Güncel
Entegrasyon ne zaman başlıyor?
Türkiye, sığınmacılara sunulan fiziksel imkanlar ve mevcut hizmetler kadar, daha fazla ekonomik ve sosyal yaşam ortamı ve toplumsal uyum çalışmasına da kafa yormak durumunda. Suriyeli sığınmacılara misafir olarak bakmaktan öte yeni bir politik bakışa ihtiyaç duyulmaktadır.
- Dr. Sare Aydın / KADEM Başkanı
YaÅŸanan çatışmaların sonucunda 470 bin (Suriye Politika AraÅŸtırma Merkezi-SCPR) kiÅŸi hayatını kaybederken, yaklaşık 12 milyon Suriyeli evini terk etmek zorunda kaldı. OluÅŸan bu ÅŸiddet ortamı 5 milyonu aÅŸkın Suriyeli’nin anavatanlarını terketmelerine ve komÅŸu ülkelere sığınmak zorunda kalmalarına neden oldu. Türkiye, uyguladığı “Açık Kapı Politikası” çerçevesinde giriÅŸ yapan hiçbir Suriyeliyi geri göndermeyerek, hayatta kalma mücadelesi veren Suriyeli sığınmacılara “Geçici Koruma Statüsü” vermiÅŸtir. Türkiye, Suriye’nin ÅŸiddet ortamında canlarını, mallarını kaybeden milyonlarca insana sahip çıkarak tüm dünya kamuoyuna önemli bir insanlık dersi verdi.
Türkiye, sahip olduğu imkanlar çerçevesinde sayıları 2,7 milyonu bulan Suriyelilere mümkün olan en iyi olanakları sunmaya çalıştı. Bu çabada da geri adım atmadan elinden geleni yapmaya devam ediyor. Türkiye sınıra yakın bölgelerde kurulan 26 barınma merkezi, fiziksel imkanlar ve eğitim ve sağlık gibi hizmetler ile uluslararası standartların çok üzerinde bir misafirperverlikle Suriyeli sığınmacılar için savaşın acısını bir nebze de olsa hafifletmek için gerekli ortamı sağlamaya çalışıyor. Barınma merkezleri dışında kalan 2,5 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacıya da hem devlet hem de sivil toplum elinden geldiğince destek oluyor.
Sığınmacı kadın olmak
Türkiye savaşın başından bu yana, Suriyeli sığınmacıların ihtiyaçları için neredeyse baÅŸka hiçbir ülkeden güçlü bir destek görmeden 10 milyar doların üzerinde harcama yaptı. Elbette ki arzu edilen savaşın sona erdiÄŸi, güvenli ve istikrarlı bir Suriye’ye en kısa zamanda yeniden ulaşılması ve sığınmacıların ülkelerine geri dönebilmeleri. Ancak bugün bulunduÄŸumuz ÅŸartlarda bu beklentinin gerçekleÅŸme olasılığı bir hayli düşük ve artık Türkiye sığınmacılara sunulan fiziksel imkanlarve mevcut hizmetler kadar, daha fazla ekonomik ve sosyal yaÅŸam ortamı ve toplumsal uyum çalışmasına da kafa yormak durumunda. Åžehirlerimizde aramızda Suriyeli sığınmacılara misafir olarak bakmaktan öte yeni bir politik bakışa ihtiyaç duyulmaktadır,
Bu noktada sığınmacılar için yaratılacak her türlü insani, fiziki ve finansal kaynağın, ülkemizin ve sığınmacıların yaÅŸam standartları açısından büyük önem taşıdığı bir döneme girdiÄŸimizin bilincinde hareket etmek durumundayız. Bugüne kadar 10 milyar dolarlık bir tutarı insani bir amaç uÄŸruna harcamaktan çekinmeyen Türkiye kendisine karşı her fırsattaçifte standart uygulamış olan olan Avrupa BirliÄŸi ile de bu çerçeveden gerekli anlaÅŸmayı yaptı. Her türlü zorluÄŸa, eleÅŸtiriye ve geçmiÅŸten gelen güvensizlik ortamına raÄŸmen sığınmacıların ÅŸartlarının iyileÅŸtirilmesi için tüm bu olumsuzlukları bir kenara bırakarak anlaÅŸmanın hayata geçmesi için diplomatik tüm kanalları kullandı. Bu süreçte Türkiye’nin zaten geçmiÅŸten gelen haklarının ve müzakerelerin devam etmesine iliÅŸkin beklentisi de iliÅŸkilerdeki güven ortamının yeniden tesis edilmesi için iki taraf adına atılması gereken bir adım olarak görüldü.
Ancak en başından bu yana Türkiye’nin sığınmacıların yaÅŸama standartlarını önceleyen bu yaklaşımı ve bütün bu iyi niyeti, Avrupa BirliÄŸi tarafından yine konuyla alakası olmayan kriterlerle sekteye uÄŸratılmaya çalışılıyor. Velhasıl Avrupa’nın Suriyeli sığınmacılara karşı sınırlarını keskin tel örgülerle kapatması, dini kimliÄŸine bakarak sığınmacı kabul etmek gibi seçmeci bir yaklaşım geliÅŸtirmesi Avrupa’yı evrensel insan hakları karnesinde sınıfta bırakıyor. Suriye’nin yakın coÄŸrafyası Ä°slam dünyasının duyarsızlığı büyük bir hayal kırıklığı olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bu süreçte Türkiye baÅŸta olmak üzere sığınmacıların yükünü çeken ülkelere destek saÄŸlanması gerekirken, mesele ile iliÅŸkisi olmayan baÅŸka pazarlıkların masaya konulması, AB’nin konuyu çıkarcı-sığ bir bakış açısı ile ele aldığını da net bir ÅŸekilde gösteriyor.
Resmi istatistiklere göre Suriye’den ayrılan sığınmacıların yüzde 80’ini kadın ve çocuklar oluÅŸturuyor. Korumasız, savaÅŸ ve sonrası psikolojik sorunlarla karşı karşıya olan Suriyeli kadınlar ve çocuklar özel koruma mekanizmalarına ihtiyaç duyuyor. Ãœlkemizde bulunan pek çok sığınmacı kadın da savaÅŸ sonrası travmasınıatlatamamış, hayatta kalabilmek, çocuklarına bakmak için ne yapacağını bilememenin çaresizliÄŸi içinde. Sığınmacı kadınlarda, aile üyelerinden ayrılma, finansal, sosyal, fiziksel koÅŸulların deÄŸiÅŸimi, ev kadını, giriÅŸimci veya çalışa kadın vb. önceki rollerin kaybı ya da deÄŸiÅŸimi, sosyal desteÄŸin kaybı, kültürel farklılıklar,travma sonrası stres bozukluÄŸu gibi psiko-sosyal uyum sorunları yaygın bir ÅŸekilde görülmektedir.
Çocuklarının ve ailesinin bakımını üstlenmek mecburiyetinde olan Suriyeli kadınların yüzde 64’ünün ilkokul ve altı eÄŸitim düzeyinde olması ve birçoÄŸunun Suriye’de yaÅŸadığı dönemde çalışma hayatının olmaması da ciddi bir eÄŸitim ve eÄŸitimle beraber gelecek güçlendirme çalışmalarının ihtiyacını ortaya koymaktadır. Kadınların okuma yazma, mesleki eÄŸitim ve yasal haklar eÄŸitimi ile güçlendirilmesi, istismara karşı korunması için atılması gereken adımlardan. Bununla beraber pek çok kadın hatta mültecilere yardım etmeye çalışan kamu ve sivil toplum kuruluÅŸu devletin mültecilere sunduÄŸu yasal haklardan bihaber oldukları için sunulan hizmetlerden yararlanamamaktadır. Bu sebeple kamu-sivil toplum-vatandaÅŸlar üçgeni arasındaki bilgi akışının aktif olarak saÄŸlanması yönünde yapılacak çalışmalara öncelik verilmelidir. Bu noktada özellikle toplumsal gerginliklerin artmadan önüne geçilmesi noktasında hepimize önemli roller düşüyor.
Entegrasyonda geç kalmayalım
Savaşın ilk yıllarından itibaren Türk halkı geçmiÅŸten tevarüs ettiÄŸi engin yardımseverlik ve hoÅŸgörü ile misafir olarak kabul ettiÄŸi mültecilere kucak açtı. Fakat galibi olmayan savaşın uzun sürmesi ve ne zaman sona ereceÄŸinin kestirilememesi ev sahibi olan yerel halkta da bıkkınlık ve bezginlik yarattı. Yakın gelecekte ülkemizde yanı başımızdaki Avrupa’da gittikçe yaygınlaÅŸan yabancı düşmanlığı, kendisinden olmayana karşı toleranssızlık gibi sorunlarla karşılaÅŸmamak için bugün tüm kamu kurumlarına, sivil toplum kuruluÅŸlarına ve medyaya, her iki halkın birbirini anlayabileceÄŸi, empatiyapabileceÄŸi, entegrasyon odaklı birlikte yaÅŸam kültürünün geliÅŸtirebileceÄŸi platformlar oluÅŸturmak ve ortak geleceÄŸimize, insani deÄŸerleri merkeze alan bir kamuoyu oluÅŸturmak önemli bir görev olacaktır.
Küresel insani yardım politikalarının belirleneceÄŸi BM Dünya Ä°nsani Yardım Zirve’si geçtiÄŸimiz ay 173 ülke 55’i devlet ve hükümet baÅŸkanı, 60’ı aÅŸkın bakan ve 40’tan fazla uluslararası örgüt düzeyinde katılımla Ä°stanbul’da gerçekleÅŸti. BM tarihinde ilk defa insani yardım adı altında gerçekleÅŸen zirvenin Türkiye’de gerçekleÅŸmiÅŸ olması Türkiye’nin insani yardım çalışmalarındaki baÅŸarısına dünyanın dikkatini çekmekte baÅŸarılı olmakla birlikte zirvede masaya yatırılan konuların aciliyeti itibariyle de önemliydi.
İnsanlığın içinde bulunduğu dar boğaz için bir umut niteliği taşıyan zirvede iki gün boyunca savaş, doğal afetler, iklim değişiklikleri gibi insanlığın büyük mağduriyetlere yol açan sorunlar karşısında uluslararası yük paylaşımı, sürdürülebilir bir uluslararası yardım sistemi kurulması, sivillerin savaşlardan korunması, kalkınmanın herkesi kapsaması konularına vurgu yapıldı. Cinsiyete dayalı şiddet konusu masaya yatırılarak sorunun çözümünde köklü politikalara, yol haritalarına duyulan ihtiyaç ve erkeklerin çözüme dahil olmasının önemi üzerinde duruldu.
Yardımların yerelden yürütülmesi için yerel yardım kuruluşlarının güçlendirilmesi, nakit para transferinin geliştirilmesi, yerel aktörlerin mali araçlara erişiminin kolaylaştırılması ve proje bazlı olmayan mali kaynakların artırılması gündemde olan önerilerdi.
Zirve’de uluslararası toplumu eleÅŸtiren ErdoÄŸan, BM’yi ve Güvenlik Konseyi’nin bu süreci yönetmedeki acziyetini dile getirirken, zirvenin bir zihniyet deÄŸiÅŸiminin miladı olması yönünde temennide bulundu. ErdoÄŸan’ın kalkınma odaklı insani yardıma öncelik verilmesi konusuna dikkat çekmesi ve zirveye iÅŸ dünyasından yoÄŸun katılımın olması yeni paydaÅŸların çözüme dahil olması yönünde bir geliÅŸme olarak deÄŸerlendirilebilir.
Vicdanını yitirmiş dünya
G7ülkelerinden ve Güvenlik Konseyi üyelerinden başkan düzeyinde katılan tek lider olan Almanya Başbakanı Angela Merkel, zirveye katılan ülkelerden verdikleri sözleri tutmalarını istedi. Birçok ülkenin çoğu zaman somut projeler için verdikleri mali yardım sözünü yerine getirmediğini bunun üzerine projelerin sona erdiğini belirtti.
Kendisi de bir mülteci aileden gelen BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon güçlü ve zengin ülkelerin zirveye katılmamış olmalarından yakınmakla beraber onların zirveye katılmamış olmasının harekete geçmemek için bir mazeret olamayacağını ifade etti. Zirvenin uluslararası topluma, başka bir gelecek kurma şansını verdiğini, bu fırsatı yakalayıp, değişim için bir işaret verelim çağrısında bulundu.
Verilen sözlerde durulmamasından dolayı yapılan tüm eleÅŸtirilere ve kimi ülkelerin ilgisizliÄŸine raÄŸmen “Dünya Ä°nsani Zirvesi” insani sorunların sadece insani yardımla çözülemeyeceÄŸinin anlaşılması bu doÄŸrultuda çok boyutlu ve çok paydaÅŸlı stratejilerin üretilmesinin gerektiÄŸini dünyaya deklare etmesi açısından önemli bir geliÅŸme olarak deÄŸerlendirilebilir.
Nihayetinde Suriyeli Mültecilere yönelik Türkiye’nin mevcut korumacı ve misafir etme politikasından çıkıp toplum ile sosyo-ekonomik ve kültürel siyasal açıdan entegre olabilecek bir ikinci adım olan entegrasyon politikalarına geçiÅŸ önünde durmaktadır. 1960’larda Avrupa’ya misafir işçi (GastArbeiter) statüsüyle giden Türklerin kısa zamanda gerek alıcı gerek gönderici ülke tarafından kısa zamanda geri dönmesi beklenirken dördüncü kuÅŸaÄŸa kadar ilerlediÄŸini unutmamak gerekir.
Henüz yorum yapılmamış.