûsıkîşinas iliÅŸkisi de biz yalnız 'dinleyici' olanları umutsuzluÄŸa sürüklemektedir. GeldiÄŸimiz yöreyi görmek bakımından; Türk mûsikîsine dair yazdığı yazıları dikkatle takip edilmesi gereken nadir isimlerden biri olan Yalçın Çetinkaya, ney “üfleyen” kimsenin âlametleri üzerine yazdığı yazısını şöyle bitirmiÅŸtir: "Bu kimseyi yıllardır aramaktayım. Bulursam her ÅŸeyi bırakıp kapısında paspas olmaya hazırım. Bu kimsenin izine rastlayan varsa, Allah rızâsı için haber versin."

Yolun sonundayız, tekrar başa dönerek çok şey kazanabiliriz. Bunu yaparken de 'playback' tekniğini kullanmak yerine samimi, ciddi ve paylaşımcı olmalıyız. Müziğimiz ve onun kaynakları arasında yeniden dolaşmak, bizleri birbirimizi daha iyi anlamaya ve dolayısıyla bir olmaya götürecektir. Müziğimiz hakkında hem kendi neslimde hem de benden genç olan arkadaşlarda yeni meraklar ve heyecanlar uyandırması düşüncesiyle, uzun yıllardır yaptığım müzik okumaları ve araştırmalarından sonra altını çizdiğim, sık sık tekrar okuduğum bazı cümleleri paylaşmak istedim. Bu cümleler yahut paragrafların aynı zamanda okuyucunun müziğin yanında sanatçıya da bakışının olgunlaşmasında bir takım filtrelemelere imkân vereceğini düşünüyorum. Her duyduğumuzu müzik, her gördüğümüzü müzisyen zannetmemek için bilhassa. Çünkü mûsıkinin sorumluluğu hakikatten gelir. Bu küçük gayretler bizden, büyük neticeleri yaratmak Allah'tan...

Büyüklerin mûsikiye dair yorumları

Alâeddin Yavaşça: HekimliÄŸimin yanında mûsikîyle kaynaÅŸtım ve her hastanın rahatsızlığı, sızısı bende müzik uyandırdı. Beste yaptımsa, yapılan bestelerde onların rolü var… YaÅŸadığın ahvalin senin ruh yapın üzerinde etkisi vardır. Müzik adamının maddi olmaması, mana âlemiyle bir irtibatının olması lâzımdır.

Niyazi Sayın: Mûsikî, iki perde arasındaki manevi münasebettir.

Necati Çelik: Allah rahmet eylesin kendisi çok iyi bir hocaydı. Kıyas etmek gibi olmasın ama belki de hocalığı müzisyenliÄŸinden daha üstündü. Bir konuyu nasıl öğreteceÄŸini çok iyi bilirdi. Mesela, böbrek ameliyatı için Amerika’ya gittiÄŸinde kızım ona bir mektup yazmıştı. Ne olduysa “rüzgâr” yazmış ama a harfinin ÅŸapkasını unutmuÅŸ. Cinuçen aÄŸabey “Bana yüz defa a harfi ÅŸapkalı rüzgâr yazacaksın ve göndereceksin” diye cevap göndermiÅŸti. Kızım da tekrar mektup gönderdi ona. Yani düşünebiliyor musunuz bu kadar eÄŸitimci bir insandı. (merhumCinuçen Tanrıkorur hakkında)

Sadreddin Özçimi: Taksim, bazı ÅŸartlara baÄŸlı kalmak suretiyle irticali olarak sanatçının içinden geldiÄŸi gibi o anda yapılan bestelerdir. Taksim, bir sanatkârın bütün müktesebatını, birikimini ve estetik gücünü kullanmak suretiyle ortaya koyduÄŸu, aynı zamanda size sanatkârı anlatan en büyük kıstastır. Şöyle ki; bir sanatkârın yapmış olduÄŸu taksimle siz onun hangi seviyede olduÄŸunu, tabii eÄŸer mûsikîye derinlemesine vâkıfsanız, anlayabilirsiniz. EÄŸer mûsikîden anlamıyorsanız, günümüzde olduÄŸu gibi her yapılanı güzel zannetmek durumuna düşersiniz. Bunun sebebi artık elimizde neyin ne kadar güzel olduÄŸunu tartacak bir terazimizin kalmamış olmasıdır.

Sadettin Ökten: Åžu anda yaÅŸadığımız modernite Amerikan usûlü bir tüketim versiyonudur. Bu usûlün size sunduÄŸu fikrî ve hissî çerçeveden, bu hapishaneden çıkabilirseniz modernitenin yüzeyselliÄŸinden kurtulabilirsiniz. Bunun yolu ise Ä°slâm medeniyetinin klasik dönemde ürettiklerine bakmak, onları anlamak ve onlardan zevk almaya çalışmaktır.

Mahmud Erol Kılıç: Bütün sanatçıların derdi, o mutlak cemal sahibi olanı tasvir etmek, onu kopyalayabilmektir. EÄŸer sanatçı o ilâhî sanatı biliyorsa, o yaptığı sanat, kiÅŸinin kendini tanıyıp oradan Rabbini tanıma sanatı olur. En büyük sanat budur. Bu büyük sanata hizmet ettiÄŸi sürece, bütün sanatlar bir perde olmaktan ziyade bir vesile olur, bir araç olur. Bizi o mutlak güzele, mutlak cemale doÄŸru götürür. Türkülerimiz irfan geleneÄŸinin bir neticesidir. Ä°ÅŸkembe-i kûbradan atılmamıştır. Beyinden beyine yol yok, kalpten kalbe var. Bilen kalptir, algılayan kalptir. 'Onların kalpleri vardır. O kalpleriyle akl ederler' buyuruyor Cenab-ı Allah.

Emin Işık: Mûsikî sadece ruhun gıdası deÄŸil, milletin ruhunun dile gelmiÅŸ halidir. Mûsikî sanatların ilkidir. Medeniyet, yerleÅŸik düzene geçmekle baÅŸlar, mûsikîyle biter; bir medeniyet mûsikî ile kemâle erer. Ve mûsikî ile yıpranmaya baÅŸlar. EÄŸer bir medeniyetin mûsikîsi bozuluyorsa her ÅŸeyi bozuluyor demektir.

BeÅŸir AyvazoÄŸlu: Tanpınar'a göre, Mevlânâ, Mesnevi’nin ilk on sekiz beytini yazıp dostlarına göstermek üzere sarığının arasına soktuÄŸu zaman 'zevkimizin en hâlis tarafı' olan Mevlevi musikisinin ItrîDede Efendi ve III. Selim gibi bütün büyük isimleriyle Åžeyh Galib'e kadar gelen ÅŸairler kafilesi de doÄŸmuÅŸ sayılabilirdi. Yahya Kemal, “Ä°smail Dede'nin Kâinatı” adlı gazelinde 'Lafz-ı biÅŸnevle doÄŸan debdebe-i ma'nâyız' derken aslında bir borcu ödüyordu.

Ä°smet Özel: Itrî dinlemekten sıkılan bir adamın Süleymaniye'nin mimarisinden tad alabileceÄŸini mümkün sayamayız. Hâfız Post'a yaklaÅŸamamış olan birisi DoÄŸu medeniyetinin (daha da daraltalım: Osmanlı Medeniyetinin) övgüsünü yapıyorsa ne yaptığından habersiz bir kimsedir şüphesiz. Basit gözlemlerle anlaşılacaktır ki, insanın baÄŸlı olduÄŸu ahenk hangi seviyede ise o insanın düşünme seviyesi de aynı seviye çevresindedir. BaÄŸlı olduÄŸu ahenk dolmuÅŸ ÅŸarkıları, gazino müziÄŸi seviyesinde olan insan dünyayı aynı seviyeden kavrayabilir. Düşünüş ve kavrayış seviyesi bu müziÄŸi yaÅŸatacak, bu müziÄŸi devam ettirebilecek kırattadır. Böyle birinin yüksek seviyeli düşünceleri ne anlaması ne de aktarması mümkündür.

Yalçın Çetinkaya: Ä°slâm medeniyet mûsikîsi ÅŸiirden beslenir, ÅŸiirle akrabadır, ÅŸiirsiz yapamaz. Ä°slâm medeniyetinde ÅŸiirle mûsikî arasında kopmaz bir baÄŸ vardır. Ä°slâm ÅŸiirinde mûsikî, mûsikîsinde de ÅŸiir vardır. Åžiirde ve mûsikîde iki sanatın ortak ritm ve âheng unsuru mevcuddur.

Cem Behar: Geleneksel musıki meÅŸki ve doÄŸurduÄŸu iliÅŸkiler, birçoÄŸu bugün dahi geçerliliÄŸini koruyan bazı temel ahlâki ve estetik deÄŸer yargılarının taşıyıcısı olmuÅŸtur. MeÅŸk zincirlerinin devamlılığı sayesinde de bu yargılar Türk müziÄŸi dünyasına iyice yerleÅŸmiÅŸ, bu dünyanın yazılmamış fütüvvetnamesi, anayasası olmuÅŸtur. MeÅŸk aslında bütün bir müzik geleneÄŸinin ortak zemini haline gelmiÅŸ, kuÅŸakları, bestecileri, icracıları ve icra üslûplarını bir arada tutan ortak bir aidiyet duygusu oluÅŸturmuÅŸ, yani bu sanat alanının tümü için hem estetik hem toplumsal bir harç görevini yerine getirmiÅŸtir. Bu bakımdan da gereÄŸi gibi incelenmesi ve yerli yerine oturtulması Osmanlı’nın kültür tarihi açısından da büyük önem taşır.

 

Derleyen: Yağız Gönüler

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.