Sosyal Medya

Güncel

Hüseyin Besli'den Erol Olçok yazısı

Akşam gazetesi yazarı Hüseyin Besli, demokrasi şehidi olan Erol Olçok ve oğlu Abdullah Olçok için bir yazı kaleme aldı.



Ä°ÅŸte Hüseyin Besli'nin "Erol’um, oÄŸlum, kardeÅŸim." baÅŸlıklı yazısı:

-“Paran var mı abi?”

-“Yirmi liram var al yarısı senin olsun.”

-“Tamam abi…”

-/-

-“Erol, hiç param kalmadı.

-“Tamam, hallederiz abi, buluruz bir yerden.”

Görece mesafeli olduğumuz dönemlerde bile, ne zaman karşılaşsak, o kendine has selam verişi ve hal hatır soruşuyla bütün mesafeler ortadan kalkardı.

Ve hemen ardından, içine bolca ve hoşça argo da katarak hal ve ahvali özetlerdi bana. Sonra da munisleşir, bir çocuğun babaya sokuluşu gibi yanı başıma otururdu.

KÜÇÜK OĞLUM TELEFONDA HIÇKIRIYORDU

Küçük oğlum Furkan telefonda hıçkırıyordu. Kendisi telefonda olduğuna göre demek ki en yakını, abisinin veya abisine nispet edecek kadar yakınlık duyduğu birinin başına bir şey gelmişti.

Hıçkırıkların arasında zor bela bir iki kelime döküldü; “Baba! Erol abi ve oÄŸlu ÅŸehit olmuÅŸ…” Ondan sonra o ne dedi ben ne söyledim bilmiyorum. Bilinmesi de gerekmiyor. Bazen, bazen mi? ÇoÄŸu kez, bilmemek, bilememek bizi yaşıyor kılıyor herhalde. Yoksa; tam bir bilinçle kimi acılara dayanmak mümkün olamaz. Dayanıyor ve yaşıyor olduÄŸumuza göre; biz bir ÅŸey bilmiyoruz, hem de hiçbir ÅŸey bilmiyoruz. Evet oÄŸlumun Erol abisi oÄŸluyla beraber vurulmuÅŸtu köprünün üstünde. OÄŸlumun abisi, benim oÄŸlum Erol Olçok hep olduÄŸu gibi, yine en ön safta yerini almış, öncülerin kaderine isabet eden ÅŸehadet ÅŸerbetini içmiÅŸti. Kendimi zorlasam bunu anlayabilirim de; peki torunum mesabesinde ki Abdullah için ne diyeceÄŸiz? Bilmiyorum, bilemiyorum, bilmiyorum…

Erol’um rakamsal olarak benden sadece 13-14 yaÅŸ küçük olabilir. Ancak baba-oÄŸul denklemi her zaman yılların sayısıyla izah edilemez. Zaten Erol babasını çok erken yaÅŸta kaybetmiÅŸti. Yetim bir çocuktu o. Hep yetimdi aslında. Ama bunu görünür kılmaktan kaçındığı için ÅŸen-ÅŸakrak bir görüntü verirdi çoÄŸunlukla. Yanlış hatırlamıyorsam 1996 Habitat etkinliklerinde tanıştığı Nihal kızımızla evlenmeye karar vermiÅŸlerdi. Taraflar anlaÅŸmıştı ama gelenek ve göreneklerimiz gereÄŸi kızın istenmesi gerekiyordu. Erol zaten babasızdı, annesi de Çorum’da yaşıyordu. Nihal kızımızı ailesinden istemek Sadık Albayrak’la bana nasip olmuÅŸtu. OÄŸlumuza kız istemiÅŸtik.

GÖNLÜ AÇIKTI, ELİ AÇIKTI, ZİHNİ AÇIKTI..

ÇoÄŸu kez, neredeyse yaz-kış 365 gün, resmi törenler ve görüşmeler hariç, Erol’un gömleÄŸinin ilk iki düğmesi hep açık olurdu. Göğsü açıktı sizin anlayacağınız, gönlü açıktı, eli açıktı, zihni açıktı, natıkası açıktı, cesareti açıktı. Bahtının açıklığına yorarken bu halini. Ya ÅŸimdi… Bilmiyorum, bilmiyorum.

HER ÅžEYDEN HABERÄ° OLURDU

Eylem adamıydı Erol’um. Ä°lk beraber çalışmaya baÅŸladığımızda; “Abi” demiÅŸti bana; “Abi, ben bir satır desen de yazı yazmam, yazamam.” O günden itibaren Ä°stanbul BüyükÅŸehir Belediyesi’nin yaptığı tüm etkinlikler, törenler, temel atmalar, açılışlar onun fiili katkısı ve koordinatörlüğünde yapılır hale gelmiÅŸti. Yazmazdı, yazmazdı ama okurdu. Her ÅŸeyden haberi olurdu. Gizli ve gizemli olanın bilgisini ondan alırdık. Dostu düşmanı onun bilgilendirmeleriyle tasnife tabi tutardık. O bu eylem adamlığı yönüyle ve cesaretiyle çoÄŸu kez benim bazen imrenmeme, bazen gurur duymama vesile olurdu. KonuÅŸurken dahi eylem içindeydi. Vücut dili, özellikle elleri devreye girmeden konuÅŸamazdı sanki. BaÅŸkaları hakkında konuÅŸurken sadece bilgi aktarmaz hal ile de o kiÅŸiyi, kiÅŸiliÄŸi bize gösterirdi, hareketleriyle, mimikleriyle. Ä°yi bir oyuncuydu aslında. Ve oyunun son perdesini de mükemmel bir finalle bitirdi.

NAMLUYA SÜRÜLMÜŞ BİR FİŞEK GİBİ YAŞADI..

KiÅŸi yaÅŸadığı gibi ölür, denir. Erol Olçok; namluya sürülmüş bir fiÅŸek gibi yaÅŸadı… Her an patlamaya hazır bir vaziyette. Ve o an geldi. Namludaki fiÅŸek patladı. Eylem adamı Erol Olçak kutlu bir eylemin ön safında can verdi. O ÅŸimdi; artık bir yed-i beyza gibi bir özgürlük meselesi olarak ‘yaÅŸamaya’ devam edecek. Ben dostumu, arkadaşımı, kardeÅŸimi, oÄŸlumu kaybettim. Ama Türkiye, ama millet, ama insanlık bir kahraman kazandı. Çocuklarına ve torunlarına anlatacak bir destan yazıldı.

ŞİMDİ BEN NE DEMELİYİM?

Åžimdi ben ne demeliyim?.. Külli anlamda kader bu olsa gerek. EÄŸer 15 Temmuz gecesi yurt dışında olmasaydım, belki seninle köprüde beraber olurduk ErolcuÄŸum. Belki de Çengelköy’de baÅŸka bir destan yazmakla meÅŸgul ÅŸehit kardeÅŸlerimle, çocuklarımla olurdum. Ben bilmiyorum. Her ÅŸeyi bilen sadece Allah’tır. Erol’umu sana emanet ediyorum Allah’ım."

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.