Coğrafyamız
Medine ekmeÄŸi
Nihayet Dergi'den Leyla Şerifoğlu, Medine-i Münevvere sokaklarında babası ile yaptığı güzel yürüyüşün ardından kahvaltı için tandır ocağında pişen Medine ekmeğini alırken yaşadığı ilginç hikayesini okurlarıyla paylaştı.
Odamda tatlı bir fısıltı var, kimseyi rahatsız etmemek için kısık sesle konuÅŸuyor babam; “Hadi kızım vakit geldi.” Hemen kalkıyorum yatağımdan, dışarısı hala karanlık. Ãœzerimi hızlıca giyinip beni dışarıda bekleyen babama yetiÅŸiyorum. Elinden tutup Medine-i Münevvere sokaklarında Mescid-i Nebevi'ye doÄŸru yürümeye baÅŸlıyoruz. Yolun yarısında iç ferahlığımız olan sabah ezanı okunmaya baÅŸlıyor. Adımlarımızı biraz daha hızlandırıyoruz, benim küçük adımlarım babama eÅŸlik etmeye çalışıyor. Kametle namaza duruyor, sabah vaktinin bereketinden nasiplenmeye çalışıyoruz. Babamla her zamanki yerimizde buluÅŸup eve dönüş yolunu tutuyoruz. Adımlarımız daha yavaÅŸ, gönüllerimiz huzurla dolu. Asıl macera eve dönüş yolunda, biliyoruz. Sohbet ede ede yürüyoruz.
Babamla her sabah yaptığımız bu yolculuÄŸun en sevdiÄŸim kısmına geliyoruz. Uzun bir sokak düşünün, saÄŸlı sollu ekmek fırınları, çoÄŸunluÄŸu Afgan olan ekmek ustaları… Fırın dediysem aklınıza modern ekmek fırınları gelmesin, tek kiÅŸinin sığabileceÄŸi dükkânlar, derin tandır ocakları, ocakların içine yapıştırılan mis kokulu ekmekler… Annem evde kahvaltıyı çoktan hazırlamış, ekmeklerle birlikte bizi bekliyordur. Ama bizim 'temis' isimli tandır ekmeÄŸini seçip almamız biraz uzun sürüyor. Ekmek çeÅŸidinin fazlalığından deÄŸil, benim ÅŸakacı amca ile olan muhabbetimden. Åžakacı amcanın ismini hâlâ bilmiyorum, yıllarca ekmek alsak da aÄŸarmış sakallarına kına yakan kırmızı sakallı ÅŸakacı amca o benim için. Her sabah soracak bir bilmecesi ya da ekmeÄŸi verirken yapacak bir ÅŸakası mutlaka vardır. Yürüdüğüm için yorulup suratımın düştüğü günlerde de beni eve mutsuz göndermezdi ÅŸakacı amca. Belki de o yüzden her sabah namaz çıkışı eve gülerek giderdim. Belli bir yaÅŸa kadar onun ekmeklerinin mutluluk verdiÄŸini de düşünüyordum.
O gün de her sabahki gibi ekmek almak için ÅŸakacı amcanın dükkânının önündeki sıraya girdik. MüthiÅŸ bir kalabalık, herkes namazdan dağılmış, eve kahvaltı için sıcak ekmek götürme telaşında. Åžakacı amca halimi hatırımı sorduktan sonra, bu sabah da benim ona bir bilmece sormamı istedi. EÄŸer bilmecenin cevabını bilemezse, bana ekmekleri hediye edecekti. Ben de fırsatı deÄŸerlendirip, yanına 'ful' (bakla ezmesi) ve 'ades' (mercimek ezmesi) denilen, ekmeÄŸi içine batırarak yediÄŸimiz soslardan da istedim. Åžakacı amca büyük birer kepçe poÅŸetlere koyup ağızlarını baÄŸladı sosların. Üç büyük sıcak ekmeÄŸi de ayırıp, “Sorunu sor, bilemezsem bunlar senin” dedi. O anda çok hızlı düşünmeliydim, hazırlıksızdım. Aklıma pratik bir çözüm geldi, Türkçe bildiÄŸim bilmecelerden birini Arapçaya çevirip ÅŸakacı amcaya sundum; “Kabukludur, ceviz deÄŸil; kabarıktır, pamuk deÄŸil; onu yemeden edemem, bunu bilmek güç deÄŸil.” Birkaç gün önce fıkra kitabında rast geldiÄŸim bu bilmece sabahımızı kurtarmıştı. Åžakacı amcadan büyük bir gururla sosları ve ekmekleri aldım. Bu sabah ekmeÄŸi ben kazanmıştım. Kazandığım ilk ekmekti. Ve ben kazandığım ilk ekmeÄŸin hakkını verip o sabah ekmeklerin neredeyse yarısını yemiÅŸtim. Bilmecenin cevabını ise ÅŸakacı amca defalarca sorsa da söylemedim.
Artık büyümüştüm, lise çağlarımda şakacı amcadan ekmek almaya gitmiyordum. Ama hâlâ cevabı söylemiyordum. Bu sene Allah nasip etti, Medine'ye tekrar yolum düştü. Şakacı amcanın dükkânının önünden geçerken ekmek almaya niyetlendim. Kırmızı sakallı şakacı amca hemen tanıdı beni, bilmecenin cevabını da geçen on beş yılda bulmuştu. Cevabı o söylemesine rağmen, ben ikinci ekmeğimi de kazanmış olmanın verdiği mutlulukla şakacı amcaya veda ettim. Onun mutluluk veren ekmeklerinden bir daha yemek nasip olur mu? Bu bilmecenin cevabını da nasip olursa zaman içinde göreceğiz.
Henüz yorum yapılmamış.