FETÖ'nün imdadına PKK yetişti
Darbe girişimi, Suriye'deki gelişmeler, Cerablus operasyonu ışığında Kürt sorununu konuştuğumuz eski Batman milletvekili Mehmet Emin Ekmen’e göre, PKK'nın saldırıları darbe planlayan kadrolar için de büyük bir fırsat oluşturdu.
Kürt siyasetçi, Avukat Mehmet Emin Ekmen, Gülen Örgütü’nün terörle mücadele adı altında darbe giriÅŸimine zemin hazırlamaya çalıştığını, PKK saldırılarının giderek arttığı bu ortamda HDP’nin çözüm sürecine iliÅŸkin açabileceÄŸi yeni bir alan kalmadığını söyledi. Eski AK Parti Batman Milletvekili Erkmen’e göre, darbe giriÅŸimi Suriye’deki geliÅŸmelerden de bağımsız deÄŸil.
“Aslına bakarsanız Suriye’nin geleceÄŸi ne olursa olsun orada Kürtlerin bir statüsü olacak,” diyen Erkmen’e göre, “PKK Türkiye’deki tehdidi sonlandırmalı ki Türkiye, Suriye’deki geliÅŸmelerin kendisi için bir tehlike oluÅŸturmayacağı kanaatine ulaÅŸabilsin. “
"Türkiye’de radikal Ä°slam tehlikesi var’ imajı Kürt Bölgelerinden baÅŸlatıldı"
Bir yazınızda Gülen Örgütü’nün, Kürt Sorunu çerçevesinde mahkemelerde anadilde savunma krizi çıkarmaktan KCK operasyonlarındaki rolüne kadar bir dizi kırılma yaratan olayda etkisi olduÄŸunu söylüyorsunuz. Bunları, olurken fark etmemiÅŸ miydiniz?
Bunlara dair ilk farkındalığım Hizbullah’a yönelik yürütülen bazı soruÅŸturmalar, açılan bazı davalar sırasında oluÅŸtu. Åžimdi geriye dönüp baktığımda, 2009 ve 2010 yılı içerisinde, Türkiye’de radikal Ä°slam tehdidi olduÄŸu imajını oluÅŸturacak ÅŸekilde, en az altı yedi dava süreci yürütüldüğünü görüyorum. Siyasi araçlarla bize gelen dosyaları hukukçu kimliÄŸimle özel olarak inceliyordum. Ä°nanılmaz derecede vahim dosyalardı. Mesela, Hizbullah Ankara oluÅŸumuna yönelik açılan dava dosyasında, Altı aylık izleme takip sonucunda, örgütsel amaçlı ev taşıma faaliyeti, örgütsel amaçlı düğün faaliyeti ve örgütsel amaçlı cenaze ziyareti olarak sunulan fotoÄŸraflar dışında suç oluÅŸturacak hiç bir veri bulunamamıştı. Yine aynı tarihlerde Elazığ’da bir iÅŸyerine yapılan baskında bir CD ele geçirilmiÅŸti. Oysa o CD’nin dışarda olması mümkün deÄŸil; emniyet arÅŸivinde ve adli sicilde var sadece. Bunun üzerine de Hizbullah suçlaması ile dava açılmıştı. BaÅŸka bir davada sadece bir kafeteryada çay içildiÄŸine dair görüntü üzerine bir gence El Kaide üyeliÄŸinden dava açılmıştı. Hizbututahrir davası da vasıflandırma ve delil açısından felaketlerle doluydu.
Velhasıl bütün bunlar bir araya geldiÄŸinde, açılan davalar ile; “Türkiye’de radikal Ä°slami tehdit var ve siyaset bununla yeteri kadar ilgili deÄŸil, ama emniyet ve yargı içerisinde bir grup var ki bu operasyonları hakkıyla yürütüyor” imajı veriyordu. Hatta, yurtdışında yabancı dilde yayınlanan makalelerde bu söylem kullanılıyordu. Kendi adıma bu örgütün emniyet ve yargıdaki gücünü kullanarak manipülasyon yapma iradesini ilk orada tespit ettiÄŸimi söyleyebilirim. Mesela yine 2009 yılı KCK davalarındaki ilk tutuklamalarda da garip ÅŸeyler oluyordu. Dönemin Batman milletvekili Ayla Akat Hanım anlatmıştı, tutuklama iÅŸlemi bitiyor, aralarında seçilmiÅŸ siyasetçiler de olan sanıklar cezaevine götürülmeleri gerekirken tekrar adliyeye getiriliyorlar ve fotoÄŸrafları çekiliyor. Çeken emniyet fotoÄŸrafçısı, servis yapan Anadolu Ajansı. Bunun gibi örnekler çok, doÄŸrusu bir ÅŸeyleri fark ediyorsunuz, görüyorsunuz, buna karşı bir çaba yürütüyorsunuz, fakat önceki ismiyle paralel devlet yapılanması, ÅŸimdiki ismiyle de FETÖ’yü o gün tespit edebilmiÅŸ miydik, çok emin deÄŸilim.
Peki, bunları partinizde dile getirmiş miydiniz?
Bu olaylarda Fetullahçı ve paralel bir örgütlenme var, diye ismini koyarak bu hususları paylaÅŸtığımı iddia edemem. Ama, “Yargı ve emniyet içerisinde bir irade var, bu irade ürettiÄŸi iÅŸlerle siyasete raÄŸmen ve siyasi alanı manipüle ediyor. Bu uygulamalar etkili sonuçlar üretiyor, örneÄŸin, Hizbullah’ı tahrik ediyor, bu tahrikin sonucunda Hizbullah partileÅŸiyor. PKK’yı tahrik ediyor, saldırılar artıyor”, diye görüşlerimizi ifade ediyorduk. Birçok arkadaşımız ifade ediyordu. Siyasi muhataplarımız çoÄŸunlukla bu itirazları, tespitleri ciddiye alıyordu, talimatlar veriyorlardı. Yargıyla ilgili kısımda ise bazı çabaları oluyordu. Ama açıkçası, ahtapot gibi vücudu saran bir yapılanma var. Siyasetin yanlışları görse bile sisteme nüfuz etme imkanı yok, bir savcının ya da sulh ceza hakiminin çok olaÄŸan gözüken bir kararı deprem etkisi yaratabiliyor. Adalet Bakanı arayıp o savcıya, hakime bunu niye yaptın diye hesap soramıyor. Bir üst mahkemeye bunu halledin diye talimat da veremiyor. Lisanı münasiple yaptığı giriÅŸimler de bir duvara çarpıp geri dönüyor.
Mesela Fetöcüler, Balyoz tutuklamalarında, İlker Başbuğ tutuklamasında çok esaslı bir tepkiyle karşılaştılar. Sayın Erdoğan açık bir tavır aldı. Ama zerre miskal geri adım atmadılar. Bürokratik düzeni kuşattıkları için kendi işlerini kendileri görüyorlar, kendi göbeklerini kendileri kesiyorlar. Dolayısıyla, bizim bu tartışmalarımız farkındalık ve duyarlılık oluştursa bile, süreci kesen bir etki yaratmıyordu.
"Ceylanpınar’da üçüncü bir el olsa bile..."
Çözüm sürecinin bitmesinin bir çok nedeni var ama Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi de önemli bir etken oldu. Åžimdi bunu Gülen Örgütü ile iliÅŸkilendirenler var. Geriye dönüp baktığınızda ne görüyorsunuz orada?
Ceylanpınar olayını duyduÄŸumda aklıma ilk gelen ÅŸu olmuÅŸtu: “Bu, PKK’nın eylem tarzına benzeyen bir eylem deÄŸil.” Dün Suruç oldu, bugün de Ceylanpınar’da bu olay yaÅŸandı, iki ÅŸehit var. Bir el ortalıkta dolaşıyor. Ne yapabiliriz? Karar alma süreçlerinin içerisinde olan, en dar toplantılara katılan, bir baÅŸbakanlık danışmanını aradım. O da, “Buyurun, yüz yüze konuÅŸursak daha faydalı olur”, dedi. BaÅŸbakanlığa gittim. Åžu tezimi anlattım; “Bir, bu cinayet PKK’nın eylem tarzına benzemiyor; iki bölgede askeri ve polis lojman oranı yüzde otuzlarda. Sivil alanda, kendi evinde çoluÄŸunun çocuÄŸunun yanında dahi güvende olamama korkusu polis ve asker üzerinde güçlü bir negatif etki yaratır. Geceleri hanımıyla, çocuÄŸuyla uyuyamayan insanların toplumla temasında doÄŸabilecek problemler de çok daha yüksek etkili ve yıkıcı olur. Urfa Valisi’nin de ilk açıklaması bunun adli bir vaka olabileceÄŸi yönündeydi, dolayısıyla buna terör etiketi vurmakta acele etmemek lazım, biraz daha fotoÄŸraf netleÅŸmeli” dedim. Dinlediler ve makul buldular fakat görüşmemizin bitmesine yakın HPG’nin açıklaması yayınlandı ve olay üstlenildi. Ben o açıklamanın da şüpheli olabileceÄŸini, çünkü PKK içerisinde dünyanın bütün istihbarat örgütleriyle baÄŸlantılı gruplar olduÄŸunu, buna da soru iÅŸaretiyle bakılması gerektiÄŸini ifade ettim. Biliyorsunuz on, on beÅŸ gün sonra, bu kez Kandil’den bu eylemin aslında bazı soru iÅŸaretleri içerdiÄŸi, kendilerinin bir kararı olmadığı, merkezi iradenin dışında yapılan bir eylem olduÄŸunu falan olduÄŸunu ifade ettiler. Tabii ÅŸunu biliyoruz; merkezi irade ile yerel inisiyatif kavramları PKK açısından propogandatif bir argümandır. Bu nedenle bu söyleme tam anlamıyla bir samimiyet ve deÄŸer atfetmek doÄŸru olmaz.
Orada şöyle bir ÅŸey söyleyebiliriz; diyelim ki bu saldırıyı baÅŸka bir unsur yaptı, yerel HPG birimi üstlenince önce HPG sonra da PKK bu iÅŸi kucağında buldu. EÄŸer bu tartışmalı, içerisinde soru iÅŸaretleri barındıran bir eylem ise, Ceylanpınar’ı takip eden günlerde sizin savunmada ve sükunet içerisinde bulunmuÅŸ olmanız gerekiyordu. Oysa, Ceylanpınar’ı takip eden günlerden 1 Aralık’a kadar 200’e yakın ÅŸehit var ve bu ÅŸehitlerin tamamı – bu çok önemlidir- savunma hattında ÅŸehit verilmiÅŸtir. Sadece baÅŸ komiser Ahmet Çamur’un aktif bir operasyon bölgesinde ÅŸehit olduÄŸu bilgisi var bizde; geri kalanlar çoluÄŸunun çocuÄŸunun yanında, evinin önünde, seyir halinde, sivil servis aracındayken, intikal esnasında EYP veya mayınlı saldırılarla ÅŸehit edilmiÅŸlerdir. Ceylanpınar baskınında üçüncü bir el bu iÅŸe girdi mi? bu FETÖ müydü? Ä°ran mıydı? veya baÅŸka bir ÅŸey miydi, diye bir tartışma yapabilmemiz için devamında PKK’nın daha sükunetle davranması gerekiyordu, davranmadı. Neticede; evet, bu karışık bir eylemdir, ama öyle anlaşılıyor ki PKK da bu fırsat kaçırmamış ve bu eylemi çatışmaları, saldırıları tırmandırma yönünde kullanmıştır. Biz bu eyleme soru iÅŸaretiyle bakabiliriz ama PKK’nın soru sorma hakkı yoktur diye düşünüyorum.
"Darbe giriÅŸimi Suriye’deki süreçten bağımsız deÄŸil"
Kürt sorununun artık bir çok uluslararası boyutu var. Bu mesele, son uluslararası gelişmeler ışığında ve 15 Temmuz düzleminde nerede duruyor?
Kürt meselesinde bölgesel düzlemi konuÅŸmak için Suriye'ye bakmak gerekir. Orada PKK/PYD bir yandan Ä°ran, Rusya ve Suriye ile iÅŸ tutarak, onların açık desteÄŸi ile büyüdü. DiÄŸer yandan IŞİD karşıtı mücadele görüntüsünün yarattığı bir sempati ile de Avrupa ve Amerika’nın sadece siyasi ve moral desteÄŸini deÄŸil askeri yardımını da aldı.
Türkiye’deki darbe giriÅŸimine gelince, Avrupa ve Amerika’nın buna açık ve net bir destek verdiÄŸini ama Ä°ran ve Rusya’nın daha temkinli davrandığını söyleyebiliriz. Darbeci kadroların Amerika ve Avrupa ile çok sıkı bir iliÅŸki içerisinde olduÄŸunu düşünüyorum. Rusya'nın tutumunda ise ABD ve Avrupa destekli darbe görüntüsüne karşı çıkmak kadar Türkiye Rusya iliÅŸkilerinin darbeden hemen önce iyileÅŸmeye baÅŸlaması da etkili oldu muhtemelen.
15 Temmuz darbe girişiminin Suriye'den bağımsız okunamayacağını, darbe sürecinin buradaki tablo üzerine inşa edildiğini düşünüyorum.
Biraz daha açar mısınız?
PKK, ütopyasını Suriye'de gerçekleÅŸtirebileceÄŸine inandı ve Türkiye'de savaşı baÅŸlattı. Aslına bakarsanız Suriye’nin geleceÄŸi ne olursa olsun orada Kürtlerin bir statüsü olacak. GeleceÄŸe dair birden fazla senaryo sayılabilir. Bir numaralı senaryo, Suriye ve Irak’ın birleÅŸtirilerek Kürt, Sünni, Nusayri, Åžii devletçiklerin oluÅŸturulması. 2. ihtimal; Suriye’nin kendi içerisinde Sünni, Nusayri ve Kürt federatif bölgelerine ayrıştırılması. Bu da olmaz ise, Kürtlerin vilayet bazında- çünkü oradaki Kürt bölgesinin coÄŸrafi olarak birleÅŸtirilmesi çok kolay olmayabilir; bugün saÄŸlanır da yarın yeniden bozulabilir- o nedenle vilayet bazında Kürt vilayetlerinin özerkleÅŸtirilmesi hedeflenecektir. Uluslararası karar alıcılar bu senaryoyu "Kürtler" üzerinden tartışıyor ama Türkiye haklı olarak bunun bir Kürt yapısı deÄŸil PKK'ya ait birer egemenlik alanı olacağını savunuyor ve bu senaryolara karşı çıkıyor. Türkiye’nin bu senaryolara karşı olması süreci zorlaÅŸtırıyor ve uzatıyor. Ben Türkiye'nin rıza gösterebileceÄŸi nihai seçeneÄŸin PYD'nin monopol olmadığı vilayet bazlı bir özerklik olabileceÄŸini düşünüyorum.
Tam da burada Türkiye'nin Cerablus operasyonunu bu senaryolarda nereye oturtuyorsunuz?
Bu Türkiye'nin Suriye'de bir PYD koridoruna karşı çıktığının açık göstergesi. Çünkü PYD Mınbiç örneğinde görüldüğü gibi IŞİD'le mücadele meşruiyetini kullanıp egemenlik alanını genişletiyordu. Türkiye bu operasyon ile hem IŞİD karşıtı pozisyonunu teyit etti hem de Fırat'ın doğusuna dair hassasiyetini askeri gücünün güvencesine aldı.
Büyük fotoğrafın bize söylediği şudur; Türkiye Kürt şehri olan Kobane'nin özgürleşmesine lojistik destek verirken, Mınbiç, Cerablus, Tel Abyad gibi Türkmen veya Arap nüfusu olan şehirlerin demografisini garanti altına almak istiyor. Bunun anlamı üç nolu senaryo olarak ifade ettiğimiz vilayet bazlı özerkliğin gerçekçi olabileceğidir. Bunun da ön şartı PKK/PYD'nin Türkiye için tehdit olmaktan çıkmasıdır. Rusya, İran, ABD'nin operasyonu onaylayan yaklaşımı da vilayet bazlı özerklik projeksiyonuna bu ülkelerin de hazır olduğunu gösteriyor.
PKK ve Suriye'nin darbe girişimine etkisine dönersek?
PKK Suriye’de elde edebileceÄŸine inandığı bir egemenlik alanı için Türkiye'de savaşı baÅŸlattı. Bunu da Rusya-Ä°ran-Suriye'den bağımsız yapmadı hatta özellikle Esad'ın isteÄŸi ile yaptı.
PKK'nın saldırıları darbe planlayan kadrolar için de büyük bir fırsat oluÅŸturdu; 2. Ordu kadroları özellikle hendek savaÅŸlarını derinleÅŸtirdi, pervasız davranıldı ve ÅŸehit sayısı kasıtlı olarak arttırıldı. Hendek savaÅŸları üzerinden iç savaÅŸ riskinin derinleÅŸtirilmesi noktasında ikinci ordunun bir rol oynadığı çok açık. Biliyorsunuz hendek kazılan ilçelerde operasyonlar eÅŸ zamanlı olarak yürütülmedi. Bir sıralamaya konuldu. Bu sıralama, aslında bir zaman yönetimi, stratejisi içeriyordu. Önce Cizre operasyonu yapıldı, sonra dönüldü Sur operasyonu yapıldı, peki Cizre’de Sur'da operasyon yapıldığı zaman üstelik bölge halkı da bu iÅŸe karşı iken sizin diÄŸer ilçelerde önleyici tedbirler almanız gerekmiyor mu? Ama ilk akla geleni bile yapmadılar, önleyici tedbirler alınmadı, Yüksekova’da ve Nusaybin’de ikinci ordunun tankları önünde hendekler kazıldı. Nusaybin’de müdahale beÅŸ ay geciktirildi, öyle oldu ki örgütün oraya çektiÄŸi üniversiteli gençler burada ‘artık bizim bulunmamızın bir anlamı yok’ diyerek orayı terk etti. Hadi diyelim ki Devlet Sur’u, Cizre’yi kucağında buldu. Bunu bir miktar anlayabiliriz. Gerçi Al Jazeera’de Abdulkadir Konuksever’in yaptığı çok güzel röportajlarda insanlar “ silahlar gözümüzün önünde yığıldı, hendekler kazıldı; emniyet ve asker bu iÅŸe sessiz kaldı” diyor. Devlet Sur’u ve Cizre’yi kucağında buldu diyelim, ama Yüksekova ve Nusaybin’e açıkça göz yumdular. Amaç neydi? O gün biz söylediÄŸimizde sesimiz duyulmadı, ama bugün artık Devlet Bahçeli bile darbeden sonraki ilk grup konuÅŸmasında iÅŸin ismini koydu: Darbe ortamını inÅŸa etmek. Hatırlayın, geçen yıl Türkiye’de iki gün içerisinde aynı anda 57 noktada tırnak içerisinde teröre karşı hassasiyet gösteren vatandaÅŸların eylemleri oldu. En meÅŸhuru KırÅŸehir’de bir iÅŸ yeri yakıldı. Ankara’da HDP binaları kurÅŸunlandı. KırÅŸehir’de çok kıymetli bir belediye baÅŸkanı var, Sn. YaÅŸar Bahçeci çok büyük bir duyarlılık gösterdi, provokasyonu boÅŸa çıkardı, ama o dönemde kendisinin de tespiti, olayların seyrinde Emniyet'in zaafiyeti olduÄŸu yönündeydi. Aslında o zaman bir simülasyon yapıldı. Artan terör olayları ile iki taraflı bir etki yaratılmaya çalışıldı. Biri, artan ÅŸehit sayısı ile Türklerde bir hassasiyet yaratmak; iki, umarsızca yapılan askeri operasyonlar ile Kürtleri sokaÄŸa dökmek. Mesela meÅŸhur Cizre’deki bodrum krizi.
Cizre’de olanları soracağım ama, önce eskiden PYD ile iÅŸbirliÄŸi yapan Suriye rejiminin ÅŸimdi PYD’yi bombalamasının anlamı ne sizce?
Sorunuzdan önce ÅŸunu da ekleyeyim; Suriye’ye yönelik askeri aklı yöneten Semih Terzi’nin ilk gece infaz edilen bir hain olması; Hatay’da 200 km’lik bir sınır hattının darbeden önceki bir hafta boyunca boÅŸaltılmış olması gibi detaylar darbeci aklın, Suriye’deki kaotik durumu Türkiye’ye sıçratma hedeflerinin birer iÅŸaretidir.
Sorunuza gelince; Türkiye'nin Suriye'de politika değişikliğine gideceğine dair bazı işaretlerin ortaya çıkmasından sonra rejim güçleri Haseke'yi bombaladı. Sonra karşılıklı ateşler kesildi. Bunun konjonktürel bir görüntü mü olduğu, stratejik bir değişim mi olduğunu zaman gösterecek.
"Darbe ortamı hazırlamaya çalışan akıl terörle mücadeleyi kullandı"
Cizre’deki bodrum krizinden söz ettiniz, ne oldu orada?
Orada bir grup silahlı PKK’lı terörist bulunuyordu. Ama muhtemelen onların yanında silahlı eyleme katıldıkları için sivil de diyemeyeceÄŸimiz üniversiteli öğrenciler de vardı. Bir kısmı yaralıydı. Bunların oradan kurtarılması yönünde HDP bir çaba yürüttü. Ankara ile görüşmeler yapıldı. Somut bilgi sahibi deÄŸilim ama açıklamalardan anladığım; Ankara oradaki yaralıların tahliyesine olumlu yaklaÅŸtı. En az üç kere ambulanslar o sokaÄŸa girmek istedi; ama tam ambulanslar binaya yanaşırken bir çatışma simülasyonu oluÅŸturuldu ve bu “Güvenlik yok, çatışma ortamı var, kimse alınamaz” denilerek ambulanslar geri gönderildi. Ä°lginçtir çatışmalar baÅŸladığında ısrarla, “Milli ordu bizim düşmanız deÄŸil, biz sarayın özel ordusuyla, polisiyle savaşıyoruz" diyen HDP ve PKK sözcüleri bu olaydan sonra; “Burada iki irade var: birincisi Ankara’daki siyasi irade, ikincisi sahadaki asker.” diyerek ilk kez Ordu'yu hedef alan açıklamalar yaptılar. Sonra ne oldu? Bir gece TRT’de altyazı geçti: “Bodrumda 60 kiÅŸi öldürüldü” diye. Bir saat sonra o altyazı kaldırıldı. Valilik “Böyle bir olay yok,” diye açıklama yaptı. Olayı araÅŸtırdım, bölgeden bir komiser yardımcısı TRT Haber’den tanıdığı bir yöneticiye telefon açıyor: “- ki operasyonu asker yönetiyor, telefonu açan komiser yardımcısı- bodrumdaki 60 terörist öldürüldü” diyor. Heyecanlı TRT Haber yöneticisi haberi giriyor, Valilikle BaÅŸbakanlık olayı anlar anlamaz haber geri çekiliyor. Ama biraz daha perde arkasına bakın. O günler Kandil’in “Cizre’de katliam olacak” diye halkı ısrarla sokaÄŸa çağırdığı günler. Bir anda TRT Haber eliyle sunulan Cizre’de katliam var görüntüsü, aslında beklenen Kürtlerin sokaÄŸa dökülmesi, ama Kürtler PKK’ya o kadar kızgındı ki, bu giriÅŸim bile Kürtleri sokaÄŸa dökmeye yetmedi. Åžimdi bunları alt alta yazınca ortaya çıkıyor ki; darbe ortamını inÅŸa etmeye çalışan bir akıl terörle mücadeleyi hedefleri doÄŸrultusunda kullanmıştır.
“FETÖ’yü siyasi olarak ilk anlamlandıran HDP ve PKK, ama...”
Bir yandan Kürtler üzerinden darbe ortamı hazırlanmaya çalışılıyor, KCK operasyonları üzerinden yaşanmış bir mağduriyet de var. Darbe başarılı olsaydı, Kürtler de ağır bir bedel ödeyecekti ama diğer yandan da PKK-Gülen Örgütü işbirliğinden söz ediliyor.
Bence bu iÅŸ birliÄŸi iddiasından önce HDP’nin ve PKK’nın darbeye karşı tutumunu tartışmamız gerekir. Ama sorunuza cevaben; Somut iÅŸ birliÄŸi var mıdır? Ä°stihbarat oyunlarında kameralar önünde bir alışveriÅŸ beklenemez. ÖrneÄŸin Gaffar Okkan cinayeti. Hizbullah örgütü Gaffar Okkan’ın öldürülmesine karar verdi. Gerekçeleri; Okkan'ın 1990'larda Diyarbakır Ä°stihbarat Müdürü iken Hizbullahçılara ve ailelerine, iÅŸkence yaptığı iddiası idi. Ama Okkan cinayetine hiç bir zaman salt bir Hizbullah eylemi olarak bakamayız. Okkan’ın öldürülmesini arzu eden bir irade, Hizbullah’ta var olan bu potansiyeli kullanarak; onları harekete geçirdi; iÅŸlerini kolaylaÅŸtırdı ve cinayeti onlara yıktı. Yani yerel veya uluslararası istihbarat örgütleri bir örgüt ile iÅŸbirliÄŸi yapıyor denildiÄŸinde bunun açık bir destek ÅŸeklinde olması ÅŸart deÄŸil; önleri açılır, etkin bir ÅŸekilde mücadele edilmez, içlerindeki istihbaratçılar kullanılır vesaire.
PKK'nın 15 Temmuz Darbe girişimine dair tutumuna gelince; Darbelerin en büyük mağdurları, Kürtler, Aleviler, dindarlar olmuştur. Bu darbe başarılı olmuş olsaydı kitlesel olarak en büyük mağduriyeti Kürtler yaşardı. Bir iç savaş olmuş olsaydı en büyük ölümü Kürt bölgeleri yaşardı ve ülkenin değişik yerlerindeki Kürtler saldırıya uğrardı.
Aslında FETÖ hakkında ilk teÅŸhisi 2009'da yapan HDP ve PKK’dır. Yanılmıyorsam 2013’te Murat Karayılan’ın bir röportajı var. “Elimizde FETÖ’ye dair deliller belgeler var. Devlet istiyorsa verebiliriz” diyor.
FETÖ baÅŸarısız bir giriÅŸim yapmış, üstelik iÅŸin içinde Ä°ran, Rusya gibi PKK’nın son dönem partnerleri yok, PKK'dan net bir karşı duruÅŸ beklenir.
Fakat ilk saatlerde, yani gece 01:00 gibi KCK’nın yayınladığı bir açıklama var. Sonra bu açıklama deÄŸiÅŸik kalemlerden 7-8 kere tekrar tekrar yazılarak yeniden açıklandı. DemirtaÅŸ, DTK, KCK, HDP, DBP'nin açıklamalarına bakın, hepsi KCK açıklamasının farklı versiyonlarıdır. Bu açıklamada Tayyip ErdoÄŸan, Yüksek Askeri Åžura'yı dizayn amacı ile darbe giriÅŸiminin arkasında olmakla suçlanıyor. Hadi gece 01:00 idi, olayın sıcaklığı ile bu açıklama yapıldı diyelim. Devam eden süreçte Mustafa Karasu bir makale yayınladı. “FETÖcülerin böyle bir ÅŸey yapması mümkün deÄŸil, böyle bir güç ve kapasiteleri de yok, AK Parti, ErdoÄŸan bunu kullanarak FETÖ’yü tasfiye edecek” dedi. Biz bir yerlerden bu iÅŸ nasıl toparlanacak diye bekliyorken Sayın DemirtaÅŸ bir deÄŸil birden fazla kere “Meydanlar IŞİD’çilerle dolu” dedi. Bu insanlara nasıl böyle bir ÅŸey söyleyebilirsiniz? Devamında bir Genel BaÅŸkan Yardımcısı “Meydanlar bizimdir, biz 2-3 gündür sabırla izliyoruz, artık meydanları tekrar ele alacağız, halkımıza sesleniyorum. Gidin meydanları geri alın.” dedi. Bu, GüneydoÄŸu’da meydanlara saldırı talimatı içeriyordu. 10 gün 15 gün sonra darbe karşıtı ilk mitingler yapıldı. Mitinglerdeki söylem 28 Åžubat’taki “Ne ÅŸeriat ne darbe” benzeri, “ne diktatörlük, ne darbe.” Örgütlü tabanlarını sokaÄŸa indirmediler. Kürtlerin yaÅŸanan alçaklıklara ve muhteÅŸem direniÅŸ öykülerine kulak kabartmaması için Öcalan gündemli bir kampanya baÅŸlattılar. Hatta Baluken, “Meydanlardaki insanlar döner ekmekle meydanlarda tutuluyor” açıklaması yaptı. FETÖ’ye gösterilen bu müsamahanın hiçbir açıklaması yok. Oysa bu, büyük bir fırsat idi. Kitleleriyle sokaÄŸa inip, darbeye karşı direnç gösterip bir demokrasi dayanışma gösterebilirlerdi.
“17/25 Aralıktan beri FETÖ'ye karşı tutumlarda problem var ”
HDP Meclis’teki darbe karşıtı bildiriye imza attı. Ama mesela Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi konusunda diÄŸer partilerin kurduÄŸu birlik ortamında yok. Davet edilmesi için sizce HDP'nin ne yapması lazım?
Darbe karşıtı bildiriye imza atıldı ama TBMM'de diÄŸer parti temsilcileri dayanışma ruhuna uygun bir duruÅŸ sergilerken aynı gün Baluken’in konuÅŸmasında polemiÄŸin ağır bastığı görülüyor. ErdoÄŸan’ı senaryo yapmakla suçluyorsunuz, giriÅŸimin FETÖ’cü bir darbe olmadığını iddia ediyorsunuz, milyonları IŞİD’çilikle ve döner ekmekçilikle suçluyorsunuz. Siyasi irade sizin bu duruÅŸunuza karşı ne yapabilir? Siyasi tablo bu. DiÄŸer yandan üçüncü günden itibaren baÅŸlayan ve ÅŸu sohbet anımıza kadar sayısı siviller dahil 80’i bulan ÅŸehit cenazesi var. Bir yandan ilk gece kurÅŸun sıkmamakla övünüyorsunuz ama henüz darbe tasfiyesi devam ediyorken henüz Ä°kinci Ordu’da darbeciler direniyorken saldırılara baÅŸlıyorsunuz.
Bu durumda siyasi iradenin yapabileceÄŸi bir ÅŸey olmadığını düşünüyorum. Zaten canlı bomba cenazesine giden vekillerden kepçeleri hendek kazan belediyelerden kaynaklı bir negatif imaj vardı. Bunu daha da güçlendirdiyseniz, Sayın CumhurbaÅŸkanı’nın, Sayın AK Parti Genel BaÅŸkanı’nın bu süreçte farklı bir ÅŸekilde davranma imkanlarının olmadığını düşünüyorum.
HDP’nin sizce ne yapması gerekiyor ki ‘evet tamam budur’ denilebilsin?
HDP önemli bir projeydi, bu proje PKK eliyle 7 Haziran’dan sonra imha edildi. Bu saatten sonra HDP ne yaparsa “oldu” deriz bilmiyorum. Benim aklıma gelen bir ÅŸey yok. HDP sadece ÅŸimdi deÄŸil, FETÖ tarafından kurgulanan 17-25 Aralık argümanlarını 30 Mart Yerel seçimlerinde ve 10 AÄŸustos CumhurbaÅŸkanlığı seçimlerinde de sürekli tekrar ederek hata yapmıştı.
Bunu bütün muhalefet partileri aşağı yukarı yaptı ama...
Ama ÅŸimdi CHP ve MHP’nin yaÅŸadığı FETÖ gerçekliÄŸiyle HDP ve PKK’nın FETÖ gerçekliÄŸini bir tutamayız. Bir de ben HDP’nin de, PKK’nın da siyasal farkındalıkları yüksek kiÅŸilerden oluÅŸtuÄŸunu düşünüyorum. Dolayısıyla, diÄŸerleri yaptı diye burada da aynı hoÅŸgörüyü gösteremeyiz.
Devamında ne oldu?
FETÖ Kürt seçmeni hedefleyen Nokta dergisi ve Haberdar sitelerini yayına geçirdi. HDP ve PKK medyasından tanıdığımız çok sayıda isim bu iki mecrada yazdı. Ekonomik ihtiyaçları olabilir, sert konuÅŸmak istemiyorum ama süreç adeta bir kurumsal iÅŸleyiÅŸ gibiydi; çok sayıda insan buralarda yazdı. Sonra ? Kırılma noktalarını sayıyoruz. FETÖ’nün Tayyip ErdoÄŸan’ı uluslararası mahkemelerde yargılatmak üzere kurguladığı “Türkiye IŞİD’i destekliyor” iddiasının en büyük taşıyıcısı, HDP ve PKK oldu. Nuçe Tv’de, Fırat News’te sahte belgeler ile haberler yapıldı. MÄ°T tırlarının durdurulması olayı Avrupa ve Amerika’daki PKK lobileri tarafından kanırtılarak kullanıldı.
Oysa Türkiye’nin IŞİD’i desteklediÄŸi, ErdoÄŸan’ın diktatörleÅŸtiÄŸi iddiaları darbeye meÅŸruiyet kazandırmak için FETÖ'nün uluslararası arenada yürüttüğü bir faaliyetti. BaÅŸarılı da oldular. Amerika ve Avrupa medyası, darbe giriÅŸiminde FETÖ’nün yanında durdu.
HDP savaşı engelleyememiÅŸ olabilir, HDP – PKK arasındaki girift iliÅŸkiler onların net bir duruÅŸ sergilemesini engellemiÅŸ olabilir, bütün bunlar bir derece tartışılabilir ama sivillere yönelik saldırılarda bile sahici ve saÄŸlıklı bir tutum sergilenemedi, basit kınamalarla geçiÅŸtirildi.
Bütün bunlardan sonra nereden toparlanabilir?
Ben artık HDP’nin siyasete dolayısı ile kendine açabileceÄŸi bir alan olduÄŸuna inanmıyorum. Ama PKK tutumunu deÄŸiÅŸtirerek yeni bir durum oluÅŸturarak normalleÅŸmenin önünü açabilir.
“Aydınların çaÄŸrısı bir yol olabilirdi”
Sizce öyle bir ihtimal var mı?
Öyle bir ihtimal pek gözükmüyorken KCK'nın açıklaması geldi. Açıklama ÅŸimdilik propaganda aracı gibi gözüküyor ama ölümlerden yorulmuÅŸ bir toplum olarak umudumuzu korumak istiyoruz. Sayın CumhurbaÅŸkanı birkaç kez çözüm sürecinin buzdolabında olduÄŸunu ifade etti bu minvalde; silahların betona gömülmesi, PKK’nın silahlı mücadeleyi tam olarak sonlandırması, terörü sonlandırması ve hiç deÄŸilse Türkiye’yi terk etmelerini isteyen konuÅŸmalar yapıldı.
PKK Suriye’deki olası geliÅŸmelerin Türkiye tarafından engellenmemesini istiyorsa, Türkiye’deki tehdidi sonlandırmalı ki Türkiye, Suriye’deki geliÅŸmelerin kendisi için bir tehlike oluÅŸturmayacağı kanaatine ulaÅŸabilsin.
Aydınların PKK'ya saldırıları durdurma çaÄŸrısı yapması beklenirken aydınlar “HDP niye dışlanıyor” diye imzalı bildiri yayınladılar. Oysa PKK üzerinde baskı oluÅŸturarak saldırıları durdurabilirlerdi.
Çözüm süreci buzdolabında. PKK da adım atmıyor. Bu, ne kadar sürdürülebilir bir durum?
Türkiye 12 kez AK Parti ise 3-4 kere PKK’nın silahsızlandırılarak demokratik sisteme entegrasyonunu denedi. Her bir entegrasyon giriÅŸimi kendi içerisinde tartışılabilir ve eleÅŸtirilebilir. Ama Suriye’de oluÅŸan yeni durumun PKK’da devletleÅŸme hayali yarattığı ve son çözüm sürecini PKK'nın sonlandırdığı söylenebilir. Devleti eleÅŸtirebilir miyiz? EleÅŸtirebiliriz ama Devlet, geri çekilmenin alt yapısını saÄŸlama, TBMM Komisyonu kurma, çözüm yasası çıkartma, Akil Ä°nsanlar Heyeti kurma, tarihin en büyük demokratikleÅŸme paketini açıklama gibi adımlarla süreci ileriye taşıma yönünde irade ortaya koydu. PKK’nın yapması gereken tek bir iÅŸ vardı, Geri çekilme. Mart’ta baÅŸlayıp Eylülde bitecekti, Mayıs’ta baÅŸlayıp Haziran’da bitti. Çözüm süreci içerisinde yapılan silah yığınaklarına deÄŸinmiyorum bile. Saldırılar acımasızca devam ediyorken Devlet ve hükümet ne yapabilir? Bilmiyorum.
Müzakere masasına dönülmesi için sorumluluğun hükümette olduğunu belirten bir açıklama yaptı KCK. Ne düşünüyorsunuz bu açıklamayla ilgili?
Dediğim gibi açıklama beklenmedik bir zamanda geldi. Gelişmeleri görmek gerekir ancak bu açıklamaya değer atfedilmesi bekleniyorsa hiç değilse saldırılar durdurulmalı.
“Eski dosyalar açılabilir ama sonuç verir mi emin deÄŸilim”
7 Haziran’da altı, 1 Kasım seçimlerinde beÅŸ milyon oy almış bir partinin tabanından söz ediyoruz. Bu insanlar, “ben ve benim oy verdiÄŸim parti dışarıda bırakılıyor” diye düşünürler mi?
Beş, altı milyonluk seçmenin tamamının PKK gibi düşünerek ve bu eylemleri onaylayarak oy verdiğini söyleyemeyiz. 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki bir milyon oy azalışını, hendek savaşlarındaki HDP tabanının sessizliğini göz önüne alalım. 170 bin oy aldıkları illerde hiçbir basın toplantısına bin kişi gitmedi. Yüzde 93 oy aldıkları mahallelerde hendek kazamadılar. Taban bu saldırı dönemine destek vermedi. HDP'yi de kendi siyasetine sahip çıkmamakla eleştirdiler. Buna rağmen dışlanmışlık görüntüsü kendi tabanında hoş karşılanmayabilir ama siyasi veya duygusal bir kırılma yaratmayacaktır.
Gülen Örgütü ile bağlantılı olduğu düşünülen dosyaların, mesela Uludere dosyasının yeniden açılması mümkün mü?
Sayın Numan KurtulmuÅŸ ve Sayın Berat Albayrak’ın bu baÄŸlamda açıklamaları var. Hükümet içerisinde ağırlığı olan insanlar. Bence bir ÅŸeyler bekleyebiliriz. Ama geçmiÅŸte yargı kurumu operasyonel amaçlar için öyle kullanıldı ki nasıl sonuçlar elde edilebileceÄŸini öngörmek zor.
Siyaset bir irade ortaya koyabilir ama yargı iÅŸleyiÅŸinde o farklı bir yere gidebilir. Mesela, sayın CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan Uludere olayından sonra “Bu olay sivil mahkemede incelenecek” dedi. FETÖ’nün etkili olduÄŸu sivil yargıda bu dosya 350-400 gün bekletildi, yetkisizlik verildi. Yetkisizlik dediÄŸiniz ÅŸey, en fazla bir haftada anlaşılabilecek bir durumdur. Sonra dosya Askeri Ä°dare Mahkemesi’ne gitti, Askeri Ä°dare Mahkemesi ise -ki yaygın kabule göre yüzde yüz FETÖ’den oluÅŸuyor- Orası da takipsizlik verdi. Siz siyasi olarak bir irade koyuyorsunuz ama bunun nasıl evrileceÄŸini sonra sizin doÄŸrudan yönetemeyeceÄŸiniz alanlar belirliyor.Bu dosyalar yeniden açılabilir mi? Bu ve benzeri dosyaların yeniden açılması Kürt'lerde onarıcı bir etki yaratacak, hukuka olan inanç artacaktır. Ayrıca son bir yıllık süreçte hendek savaşına ve saldırılara karşı konulan net tutum daha da güçlenecektir.
Kaynak: Al Jazeera
Henüz yorum yapılmamış.