Dünya
Orlando saldırısı ve Amerika-İslam ilişkisi üzerine düşündürdükleri
Orlando saldırısının tekrar gündeme getirdiği İslam, terörizm ve Amerika ilişkisi, başkanlık yarışının ötesinde artık hem Amerikan siyaset gündeminin hem de kimlik savaşlarının önemli bir parçası. Amerikan halkı Kasım seçimlerinde birçok sosyo-ekonomik ve siyasi meselenin dışında, Amerika’nın kendi kimliği ve İslam’la ilişkisinin nasıl kurulması gerektiği üzerine de bir karar vermiş olacak.
- Kadir Üstün / SETA Washington Direktörü
Trump’ın popülist, ırkçı ve ayrımcı ifadeleri Amerika’nın tıkanmış siyasetinden ve yeterince hızlı büyümeyen ekonomisinden dolayı kızgın kitleleri etkilemeye devam ediyor ancak bu eÄŸilimlere karşı duran ve Amerikan kimliÄŸinin daha katılımcı, çoÄŸulcu ve çok kimlikli olması gerekenlerin varlığını azımsamak hata olur. Kasım ayındaki seçimlerin Trump-Clinton yarışının ötesinde, Amerikan kimliÄŸinin nasıl olması gerektiÄŸine iliÅŸkin adeta bir referandum anlamına da geleceÄŸini söylemek mümkün. Mevcut siyasi sistemden memnuniyetsizliÄŸin ülkenin liderliÄŸini Trump gibi korku siyaseti ve yüzeysel bir popülizm üzerine kurgulayıp göçmen ve Müslüman grupları da ‘öteki’ ilan eden birine emanet etmeyeyetecek seviyede bir enerji üretip üretemeyeceÄŸini bekleyip görmemiz gerekecek. Bunun karşısında ülkenin gitgide ‘beyaz’ karakterini yitirmesini (projeksiyonlar 2050’ye kadar ABD nüfusunun yarısından çoÄŸunu beyaz olmayan kesimlerin oluÅŸturacağını öngörüyor) benimseyen ve daha çok ekonomik adaletsizlik üzerine odaklanan kesimlerin Trump’ı durdurup durduramayacağı da mevcut Amerikan kimlik kavgasının seyriyle ilgili bir fikir verecek.
Bir Amerikan hikayesi
Orlando saldırısı sonrası saldırının faili Omar Mateen’le ilgili detaylar aslında oldukça tipik bir ‘Amerikan hikayesini’ andırıyordu. Akli ve ruhi dengesinin yerinde olup olmadığı belli olmayan, daha önce güvenlik güçlerinin radarına takılmış ancak ciddi somut delil olmadığı için salıverilmiÅŸ, otomatik silah edinmede zorluk çekmemiÅŸ ve kiÅŸisel krizini büyük bir katliam gerçekleÅŸtirerek toplumun ana gündeminin parçası haline getirmeye çalışan bir kiÅŸilik. Olay yerine intikal eden polislerle konuÅŸmalarında DAEÅž ve Hizbullah üyesi olduÄŸunu söyleyecek kadar bu örgütlerin bilgisinden uzak, ancak yaptığı katliamı kendince meÅŸrulaÅŸtırmak için son anda bir etiket bulan kafası karışık bir karakter. Ancak bu ve bunun gibi diÄŸer verilerin Amerikan toplumunun bir zaafı veya baÅŸarısızlığının ürünü ve nihai anlamda bir Amerikan hikayesi olabileceÄŸini kabullenmek istemeyen bir kısım siyasetçi ve gazeteciler, Mateen’i OrtadoÄŸu kaynaklı bir terörizm hikayesi perspektifinden deÄŸerlendirmeye daha yakın durdular. FBI ve diÄŸer güvenlik güçlerinin epeydir tartıştığı ve korkulu rüyası haline gelen DAEÅž’den ilham alan ‘yalnız kurt’ saldırılarından birine benziyordu Orlando saldırısı. Ancak halen DAEÅž’le direk baÄŸlantısı kurulabilmiÅŸ deÄŸil ve Mateen’in birçok baÅŸka kiÅŸisel sebeple hareket ettiÄŸine iliÅŸkin veriler çok daha güçlü. Bu durumda saldırının OrtadoÄŸu kaynaklı bir terör hadisesi olarak tanımlanması ve ‘Amerikan hikayesi’ emarelerinin adeta göz ardı edilmesi artık mümkün olmayacak görünüyor. Dolayısıyla terörle mücadele gündemini tekrar ana gündem maddesi yaparak IŞİD’in Amerika için varoluÅŸsal bir tehdit olduÄŸunu ve adeta apokaliptik bir mücadele verildiÄŸini iÅŸlemeye çalışan Trump gibi siyasetçilerin iÅŸi daha da zor hale geliyor.
ABD’nin DAEÅž’le bitmeyen savaşı
San Bernardino saldırısının Orlando saldırısına göre daha klasik ‘OrtadoÄŸu kaynaklı terör’ diskuruna oturduÄŸunu ve bunun Trump’ın iÅŸine yaradığını belirtmek gerekir. Benzer biçimde Paris ve Brüksel saldırıları da Trump’ın oylarını artırmıştı. Popülist siyasetçilerin bu tür toplumu derinden yaralayan travmalardan faydalanmaları mümkün ancak bu negatif ve kızgın enerjiyi iktidara giden bir yol açmak için bir araya getirerek pozitif bir yöne kanalize etmeleri siyasi maharet istiyor. Trump ÅŸimdilik ayrıştırmakta ve ötekileÅŸtirmekte baÅŸarılı ancak Cumhuriyetçi Parti’nin tam desteÄŸini hala arkasına alamadığına bakılırsa, birleÅŸtirmekte o kadar baÅŸarılı görünmüyor. Kadınlar, göçmenler, siyahlar, Hispanikler ve Müslümanlara karşı söylediklerine ve bu gruplar arasındaki kabul edilirliÄŸine bakıldığında aslında Kasım’da kolaylıkla hiç ÅŸansı yok demek gerekiyor gibi gözükebilir.
Ancak 11 Eylül’den beri terörle mücadele gündemiyle boÄŸuÅŸan Amerikan en son 2014 Haziran’ından beri DAEÅž’le savaÅŸa odaklanmış durumda. OrtadoÄŸu’yu “biz ne yaparsak yapalım iflah olmayacak bir bölge”olarak gören bir psikoloji hem Amerikan kamuoyuna hem de bir yere kadar mevcut Obama yönetimine ait. Bu psikolojinin artık ne OrtadoÄŸu’daki politika yanlışlarını ne de Suriye’deki insanlık dramını bitirmek için ciddi bir inisiyatif almayı konuÅŸmaya iÅŸtahı var. OrtadoÄŸu’da ‘hafif ayak izi’ bırakmak isteyen Obama yönetiminin bu tercihi aslında Amerikan halkının bölgenin sorunlarından ‘bıkkınlığının’ bir yansıması. Bu sorunların ortaya çıkışı veya sürmesinde Amerikan politikalarının ne kadar sorumlu olup olmadığı da adeta önemsiz hale gelmiÅŸ durumda. Trump da Amerika’nın bu kendi öznelliÄŸini hikayeden çıkarmaya yatkın tavrını kendi lehine kullanmayı baÅŸarıyor. DiÄŸer bir deyiÅŸle, ‘Amerika bölgenin istikrarı ve barışı için elinden geleni yaptı ancak bu iflah olmaz OrtadoÄŸulu Müslümanlar bizden nefret ediyor’. Bu söylem bölgeden bakıldığında elbette absürt gelebilir ancak Amerikan kamuoyunun önemli bir kısmının Irak ve Afganistan ‘fiyaskoları’ yüzünden ödenen maliyetlere son derece kızgın olduÄŸunu ve özellikle Irak müdahalesinin travmasını üzerinden atamadığını unutmamak gerekir.
Ya Trump kazanırsa...
Orlando saldırısının tekrar gün yüzüne çıkardığı ikilemler (Amerikan hikayesi mi OrtadoÄŸu terörü hikayesi mi, beyaz bir Amerika mı renkli bir Amerika mı vs.) önümüzdeki Kasım’da baÅŸkanlık yarışının önemli temalarından olacak. Kimlik siyaseti yapmaya çalışan popülist ve yeni bir siyasetçi figürle, merkezci siyaseti temsil eden ve deÄŸiÅŸim vaadi konusunda oldukça muhafazakar davranan eski ama kadın bir siyasetçiyi karşı karşıya getirecek Kasım seçimlerinin sıradan bir seçim olmadığı aÅŸikar. Amerikan halkının her iki adayla da ilgili ciddi çekinceleri olduÄŸunu ve birçoÄŸunun kötüler arasında seçim yaptığını düşündüğünü göz önünde bulundurursak, baÅŸkan kim seçilirse seçilsin, Amerika’nın kimlik siyasetinin bitmeyeceÄŸini öngörmek zor deÄŸil. Hatta belki de Amerika’yla özdeÅŸleÅŸmeyen bu tarz siyasetin yerleÅŸmeye baÅŸlayacağı bir sürecin başında bile olabiliriz. Amerika’nın siyasetini dar gündemlere mahkum etmesini engelleyebilecek bir liderliÄŸin çıkıp çıkamayacağını görmek için beklememiz gerekecek ancak bu konuda Amerikan halkının çok ümitli olduÄŸunu söylemek de mümkün deÄŸil.
Kasım seçimlerinde Trump’ın kazanması durumunda Amerika’nın Ä°slam’la iliÅŸkisinin hemen deÄŸiÅŸeceÄŸini varsaymak bir yanılgı olabilir. Trump ilk günden itibaren söylemini deÄŸiÅŸtirip pratikte çok daha makul politikalar izleyebilir, bu da ihtimal dahilindedir. Ancak böyle bir seçim Amerikan halkının genel olarak siyasete karşı duyduÄŸu hayal kırıklığının bir göstergesi olacaktır ve Trump’ın ötekileÅŸtirme siyasetinin halk tarafından onaylanması anlamına gelecektir. Böyle bir senaryo Trump iktidara geldiÄŸinde ne kadar ‘makul’ davransa da Amerika’nın Ä°slam dünyasıyla iliÅŸkilerini ve ülke içerisindeki Müslümanların konumlarını sorunlu hale getirebilir. Orlando saldırısının tekrar gündeme getirdiÄŸi Ä°slam, terörizm ve Amerika iliÅŸkisi baÅŸkanlık yarışının ötesinde artık hem Amerikan siyaset gündeminin hem de kimlik savaÅŸlarının önemli bir parçası haline gelmiÅŸ durumda. Amerikan halkı Kasım seçimlerinde birçok sosyo-ekonomik ve siyasi meselenin dışında, Amerika’nın kendi kimliÄŸi ve Ä°slam’la iliÅŸkisinin nasıl kurulması gerektiÄŸi üzerine de bir karar vermiÅŸ olacak.
Henüz yorum yapılmamış.