Coğrafyamız
DAEŞ: Nihilizm, Değersiz İnsan, Değerli Altın Çağ
Anadolu irfanından hissemend olan ve müstemleke olmamış Türkiye’de, insan sevmeyen dindarlar, kan akıtmayı öncelikli olarak hedefleyen yaygın bir örgüt tesis etmiş değil. Buna mukabil Paralel Yapı gibi ahlak tanımaz örgütlere gösterilen teveccüh ile müstemleke olmuş Arap dünyasında ve Eski Sovyet coğrafyasında DAEŞ’e karşı oluşan hüsn-ü teveccüh aynı kaynaktan doğuyor: Değersiz insan, değerli altın çağ.
Taceddin Kutay / Türk Alman Üniversitesi
Aydınlanmanın DiyalektiÄŸi isimli eserde Adorno ve Horkheimer’in tartıştığı temel soru özetle ÅŸudur: “Aydınlanma ile girilen yolda insanoÄŸlu kendisine mani olduÄŸu varsayılan geleneksel her türlü temeli reddederek akla sığındı. Pozitivizm, insanoÄŸlunu prangalarından kurtararak bir füze gibi fezaya yükseltecekti ve bu füzenin yakıtı da bilim ve aklın önderliÄŸi olacaktı. Oysa girilen bu süreç 20. asır itibariyle meyvelerini Hitler Almanya’sı ve Stalin Sovyetler BirliÄŸi olarak verdi. Hitler, Sosyal Darvinizm’i kendisine rehber edinerek tasarladığı katliamlarını sürekli bilimsel argümanlar üreterek savundu ve geliÅŸtirdi. Stalin de akla ve bilime son derece sadık bir lider olarak ellerine milyonların kanını bulaÅŸtırdı. Peki gelinmesi gereken nokta, aklın ve bilimin rehberliÄŸinde insanoÄŸlunun her devirden daha humaniter bir toplumu yaratmış olması iken nasıl oldu da akıl ve bilim insanoÄŸlunu tarihin en büyük katliamlarını iÅŸler hale getirdi?”
Adorno ve Horkheimer bu suali tartışarak öyle bir noktaya getirir ki, kendi söylemek istemediklerini adeta bizlere söyletir: Ä°lahi kaynak üzerine kurulan geleneksel “temel” (substanz) yıkılırsa, etik ve ahlak insani olan hiçbir ÅŸeyi üzerinde taşıyamaz hale gelir. Ahlakın ve etiÄŸin bu adar zayıf oluÅŸunun en önemli sebebi pragmatist oluÅŸudur; zira söz konusu deÄŸerleri yaratmaya gayret eden akıl da bizatihi çıkarcıdır. “Ratio” (akıl) “relatio”nun (sebep sonuç iliÅŸkisi) ayak izlerini takip eder ve relatio’nun bir hududu yoktur; her safha bir sonrakini neticelendirir. Böylelikle hudutları belli olmayan bir yolculukta seyrederken sizi sınırlayacak olan temelden yoksun kalmışsınızdır. Bu belirsizliÄŸin insanoÄŸlunu soktuÄŸu ÅŸey ise kesif bir hiçlik duygusudur ve bu duygunun neticelendirdiÄŸi nihilizm herhangi bir sonuç vermeksizin tahrip eder. “Ayıptır, günahtır, yazıktır” hududunu yitiren insan, bunların yerine koyduÄŸu etik ve ahlak gibi deÄŸerlerin hududunu da relatio’nun uçsuz bucaksız geniÅŸlemesine göre geniÅŸletmektedir. Bu sebepledir ki Hitler “Ä°nsanlığın refahı için zayıf olanların temizlenmesini” ahlaki bulur ve akıl hastalarını, özürlüleri yok etmekte bir beis görmez. Özetle insanoÄŸlu geliÅŸme hedefinde kendisine ayak bağı olduÄŸunu düşündüğü “temel”i tahrip etmiÅŸ, temelsizlik ise insanoÄŸlunun en büyük düşmanı haline gelmiÅŸtir.
Eslaf övücülüğü
Günümüz Ä°slam dünyasının nihilist bir halet-i ruhiyeye sahip olmadığını söylemek oldukça zor. Müslümanların önemli bir kısmının yaÅŸadığı hayattan yana memnuniyetsizlikleri kendisini günden ve halden yana bir memnuniyetsizlik olarak ortaya koymakta. Bu sebepledir ki Müslümanlar altın çaÄŸları hayal ederek, alakalarını “ÅŸanlı maziye” yahut “muhayyel istikbale” yoÄŸunlaÅŸtırmakta. Hâle karşı memnuniyetsizlik kendisini günümüz insanına karşı güvensizlik olarak dışa vuruyor. Bu güvensizliÄŸin neticelendirdiÄŸi bir eslaf övücülüğü çizginin bir tarafında yer alırken, Mehdi’nin hazırlayacağı güzel günlerin hasreti diÄŸer tarafta yer alıyor. Peki, bu memnuniyetsizliÄŸi yaratan, bu nihilizmi neticelendiren baÅŸlıca faktör nedir? Öyle görülüyor ki cevaplamamız gereken en önemli soru budur.
Ä°slam dünyasının inkisara düştüğü yegâne devir elbette günümüz deÄŸil. Cengiz istilaları döneminde sahip olunan halet-i ruhiye de son derece negatifti. Söz konusu devirde kaleme alınan eserlere bir göz atılması bu tespite hak verilmesine vesile olacaktır. Ancak böyle bir okuma yaptığımızda tespit edebileceÄŸimiz bir diÄŸer önemli husus da iki devir arasındaki benzeÅŸmezlik olacaktır. Zira Ä°slam âlemi hiçbir döneminde günümüzdeki kadar derin bir sosyal kapital eksikliÄŸine düçar olmamıştır. Sosyal kapitalin bu kadar dibe vurması günümüzde yaÅŸanan buhranın en önemli karakteristiÄŸini ortaya koyuyor. Sosyal kapitaldeki böylesine kritik bir düşüş, Ä°slam dünyasında yaÅŸanan krizin modern bir kriz olduÄŸunu gözler önüne seriyor. Aydınlanmanın Batı’yı sürüklediÄŸi krizin bir benzerini Ä°slam dünyasının da yaÅŸadığını kabul etmek bu bakımdan oldukça mantıklı. Zira Batı “temel”ini yitirmekle düştüğü umutsuzluktan, moderniteyi “temel” üzerinde tekrar bina ederek kurtulurken; Ä°slam dünyası kendi temellerini her geçen gün daha da sorguladığı bir süreci yaşıyor. Sosyal kapitalin düşmesi pazarda karşılıklı güvenin azalması gibi hayati bir krizi de beraberinde getirirken; Ä°slam dünyası 15. yüzyılda Batı’nın aÅŸmakta zorlandığı en önemli sorunu iliklerine kadar hissediyor: Fertlerin birbirine karşı güvenlerini yitirmeleri ve bireyin deÄŸersizleÅŸmesi sorunu. Böyle bir demde Martin Luther güvenilebilecek yegâne ÅŸeyin kutsal metin olduÄŸunu dile getirmiÅŸ ve halkın din adamlarına karşı güvensizleÅŸmelerini daha da körüklemiÅŸti. Eninde sonunda bir insan olan din aktarıcıları da güvenilmez kimseler olarak sorgulanmayı sonuna kadar hak etmekteydi. Bernhard Lohse gibi önemli bir Luther yorumcusu bu sebepledir ki, Luther’i Wittenberg’e taşıyan en önemli âmilin pazarda yaÅŸanan güvensizlik ortamı olduÄŸunu ifade etmektedir. Hâsılı insanın insana güveninin kalmaması, Batı’yı ‘temel’i sorgulamaya sevk etmiÅŸ ve Luther böyle bir ortamda aydınlanmanın motorlarından birisi olarak tarihe geçmiÅŸtir.
DAEÅž’in insan kaynağı
Ä°slam dünyasının Luther tecrübesinden çıkaracağı çok önemli dersler var. Bu derslerin başında şüphesiz DAEÅž terör örgütünü yaratan sosyal ÅŸartlara yönelik bir okumanın ipuçları yer almaktadır. “Ä°slam dünyasında DAEÅž ile alakalı yapılan en yaygın yorum nedir?” diye bir bakacak olduÄŸumuzda karşımıza “Ä°pleri Batı’nın elinde bir kukla” benzeri yorumlar çıkacaktır. Pek çok kimse DAEÅž’in Ä°srail, Amerika, Ä°ngiltere gibi devletlerin çıkarlarına hizmet eden bir oluÅŸum olduÄŸu konusunda hemfikir. Bu ihtimali yadsımamakla birlikte, açık yüreklilikle itiraf etmemiz gereken bir diÄŸer sorunu görmezden geldiÄŸimizi hep unutuyoruz. Kim tarafından yönetilirse yönetilsin, DAEÅž’in insan kaynağı Müslüman toplumlardır. GeçtiÄŸimiz hafta içinde Ä°stanbul’da, BaÄŸdat’ta ve Medine’de yüzlerce masumun canına kıyanlar Müslüman toplumların çocukları. Bu kimselere bu cinayetleri iÅŸleten ise Ä°slam dünyasının içinde bulunduÄŸu nihilizmin ta kendisi. Sanatı dibe vurmuÅŸ, ÅŸehirli dindarlığı tarumar olmuÅŸ ve dindarlığı taÅŸradan ÅŸehre ithal etmek durumunda kalan Müslümanlar estetik bir dinden keyif alamıyor, aksine en fazla teveccüh ettikleri dini motifler arabesk bir hüzün ihtiva ediyor. Dini materyaller ucuz, niteliksiz ve estetikten yoksun ÅŸeyler yığını. Dini müziÄŸin karakteristiÄŸi minör bir gam.
Neşesizlik kültürü
Türkiye’nin son zamanda başına bela olmuÅŸ en önemli dini yapının liderine baktığımızda aÄŸlaması ve aÄŸlatması sayesinde insanları etrafına toplamış bir taÅŸra vaizi portresi ile karşılaÅŸmamız bu bakımdan sürpriz deÄŸil.NeÅŸesizlik kültüründen beslenen bu yapının bir diÄŸer özelliÄŸi de güvensizlik kültürü üzerine bina edilmiÅŸ olması. Paralel Yapı’nın karakteristiÄŸi halini almış güvensizlik ve “tedbir” kültürü esasen bu cemaate mahsus bir özellik olmanın çok ötesinde, Ä°slam dünyasında yaygın olan insana karşı güvensizliÄŸin bir tezahürü. Ä°nsan güvenilmezdir ve kıymetsizdir. O kadar ki birey büyük hedeflere varmak için feda edilebilecek kadar kıymetsizdir. Dolayısıyla kendi mensuplarını duygusal ajitasyonlarla Afrika’nın ücra köşelerinden Asya’nın steplerine savururken bu yapının başı her hangi bir huzursuzluk hissetmez. Aksine fert o kadar kıymetsizdir ki yaÅŸanabilecek olumsuzluklar da “hizmet zaiyatı” olarak okunabilir. Bu güvensizlik ve deÄŸersizlik hissi, bertaraf edilmesi zaruri kimselerin de en bel altı argümanlarla alaÅŸağı edilmelerini doÄŸal hale getirir. Zira fert zaten güvenilmeyecek kadar mücrim, hesaba dâhil edilmeyecek kadar önemsizdir; aynı canlı bombaların kendilerini ve ölmesi muhtemel insanları gördükleri derecede önemsiz! Yegâne önemli olan ÅŸey bu aÅŸağılık çağı sonlandıracak ve bir altın çağı baÅŸlatacak hamlelerdir. Hulâsa Paralel Yapı ile DAEÅž’i doÄŸuran en önemli âmil bu nihilizmdir ve bu nihilizmi doÄŸuran en önemli ÅŸey de Ä°slam âleminin “temel” ile arasındaki sıkıntıdır.
Ne yazık ki Ä°slam dünyasının sosyal kapitali bu “temel” sorgulaması ile her geçen gün düşürülmekte ve bu zararı bizlere aklı modernite ile yüzleÅŸirken allak bullak olmuÅŸ ilahiyatçılarımız vermekte. Ãœlkemizde son yıllarda din üzerinde sürdürülegelen tartışmanın temel karakteristiÄŸi de yukarıda anlatılmak istenenden farklı bir ÅŸey deÄŸil. Ä°nsanlara sürekli aşılanan bir güvensizlik hissi özellikle din üzerinden yaygınlaÅŸtırılmakta. Televizyonlarımız din adamlarına ve geleneksel din söylemine güvenilmezlik hamleden ilahiyatçılar ile dolu. Zaten her zamankinden daha karamsar olan Müslümanlar arasında “temel” e yönelik güvensizliÄŸin terviç edilmesi bunalımı daha da derinleÅŸtiriyor, sosyal kapitalimizi her geçen gün daha da aÅŸağı çekiyor. “Peygamber yaÅŸasaydı Sakal-ı Åžerif ziyaretiniyasak ederdi” gibi iddialı çıkışların da sosyal kapitali tahrip ettiÄŸi farkedilmiyor. Dolayısıyla olan sadece dindarlara olmuyor; toplum güvensiz insanlarla dolu bir yapı halini alıyor.
ÇeÅŸitli geleneklerden ve tarihsel tecrübelerden gelen Ä°slam dünyası böylesi bir sosyal kapital krizine elbette farklı reaksiyonlar verecekti. Bu sebeple bu nihilizm her kültürde farklı meyveler veriyor. Anadolu irfanından hissemend olan ve müstemleke olmamış Türkiye’de, insan sevmeyen dindarlar, kan akıtmayı öncelikli olarak hedefleyen yaygın bir örgüt tesis etmiÅŸ deÄŸil. Buna mukabil Paralel Yapı gibi ahlak tanımaz örgütlere gösterilen teveccüh ile müstemleke olmuÅŸ Arap dünyasında ve Eski Sovyet coÄŸrafyasında DAEÅž’e karşı oluÅŸan hüsn-ü teveccüh aynı kaynaktan doÄŸuyor: DeÄŸersiz insan, deÄŸerli altın çaÄŸ. En fenası bu temayülün Hitler’in sahip olduÄŸu temayülün günümüz Ä°slam âlemindeki izdüşümü olması. Bu ucuzluktan ve hiçlik duygusundan tabii olarak DAEÅž çıkıyor, paralel yapı çıkıyor. Bizler “Bu örgütlerin ipleri kimin elinde?” sorusuna teksif-i nazar ederken, en önemli sorunumuzu görmezden geliyoruz: Peki bizim sosyal kapitalimizi gün be gün kimler düşürüyor?
Henüz yorum yapılmamış.