Güncel
Abdülaziz Tantik: 'Ramazan ayı mahrumiyeti kabul etmektir'
Abdülaziz Tantik hocamız ile Ramazan ayının sonlarına doğru yaklaşırken Ramazan ayını ve bu ayın müminler için neler ifade ettiğini konuştuk.
'Ramazan bir mümin için her şeyden önce bir muhasebe ayı olmalıdır.'
- Hocam Ramazan bir mümin için ne ifade etmelidir? Buradan başlayalım müsadenizle.
Ramazan yılda bir defa gelen çok özel bir misafirdir. Bu misafiri karşılamak için özel bir hazırlık gerektirmektedir: hem ruhen hem bedenen ramazana hazırlanmayız. Biz bu ruhen ve bedenen hazırlığa muhasebe deriz. İnsanın 11 ay içerisinde yapıp ettiğinin neye tekabül ettiğini kendi içinde tartması, düşünmesi, değerlendirmesi, eksikliklerini, hatalarını, zaaflarını görmesi ve bunlardan arınarak Ramazan ayını kulluğun simgesel yoğunluğu olarak kabul edip hayatını bu şekilde sürdürmesi lazım.
Yani, Ramazana bir hazırlık yapması şarttır. Bu çerçevede Ramazanın mahiyeti kulun kendisini bir muhasebeye tabi tutmasıdır, arınmasıdır ve bu arınıklık üzerinden Ramazan sonrası 11 ayı da Ramazan ayı gibi yaşama çaba ve gayretine zemin kılmasıdır.
'Aslında Ramazan insana müthiş potansiyel sunuyor.'
- Hocam Ramazan orucunun müminleri ruhen dirilttiğini gözlemliyoruz. Bu dirilmenin içeriğini bize açıklar mısınız?
Ramazan ayı, özellikle oruç ibadeti diğer ibadetlerden farklı olarak insanın çok yoğun bir şekilde hissedeceği bir vasatı bize sunar. Yani aslında biz 24 saat içerisinde sürekli bir kulluk içerisindeyiz. Akşamdan hazırlığa başlıyoruz. Sahura hazırlık yapıyoruz. Sonra teravihe başlıyoruz. Teravihten sonra sahuru bekliyoruz. Sahura kalkıyoruz. Alışkınlıklarımız değişiyoruz.
Bir kere orucun insanda yaptığı en büyük deÄŸiÅŸim, devrim, diriliÅŸ 11 ayın getirdiÄŸi alışkanlığı, o süreklileÅŸtirdiÄŸi alışkanlığı altüst ediyor olmasıdır. Gecenin yarısında sahur vaktinde kalkıyorsunuz, yemek yiyorsunuz, niyet getiriyorsunuz, sabah namazını bekliyorsunuz. Kuran okuyanlar Kuran okuyor, dinleniyor. Ä°ÅŸe gidenler iÅŸe gidiyor. Gitmiyorsa Kuran okuyor, ilmi faaliyetlerine devam ediyor. Yani bununla 16-17 saat oruçlu olduÄŸunu idrak ediyor; susuz oluyor, acıkıyor, meÅŸru ihtiyaçlarından vazgeçiyor. Cinsellikten, yemekten, içmekten kendini sakındırıyor, tutuyor. Ve bunu uzun bir süreye yayıyor. Diyelim ki, bir sadaka verdiniz, bir zekât verdiniz. Yılda bir iki kere… Veya namaz… 5-10 dakika kılıyorsunuz, bitiyor… Ama oruç öğle deÄŸildir. 1 ay sürüyor. Uzun bir zaman dilimi… Nerdeyse günün tümünü o ÅŸuuru besleyecek zeminde yaşıyorsunuz.
Diyor ki Allah: “Al sana! Dirilmek mi istiyorsun? Takva sahibi olmak mı istiyorsun? Arınmak mı istiyorsun? Al bunu doya doya yaÅŸa” Niye? Susadığın zaman oruçlu olduÄŸunu biliyorsun, içmiyorsun. Acıktığın zaman oruçlu olduÄŸunu biliyorsun. Nefsin bir ÅŸey çektiÄŸi zaman almaman gerektiÄŸini biliyorsun. Yani oruç seni 24 saat boyunca ve 1 ay süresince böylece terbiye ediyor. Ä°ÅŸte orucun insanı diriltmesi dediÄŸimiz ÅŸey iÅŸte bu terbiye sonucunda kulun Allah’ı hatırlaması, idrak etmesi ve hayatını ona göre yaÅŸaması ile iliÅŸkilidir. Böyle bir gözeliÄŸi vardır Ramazanın.
Ayrıca Ramazan ayına mahsus bütün ibadetler bir arada ve hayata yayılarak devam ediyor. Sadakalar artıyor, namaz kılmalar artıyor ve dikkati çoÄŸaltıyor. YardımlaÅŸma, toplumsal paylaşım çoÄŸalıyor. Yani topyekûn bir artış ve arınma söz konusu…
'Ramazan ayının kıymeti- harbiyesi o ayın bir gününde, bir gecesinde Kuran nüzulünün başlamasıdır.'
-Bir de Hocam Ramazanın Kuran ayı olduğunu biliyoruz. Müminler için Ramazan ve Kuran ilişkisini biraz açıklar mısınız?
Evet… Ramazanı Ramazan kılan ÅŸey aslında vahiydir. Bu bazen unuttuÄŸumuz bir noktadır ve bu çok tehlikelidir. Ramazan ayının kıymeti- harbiyesi o ayın bir gününde, bir gecesinde Kuran nüzulünün baÅŸlamasıdır. Kadir suresinde bu çok açık ÅŸekilde ifade edilir. Dolayısıyla Ramazan ayını bu kadar kıymetli hale getiren ve diÄŸer kulluk edimlerinden farklı kılan ÅŸey de vahyin onda inmeye baÅŸlamasıdır.
Vahiy bir insanın hayatının bütününde süreklileÅŸtiÄŸi zaman zaten kulluk dediÄŸimiz edim gerçekleÅŸir. Yani ibadetle kulluk arasındaki farkı anlamamız gerekir. Ä°badetler namaz kılmamız, oruç tutmamız, bazı ÅŸeylerden sakınmamız vs. Kulluk ise hayatın bütün katmanlarında Allahın rızasına uygun, ya da Allahın gönderdiÄŸi emir ve nehiylere uygun muttakice bir hayatı süreklileÅŸtirmektir. Vahiy bu kulluÄŸun en baÅŸat öğesidir. Yani vahiy olmazsa kulluk olmaz. Dolayısıyla biz vahiyle beraber hayatımızı düzene sokuyoruz. Allah diyor ki “Namaz kıl” namaz kılıyoruz. Namazı neden kılıyoruz? Allah emrettiÄŸi için kılıyoruz. BaÅŸka bir ÅŸey için namaz önemli deÄŸil. Onun emri olduÄŸu için önemlidir. “Oruç tut” diyor oruç tutuyoruz. Allah emrettiÄŸi için.” Gecenin yarısı kalk yemek ye” diyor, sahur ya... “AkÅŸama kadar bir ÅŸey yeme” diyor. 14-15 saat yemiyoruz, bekliyoruz. Ezan okunuyor hemen iftar açıyoruz. Neden? EmrettiÄŸi için açıyoruz. Yani Allahın emir ve nehiyleri bizim hayatımızın mihenk noktalarını belirliyor. Onu belirleyince Ramazanda bunu en çok hissettiÄŸimiz ve yaÅŸadığımız zemin olduÄŸu için önemlidir. Ama bu önemlilik, Ramazanın bu kıymeti, deÄŸeri Kurandan geliyor. Kuran o yüzden insanın kalan 11 ayının da en önemli ilkeleri olmalıdır ve hayatını ona göre düzenlemelidir. Böyle davrandığı zaman Ramazandan istifade etmiÅŸ olur. Ayrıca vahiy Allah tarafından insanın tarihine yapılan en önemli müdahale ve insanın hayatını ilahi rızaya uygun bir ÅŸekilde yaÅŸamasına zemin oluÅŸturacak yegâne vasıtadır
‘Yani ibadetle kulluk arasındaki farkı anlamamız gerekir.’
Bir ÅŸey daha vardır. Ramazan bir kulun muttaki olmasının vasatını temin eder. Yani bir mümin Ramazana girdiÄŸi zaman muttakidir. Emre riayet eder, nehiylere uyar, kendine dikkat eder, birisi sataÅŸtığı zaman “ben oruçluyum” der. Bu zaman ister istemez bir muttakilik söz konusudur. Ä°nsan Ramazana girdik der ve kendisine bir çeki düzen verir. Kuranı-Kerimde Bakara suresinde “zalikel kitabu la reybe fihi huden lil muttakin” diyor. Yani ‘bu kitap ittika edenler, muttakiler için bir hidayet rehberidir.’ Siz de Ramazan’da bir muttaki olduÄŸunuz için Kuran size de hidayet rehberi olur. Dolayısıyla, Ramazanı aklı başında bir mümin doÄŸru bir ÅŸekilde yani Ramazanın, orucun doÄŸasına uygun davrandığında, aslında hidayet kitabı olan Kuranın da kendisi için hidayet rehberi olmasının da zeminini teÅŸkil etmiÅŸ olur ki bu da ayrıca çok muhteÅŸemdir.
- Hocam, biz aslında orucu, ibadet olarak düşünüyoruz ama dediÄŸiniz, yani benim anladığım Ramazan aslında hem de kulluk bilincini ortaya çıkarmaktır…
Tabii… Bütün ibadetlerin amacı insanın kulluÄŸunun ÅŸuuruna varmasını saÄŸlamaktır. Namaz kılmamızda, oruç tutmamızda, sadaka vermemizde, haramlardan sakınmamızda, helallere yapışmamızda, Kuran okumamızda da kulluk ÅŸuuruna varmamıza zemin hazırlamak vardır.
'Takva dediğimiz şey zaten özel bir şeydir. Bütün ümmetin fertlerinin tek-tek takvalı olmasını beklemek de doğru olmasa gerekir.'
- Hocam Ramazan ayında ki etkinlikler… Bazı insanlar bu etkinliklerin insanları Ramazan ayının asıl maksadından uzaklaÅŸtırılmasına, ruhunu kaybettirmesine neden olduÄŸunu düşünerek tenkit etmektedirler. Siz ne düşünüyorsunuz?
Şöyle bir yaklaşım biçimi geliÅŸtirilmesi gerektiÄŸini düşünüyorum ben. Kültür dediÄŸimiz ÅŸey, Ä°slam kültürü kendi içerisinde bütün toplumu kuÅŸattığı zaman doÄŸal olarak içerisinde bir eÄŸlenceyi de taşır. Yani mesela Ramazan pidesi almak için gidersiniz fırında sırada beklersiniz. Bu bir kültür olmakla beraber sizi orucun farkına vardırır, orucun zevkini tattırır. Yani gidiyorsun çocuk ya da büyük sırada bekliyorsun, sabrediyorsun, sıcak ekmek alıyorsun, eve götürüyorsun. Niye yapıyorsun? Normal ÅŸartlarda hiç kimse gidip fırında sırada beklemez. Ama bu Ramazana has bir ÅŸeydir, bir kültürdür. Bu Ramazanın bereketini, atmosferini, psikolojisini öne çıkaran belirtilerdir. Aşırıya kaçmamak koÅŸuluyla, bunu tamamen eÄŸlence sektörüne, tüketim sektörüne dönüştürmeden tadında yapılırsa böyle etkinlikler yapılabilir... Bunlar geçmiÅŸte de yapılmıştır. Çocukları eÄŸlendirmek için gölge oyunları gibi… Eskilerde de etkinlik yapılıyordu. Panayırlar, kitap fuarları vs. Ä°nsanlar gider iftarını açar oradan bir ÅŸeyler alır, eÄŸlenceli bir ÅŸey izler filan… Bunların her birinin kendi içinde bir ağırlığı vardır. Bunların hepsi Ramazanın kültüre dönük ümmeti, o toplumu kuÅŸatan özelliÄŸi ile iliÅŸkilidir. Ama ÅŸunu unutmamak lazım; Takva dediÄŸimiz ÅŸey zaten özel bir ÅŸeydir. Bütün ümmetin fertlerinin tek-tek takvalı olmasını beklemek de doÄŸru olmasa gerekir. Toplumdaki ahlaki alan açısından her birimiz farklı-farklı ÅŸekillere sahibiz. Yani kimimiz kuranı hızlı okur, 15-20 dakikaya okuyup bitirip kalkıyoruz. Kimi yarım saatte okur, kimi bir saatte. Kimi ömür boyu okur. Sahabeden birisi 7 senesini vermiÅŸ Bakarayı okumak için. Tek-tek ayetleri anlamaya çalışmış, hayatına geçirmeÄŸe çalışmış, öyle yaÅŸamıştır. Bu ahlaki farklılıklardır, hiyerarÅŸidir. Dolayısıyla bütün toplumun aynı düzeyde Kuran ile haÅŸir neÅŸir olmasını, Ramazanı bütün boyutları ile idrak etmesini beklemek yerine toplumun, toplumsallaÅŸmanın kendisinin MüslümanlaÅŸması baÄŸlamında bu yapılanların aşırıya kaçmaması ÅŸartıyla - özellikle altını çiziyorum – bir yere kadar Ramazan atmosferi ile iliÅŸkisinin olduÄŸunu düşünmeliyiz. Tabii ki muttaki için muhsin derecesinde, mümin derecesinde meseleyi ciddiye alan insan için Kurana göre hayatını idame ettirmek, fakir fukaraya yardım etmek, infak etmek, dostlarına arkadaÅŸlarına, akrabalarına iftar vermek, onların ihtiyaçlarını gidermek… Bu artık baÅŸka ÅŸeydir.
'Günümüz kültürü iyiye de kötüye de yorumlana bilir.'
- Asrı-saadet dönemi Ramazanları ve günümüz Ramazanları arasındaki ilişki nedir? Günümüzün Ramazan ruhu o döneme uygun mu?
BaÅŸta da söylediÄŸimiz gibi Ramazanı bir tüketim kültürüne dönüştürmememiz, kapitalizmin nesnesi haline getirmememiz gerekmektedir. Yapılan araÅŸtırmalar doÄŸruysa Ramazan ayında tüketilen gıda diÄŸer aylara göre daha fazla oluyor. Hâlbuki Ramazan ayında daha az tüketilmesi gerekiyor. Yani sahura kalkıyorsunuz birde akÅŸam iftarda yiyorsunuz. Ama öyle bir yığınak yapılıyor ki, insanlar açlıktan ölecekmiÅŸ gibi. Yani görüyorsunuz iÅŸte 5 yıldızlı otellerde yapılan iftarlar, belediyelerin tamamen eÄŸlence sektörüne dönüştürdüğü kutlamalar, hoca efendilerin vaaz aÄŸzıyla dinin özünden çok hikâyeler anlattığı programlar vs… Bunları asrı-saadetteki Ramazanla mukayese yapmamız tabii ki doÄŸru olmaz. Sanırım asrı-saadetle ilgili söylene bilecek yegâne ÅŸey bile bildiÄŸimiz kadarıyla cami merkezli bir yaÅŸam vardır iÅŸte, erkekler önde, çocuklar ortada, kadınlar arkada… Asrı-saadetle iliÅŸkili bir ÅŸey varsa oradadır. Ama ÅŸunu da biliyoruz ki, Peygamber efendimiz bir ay boyunca her gün cemaatle teravih de kılmamıştır. Bu açık ve nettir. Bu sonradan Ä°slam’ın kendisinden hareketle oluÅŸturulmuÅŸ kültürdür. Ve bu kültürü de yabana atmak doÄŸru deÄŸildir. Her kültür iyiye ve kötüye yorumlana bilir. EÄŸer onu olumlu ÅŸekilde kullanırsanız olumlu olur, olumsuz olarak kullanırsanız olumsuz olur. Bazen namaz kılmaya gidiyorsunuz, çok denk geliyor; adam 20+13 rekâtı 20-25 dakikada bitiriyor. Oradan sizin Ramazanın ruhuna uygun gıda almanız, beslenmeniz potansiyel olarak mümkün görünmüyor. Öyle yapacağınıza 4 rekât kılın, 8 rekât kılın, ama tadını alarak kılın. Rükunün farkına varın, secdenin farkına varın, kıyamın farkına varın, dua ettiÄŸiniz ÅŸeyin farkına varın ki, o hakikaten sizin hayatınızı deÄŸiÅŸtirsin. Çünkü Ramazan ayının bir ay sürmesi, 24 saat boyunca bu duyguyu sürekli sana vermesi aslında kulluk ÅŸuuru dediÄŸimiz o ÅŸuurun seviyesinin yükselmesi ile iliÅŸkilidir. EÄŸer bu seviye yükselirse o zaman mümin için tezyin olur, onu süsler, onu gözeleÅŸtirir. Ramazanın bizim ihsanımızı, müminliÄŸimizi, Müslümanlığımızı, muttakiliÄŸimizi güzelleÅŸtirmesi lazım. Bunları güzelleÅŸtirdiÄŸi zaman Ramazan iÅŸlevine kavuÅŸmuÅŸ olur. Ama “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra” diye her kes akÅŸama kadar oruç tuttuk, dışarıda iftarımızı açtık, hurra… Gidelim müzik dinleyelim, eÄŸlenelim, sonra camilere dolalım, kalk eÄŸil, kalk eÄŸil… Öyle bir durumun Ramazan ruhuna uygun olduÄŸunu söylemek de akıl iÅŸi deÄŸildir.
'Åžii’siyle, Sünni’siyle, Alevi’siyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla bütün bu farklılıklarımız Müslümanlık paydası altında bir ve eÅŸittir.'
- Hocam Ãœmmetin hali ortada. Ciddi bir parçalanmışlık bölünmüşlük var maalesef. Ramazan bu durumun onarılması yönünden bize ne katar… Mesela Ramazanda hilalin görülmesi konusunda bile ciddi ihtilaflar meydana geliyor
Yok, hilal konusunu parçalanma olarak değerlendirmemek lazım. Bizim bir gün önce başlamamız, onların bir gün sonra başlaması ve ya bayram namazlarını farklı günlerde kılmamız, farklı coğrafyalarda olduğunuz için problem değildir. Ama aynı coğrafyadaysak iş değişir. Aynı mahallelerdeyseniz, aynı şehirdeyseniz birisi bir gün önce birisi bir gün sonra tutarsa burada bir problem var demektir. Ama coğrafyalar farklıysa bu ayı görmeğe bağlıdır. Bunları ayrışma, çatışma vesilesi olarak değerlendirmek yanlış olur.
Ama ümmetin içerisinde bulunduÄŸu sosyoloji, siyasi, iktisadi durum çok vahimdir. Ä°ÅŸte Irak’ta, Suriye’de olan olayları görüyoruz. Ãœmmet bu alanda siyasi anlamda bir bölünmüşlük yaşıyor. Ama beklenen ÅŸey ne olmalıydı? Biz bu coÄŸrafyada yaşıyoruz. Åžii’siyle, Sünni’siyle, Alevi’siyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla bütün bu farklılıklarımız Müslümanlık paydası altında bir ve eÅŸittir. Peki, bizi parçalayanlar kimler? Avrupa’sı, Amerika’sı, Rusya’sı ve s. – yani, dışarısı. Peki, bunlar bizimle aynı dine mensuplar mı? Hayır. Bunlar bizim hayrımızı isterler mi? Hayır. O zaman biz neden bunların isteklerine çanak tutuyoruz? Onlarla neden birlikte hareket ediyoruz da bir birimizle mücadele diyoruz. Ä°ÅŸte Ramazan ayının muhasebe ayı olması bunu bize saÄŸlamalı. Bunu saÄŸlaması için benim zihnimde belirginleÅŸen iki temel unsura ihtiyacımız var. Birincisi: Bu modern kültür, modern dünya bir sistemdir. Dolayısıyla Müslümanların da bir sistem inÅŸa etmeleri gerekiyor. Entelektüellerin, ilimle, bilgiyle uÄŸraÅŸanların Ä°slam’ın kendisinden hareketle, Müslümanlığın ruhundan beslenmiÅŸ bir sistem. Yani A’dan Z’ye bir müslümanın ne yapması gerektiÄŸini siyasi, sosyal, iktisadi, iÅŸte psikolojik olarak ve ya kulluk edimleri olarak – ne varsa – hayatı bütün olarak kuÅŸatan bir sisteme ihtiyaç var. Fakat bu bilgiyle olacak yani, entelektüellerin, ulemanın sorumluluÄŸunda olmalıdır. Ama bunun yanında her Müslüman hayatı Müslümanca yaÅŸamanın azmi içerisinde olmalıdır. Bakın “azmi” diyorum. Ä°rade beyanında olunması gerekiyor. Ve bir Müslüman için bulunduÄŸu hali MüslümanlaÅŸtırması onun sorumluluÄŸudur. Dünyayı deÄŸiÅŸtirmek gibi bir sorumluluÄŸu yoktur.
Müslüman önce kendini deÄŸiÅŸtirecek ve içinde bulunduÄŸu hali MüslümanlaÅŸtıracak. Her birimiz, her Müslüman harekete geçince, kendini deÄŸiÅŸtirince bakacağız ki, dünya deÄŸiÅŸmiÅŸ. Konunun özü budur. Ama şöyle bir problem de var: Biz topu taca atmayı çok sevdiÄŸimiz için hep baÅŸkalarının deÄŸiÅŸmesini bekliyoruz da kendimizi deÄŸiÅŸtirmeÄŸi ise erteliyoruz. Oysa belki bu Ramazan ayını vesile kılıp her mümin mahallî düzeyde, tekil düzeyde, tikel düzeyde kendi yapması gereken ÅŸeyleri Müslüman’ca yaparak hayatını devam ettirmesidir. Ne olup bittiÄŸine bakmaksızın, sen yapman gereken ÅŸeyi yap. Ulema da, entelektüeller de diyecekler ki, kardeÅŸim bizim bu Batının sistemine karşı, onları geri püskürtecek bir ÅŸeye ihtiyacımız var: Müslüman’ca bakışa, Müslüman’ca düşünceye. Onlar da bunun için kafa yoracaklar, zihin yoracaklar, ne gerekiyorsa onu yapacaklar. Bu ikisi bütünleÅŸtiÄŸi zaman, o zaman bambaÅŸka dünyaya uyanacağız. Yani bütün mesele bu ayı ÅŸuurlu bir ÅŸekilde kullukla geçirmeÄŸe çabalamak, gayret etmek, irade beyanında bulunmak lazımdır. O zaman bazı ÅŸeyler deÄŸiÅŸe bilir.
'Ahlak ve samimiyet temel ilkelerdir.'
- Hocam Müslümanların kendilerini değiştirmeleri konusunda miheng taşı ne olmalı?
Bizim için basit düzeyde ÅŸu var: Ä°slam’ın ahlakı 1500 senedir hiç deÄŸiÅŸmemiÅŸ. Mesela yalan söylemek kötüdür, aldatan bizden deÄŸildir. Hiçbir Müslüman, âlim, hoca bunlara itiraz edemez. Bakın, hayatınızın merkezine aldatmamayı koyun, görün nasıl dünya, toplum, siyaset, sosyoloji deÄŸiÅŸiyor. Ahlak dediÄŸimiz ÅŸey temel ilkelerdir. Yalan söyleme bak nasıl her ÅŸey deÄŸiÅŸiyor. Benim kastettiÄŸim ÅŸey budur. Bir Müslüman ahlakını düzeltecek Müslüman olmak zaten ahlakla iliÅŸkili ÅŸeydir. Sizin namazınız sizi ahlaki olarak düzeltmiyorsa bir anlam ifade etmiyor. Namaz sizi fahşâdan, münkerden, baÄŸydan uzak tutmuyorsa o kıldığınız namazın bir anlamı yok. “An salatihim sâhun” olur o zaman. Bir ÅŸova, bir gösteriye dönüşür. Dolayısıyla buradaki temel vurgu ahlakadır. Ve ahlak 1500 senedir hiç tartışma konusu olmamıştır.
Falan hoca ÅŸu fetvayı vermiÅŸ diÄŸeri bu fetvayı vermiÅŸ, beni hiç ilgilendirmez. Ben kalbime bakarım. Peygamber diyor ya fetvayı buraya, kalbine sor. Bir sürü yamuk fetva veriliyor, mesela faizle ilgili… O zaman kalbine sor, kalbini yokla. Burada en temel ÅŸey samimiyettir. Samimi olunursa yamuk olanların yamukluÄŸunu anlarsın. Hiçbirine uymazsın. Uymadığın zaman da dünyan deÄŸiÅŸmez. Biraz zorluk çekersin, mahrum kalırsın o kadar. Bir de zaten kardeÅŸim, Müslüman olmak mahrum olmak deÄŸil midir? Çünkü Müslüman olmak sınırları kabul etmektir. Müslüman olmak Allahın senin için çizdiÄŸi sınırlarda yaÅŸamayı kabul etmektir. Sınırlar içerisinde yaÅŸamayı kabul etmek de mahrumiyeti kabul etmektir.
- Bu güzel Ramazan söyleşisi için teşekkür ederiz hocam.
Abdulaziz Tantik kimdir:
01.01.1963 Mardin - Mazidağı doğumlu. Adana İmam Hatip Lisesi Mezunu. Evli ve 8 Çocuk sahibi. 4 eseri yayınlanmıştır. Yüzleşme, Şehrin Yalnızlığında Benliğin Aşk Düşü, Fıtrat ve Kulluk adlı kitapları Çıra yayınlarında yayınlandı. İslamcılığın Arayışı ise Pınar yayınlarında yayınlandı. Özgün İrade Dergisi Editörlüğü ve Yazarlığı, Özgün Düşünce dergisi Genel Koordinatörlüğü ve Yazarlığı Özgün Duruş Gazetesi kurucu Yayın Kurulu Üyeliği ve Yazarlığı. Dünyaya Yeni Söz gazetesinde yazıları yayınlanmıştır. Halen dusuncemektebi.com sitesinde yazıları yayınlanmaktadır. Muradiye İlim Merkezinde Eğitim faaliyetlerini yürütmektedir...
Henüz yorum yapılmamış.