Güncel
Türkiye şecaat sahibi lider ülke
Türkiye, dönüşerek demokratikleşecek ve milletine yararlı bir devlet haline gelecekse, devlet-i fazıla olacaksa bunun için bilinçli bir şecaat şarttır! Çünkü toplumların var olabilme yolu buradan geçiyor ve dönüşümlerin özgün bir varlık inşa etmesi için şecaatten başka çıkış yolu yok.
- Adnan Boynukara / AK Parti Adıyaman Milletvekili
Algı ve tahammülsüzlük
Ä°nsan haklarına iliÅŸkin en önemli kavramlardan birisi de düşünce ve ifade hürriyetidir. Ä°nsan Hakları SözleÅŸmesi’nin (AÄ°HS) 10. maddesi konuya iliÅŸkin çerçeveyi; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir, bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar” ÅŸeklinde açıklanmaktadır. YaÅŸam hakkıyla birlikte, çoÄŸu hak ve özgürlüğün adeta ön koÅŸulu olan düşünce ve ifade hürriyeti, günümüz demokratik sistemlerini var eden temel meÅŸruiyet kaynaklarındandır. Toplumda kanaat oluÅŸumunun ve kamusal tartışmanın varlığı bu kaynaktan beslenir ve tıpkı ekonomide olduÄŸu gibi fikir piyasasındaki rekabet de ‘en iyi’nin kazanması için yegane yöntemdir.
Sahip olduğumuz gelenek, ihtilaflarımızı öteden beri rahmet kaynağı olarak görmüş ve gerçeğin fikirlerin çarpışmasıyla doğacağını kabul etmiştir. Dolayısıyla, hoşa gitmeyen, rahatsızlık veren, hatta şok eden fikirlerin, en az zararsız ve etkisiz gibi görülen, makul ve makbul sayılan fikirler kadar hoşgörüyle karşılanması gerektiğine inanmıştır. Bu bağlamda; demokratik hoşgörü, yeri ve zamanı geldiğinde vazgeçilebilecek bir lütuf değil, bireysel özgürlüklerin başlıca teminatı ve ihmal edilmesi imkansız bir görev olarak algılanmalıdır. Bunu sınırlayan tek faktör ise şiddettir!
Kısaca izah etmeye çalıştığımız bu çerçeve, genel anlamda üzerinde çoÄŸu ittifak edilen bir çerçevedir. BahsettiÄŸimiz algıyı oluÅŸturmak isteyen siyasi anlayışlar da bu deÄŸerlendirmeye katılır! Ancak kendileriyle aynı düşünceyi paylaÅŸmayan kesimlerin bu konudaki taleplerine ve haklarına saygısızlık etmek konusunda ise pervasızlaşırlar. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın anayasal yetkilerini kullanması konusunda gösterilen tahammülsüzlük, düşüncelerini açıklama konusunda daha yüksek bir tonda sergilenir. Yaptığı her açıklama tahammülsüzlükle karşılanır ve oluÅŸturmak istedikleri algının biçimlenmesine malzeme olarak servis edilir. Bu tutum kendini, düşünce ve ifade hürriyetine tahammülsüzlük ÅŸeklinde ortaya koyuyor! Algı oluÅŸturmak için kullanılan ‘otoriterlik’, ‘diktatöryal eÄŸilim’gibi kavramlar gerçeÄŸi izah etmiyor. Bunlar, ilgili tarafların beslenme kaynağı! Bu noktada üzerinde durmamız gereken ve var olan durumu izah eden kavram ise ÅŸecaattir. Åžecaat; inandığı deÄŸerler uÄŸruna mücadele etmek ve sıkıntıları göze alarak bu deÄŸerleri korumaya çalışmak için sergilenen ahlaki duruÅŸu izah eden bir kavramdır. Cesaret, yiÄŸitlik gibi anlamlara gelen ÅŸecaat, ahlaki literatürde öfke duygusunun akla itaat etmek suretiyle kazandığı itidal halidir ve korkaklığın karşıtıdır. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’a karşı yürütülen kampanya iki temel noktaya dayandırılıyor. Biri asıl konu, diÄŸeri asıl konuyu gölgelemek için kullanılan konu! Asıl konu ErdoÄŸan’ın ülkenin, milletin çıkarlarını korumasındaki kararlılığı, bunu gölgelemek için kullanılan ise gündeminde olan konular hakkında görüşlerini açıklamasıdır. ErdoÄŸan, görüşlerini kimseye dayatmıyor. Ortak doÄŸruya ulaşılması için çaba yürütüyor. Düşünce ve ifade hürriyetinden dolayı, saygılı olmak gerekiyor! Ä°stenilen; susan, görüş açıklamayan ve kimi güç merkezlerinin dayattığı düşüncelerin sözcülüğünü yapan bir cumhurbaÅŸkanı ise bu mümkün deÄŸil. Bu, eskinin alışkanlığı! Åžu an; halk tarafından seçilmiÅŸ ve halk ile doÄŸrudan iletiÅŸimi tercih eden bir cumhurbaÅŸkanı var. Åžal/gölgelemek olarak kullanılan bu konuyu bir kenara bırakırsak, ErdoÄŸan’ın hedefe konulmasının asıl nedeni, çarpık dünya siyaseti ve bölgemizde yürütülen terörist faaliyetlere karşı sergilediÄŸi tutumdur! Bu, cumhurbaÅŸkanının anayasal sorumluluÄŸunun gereÄŸidir ve ülkenin/milletinin çıkarlarını koruma çabasıdır. Kirli ve kanlı politikalara karşı ahlakı ve vicdanı merkeze koyan politik bir tutumdur!
Teröre susalım mı?
Batı ve DoÄŸu’nun salt coÄŸrafik bir tanım olmadığı, iÅŸ görme biçimi ve ahlaki duyarlılıkla da doÄŸrudan ilgili olduÄŸu, uluslararası iliÅŸkilerde çok daha net ortaya çıkar! Batılıların, OrtadoÄŸu ve diÄŸer devletlerin hepsinde yer altı örgütleri ile iliÅŸki kurdukları bilinir. SoÄŸuk SavaÅŸ dönemi koÅŸullarına iliÅŸkin Gladyo örgütlenmesini sürdürdükleri konusunda kuÅŸku yok. Gerekçesi ne olursa olsun, illegal terör örgütleri üzerinden ülkelerin iç siyasetine müdahil olmaya çalışmak ve terör faaliyetleri üzerinden yeni dizaynlara yönelmek evrensel bir suçtur! Bu konuda o kadar pervasızlar ki yürüttükleri süreçleri garantiye almak için farklı unsurlarla iliÅŸki kurmayı da ihmal etmezler! Yerine göre solcu, sosyalist, dinci ve ayrılıkçılar ile ayrı ayrı veya birlikte iÅŸ tutarlar. Ya da stratejik ve jeopolitik olarak hangi proje/örgüt daha kullanışlı iÅŸ, onu öne çıkarırlar. Uluslararası fonlar üzerinden desteklerler. Ä°ÅŸte, DoÄŸu toplumları ve yöneticileri, bu tür terör örgütlerine karşı muvazaasız ve hakiki bir mücadeleye girdiklerinde, yani kendilerini savunduklarında, ‘diktatör’ kavramı üzerinden itibarsızlaÅŸtırılmak için kampanyaların hedefine konulurlar! Bunun yerelde karşılık bulması için ise ‘proje desteÄŸi’ adı altında fonlanan ve Batıya gönüllü kulluk eden unsurları kullanırlar. ErdoÄŸan bu çarpık, kirli ve kanlı iÅŸbirliÄŸine itiraz ettiÄŸi için bahsettiÄŸimiz suçlamalara maruz kalıyor. Bu kirli ve kanlı oyunu deÅŸifre ettiÄŸi gün ‘diktatörlükle’ suçlanmaya baÅŸlandı!
Biz biliyoruz ki; Türkiye, dönüşerek demokratikleÅŸecek ve milletine yararlı bir devlet haline gelecekse, devlet-i fazıla olacaksa bunun için bilinçli bir ÅŸecaat ÅŸarttır! Çünkü toplumların var olabilme yolu buradan geçiyor ve dönüşümlerin özgün bir varlık inÅŸa etmesi için ÅŸecaatten baÅŸka çıkış yolu yok. Yenilenme ve inÅŸa aÅŸamasında, ısrarla ‘diktatörlük’ denilen duruÅŸa, gerekliliÄŸin en temel dinamiÄŸi olarak, kendini savunma anlamında ‘ÅŸecaat’ diyoruz. Bu bir süreçtir ve ÅŸecaat aÅŸaması; cesaret, kararlılık, yapılması gerekeni kararlılıkla yapmak ve metanettir. Bu anlamda; ErdoÄŸan, Batı’nın iç ve dış kirli oyunlarını deÅŸifre eden sembol kiÅŸidir. Yeni Türkiye’nin yapıp ettikleri ise cahil cesareti deÄŸil, ileriki zamanlarda daha iyi anlaşılacak olan, tarihin kırılma dönemlerinden birinde kendini gelecek yüzyıla hazırlamaktır!
Henüz yorum yapılmamış.