Sosyal Medya

YaÅŸam

Erol Olçak'ın eşi: Erdoğan'a bakamadım çünkü...

Erol Olçak'ın eşi Nihal Olçak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilk kez konuştu.



15 Temmmuz gecesi eÅŸi Erol Olçak ile oÄŸlu Abdullah Tayyip Olçak’ı kaybeden Nihal Olçak, darbe giriÅŸimi gecesi yaÅŸananları anlattı: “KoÅŸarak acile girdim. Ãœzerinde personel yazan bir kapı gördüm. MeÄŸer ikisi o odada yan yana yatıyormuÅŸ. Ä°yi ki de girmemiÅŸtim.

Ölürdüm onları orada görseydim. Her deliliÄŸi yapabilirdim. Bu dünyada bir orduyu yıkabilecek tek bir güç vardır: Bir kadının, bir ananın yüreÄŸi.”

AK Parti’nin, bizzat CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın BaÅŸbakanlığı döneminde seslendirdiÄŸi bayraklı reklamının yapımcısıydı Erol Olçak (EÅŸinin tercih ettiÄŸi hitap ÅŸekliyle Erol Olçak).

15 Temmuz gecesi tankların karşısına dikildiÄŸi köprüde, 16 yaşındaki oÄŸlu Abdullah Tayyip Olçak’la birlikte ÅŸehit oldu.

Erol Olçak ve oÄŸlunun cenazesine katılan CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan gözyaÅŸlarını tutamadı. Erol Olçak’ın eÅŸi Nihal Olçak, 15 Temmuz gecesi yaÅŸadıklarını hac için gittiÄŸi Mekke’de ilk kez Hürriyet’e anlattı.

Erol Olçak ve eÅŸi Nihal’le birlikte, 10 yıl önce, bayram ve yılbaşının aynı anda yaÅŸandığı bir cuma gecesi Kabe’yi tavaf etmiÅŸtim. Biri yiÄŸit bir Çerkez beyi, diÄŸeri diÅŸli bir Arnavut kızı. Sonra o korkunç gece... Telefon konuÅŸmamız...

Nihal Olçak’la birlikte yine kutsal topraklardayım. Nihal’in Erol Olçak’sız ve Abdullah’sız ilk bayramı. Kabe’nin dört duvarında, Harem’in avlusunda, tavafta... Her adımda onları ararken buldum Nihal’i.

Darbe gecesi Vatan Caddesi’nde binlerce kiÅŸiyle birlikteydim. Telefonla Erol Olçak ‘ın vurulduÄŸu haberini aldım. Cesaretimi toplayıp Nihal’i aradım.

Telefonu sakin bir ses tonuyla açtı. Erol Olçak’ı ve çocukları sordum. Nihal, “Aradım ama cevap alamadım. Abdullah babasıyla beraber” dedi. Bir sonraki telefonumda Nihal’e ulaÅŸamayınca duyduklarımın doÄŸru olduÄŸunu anladım...

'Bir orduyu yıkabilecek tek güç bir ananın bir kadının yüreği'

‘KALP KRÄ°ZÄ° GEÇİRDÄ° SANDIM’

O gecenin ve sonrasının hikâyesini Nihal Olçak ilk kez şöyle anlattı: “Herkes beni arıyordu o gece, ‘Ne oluyor Nihal, Erol Abi ne diyor?’diye. KardeÅŸim, ‘EniÅŸtem rahatsızlanmış’ diye mesaj attı. Arabaya fırladım. Kalp krizi geçirdiÄŸini düşünüp hastaneye koÅŸtum.

Numune Hastanesi’ne doÄŸru yola koyuldum. Avucumun içi gibi bildiÄŸin yolları o gün karıştırdım. Hastaneye çıkan yolu bir türlü çıkaramadım. Kendimi KoÅŸuyolu Medipol Hastanesi’nin önünde buldum. Oradan devam ettim, E-5’in giriÅŸinde ama ters yöndeydim.

Ya o trafiÄŸe tersten girecektim, ya o hastaneye gitmekte geç kalacaktım. Tersten trafiÄŸe girdim. 5 dakika sonra Numune’nin bahçesindeydim. O kaosta hastane bahçesinde tek arabalık yer vardı. Sanki benim için ayrılmıştı, oraya girdim.”

‘BÃœTÃœN YARALILARA DOKUNDUM’

“KoÅŸarak Acil’e girdim. Her taraf doluydu. Her yerde kan kokusu ve yanık et. Dokunmadığım yaralı kalmadı. Bağırıyordum. Dört salonun hepsine girdim ama yoktu kimse. Bu kadar adam oraya geliyorsa bir ÅŸekilde onlar da gelecekti elbet. Bir tane kırmızı kapı gördüm.

Üzerinde personel yazıyordu. Meğer ikisi o odada yan yana yatıyormuş. Dün gibi, bugün gibi. Ben o kapının önüne kadar gitmiştim ve personel yazdığı için girmemiştim. İyi ki de girmemiştim.

Ölürdüm onları orada görseydim. Kullanamayacağımı, çalıştırsam da durduramayacağımı bile bilsem, ölümü göze alır, onları o hale getirenlerin üzerine sürerdim. Tıpkı onların yaptıkları gibi. Bu dünyada bir orduyu yıkabilecek tek bir güç vardır.

Bir kadının, bir ananın yüreÄŸi. Her deliliÄŸi yapabilirdim. Yaptım da. Odalardaki bütün yaralılara dokundum. Bir can kurtarabilmek için hemÅŸirelerle birlikte saÄŸa sola koÅŸuÅŸturdum.”

‘KAN SESÄ°NÄ° VE KOKUSUNU ÖĞRENDÄ°M’

“Yerler kan gölünden yürünmez haldeydi. Doktor ve hemÅŸireler bir yaralıdan diÄŸerin kanlı zeminde kayarak koÅŸturuyordu. KopmuÅŸ bacaklar, kasığından kurÅŸun yemiÅŸ, kan fışkıranlar...

Kanın sesinin ve kokusunun olduğunu ben unutmamak üzere orada öğrendim. O sırada çocukların geldiğini söylediler. Onlara bakmak için dışarı çıktım. Çocuklar bankın üzerinde oturuyorlardı. Birden üzerimizden F-16 geçti. Çocuklarımın üzerine kapaklandım.

O sesle birlikte, çocukları alıp oradan gitme vaktimin geldiÄŸini anladım. Çünkü Erol Bey olsa, çocukları alıp oradan götürmemi isterdi.”

‘YÄ°NE BULUÅžACAÄžIZ’

“Ve iÅŸte ÅŸu an Kâbe’deyim. Eminim Rabbim, benim ne yaÅŸadığımı ve benim ne söylemek istediÄŸimi biliyor. Åžuna yürekten inanıyorum ki, cennet kapısından girerken saÄŸda ben, solda Olçak, ortada çocuklarla beraber gireceÄŸiz.

Onunla yine buluÅŸacağız. Onları ÅŸahadetiyle, ölüm öldü benim için. Ölümü öldürdüm. Artık, ölümün bende bir hükmü yok.”

'Bir orduyu yıkabilecek tek güç bir ananın bir kadının yüreği'

‘ANNE DEYİŞİNÄ° ÖZLEYECEĞİM’

“Ölmeden 3 gün önceydi. Abdullah geldi, içerde iki tane arkadaşım var. Birini hiç tanımıyor. Salona onlara merhaba demeye girdi. Karşıdan izledim. Birden, ‘Abdullah, böyle kalsana annem’ dedim. Etrafında döndü. Tişörtünü çıkardı.

Pazularını, kollarını okÅŸadım. ‘Herkül’üm, Zeus’um’ diye sevdim. ‘Abdüş sana bir ÅŸey olmuÅŸ annem’ dedim. O an mümkün olsa Abdullah’ı dondurmak istedim. Hep, karşımda duran ÅŸu haliyle kalsın diye. Ä°lk onun sesinden duydum anne kelimesini. Ve en çok o kocaman gür sesinden ANNEEEE diye bağırışını özleyeceÄŸim.

EÄŸer biraz daha gücüm olsaydı Abdullah’ın ve Erol Bey’in tabutlarını almaya giderken çok büyük bir konvoy yapardım. Ve her arabanın aynasına oyalı havlular baÄŸlatırdım. Bir gelin almaya gider gibi…

Çünkü Hz. Mevlânâ diyor ya, ‘Bu düğün gecesi, bu Åžeb-i Aruz.’ Ve kendim de, beyazlar içinde bir düğün elbisesiyle uÄŸurlamak isterdim onları, ÅŸehitlik tahtına oturturken. Elhamdülillah Müslümanım. Elhamdülillah Türküm.”

‘17 YAÅžINDA KALBÄ°MÄ° ELLERÄ°NE VERDİĞİM O ADAM’

“Herkesin hatırasında Erol Bey’in ayrı bir yeri vardı elbette. Erol Bey’i ona tanımlarken “Hiçsin” derdim.  Asıl varlık ‘hiç’ti çünkü. Olçak’ı herkes tarif etti. Ama ben binlerce Olçak yaÅŸadım. Hangisini anlatayım ki.

O yüzden tanımlayamam. Reklamcı Olçak, danışman Olçak, baba Olçak. O kadar çok adam vardı ki onun içinde. Bense en çok, ‘benim olanı’ sevdim. 17 yaşımda, kalbimi ellerine verdiÄŸim 35 yaşındaki o adamı. Biliyorum ki, bir o kadar da yerin altında vardı Olçak.

BaÅŸka bir yerden beslenen farklı bir enerjisi vardı. Herkese yeten, herkese yetiÅŸen. Benim için, evrim teorilerini altüst eden bir adamdı o.”

‘TAYYÄ°P BEY’Ä°N GÖZÃœNÃœN İÇİNE BAKAMADIM ÇÜNKÃœ...’

“Çok fazla insanın gözüne baktım. Ama en çok Tayyip Bey’in gözünün içine baktığımda, O’nun içimdeki acıyı göreceÄŸimden ve karşısında bayılacağımdan korktum hep. Çünkü benim tanıdığım bütün Olçakların hepsini o da tanıyordu.

Sanki ikimizde neyi kaybettiÄŸimizi anlayacaktık. Ve onun gözlerinde onu görmek, beni daha kötü yapacaktı. Aslında O’nun omuzuna başımı koyup saatlerce aÄŸlamak istiyordum.

Evet, Olçak’ı sadece Tayyip Bey ve ben her ÅŸeyiyle tanıyorduk. CumhurbaÅŸkanımızı görünce, ona karşı bir CumhurbaÅŸkanı gibi davranamayacağımdan korktuÄŸumdan, Külliye’deki o davete bile gidememiÅŸtim.”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.