Sosyal Medya

Güncel

Örtülü savaşlar

Son üç yılda eskisiyle karşılaştırılamayacak ölçüde artan terör ve intihar saldırılarının ve 15 Temmuz darbe girişiminin, Türkiye’nin vesayet zihniyetine ve uluslararası müdahalelere karşı milli ve sivil siyasi iradesini ayakta tutma çabası verdiği bir döneme denk düşmesi tesadüf değildir. Türkiye, istikrarını bozmak isteyen uluslararası güçlerle ve terör örgütleriyle baş edebilecek, içinde bulunduğu sarmaldan kurtulabilecek güçtedir.



Doç. Dr. Ulvi Saran / Yazar

Ankara Tren Garı, Genel Kurmay KavÅŸağı, Güvenpark, Ä°stiklal Caddesi, Atatürk Havalimanı ve son olarak Gaziantep’te 2015 yılının başından bu yana canlı bombalar tarafından gerçekleÅŸtirilen, yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine ve yüzlercesinin yaralanmasına yol açan intihar saldırıları ÅŸiddet sarmalı içinde yaÅŸayan Türkiye’nin teröre çözüm bulma çabalarının en kritik gündem maddesini oluÅŸturuyor.

 

Gaziantep’te bir sokak düğününü kana bulayan ve 50’nin üzerinde can kaybına yol açan saldırının eylemcisi resmi açıklamalara göre 13-14 yaÅŸlarındaki bir çocuk. Bu saldırı, intihar bombacılığının artık çocuk yaÅŸtaki insanları bile eylemlerine alet edebilecek kadar insanlık ve merhamet ölçülerinin dışına çıktığını gösteriyor. Öte yandan eylemin zamanlaması, hedefleri ve gerçekleÅŸtirildiÄŸi ortam, saldırının 15 Temmuz darbe giriÅŸiminin halkın topyekün karşı çıkışıyla püskürtülmesinin ardından Türkiye üzerinde dış odaklı stratejiler doÄŸrultusunda  oynanan oyunların yeni bir perdesi olarak sahneye konulduÄŸuna iÅŸaret ediyor.

Örtülü savaş

Ä°ntihar saldırılarının tarihsel arka planı ve geliÅŸme seyri incelendiÄŸinde 40’lardan 90’lara kadar dünyanın farklı ülkelerinde tek tük ortaya çıkan ve düşük kayıplarla sonuçlanan saldırıların 90’lardan sonra hem sayıca hem de yol açtıkları tahribat yönünden hızlı bir yükseliÅŸ eÄŸilimine girdiÄŸi, 2010’lardan sonra ise tüm dünyada zirve yaptığı görülüyor. YükseliÅŸin baÅŸladığı 90’lı yılların ortaları dünyada SoÄŸuk SavaÅŸ döneminin sona erdiÄŸi, uluslararası odakların küresel hakimiyet planlarını ve yeni güç dengeleri içindeki konumlarını uluslararası terör üzerinden gerçekleÅŸtirme arayışına girdikleri bir dönem. Nitekim etnik, dini ve siyasi ihtilaflara baÄŸlı çatışmaların yaÅŸandığı bir coÄŸrafyada ve enerji koridorlarının tam ortasında bulunan Türkiye’de terörün küresel eÄŸilime paralel olarak 90’ların ortalarından itibaren yükseliÅŸ eÄŸilimine girmesi ve son yıllarda sıkça yaÅŸanan intihar saldırılarıyla doruÄŸa ulaÅŸması boÅŸuna deÄŸil.

20. yüzyılın ilk yarısında ulusal karşıtlıklara ve askeri yayılmaya dayalı cephe savaşlarının, Soğuk Savaş döneminde ise ideolojik kutuplaşma ekseninde oluşturulan bloklar çatışmasının yerini 21. yüzyılın sınırsız dünyasında asimetrik unsurların ve yumuşak güç araçlarının kullanıldığı ve devlet dışı aktörler üzerinden yürütülen vekalet savaşları almış bulunuyor. Düzenli birliklerin katıldığı cephe savaşları yalnızca ulusal devlet yapısının veya ulusal sınırlar içindeki coğrafi bir alanın korunması ya da toprak kazanmaya yönelik yayılmacı askeri bir harekat söz konusu olduğunda anlamlıdır. Uluslararası ekonomik ve siyasi üstünlük elde etme çabalarının siyasi sınırlardan bağımsız olarak küresel sermaye, ekonomik entegrasyonlar, uluslararası örgütler ve küresel kapitalizmin pazar hakimiyetiyle sağlandığı günümüz dünyasında nizami savaşlar yerlerini bölgesel çatışmalara, terör faaliyetleri gibi düşük yoğunluklu savaş yöntemlerine bırakmıştır.

Düşük yoğunluklu savaşta düzenli ordularla çatışarak büyük çapta askeri kayıplar verdirmek veya toprak kazanmak değil; hedef ülkelerin parçalanmış yapılarını kullanarak siyasi çatışmalara yol açmak ve terör örgütlerinin eylemleri üzerinden ekonomik ve siyasi istikrarı ve kamu düzenini bozmak amaçlanır. Eylemlerle verdirilen sivil ve askeri kayıplar birincil hedef olmakla birlikte esas amaç bu yolla halkın güven duygusunu zedelemek, moralini çökertmek ve ülkenin itibarına zarar vermektir. Bu yaklaşım çerçevesinde bakıldığında, küçük gruplar ve terör örgütleri nüfuz alanlarını genişletmek isteyen uluslararası güçlerin operasyon araçları, terör eylemleri ise bu amaçla başvurdukları örtülü savaşlardır. Dolayısıyla bu kapsamda intihar saldırıları askeri ve siyasi stratejinin bir parçası, intihar bombacıları ise doğrudan doğruya bir savaş aracı olarak işlev görüyor.

İslam dünyası ve Türkiye

Ä°ntihar bombacılarının ağırlıklı olarak Ä°slami eÄŸilimli siyasi yapı ve örgütlerle baÄŸlantılı gözükmesi, onların radikal söylem ve tezlerinin savunucusu ve militanları olarak sembolleÅŸtirilmeleri SoÄŸuk SavaÅŸ dönemi sonrası oluÅŸturulan yeni bloklar çatışması düzeni ile doÄŸrudan iliÅŸkilidir. Gerek intihar saldırıları stratejisinin 90’lardan sonra gündeme gelmesi, gerek dünyanın hemen her tarafında bu kapsamda gerçekleÅŸtirilen eylemlerin çoÄŸunun Taliban, El Kaide, Hamas, Ä°slami Cihad, Hizbullah, DAEÅž gibi sözde Ä°slami çizgideki yapılarla doÄŸrudan ilintili olması bunun açıklamasıdır. Bu husus ayrıca SoÄŸuk SavaÅŸ sonrası çöken küresel siyasi karşıtlıklar denkleminde Batı’nın karşısında komünizmin yerine düşman blok olarak “Ä°slami radikalizm”in geçirilmesi ve Türkiye’nin de yakın dönemde bu kuÅŸaÄŸa dahil edilmeye çalışılmasıyla anlamlı bir biçimde örtüşüyor. Batının uygar, küreselci, modernleÅŸmeci, özgürlükçü kimliÄŸinin ve geliÅŸmeci ideallerinin karşısında çöken komünist blok yerine fanatik, cihadçı, protest, intikamcı, selefi bir hasım gerekiyordu ve çeÅŸitli mahrumiyetler içindeki Ä°slam toplumları adına ortaya çıkan türedi radikal örgütler bu rolü pekala üstlenmiÅŸ bulunuyor.

Blok çatışmasının yeni yüzü

SoÄŸuk SavaÅŸ döneminde komünist ve kapitalist bloklar arasındaki siyasal yayılma ve nükleer silahlanma hedefli casuslar savaşı ve siyasi gerilim senaryolarının yerini 11 Eylül hedeflerine, Amerikan askeri üslerine, metro istasyonlarına, hava limanlarına, halkın toplu olarak bulunduÄŸu yerlere patlayıcı yüklü araçlarla ve canlı bombalarla yapılan intihar saldırıları almış bulunuyor. New York, Paris, Londra ve Brüksel gibi Batı’nın simgesel önem taşıyan kentlerinde gerçekleÅŸtirilen intihar saldırıları, dejenere olmaya baÅŸlayan refah toplumlarında kimlik bilinci ve ideolojik aidiyetin keskinleÅŸtirilmesinde önemli bir uyaran iÅŸlevi görüyor.

Ortaya çıkan eylemler, Batı dünyasının sahip olduÄŸu temel deÄŸerlerin her zaman saldırı altında olduÄŸu tezine gerekçe oluÅŸturmakta, liberal barışçı ideallerin korunmasında  gevÅŸekliÄŸe düşülmemesi ve bu doÄŸrultuda savunma reflekslerinin her zaman canlı tutulması gerektiÄŸi yönünde güçlü mesajlar vermektedir. Buna karşılık söz konusu eylemler türedi terör örgütlerinin dünyanın her tarafında ezilmiÅŸlik duygusu içinde yaÅŸayan Ä°slam ülkelerinden gönüllü savaşçı ve militan devÅŸirmelerinde etkili bir çekim gücü oluÅŸturan, mücadele ve savaÅŸ ruhunu besleyen araçlar konumundadır. Ä°ntihar bombacıları ise, yeni çatışma denkleminin anlamlandırılması ve varlığının sürdürülmesinde ilham kaynağı ve örgüte yeni katılanlara cesaret ve kahramanlıkta örnek savaşçı kiÅŸilikler olarak gösteriliyor. Ä°ntihar saldırıları, gerçekleÅŸtirenlerin mutlak ölümü göze almış olmaları, teÅŸhis edilmelerindeki güçlük ve insanlar arasında dikkat çekmeden hedeflerine ulaÅŸabilme avantajları nedeniyle takip edilebilmeleri ve önlenebilmeleri son derece güç, büyük çapta can ve mal kaybına yol açabilen eylemlerdir. Öte yandan, planlanmış belli sayıdaki intihar eylemi giriÅŸiminin çoÄŸu gerçekleÅŸtirilemeden etkisiz hale getirilse bile, hedefine ulaÅŸabilen az sayıda eylem, örgütlerin elde etmek istediklerini saÄŸlayabilmektedir. Bu baÄŸlamda akamete uÄŸrayan intihar saldırıları bile örgüt destekçileri nezdinde ideolojik sadakati ve baÄŸlılığı pekiÅŸtirmeye, geniÅŸ halk kitlelerinde ise tedirginlik, psikolojik tahribat ve moral çöküntüsüne yol açmaya yetiyor. Bu tür saldırıların can kaybına ve fiziki tahribata neden olma dışında esas olumsuz sonucu, yaygın terör korkusuna yol açmalarıdır. Terör korkusu altında yaÅŸamanın, nereden geleceÄŸi belli olmayan saldırı beklentisiyle sürekli tedirginlik ve alarm halinde bulunmanın doÄŸurduÄŸu psikolojik tahribat halkın moralini ve gündelik hayatın akışını her yönüyle etkiliyor. Toplumda yol açtığı bu sonuçlar dolayısıyla terör korkusunun terörün kendisinden daha etkili olduÄŸu bilim çevrelerince kabul görmektedir.

Terör örgütlerinin çoğu defa arka planda ve daha üst ölçekte amaçlar taşıyan politik ve askeri güçler adına vekalet savaşı sürdüren taşeron örgütler oldukları dikkatten kaçırılmamalı.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de PKK terör örgütü ve DAEÅž’in gerçekleÅŸtirdikleri intihar eylemlerinde yer, zaman ve eylem biçimi seçiminin doÄŸrudan ülkenin güvenlik sistemini zaafa uÄŸratmaya ve belli sektörlerdeki itibar ve imajını zedelemeye yönelik olduÄŸunu anlamak zor olmayacaktır. Bu baÄŸlamda Genel Kurmay kavÅŸağındaki saldırının devletin merkezi otoritesini ve kamu güvenliÄŸini yıpratma amacı taşıdığı, Ä°stiklal Caddesi ve Atatürk Havalimanı saldırılarının ulaşım altyapısını ve turizm sektörünü hedef aldığı ve dolayısıyla ekonomik istikrara ve Türkiye’nin uluslararası imajına zarar vermeye yönelik olduÄŸu açıktır. Gaziantep saldırısında hedef olarak mütevazı bir mahalle düğününün seçilmesiyle terör tehlikesi ve bununla baÄŸlantılı dehÅŸet duygusunun sosyal yapının en alt katmanlarına kadar nüfuz ettirilerek kamu güveninin bütünüyle yok edilmesinin ve bu yolla Türkiye’ye diz çöktürülmesinin amaçlandığını anlamak zor deÄŸildir.

Türkiye’nin geliÅŸen ekonomisi ve demokratik rejimi ile Ä°slam ülkelerine örnek oluÅŸturduÄŸu algısı, çevre ülkelerde yaÅŸanan savaÅŸlardan doÄŸan kaos ortamı, PKK terörü ve peÅŸ peÅŸe uÄŸradığı intihar bombalarıyla epeyce sarsılmış görünüyor. DAEÅž’in ayrıca son zamanlarda uluslararası aktörlerin devreye girmesi ve karşıt güçlerin toparlanması nedeniyle Irak ve Suriye’de elde ettiÄŸi bazı kazanımları kaybetmekle uÄŸradığı prestij kaybını odak ülke konumundaki Türkiye’nin metropollerinde gerçekleÅŸtirdiÄŸi bombalama eylemleriyle gidermeye çalıştığını anlamak zor deÄŸil. Öte yandan tüm bu istikrarsızlaÅŸtırıcı geliÅŸmelerin OrtadoÄŸu’da nüfuz ve hakimiyet alanlarını kaybetmek istemeyen güçlerin Türkiye’nin bölgedeki dengelerin deÄŸiÅŸim ve kontrolünde söz sahibi olabilme potansiyelini ortadan kaldırmaya yönelik bir iÅŸlev gördüğü açık.

Ne yapılmalı?

İntihar bombacılarının davranış ve eylemlerinin psikanalistlerce incelenmesi, temel kişilik özelliklerinin ve uğradıkları ruhi sapmaların belirlenebilmesi açısından önemli bulguları ortaya çıkaracaktır. Öte yandan intihar bombacısının yüzlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına yol açan eylemiyle adına hareket ettiği siyasal ideolojiye bağlı olanlar ve geniş halk kitleleri nezdinde uyandırdığı etkilerden sosyal bilimciler ve siyaset psikologlarının alacağı önemli dersler var. Terörist örgüt içinde intihar bombacısının seçimi, eğitimi, şartlandırılması ve hedefe kilitlenmesi mikro ölçekli bir inceleme alanı olarak üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapılması gereken bir konu. Ancak bundan daha önemlisi sorunun eylemcinin düşünce ve ruh dünyasının dışında kalan bölümü, yani intihar eylemlerinin bir savaş ve terör aracı olarak kullanılmasına ilişkin dinamikler, süreçler ve bu çerçevede uygulanan yöntemlerdir. Bu kapsamda dikkatlerin intihar saldırılarının planlanmasıyla gerçekleştirilmesi arasındaki aşamalara yoğunlaştırılması, teröristlerin saldırmayı planladıkları sivil ya da askeri hedefe ulaşmadan önce etkisiz hale getirilmeleri hayati önem taşıyor.

Son üç yılda eskisiyle karşılaÅŸtırılamayacak ölçüde artan terör ve intihar saldırılarının ve 15 Temmuz darbe giriÅŸiminin Türkiye’nin vesayet zihniyetine ve uluslararası müdahalelere karşı milli ve sivil siyasi iradesini ayakta tutma çabası verdiÄŸi bir döneme denk düşmesi tesadüf deÄŸildir. Türkiye, istikrarını bozmak isteyen uluslararası güçlerle ve terör örgütleriyle baÅŸ edebilecek ve  içinde bulunduÄŸu sarmaldan kurtulabilecek güçtedir. Ancak bu konudaki azim ve kararlılığından bir an bile vazgeçmemelidir.

[email protected]

Kaynak: star

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.