Sosyal Medya

Güncel

Mısır darbesi ve Türkiye'deki darbe girişiminin kısa mukayesesi

Son üç yılda Temmuz 2013’de gerçekleştirilen Mısır darbesine ve 15 Temmuz 2016’da Türkiye’deki darbe girişimlerine şahit olduk. İşte bu iki olay arasındaki benzerlikler ve farklılıklar...



Levent BaÅŸtürk 

2010 yılının son ayında Tunus’taki halkın sokaklara dökülmesiyle baÅŸlayan Arap Baharı olarak adlandırılmış geliÅŸmelerin ardından OrtadoÄŸu bölgesi, post-kolonyal dönemde daha önceden görmediÄŸiniz bir kargaÅŸaya doÄŸru yuvarlandı. Adeta bir çığ gibi büyüyen ve yayılan siyasi istikrarsızlık bütün bölge ülkerinin bir gerçeÄŸi olmaya doÄŸru gidiyor. Suriye, Libya ve Yemen’de iç savaÅŸlar yaÅŸanmakta ÅŸu an. Ulusötesi ÅŸiddet örgütleri, istikrarsızlığın derinleÅŸtiÄŸi ülkelerde kendilerine müsait bir zemin bulmaktalar. Ä°laveten son üç yılda, Temmuz 2013’de gerçekleÅŸtirilen Mısır darbesine ve 15 Temmuz 2016’da Türkiye’deki darbe giriÅŸimlerine ÅŸahit olduk.

Her iki ülkede de darbecilerin ana gayesinin seçimler iÅŸbaşına gelmiÅŸ iktidarları devirmek olduÄŸu görülmekte. Her iki olayın zaman olarak birbirlerine yakınlığı ve her iki iktidarında dünya görüşü olarak bir ortak paydaya sahip olmaları, Mısır’da darbenin baÅŸarılı olmuÅŸken neden Türkiye’de baÅŸarılı olamadığı konusunu gündeme getirmektedir. Türkiye’nin bilinen derin darbeler tarihi de bu son giriÅŸimin neden baÅŸarısız olduÄŸunu ayrıca merak konusu haline getirmektedir.

Türkiye’deki darbenin baÅŸarısız olmasının nedenleri arasında çeÅŸitli analizciler aÅŸağıdaki göreceÄŸimiz birtakım teknik detaylar üzerinde yoÄŸunlaÅŸmışlardır:

  1. Darbecilerin CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ı etkisiz hale getirememeleri,

  2. darbe girişiminin yurt sathında kontrolü sağlamaya yönelik bir çaba olmaktan ziyade, önemli ölçüde Ankara ve İstanbul illeriyle sınırlı kalması,

  3. iletişim ve medya üzerinde kontrol sağlamaktaki başarısızlıkları,

  4. havaalanları üzerinde denetim sağlayamamaları ve

  5. hükümet yetkililerinin görevlerinin başında kalarak sürekli halka açıklama yapmaları.

Bütün bu detayların olayı açıklamayı kolaylaştıran yönleri olmakla birlikte asıl gözden kaçan hususlar şunlardır:

Birincisi, Ocak 2011’de, halk ayaklanması sonucunda eski devlet baÅŸkanı Hüsnü Mübarek devrilmiÅŸ olmakla beraber, Mısır’da demokratikleÅŸme deneyimi asker vesayeti altında yürürlüğe konmuÅŸtur. Ayrıca askeri vesayeti, yargı vesayeti de takviye etmiÅŸtir. Ä°pleri elinde tutma niyetindeki ordu, süreci demokrasiye geçiÅŸten ziyade kendi kontrolünde yeni bir düzen tesis etme sürecinde bir zaman kazanma olarak deÄŸerlendirmeye çalışmıştır.

Türkiye’de ise, Ak Parti’nin iktidara geldiÄŸi 2002 yılından beri, asker-sivil hükümet iliÅŸkileri sürekli olarak askerin siyasi rejim içindeki ağırlığını azaltan bir geliÅŸme seyri izlemiÅŸtir. 2007 E-muhtırasında hükümetin dik durması ve seçime gitmesi, bir yerde askerin sistem üzerindeki baskısını seçmen takdirine sunma niteliÄŸi taşımıştır. 2007 seçimlerinden Ak Parti’nin oyunu artırarak çıkması ordunun geri adım atmasıyla sonuçlanmıştır. Ergenekon ve Balyoz yargılama süreçleriyle de askerin sistem içinde ağırlığının azalması süreci devam etmiÅŸtir. Aynı yönde giriÅŸimler yargı vesayetini kırmak için de atılmıştır. Öncelik daha hayati önem arzeden askeri vesayetin kaldırılmasına verildiÄŸi için yargının reformasyonu konusunda biraz geç kalınmıştır. Ancak onun tek başına sistemi kilitleme potansiyeli büyük ölçüde elimine edilmiÅŸtir.

Ä°kinci olarak, Mısır’ın seçilmiÅŸ CumhurbaÅŸkanı Muhammed Mursi yönetimi, bir yıl gibi kısa bir süre içinde Mısır’daki eski düzene karşı yeterince güç kazanamamıştır. Sadece ordu deÄŸil, emniyet teÅŸkilatı, iÅŸ dünyası ve medya da tamamıyla onun karşısında pozisyon almıştır. Mursi’nin tek avantajı milli iradeyi temsil ediÅŸidir. Darbeciler, darbe öncesi ilk iÅŸ olarak Mursi’nin milli irade temelli meÅŸruiyet zeminini ortadan kaldıracak bir plan izlemiÅŸlerdir. Bu plan neticesince Mısır toplumunun önemli bir kısmının Mursi yönetimine karşı siyasi seferberliÄŸi saÄŸlanmıştır.

Türkiye’de ise, darbe için yola çıkanlar halk desteÄŸinden yoksundular. GiriÅŸtikleri eylem bir toplumsal zeminden yoksundu. Aksine karşılarında bir istisnası dışında girdiÄŸi her seçimde sürekli oyunu artıran bir siyasi hareketin karizmatik liderini buldular. Ayrıca, Ak Parti iktidarı döneminde saÄŸlanan ekonomik istikrar ve büyüme sonucu ortaya çıkan güçlenen orta sınıf sosyal ve ekonomik kazanımlarının siyasi istikrardan geçtiÄŸi düşüncesiyle Ak Parti iktidarı yanında kararlı bir tutum almaya hazırdı. Gerek CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın ve gerekse hükümet temsilcilerinin halka yapmış olduÄŸu çaÄŸrılar karşılığını buldu. Bir anda milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kendini sokaklara attı ve milli iradeye sahip çıktı.

Son olarak, Mısır’da ordunun seçilmiÅŸlere karşı bir bütün olarak harekete geçmeye muktedir olmasına raÄŸmen, Türkiye’de 15 Temmuz günü harekete geçen darbeci grubun emir komuta zincirine göre örgütlenme gerçekleÅŸtirmekten aciz kaldıklarını söyleyebiliriz. Mısır’da ordu’nun başı olan Abdulfettah El-Sisi aynı zamanda Mursi hükümetinin savunma bakanıydı. Ayrıca Mısır’ın oldukça güçlü polis teÅŸkilatı da orduyla tam bir uyum içinde hareket etti.

Türkiye’de ise darbeciler hiç bir kuvvet komutanından destek alamadıkları gibi, giriÅŸimin fiilen içinde yeralanlar arasında ordu komutanı veya orgeneral seviyesinde olan bile yoktu. Darbeciler daha çok devlete sızmış dış baÄŸlantıları olan dini hareket görünümlü Fethullahçı kült hareketinin elemanlarıydılar. Ordu’nun kilit makamlarına sızmış olmalarına raÄŸmen, orduya hakim deÄŸildiler. Ayrıca güvenlik teÅŸkilatının diÄŸer önemli unsuru polisi de karşılarında buldular.

Peki dış dünya Mısır ve Türkiye deneyimleri konusunda nasıl bir sınav verdi? Darbe giriÅŸiminin bastırılması sürecinde seçimle iÅŸbaşına gelmiÅŸ iktidarın yanında net bir tavır almada geç kalmalarının yanısıra, hem ABD hem de AB Türkiye'ye, idam cezasının geri getirilmesi ve gözaltına alınanlara nasıl davranılması gerektiÄŸi gibi hususlarda uyarılarda bulundular. Oysa her ikisi de Mısır darbesi sonrasında çok kötü bir sınav vermiÅŸlerdi. Mısır’daki kanlı darbeye karşı bir tavır almakta hem geç hem de yetersiz kaldılar. El Sisi önderliÄŸindeki baskıcı acımasız askeri rejimle kısa süre içinde normal iliÅŸkilerin sürdürülmesi askeri darbeye destek verdikleri gösterir bir nitelik arzetti. Lakin bu ABD ve AB’nin Türkiye hükümetine darbe sonrasında nasıl davranacağı konusunda uyarılarda ve tehditlerde bulunmaları tipik bir çifte standart örneÄŸiydi. Anlayamadıkları taraf, ülkemizde Batı'ya karşı zaten varolan tarihi güvensizlik duygusunun bu sorumsuz davranışların neticesinde daha da artacak olmasıydı. 

Özellikle ABD’nin tavrı Türk toplumunun bakış açısından oldukça sorunlu bir mahiyet arzetmekte. Türk halkının çok önemli bir kısmı için darbe giriÅŸimi Fethullah Gülen örgütünün insiyatifi sonucunda icra edilmiÅŸ durumda. Buna raÄŸmen ABD, örgütü koruyucu mahiyette pervasız bir tavır benimsemiÅŸ gibi davranmakta. Darbecilerin Amerikalıların kullanımındaki Ä°ncirlik Ãœssü bağı da hesaba katılınca, ABD’nin darbe sonrasındaki tutumu Türk toplumunda haklı bir tepki çekmiÅŸtir. Türkiye 240 civarında insanın ölümüyle sonuçlanan darbe giriÅŸimi yaÅŸamıştır. Buna raÄŸmen binlerce insanın kanına girmiÅŸ, onbinleri hapse sokmuÅŸ ve binlerce insanın kayıp olmasından sorumlu Mısır hükümeti karşısında kötü bir sınav vermiÅŸ ABD ve AB'nin Türk hükümetine yönelik tavırları, Türkiye halkında varolan ABD ve AB’nin bu darbe giriÅŸiminin arkasında olduklarına dair kanaati pekiÅŸtirmekten baÅŸka iÅŸe yaramamıştır.  

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.