Güncel
Şimdi sıra algı yönetiminde
15 Şubat’taki alçakça darbe kalkışması halkın milli iradeye sahip çıkması ve siyasetin refleksi sayesinde püskürtülünce malum çete hiç vakit kaybetmeden yine en iyi bildikleri vasıtayla görevlerini icraya devam ettiler. Mesela “tiyatro”diyerek insanların kafasını karıştırmaya, “böyle acemice darbe mi olurmuş” gibi laflarla olup bitenleri önemsizleştirmeye yönelik algı çalışmaları yürütüyorlar 15 Temmuz’dan bu yana.
Ä°brahim Kiraz - KARAR
15 Åžubat’taki alçakça darbe kalkışması halkın milli iradeye sahip çıkması ve siyasetin refleksi sayesinde püskürtülünce malum çete hiç vakit kaybetmeden yine en iyi bildikleri vasıtayla görevlerini icraya devam ettiler. Mesela “tiyatro”diyerek insanların kafasını karıştırmaya, “böyle acemice darbe mi olurmuÅŸ” gibi laflarla olup bitenleri önemsizleÅŸtirmeye yönelik algı çalışmaları yürütüyorlar 15 Temmuz’dan bu yana.
Türkiye’de -sosyal medyadaki etkinliklerini saymazsak- çok fazla sesleri solukları çıkmıyor sayılır ama ABD ve Avrupa medyası üzerinden özellikle ülkenin uluslararası itibarına zarar vermeye yönelik çabalar hala ciddi bir tehdit niteliÄŸi taşıyor. Batı ülkelerinde eksik olmayan Türkiye karşıtlığını ve özel olarak son dönemde CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’a duyulan tepkilerden kaynaklanan olumsuz havayı da çok iyi deÄŸerlendirerek bire bin katan kesif bir propaganda çalışması sürdürüyorlar. Bizim de bu konuda yeterince hazırlıklı olmadığımız, hatta Batı baÅŸkentlerinde Türkiye’nin PR’ını yapma iÅŸini de yakın geçmiÅŸte bu çetenin mensuplarına emanet ettiÄŸimiz vakıa.
Dolayısıyla Fetullahçı çetenin yürüttüğü kara propaganda kampanyası Batı kamuoyu nezdinde “demokrasiden uzaklaÅŸmak için FETÖ’yü bahane eden Türk hükümeti” algısı oluÅŸturmakta baÅŸarı saÄŸlayabiliyor. Elbette bunları duymaya teÅŸne olan kulaklara ulaşıyor bu propaganda malzemesi ama bizim de 15 Temmuz’da Türkiye’de neler yaÅŸandığını anlatmak ve FETÖ’ye karşı yürütülen mücadelenin ülkedeki bütün siyasi kanatların desteÄŸine sahip olduÄŸunu, hassaten de demokrasiden ve hukuktan vazgeçme niyetimizin olmadığını dünyaya iyi anlatabildiÄŸimiz söylenemez. Zaten bu hemen 15 Temmuz’dan sonra yapılacak bir iÅŸ de deÄŸildi, yıllardır bu konuda kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz. (Sadece FETÖ konusunda deÄŸil Ermeni iddiaları karşısında da aynı durumdayız, Kıbrıs meselesinde de, PKK terörüyle mücadelede de…)
Bu çetenin bugünlerde dolaşıma sokmaya çalıştığı bir baÅŸka argüman da ÅŸu:“Ordudaki generallerin üçte biri darbeye karışmış, bu kadar general cemaat mensubu olabilir mi, demek ki darbe giriÅŸimi cemaatin iÅŸi olamaz.”
Oysa 15 Temmuz’dan önce de biliyorduk ki TSK’nın bazı kuvvetlerinde ve bazı sınıflarında Fetullahçıların oranı yüzde seksenlere ulaÅŸmıştı. Mesela Hava Kuvvetleri’ndeki tümgeneraller arasında… 15 Temmuz’dan önce de bu sayıları abartılı bulanlar vardı ama hükümetin ve ilgili devlet kurumlarının tespitleri bu ÅŸekildeydi. Dolayısıyla 15 Temmuz’daki darbe giriÅŸimine karışan isimlerden hiçbiri sürpriz olmadı. CumhurbaÅŸkanı’nın baÅŸyaveri de dâhil…
(Ama tabii ki polis merkezlerini, MÄ°T’i, hatta Meclis’i bombalayacaklarını, hele hele silahsız masum sivil halkın üstüne ateÅŸ açacak kadar alçalabileceklerini tahmin eden yine de azdı…)
Peki, madem biliniyordu da niçin daha önce emniyette, yargıda yapıldığı gibi adamakıllı bir tasfiye orduda yapılmadı? Hatırlayacak olursanız, 15 Temmuz’dan birkaç gün önce Karar’ın manÅŸetinde sorduÄŸu bir soruydu bu ve ilgili yerlerden alınan cevapları hazırladığımız haberde sıralamıştık o zaman. Kısaca özetlemek gerekirse terörle mücadelenin aksamaması yönündeki hassasiyet, TSK’daki teamüllere uyma zarureti, hukuki kanıtların toplanmasındaki zorluk gibi gerekçeler ordudaki çetenin tasfiyesini geciktirmiÅŸti. Nihayet tam bu konuda ciddi bir adım atılıyordu ki, muhtemelen bunun da etkisiyle erkene çekildiÄŸi anlaşılan hain darbe kalkışması sökün etti.
Türkiye’nin sosyal ve politik yapısının son derece “kendine özgü” niteliklere sahip olduÄŸu muhakkak. Fetullahçı örgütlenme de dünyada ve hatta tarihte benzeri olan bir yapı deÄŸil. Dolayısıyla bu konuda olup bitenleri dünyaya anlatabilmek çok zor. Kendi kendimize izah edebilmek bile zor ki yıllardır bu yapının oluÅŸturduÄŸu tehditlere dikkat çeken insanlara kulak veren çıkmadı. Bugünleri haber verenler“fitne çıkarıyor” ithamıyla susturulmaya çalışıldı. Ama yine de, ne olursa olsun, bu meseleyi dünyaya doÄŸru düzgün anlatmanın yollarını aramalıyız. Bu çabayı göstermeden olmaz. Bütün dünyayı karşımıza alarak yürütemeyiz içerideki bu mücadeleyi.
Henüz yorum yapılmamış.