Sosyal Medya

Kültür Sanat

Birlikte, barış içinde... Mümkün!

Mustafa Şerif’in, Derrida ile yaptığı söyleşiyi konu edinen İslam ve Batı kitabı, her iki düşünürün felsefi projelerinin temel izleklerinden biri olan “birlikte yaşama” meselesini konu ediniyor.



MURAT GÃœZEL

Martin Heidegger sonrası modern felsefe içinde etkisi hâlâ süren bir filozof Cezayir doÄŸumlu bir Yahudi olan Fransız vatandaşı Jacques Derrida. Felsefi, siyasi ve edebi metinleri okumaya, yeniden yorumlamaya ve Batı tarzı felsefeye hakim olduÄŸunu öne sürdüğü “sözmerkezciliÄŸi” ifÅŸa etmeye dönük bir metin yorumlama stratejisi olan yapısökümün mucidi ve elbette en parlak uygulayıcısı. Batı kültürünün oluÅŸumunda etkin rol oynamış metinlere dönük eleÅŸtirel bir okuma tarzı Derrida’nınki. Bu eleÅŸtirel okumaların sonuçları siyasetten edebiyat eleÅŸtirisine, hukuktan ilahiyat ve mimariye kadar bir çok farklı alanda uygulama imkanına da kavuÅŸtu. Bu uygulamaların birçoÄŸunu Derrida’nın bizzat kendisi geliÅŸtirirken, Paul de Man, William Connolly vb. teorisyenlerin çeÅŸitli çalışmaları da yapısökümcülüğün geliÅŸip serpilmesinde önemli roller oynadı.

 

Tuzağa düştüler

Derrida, ölümüne yakın süreçte özellikle teolojik-politik diyebileceÄŸimiz bir alanda çalışmalarını yoÄŸunlaÅŸtırmıştı. Ä°brahimi olan üzerinde Hıristiyanlık, Yahudilik ve Ä°slam arasındaki farklılıkların tarihsel kuruluÅŸunu, Batı kültüründe ve tabii diÄŸer kültürlerde bunun yansıma ÅŸekillerini de irdeledi Derrida. Åžu sözler ona ait: “Klasik Batı, Yahudi-Ä°slam-Hıristiyan ve Yunan-Arap olduÄŸu halde biz onun Yunan-Roma ve Yahudi-Hıristiyan geleneÄŸine ait olduÄŸuna inandırıldık. Ä°brahim’in oÄŸulları birlikte yaÅŸamaları gereken bir anda birbirleriyle karşı karşıya gelmek gibi bir tuzaÄŸa düştüler.”

DiÄŸer yandan 20. yüzyılın son çeyreÄŸinde etkili olmuÅŸ postmodernizm ve postyapısalcılık tartışmalarında modern Fransız düşüncesinin ve tabii ki Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın da etkisi büyüktür. Modern Fransız düşüncesinin ÅŸekillenmesinde ve postmodernizm-postyapısalcılık tartışmalarında sık sık öne çıkarılan Lyotard, Derrida gibi düşünürlerin Cezayir doÄŸumlu olmaları, bu düşünürlerin, bilhassa Derrida’nın, zaman zaman, bir tür Cezayir nostaljisi geliÅŸtirmeleri (Nostalgerie) dikkate deÄŸer bir konudur.

Cezayirli düşünür ve politikacı Mustafa Åžerif’in, Derrida’nın ölümüne yakın bir vakitte, Derrida ile yaptığı söyleÅŸiyi konu edinen Ä°slam ve Batı kitabı, hem Derrida’nın Cezayir dolayısıyla Ä°slam hakkında öne sürdüğü görüşleri hem de “birlikte yaÅŸama” gibi gerek Mustafa Åžerif’in gerekse Derrida’nın felsefi projelerinin temel izleklerinden birini konu ediniyor. Cezayirli olmasaydı filozof olamayacağını söyleyen Derrida “birlikte yaÅŸama” kavramı etrafında ÅŸunu vurguluyor: “Birlikte yaÅŸama ancak toplumun kendini kapatmadığı, gerçeÄŸin tekelini iddia etmediÄŸi, kuralları ve prensipleri gözden çıkarmadığı ya da diretmediÄŸi takdirde gerçekleÅŸir. Ve hiç bir zaman, hiç kimseye saldırmadan, kendi iyilik anlayışını gösterdiÄŸinde, vazgeçmediÄŸinde, susmadığında, dünya anlayışını deÄŸiÅŸtirmediÄŸinde bu mümkün olur.” Ä°slam ile Batı arasındaki iliÅŸkilerin, kültürel zıtlaÅŸmanın ötesinde sıcak çatışmaya dönüştüğü bir tarihi sürecin ortasında, 2003’te gerçekleÅŸtirilmiÅŸ bir söyleÅŸinin Mustafa Åžerif tarafından anlatılan öyküsü Ä°slam ve Batı. Farklılıklar ilkesini ve ötekine saygıyı savunan iki düşünürün söyleÅŸisi kitap. Bu bakımdan da siyasal çoÄŸulculuÄŸa iliÅŸkin sıkıntılı süreçlerden geçen entelektüel hayatımıza önemli bir katkı.

Zweig ve Avrupa kültürü

Balzac, Dickens, Dostoyevski, Tolstoy, Nietzsche vb. biyografileriyle hem bu yazarları hem de Avrupa kültürünü gözler önüne seren, Stefan Zweig bu eserinde kendi hatıralarına yöneliyor. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başları gücünün doruğunda bir Avrupa, ama aynı zamanda bu güç sarhoşluğunun verdiği kibirle ahlâki ve insani çöküş içinde olan bir Avrupa... Ve yaşanan iki büyük dünya savaşı. Zweig, tüm bunları iliklerine kadar hissederek, daha güzel ve yaşanabilir bir dünyanın hayalini kuruyor. Zweig almış olduğu sağlam eğitim, geniş bilgisi, gezginciliği, koleksiyonculuğu ve önde gelen siyasetçiler ve yazarlarla yakın dostlukları sayesinde Avrupa kültürünü ve yaşadığı bu zaman dilimini bize anlatıyor.

Dünün Dünyası, Stefan Zweig,  çev. Gülperi Sert, DoÄŸu-Batı, 2016

Fromm ve modern toplum

Erich Fromm, refah toplumunun insanını homo consumens olarak tanımlar. Bu yeni insanın dini tüketim, mabetleri ise alış-veriÅŸ merkezleridir. Modern insan kendisiyle baÅŸ baÅŸa kalmaktan korkmaktadır. Bu nedenle ya iÅŸle ya da eÄŸlence ile meÅŸguldür. Her iki durumda da ekonomik bir eylemde bulunur; iÅŸ yaparken üretir, eÄŸlenirken tüketir. EÄŸlenceden alınan zevk, harcanan paranın miktarıyla ölçülür. Homo consumens için her ÅŸey tüketim ürününe dönüşür. Fromm’un insan ve toplum anlayışını kitabında irdeleyen Özyurt’a göre Fromm sosyal bilimcilerin toplumsal hayatın gözlemcisi olmaktan öte, insani sorumlulukları olduÄŸunu hatırlatan bir bilim adamıdır.

Erich Fromm’un Ä°nsan ve Toplum Anlayışı, Cevazt Özyurt, Hece, 2016

[email protected]

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.