Güncel
Brexit, Türkiye için fırsat olabilir mi?
AB ile İngiltere arasında ayrı da müzakere edilecek bir serbest ticaret anlaşmasını temel alacak bu yeni ilişki modeli Türkiye açısından da bir fırsat olarak görülebilir.
Beklenmeyen oldu ve BirleÅŸik Krallık AB’den ayrılmaya karar verdi. Yüzde 52 oranında destek bulan “Brexit” senaryosunun baÅŸta Avrupa BirliÄŸi’nin ama aynı zamanda Türkiye- AB iliÅŸkilerinin yörüngesi üzerinde önemli etkileri olacak.
Öncelikle Britanya adalarındaki seçmenin bu kararı ile tarihte ilk defa olarak bir ülke AB’den çıkma yönünde bir irade sergilemiÅŸ oluyor. AB AntlaÅŸması’nın 50. maddesine göre, BirleÅŸik Krallık ile AB iki yıllık bir süre içinde ayrılık müzakerelerini tamamlamak zorundalar.
Bu süre zarfında AB açısından en büyük güçlük, BirliÄŸin diÄŸer ülkelerindeki aşırı saÄŸ ve popülist partilerin yükseliÅŸini durdurmak olacak. Daha geçtiÄŸimiz haftalarda Avusturya’da yapılan baÅŸkanlık seçimlerinde aşırı saÄŸ partinin adayı yüzde 50’ye yakın bir oy aldı. Mayıs 2017’de Fransa’da yapılacak baÅŸkanlık seçimlerinde en önde giden aday, aşırı saÄŸ Ulusal Cephe Partisi’nin adayı Marine Le Pen. Keza AB’nin bir diÄŸer kurucu ülkesi Hollanda’da AB ve göçmen karşıtı söylemi ile en fazla büyüyen Wilders’in partisi oldu.
Avrupa’nın önündeki iki yol
Dolayısıyla Brexit sonrası AB çok kritik bir eÅŸiÄŸe geldi. Ya popülist partilerin gücüne teslim olacak ve son yarım yüzyılın en baÅŸarılı sayılabilecek siyasi bütünleÅŸme hareketinin dağılmasına seyirci kalacak ya da tam tersine bu tehlikeyi bertaraf edecek politikalar çerçevesinde yeni bir uluslarüstü ve toplumsal mutabakat geliÅŸtirip, Ä°ngiltere’nin de AB’yi terketmesinden istifade ile AB’nin siyasi yapılanmasını daha üst bir seviyeye taşıyacak.
AB bu tercihini yaparken, Ä°ngiltere de benzer zorlukta bir tercihle karşı karşıya kalacak. Zira Ä°ngiltere veya en azından Brexit’i desteklemiÅŸ kesimler aslında imkansız bir formülün arayışındalar.
Londra bir yandan AB Tek Pazarı’na eriÅŸimini garanti almaya çalışırken diÄŸer yandan AB ile egemenlik paylaşımını da sonlandırmak istiyor. Ancak AB Tek Pazarı’na tam eriÅŸim ancak AB’nin müktesebatını kabul etmekle mümkün.
Bu tercih, aslında AB’nin egemenliÄŸini de kabul etmekle eÅŸanlamlı. Sonuçta Tek Pazar’a dair kurallar Brüksel’de AB kurumları tarafından oluÅŸturulacak, AB dışında kalmış ülke statüsü ile Ä°ngiltere de bu kuralların oluÅŸumuna katkıda bulunmadan bunları üstlenmekle yükümlü olacak.
Ä°ngiltere gibi bir imparatorluk geçmiÅŸi, devlet geleneÄŸi ve demokrasi tecrübesi bulunan bir ülkenin AB’ye bu kadar üst düzeyde bir siyasa bağımlılığını kabul etmesi hele hele Brexit sonrasında pek gerçekçi gözükmüyor. O nedenle Ä°ngiltere’nin AB Tek Pazarı’na tam eriÅŸim hedefinden feragat ederek AB ile daha farklı bir iliÅŸki modeli kurgulaması gerekecek.
Türkiye için bir fırsat olabilir mi?
Her hâlükârda AB ile İngiltere arasında ayrıca müzakere edilecek bir serbest ticaret anlaşmasını temel alacak bu yeni ilişki modeli Türkiye açısından da bir fırsat olarak görülebilir.
Zira bu son gelişmeye Türkiye açısından bakıldığında da ilk aşamada olumsuz sonuçlarının ağır bastığı söylenebilir.
Öncelikle Brexit senaryosu, Türkiye’nin AB üyelik sürecini en fazla desteklemiÅŸ ülkelerden birinin AB dışında kalması sonucunu beraberinde getirecek. BaÅŸka bir deyiÅŸle, Türkiye AB içindeki en büyük ve önemli müttefikini kaybetmiÅŸ olacak. Dolayısıyla zaten büyük ölçüde suni teneffüste olan tam üyelik sürecini ilerletmesi daha da zor olacak. Ãœstelik Brexit sonrasında Avrupa’nın diÄŸer ülkelerinde yükselmesi beklenen popülist siyasi hareketler, Türkiye’nin tam üyelik sürecinin ilerletilmesini daha da güçleÅŸtiren bir siyasi arka plan oluÅŸturacaklar.
Son olarak Türkiye’deki siyasi iradenin de AB kriterlerini içselleÅŸtirme yönünde bir iÅŸtahının olmadığı son yıllarda özellikle görüldü. Dolayısıyla bu ortamda Türkiye’nin AB’ye üyelik trenini artık kaçırdığını teslim etmek lazım. Ä°ki tarafın da burada önemli bir sorumluluÄŸu var.
Tarihi olarak nitelendirilebilecek bir birlikteliÄŸin bu siyasi konjonktürde ve de öngörülebilir gelecekte taçlanması imkanının artık ortadan kalkmış olduÄŸu ifade edilebilir. Bu nedenle Brexit ile baÄŸlantılı olarak geçtiÄŸimiz günlerde gündeme gelen Türkiye’de AB üyeliÄŸi konusunda bir referandum tertiplenmesi önerisi de gecikmiÅŸ ve iliÅŸkilerin geleceÄŸi bakımından zaten sonuçsuz kalmaya mahkum bir öneri olarak görülebilir.
Türkiye’nin de önümüzdeki vadede, aynen Ä°ngiltere gibi, AB ile iliÅŸkisini yeniden tanzim etmesi gerekecek. Hedefi tam üyelik olmayan ve bir deÄŸerler ortaklığından ziyade bir menfaat ortaklığı üzerine bina edilecek bir iliÅŸki modelinden bahsediyor olacağız.
Zaten mülteci anlaÅŸması ile böyle bir iliÅŸki modelinin tohumları atılmıştı. Bu anlaÅŸma, iki tarafın da ortak menfaati olan bir alandaki iÅŸbirliklerinin çerçevesini belirliyordu. Åžimdi, bu yaklaşım diÄŸer potansiyel iÅŸbirliÄŸi alanlarına da geniÅŸletilecek. ÖrneÄŸin ekonomik bütünleÅŸmenin ilerletilmesi için gelecek yıl içinde Gümrük BirliÄŸi’nin derinleÅŸtirilmesine yönelik müzakereler baÅŸlayacak. Veya terör ile mücadelede daha etkin bir iÅŸbirliÄŸine gidilmesinin koÅŸulları konuÅŸulacak.
Bu açıdan bakıldığında aslında Ä°ngiltere’nin AB ile oluÅŸturacağı iliÅŸki modelinin Türkiye-AB iliÅŸkilerinin geleceÄŸi açısından da belirleyici olacağı görülebilir.
Türkiye de nihayetinde Ä°ngiltere gibi AB’ye üye olmadan AB ile en ileri derecedeki bir entegrasyon seviyesini yansıtacak bir iliÅŸki modelinin arayışında olacak.
Bununla beraber Türkiye, Ä°ngiltere’nin aksine, AB üyelik hedefini kaybetmekle, çaÄŸdaÅŸ demokratik normlara ulaÅŸma çabasını, demokratik standartlarını yükseltmek için en ihtiyaç duyduÄŸu dış dinamikten mahrum olarak devam ettirmek zorunda kalacak.
Sinan Ülgen, Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Başkanı.
Henüz yorum yapılmamış.