Güncel
Kurtuluş sürecinin muteber ortakları Kürtler niçin ötekileştirildi?
Kürtler, Ak Parti’nin hazırladığı zeminden hareketle Kürt ve Türk Kemalistlerin onları ebedi ötekiler olmaya mahkum eden cenderesini kırıp ‘kurtuluş felsefesi’ esasına dayalı Müslümanlık ortak paydasında yeni bir yapılanmaya muteber ortaklar olarak omuz vermelidir.
Vahdettin Ä°nce / Yazar
Kürtlerin devletle iliÅŸkileri açısından bir ‘kurtuluÅŸ felsefesi’nden bir de ‘kuruluÅŸ felsefesi’nden söz edilebilir. KurtuluÅŸ felsefesi Müslümanlık ortak paydasında Kürtlerle Türklerin mücadele ortaklığı esasına dayanıyordu. Bu süreç ‘anasır-ı Ä°slamiye’ baÄŸlamında tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak ÅŸeklinde formüle edilmiÅŸti. Bu süreçte Mustafa Kemal Amasya’dan, Sivas ve Erzurum kongrelerine kadar bu ortaklığın altını çizen mesajlar veriyordu. Kürtleri Kürt olarak ortaklaÅŸtıran bu süreç baÅŸarıyla taçlandı.
Kuruluş felsefesi ise Kürtlerin Kürt olarak devlet mekanizmasının dışında tutulmasını öngörüyordu. Tek millet, tek devlet, tek vatan ve tek bayrak artık Türklük bağlamında formüle edilmişti. Türkiye sınırları içindeki herkes Türk ıtlak olunurdu. Bu radikal değişikliğin sebebi Kürtlerin yeni devlete karşı takındıkları tutumdan ziyade, yeni devlete göre fazlasıyla dindar olmalarından kaynaklanıyordu. Yani Kürtler (İslamlık bağlamında) devletin, milletin, vatanın ve bayrağın birliğine itiraz etmemişlerdi. Bu tutum değişikliğinin altında kurucu kadroların kafasındaki bir plan yatıyordu ve Kürtler dindarlık ağırlıklı hayat tarzlarından ve bilinçlerinden dolayı bu planın hayata geçirilmesi hususunda ciddi engel oluşturacak yegane unsurdu.
Bu yüzden ülkenin iÅŸgalden kurtulmasında en büyük katkıyı saÄŸlayan Kürtlere sonraki yıllarda yapılan en büyük haksızlık resmiyette kimliklerinin tanınmaması, dillerinin yasaklanması gibi tutumlar salt kaba bir asimilasyon niyetinden kaynaklanmıyordu. Asıl amaç sonraki günlerde atılacak adımların selameti için devlet mekanizmasından uzak tutulmalarıydı. Hemen “Ama Kürtler bu memlekette baÅŸbakanlık, cumhurbaÅŸkanlığı da dahil olmak üzere her türlü göreve gelebildiler” diye kliÅŸe itirazda bulunursanız, ben de “Evet, her ÅŸey olabildiler, ama Kürt olarak deÄŸil” kliÅŸe cevabını veririm. Ama benim anlatmak istediÄŸim bu deÄŸil. Anlatmak istediÄŸim ÅŸey, Kürtlerin devlet mekanizmasından uzak tutulmaları için nasıl sinsi bir planın devreye sokulduÄŸu ve bunun da sonraki günlerde devrimler olarak isimlendirilen süreçle ilgili olduÄŸudur.
İki Kürt Said...
Kürtlerin Kürt olarak devlet mekanizmasından uzak tutulmaları Türkiye Cumhuriyetinin kuruluÅŸ felsefesinin bir gereÄŸiydi. Kurgulanan devlet tasarısında Kürtlere Kürt olarak yer yoktu çünkü. Bunun sebebi “hakim” unsur Türklerden farklı bir etnik kimliÄŸe sahip olmaları deÄŸildi tabi. Laik, Batılı deÄŸerleri benimsemiÅŸ, modern hayat tarzını etkin kılacak bir devletti tasarlanan. Kürtler ise binlerce yıldır aynı topraklar üzerinde kesintisiz bir kültür oluÅŸturmuÅŸ, ilk yıllarından itibaren kabul ettiÄŸi Ä°slamiyet’i hayatlarının her gözeneÄŸine hakim kılmış bir halktı. Bu halkın bu özellikleriyle söz konusu projeye hemen teslim olması neredeyse imkansızdı. Bu halleriyle devlet mekanizmasına girmeleri durumunda da tasarlanan devlet sisteminin daha ilk günde baÅŸarısız olması anlamına gelecekti. En basitinden uygulamaya konulan devrimler o kadar kolay gerçekleÅŸtirilemeyecekti.Nitekim devlet mekanizmasının ve sosyal hayatın dışında tutuldukları halde özellikle iki Kürt Said’in (Said Nursi ve Åžeyh Said) direniÅŸleri devrimlerin daha yıkıcı bir hal almasını önlemiÅŸti. Ama tabi bu direniÅŸ, devrimleri durdurmaya yetmemiÅŸ ve ülke manen korkunç bir çoraklığa mahkum edilmiÅŸti. Devrimcilerdevrimlerin artık oturduÄŸunu, dolayısıyla Kürtlerin önlerinin açılmasında bir beis görmedikleri ya da baÅŸarı oranlarını görmek için hafifçe sistemi gevÅŸettikleri dönemlerde yaÅŸanan kritik olaylarda bazı Kürtlerin saÄŸlam dini kültürlerinden kaynaklanan kiÅŸiliklerine uygun hareket etmeleri de sistemin sahipleri açısından bu projeyi uygulamakla ne kadar haklı olduklarına dair saÄŸlam doneler sunmuÅŸtur sonraki zamanlarda. Merve Kavakçı’nın meclise başörtüsüyle girmesi hadisesinde laik bir partinin milletvekili olarak Ali Rıza SeptioÄŸlu’nun buna engel olmaya gerek duymaması da önemli bir veridir. Kürtçenin, Kürt kıyafetlerinin yasaklanması, Kürtlere yönelik kanlı bastırmalar sanıldığının aksine devleti benimsemeyen Kürtleri tedip için deÄŸil, Kürtleridevlet mekanizmasından uzak tutarak devrimin yollarını temizlemek içindi. Ä°nönü’nün deyimiyle “Türklüğe hevesli” Kürtlerin yaÅŸadığı bölge ÅŸehirleri de bu amaca uygun olarak motive edildiler. Kürtçesiyle, Kürt kıyafetleriyle ÅŸehirlere gelecek olurlarsa onları piÅŸman edecek ÅŸekilde davranmaları teÅŸvik edildi.
Åžehre gitmenin maliyeti
50’li yıllara, hatta 60’lı yıllara kadar mesela AÄŸrı’nın köylerinden veya Van’ın Çaldıran ilçesinden bizim köye gelen akrabalarımız yollarını ErciÅŸ’e düşürmemeye özen gösterirlerdi. ErciÅŸ’e uÄŸrayarak gelselerdi daha kısa sürede, hem de herhangi bir vasıta ile gelebilecekleri halde yolu uzatmayı ve yaya olarak gelmeyi göze alırlardı. Bunun sebebini o yaÅŸlarda anlamama imkan yoktu. Ama babamın başından geçen bir olayı anlatması sayesinde anlamıştım sebebini. Malum bizim oralarda kışlar çetin geçer. Yazdan hazırlık yapmak gerekir. Odun pek bulunan bir ÅŸey deÄŸildir, çünkü orman yoktur. Uzaklardan getirmek de masraflı olurdu. Kömür desen, galiba fazla bulunmuyordu. Zenginler belki alabiliyorlardı. Temel yakacak tezekti. TutuÅŸması için de geven kullanılırdı. Çıra gibi çabuk tutuÅŸurdu. ErciÅŸ’te taliplisi de çok olurdu. Bir gün babam topladığı gevenleri kaÄŸnıya yükler ve satmak üzere ErciÅŸ’e gider. Bu olayı anlatırken çok ilginç bir ifade kullanmıştı. “Ez revî revî ji bajêr derketim” (kendimi zar zor ÅŸehrin dışına attım yani). GeçtiÄŸi bütün güzergahlarda hakarete uÄŸramış. Kıyafetiyle alay etmiÅŸler, Türkçeyi çat pat bildiÄŸi için hakaret etmiÅŸler, üstünü başını çekiÅŸtirmiÅŸler. Birisi yok pahasına gevenleri satın alıncaya kadar etrafını saran çocukların sataÅŸmalarından bizar olmuÅŸ. Kaçarak ÅŸehirden çıkmış.
Bu, ErciÅŸlilerin kendi iradeleriyle geliÅŸtirdikleri bir tavır deÄŸildi elbette. ErciÅŸ’in ve baÅŸka ÅŸehirlerin neden böyle olduÄŸunu anlamak için Ä°smet Ä°nönü’nün meÅŸhur ÅŸark raporuna bakmak yeterlidir. ErciÅŸ ve benzeri ÅŸehirler Kürtleri Kürt olarak sosyal hayattan ve devlet mekanizmasından uzak tutmak için bizzat devlet tarafından veya devletin çekirdek kadroları tarafından bu yönde motive edilmiÅŸlerdi.
Bu yüzden Kürtlükten sıyrılarak sosyal hayata ve devlet mekanizmasına dahil olan çok azı hariç Kürtler, bize misafirliğe gelirken yolunu uzatma pahasına şehre düşürmeyen akrabalarımız gibi köylerinde büyük bir kıskançlıkla dillerini ve özgün hayatlarını korumayı yeğlediler. Bu kıstırılmış hayat Kürtler arasında çobanlık ve eşkıyalık mesleklerinin yayılmasını sağladı. Yaşamak için bunlardan başka yol yoktu. Tabi bu da devletle barışık oldukları için belli bir hayat standardı yakalamış toplumun geri kalanı tarafından dışlanıp ötekileştirilmelerini doğurdu. Kürtlerin bu cendereye dayanamayıp Kürtlüklerinden sıyrılarak sosyal hayata katılmalarını bekleyenler bir kez daha yanıldılar. Kürtler o zincirleri kırıp sosyal hayata dahil oldular, ama bu sefer de önceki gibi dillerini ve hayat tarzlarını korumak için adeta yollarını şehre uğratmadan varoşlara tutundular. Bir süre sonra çobanlık ve eşkıyalık yerini inşaat ameleliğine ve mafya örgütlenmelerine bıraktı. Bir kez daha toplum ve devlet mekanizması tarafından ötekileştirildiler.
AK Parti paradigmayı değiştirdi
2002’de iktidara gelen Ak Parti paradigmayı deÄŸiÅŸtirdi. Kürtlüklerinden vazgeçmeyen, dillerini büyük bir kıskançlıkla koruyan bazen eÅŸkıyalık bazen mafyacılık adı altında kriminalize edilmeyi ya da çobanlık ve amelelik gibi ne öldüren ne de olduran mesleklere karın tokluÄŸuna tutunan Kürtlere Kürt olarak devlet mekanizmasına dahil olmalarının yollarını açtı. Yani I. Dünya Savaşı sonrası kurtuluÅŸ felsefesine dönüldü.
Kürtçeye, Kürt edebiyatına itibarını iade etti (eksikler elbette var ve daha çok şey yapmak gerekir). Muteber bir dil olarak Kürtçe ile yayın yapmanın önündeki engeller kaldırıldı. Üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümleri açıldı. Orta eğitimde Kürtçe seçmeli ders oldu (Kürtçe öğretmenlerinin sayısı çok az ve komik sayılacak sayıda atamalar yapılması başka).
Kürt aydınları Kürt kimlikleriyle devlet nezdinde kabul görüyorlar. MüsteÅŸar, danışman, bakan, genel müdür, bakan yardımcısı oluyorlar. Kürtlerin potansiyel ve ebedi suçlular olarak kriminalize edilmeleri anlamına gelen makus talihleri yenilmek üzereydi ki bu sefer Kemalist rejimin rahle-ı tedrisinden geçmiÅŸ PKK ve bileÅŸenleri geçmiÅŸ maÄŸduriyetler üzerine kurdukları silahlı iktidarın tamamen yok olması anlamına gelen bu süreci sabote edecek çatışma sürecini yeniden baÅŸlattı. Kürtlüklerinden sıyrılmalarına gerek kalmadan devlet mekanizmasına dahil olan Kürtleri hainlikle, yalakalıkla suçlayarak psikolojik baskı oluÅŸturmaya baÅŸladılar. “Sarayın Kürtleri” gibi itibarsızlaÅŸtırıcı bir jargon geliÅŸtirdiler. Dolayısıyla Kürtleri devlet mekanizmasından uzak tutmak hususunda Kemalizmin Türkçesiyle ortaklaÅŸtılar. Kemalistlerin Türkler üzerinde, PKK’nin de Kürtler üzerindeki iktidarlarını sürdürmek için Kürtlerin devletten uzak tutulması gerekiyor.
Kürtler, Ak Parti’nin hazırladığı zeminden hareketle Kürt ve Türk Kemalistlerin onları ebedi ötekiler olmaya mahkum eden bu cenderesini kırıp ‘kurtuluÅŸ felsefesi’ esasına dayalı Müslümanlık ortak paydasında yeni yapılanmaya muteber ortaklar olarak omuz vermelidirler.
Henüz yorum yapılmamış.