Kürsü
Siyasal İslam yine mi öldü?
Tunus Nahda hareketinin lideri Gannuşi’nin “Siyasal İslam’ı bırakıp, demokratik İslam’a geçiyoruz” açıklaması, “Siyasal İslam öldü” cümlesini kurmak için hazırda bekleyenleri heyecanlandırdı. Siyasal İslam’ın tabutuna çivi çakmaya başlayanlar bile oldu. Gerçek Hayat Dergisi, Müslümanların kimlik çabası olarak nitelendirilen Siyasal İslam'ı değerlendirdi.
GeçtiÄŸimiz günlerde Tunus Nahda hareketinin lideri GannuÅŸi'nin Arap Baharı sonrası Tunus'ta siyasi Ä°slam'a yer kalmadığını söyleyip, “Siyasal Ä°slam'ı bırakıp, demokratik Ä°slam'a geçiyoruz. Siyasal Ä°slam'ı temsil ettiÄŸimizi iddia etmeyi bırakıp, Müslüman demokratlar olduÄŸumuzu söylüyoruz" açıklaması, “Siyasal Ä°slam öldü" cümlesini kurmak için hazırda bekleyenleri heyecanlandırdı. Müslüman toplumların verdikleri kimliÄŸini bulma çabalarını Ä°ÅžID ve Boko Haram'la eÅŸitlemeye çalışan bu zihinler, bir süredir Mısır'daki darbe ve Suriye'deki iç savaÅŸ üzerinden Müslüman KardeÅŸler'in temsil ettiÄŸi siyasal çizginin iflas ettiÄŸini ilan ediyorlardı kendilerince.
Hükümete vurmak için Siyasal İslam'ı çökerttiler
Aslında Siyasal Ä°slam konusu ülkemizde daha önce de gündeme getirilmiÅŸti. Özellikle AK Parti ile Siyasal Ä°slam'ı eÅŸitlemeye çalışan cemaatin kalemleri Ali Bulaç ve Mümtazer Türköne sık sık köşelerinden Siyasal Ä°slam projesinin çöktüğünü ilan ediyordu. ErtuÄŸrul Özkök de aynı çizgide “Siyasal Ä°slam'ın çatır çatır çöküşü" baÅŸlıklı bir yazı yazmıştı. Tabi aslında temennilerini dile getiriyordu. Özkök geçtiÄŸimiz günlerde de Hasan Bülent Kahraman'ın yazısına atıf yaparak DavutoÄŸlu'nun, AK Parti'yi dinci bir parti yapmaya kalkıştığı, Binali Yıldırım'ın ise yine bir merkez partisi haline getireceÄŸi düşüncelerinin kendisini umutlandırdığını ilan etti.
DavutoÄŸlu gibi olma
Özkök gibi Binali Yıldırım'a selefi Ahmet DavutoÄŸlu gibi ideolojik ve dindar bir çizgiye yanaÅŸmaması yönünde yapılan baÅŸka telkinler de oldu. Ãœstelik sadece muhalifler tarafından deÄŸil içeriden dostça eleÅŸtiriler görünümünde bu telkinler yapılmaya baÅŸlandı. Mesela AkÅŸam gazetesi Binali Yıldırım'ın baÅŸbakanlığı için, “Ä°deoloji deÄŸil, icraatlar konuÅŸacak" manÅŸetini attı. Anlamlandırılması zor bir manÅŸetti bu. Çünkü ErdoÄŸan'ın, DavutoÄŸlu'nun kendisinin de paylaÅŸtığı ideolojiden uzak durması istediÄŸini bilmiyorduk.
Darısı ne olsun?
Sabah gazetesi yazarlarından Melih Altınok'un GannuÅŸi'nin açıklamalarını kastederek “Darısı…" ÅŸeklinde attığı tweet ise birçok kiÅŸiye aynı soruyu sordurttu? “Altınok'un istediÄŸi tam olarak ne?" DiÄŸer yandan Yine Sabah gazetesi yazarlarından Hilal Kaplan, Sultan Abdülhamit'le ErdoÄŸan'ı özdeÅŸleÅŸtirerek yazdığı yazısında “Abdülhamit'e vurulan darbenin en 'iÅŸlevsel' meÅŸrulaÅŸtırıcıları, Müslüman tebanın öncüsü sayılanlardı" sözlerine yer verdi. Daha sonra bu isimlerin piÅŸman olduÄŸunu anlatan Kaplan, “Millet, 'müsebbip' olmaya tevessül edenleri, bugün hiç olmadığı kadar net görüyor" diye bitirdi yazısını. ErdoÄŸan'a vurulacak darbeyi meÅŸrulaÅŸtırmaya çalışan bu Ä°slamcılar kimdi? Her gün birilerinin hain ilan edildiÄŸi bu ortamda, Siyasal Ä°slamcılık tartışmalarının ardından yazılıp çizilenler, kafaları karıştırmaya yetti. Akif ve Abdülhamit meselesinin ortaya atılmasıyla bir fitnenin, ayrıştırmanın bugüne taşınması amaçlanıyor. ErdoÄŸan'ı Ä°slamcılardan koparıp, o sevgi ve dayanışmanın çökertilmesi isteniyor. Hilal Kaplan gibi isimler bu sinsi planın, bilerek ya da bilmeyerek, parçası oldular.
Rüyalarını dillendiriyorlar
Tüm bu gelişmelerin ışığında İslamcılık düşüncesi ile ilgilenen isimlere Siyasal İslam'ın bitip bitmediğini, Tunus'taki gelişmelerin hangi bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini sorduk. Vahdettin Işık, Siyasal İslam bitti sözünün tespit değil temenni olduğuna değindi. Ercan Yıldırım bu tartışmalarla İslamcıların marjinalleştirilmeye çalışıldığını, Ömer Lekesiz ise Siyasal İslam gibi tanımlamaların bize ait olmadığını söyledi. Halime Kökçe bu tartışmaların İslam ve siyaset arasındaki ilişkiyi donmuş, belli bir forma mahkum yahut belli bir zamandaki biçimiyle kayıtlı algılamaktan kaynaklandığını ifade etti. Furkan Çalışkan da sorunun İslamcılık kelimesinin anlamlandırılmasında olduğunu belirtti. Yusuf Genç ise iddia edilenin aksine yeni bir doğumun eşiğinde olduğumuzu söyledi. Cevat Özkaya ise bunların popüler tartışmalar olduğunu, daha önce konjonktürel olarak bitti denilenin yeniden hayat bulduğunu, bugünkü gelişmeleri ise yeni bir sürece girildiği şeklinde değerlendirmek gerektiğini söylüyor.
FURKAN ÇALIŞKAN:
Bu İslamcılık'ın kaçıncı ölüşü!
Siyasal İslam veya daha dolaşımda olan tabiriyle İslamcılık, kim bilir kaçıncı kez bitti. Konuyu geriden almak lazım bu yüzden. Bilhassa da Türkiye ekseninden.
Devr-i Hamidi'den bugüne İttihad-ı İslam ideali ile başlayıp, Batı'nın sadece askeri değil ekonomik ve kültürel istilası karşısında, İslam vatanını ve Müslüman hayatını nasıl koruyabiliriz motivasyonu ile başlayan bir çare arayışının adıydı İslamcılık. İmparatorluğun bütünlüğü ile İslam birliğini beraber düşünen bu İslamcılık Sevr'de öldü. Balkanlarda İslam topraklarını terk etmek zorunda kalırken gidilebilecek bir yer vardı fakat Anadolu da işgal edilince gemiler kendiliğinden yandı ve İslamlık söz aldı. Böylece İslamcılık, Akif'in eliyle, milli mücadele sırasında İslamlık içinden konuşarak yeniden dirildi. Mesele namus ve haysiyet eksenine gelmişti artık. İstiklal harbi zaferle bitince İslamcılık bir kez daha öldü. 1945'den itibaren, yani ikinci büyük paylaşım savaşı bittikten sonra, özellikle de 60'larda hız kazanarak, tercümelerde hayata dönen bir başka İslamcılık çıktı karşımıza. Bir tarafta yer altına itilen İslami hayat, bilmediğimiz manada, gelenekten kopuk bir cemaatleşme eğilimine sürüklenirken, öte tarafta şehitlerin gerçekten şehit olup olmadıklarını tartışan, darülharp ilan ettikleri Türkiye'de camileri boykot eden tuhaf bir kitle oluştu.
Bugün geldiÄŸimiz noktada ÅŸirketleÅŸen ve hatta devletleÅŸmeye cüret eden, yüzlerce yıllık birikim, adap ve usullerden kopuk modern cemaatler ile sanki onlardan zıt bir alanda duruyor gibi gözüken selefi eÄŸilimler, nasıl belalara yol açtılar, Ä°slam dünyasının ahvaline bakarak anlayabiliriz. Ä°slam'ın asırlar boyu Müslüman olan kavimlerin özünde biriktirdiÄŸi tecrübeleri bir kenara bırakılıp, “meÄŸer yanlış biliyormuÅŸsunuz" yaklaşımını dile getirebilecekleri bu lanetli zemin sürekli ve ısrarla beslendi.
Meseleyi bu noktaya getirmemin sebebi şudur; bugün İslamcılığı tekrar toprağa vermeye hazır olanların yani Siyasal İslam projesinin çöktüğünü söyleyenlerin bizzat bu projenin bir ürünü olarak karşımızda duruyor olmaları. O zaman helvasını yemek istedikleri hangi İslamcılık? Bu soruyu sormamız gerek.
Ölüm ilanı verilen Ä°slamcılık, Namık Kemal'den Mehmet Akif'e, Necip Fazıl'dan Ä°smet Özel'e ve Sezai Karakoç'a, Türkçe'nin hikmeti üzerinden yürüyen bir Ä°slamcılık. Bu halkanın etrafında oluÅŸan dönüştürücü enerjinin, kökü derinlerde ve içeride olan gerçekliÄŸi kurban edilmek isteniyor. Bu yüzden politik molozların, modern tasarımların arasında boÄŸulmaya çalışılan bu büyük düşüncenin, “Ä°slamcılık" kelimesi altında deÄŸerlendirilmesi, kapladığı ve durduÄŸu alanı göstermek açısından bir yetersizliÄŸe ve kargaÅŸaya yol açıyor. Ä°slamcılık kelimesi üzerine bir hafriyat kamyonu dolusu zerzevat boca edilmiÅŸ durumda. Velhasıl Ä°slamcılık, bir anlam suikastına kurban gitti. Sürekli öldü sanılmasının nedeni de biraz budur. Çünkü Ä°slamlık içinden konuÅŸmak isteyen “Ä°slamcılık"tır bugün hedef tahtasında olan.
-
CEVAT ÖZKAYA:
Yeni bir sürece girildi
Siyasal Ä°slam bitti derken ne kastediliyor? Bundan 20-30 sene önce Olivier Roy, Siyasal Ä°slam'ın YükseliÅŸi diye bir kitap yazdı. Daha sonra da Siyasal Ä°slam'ın bitiÅŸini yazdı. Bu kadar kısa sürelerde ne baÅŸladı ne bitti? Sadece popüler olarak baÅŸladı bitti üzerinden devam ediyor. Benim kanaatimce bu iÅŸ bu kadar yüzeysel biçimde devam ettirilemez. Bu yanlış bir tartışma. Çünkü dönüp duruma baktığınızda Türkiye'de Ä°slamcılık Yeni Osmanlılarla beraber baÅŸlayan bir ÅŸeydir ama asıl olarak Akif'tir. Babanzade Ahmet vb. ile devam eden bir nevi varoluÅŸ ideolojisidir aynı zamanda. Batı tarafından devleti yıkılmış bir entelektüel kesim veya zorlanmış bir entelektüel kesimin varlığını ifade etmesi, Ä°slam' a yapılan saldırıyı karşılaması ve bir nevi protesto mahiyetinde önemli bir çıkıştır. Ama 1923-40 arasında Türkiye'de Ä°slamcılık deÄŸil Ä°slam'ın nefesi kesilmiÅŸ bir vaziyetteydi. O dönemde bizzat yok olan, varlığı ciddi bir biçimde sonlandırılan konjonktürel duruma bakacak olursak o dönemde Ä°slamcılık battı dememiz lazım. Ama daha sonra rahatlıkla su yüzüne çıktığını ve toplumsal meÅŸruiyet kazandığını görüyoruz. Dolayısıyla bu tür konjonktürel ÅŸeylerle “Bitti, yıkıldı, battı" demenin çok doÄŸru olmadığını ve gerçeÄŸi yansıtmadığını düşünüyorum. Halifelik kaldırıldıktan sonra Mısır'da Ä°hvan-ı Müslim'inin kurulmasına kadar giden süreç, ReÅŸit Rızaların, Muhammed Abduhların buna karşı koyuÅŸları hepsi dönemsel ÅŸeylerdir. Dönemsel olarak yükselen, düşen ama çizgisini devam ettiren süreçlerdir. Yeni durum ise Ä°slamcılığın yeni bir süreç içinde tartışılmaya devam etmesidir. Muhalefet ideolojisi olmaktan siyasal iktidara uzanan süreçte, muhalefetin dışında topluma yeni ÅŸeyler vermeye dönük yeni üretimler yapma sürecine girilmiÅŸtir. Bana kalırsa bunu bir evre olarak irdelemek daha doÄŸru olur diye düşünüyorum.
VAHDETTÄ°N IÅžIK:
Siyasal İslam bitti sözü tespit değil temenni
Yaklaşık bir buçuk asırdan beri Müslümanların küresel iktidar odakları ile yaÅŸadığı “Büyük Sorun", büyük ölçüde “içeri"deki tartışmaları da etkilemeye devam ediyor. Tunus en- Nahda Hareketi'nin Lideri RaÅŸid el-GannuÅŸi'nin 10'uncu Genel Kongre öncesinde, “dava faaliyetleri" ile “siyasi parti faaliyetleri"ni birbirinden ayıracaklarını beyan etmesinin ardından canlanan tartışmaların da bu süreklilik içerisinde anlaşılması gerekiyor.
Tartışmalarda “siyasal Ä°slam'ın bittiÄŸi" ÅŸeklinde deÄŸerlendirenler çoÄŸunluÄŸu oluÅŸturuyor. Kanaatimce konuÅŸmanın siyasal Ä°slam'ın bittiÄŸi ÅŸeklinde bir noktaya teksif edilerek tartışılması meseleyi sığ bir zemine taşıyor. Zira, Akif Emre'nin de yerinde tespitiyle söylersek, modern-seküler siyaset zemininde Ä°slami hareketlerin siyaset yapma tecrübeleri uzun ve girift süreçlerden geçti. Ä°slami hareketler bir yanda irÅŸad, tebliÄŸ ve ihya gibi kavramlar çerçevesinde topluma yönelik çalışmalar yaparken diÄŸer tarafta da siyaset alanı, hayatın farklı alanlarına dair “Ä°slam ne diyor"u gösterecek bir mücadele alanı olarak belirginleÅŸti. Bu da Ä°slam dünyasındaki mevcut seküler sistemlerle yüzleÅŸmeyi ve iliÅŸkilerini ona göre ÅŸekillendirmeyi gerektirdi. Ä°slam dünyasının baskıcı yönetimleri altında toplumsal taleplerin siyasete doÄŸal ve meÅŸru yollardan aktarılamadığı, temsil edilemediÄŸi göz önüne alındığında, Ä°slami hareketlerin temel sorunlarının nelerden kaynaklandığı daha iyi anlaşılır. Bu sorunun en belirgin yaÅŸandığı yerlerden birisi de Tunus'tu. Bugün Tunus Ä°slami hareketinin en etkili lideri olan GannuÅŸi'nin belirlediÄŸi yeni stratejiyi de bu çerçevede ele almak lazım. Bu yüzden, GannuÅŸi'nin sözlerinden “Tunus'ta siyasal Ä°slam kaybetti, laiklik kazandı' diye bir sonuç çıkarmak, kanaatimce bir çıkarımdan ziyade bir beklentiyi ifade ediyor. Nitekim, GannuÅŸi'nin “Tunus'ta Siyasal Ä°slam'a devam etme ihtiyacımız yok çünkü Siyasal Ä°slam diktatörlüğe ve laikliÄŸe karşı bir tepkidir. Biz Ä°slam'ın çatışmalarda bir araç olmasını istemiyoruz. Ä°slam ÅŸu an devletle barışık halde varlığını koruyor. Ve anayasamızda belirtildiÄŸi üzere devletimiz Ä°slam'ı koruyor. Müslümanlar ve özgür toplumumuz da Ä°slam'ı koruyor. Yani Ä°slam'ın siyasal bir partinin himayesinde olmasına gerek yok. Ancak baÅŸka ülkelerde siyasal Ä°slam diktatörlüklere karşı önemli bir rol oynayabilir. Ä°nsanları diktatörlüğe karşı örgütleyebilir. Neden olmasın?" ÅŸeklinde yaptığı açıklama, en-Nahda'nın aldığı kararın Tunus özelinde ihtiyaç duyulan bir yenilenme olduÄŸunu açıkça gösteriyor. Netice-i Kelam; meseleyi Müslümanların “Ä°slamlaÅŸma" iradelerinin “yeni bir form"da tezahür etmesi olarak görebilirsek, Müslümanların tecrübesini mevcut açıklama biçimleri dışında bir gözle görmemiz mümkün olabilir.
-
HALİME KÖKÇE: - Türkiye biricik örnek
- “Siyasal Ä°slam bitti" yahut “Ä°slamcılık bitti" gibi tartışmalar daha çok Ä°slam ve siyaset arasındaki iliÅŸkiyi donmuÅŸ, belli bir forma mahkum yahut belli bir zamandaki biçimiyle kayıtlı algılamaktan kaynaklı bana göre. KuÅŸkusuz Türkiye özelinde 80'ler yahut 90'lardaki gibi bir vasatta deÄŸiliz ve bu doÄŸal olarak kavramsallaÅŸtırmalara da yansıyor. Siyasal Ä°slam dediÄŸimizde en temelde iki yaklaşımdan bahsetmek mümkün, parlamentoda temsili ve iktidarı hedefleyen 'legal' bir mücadele. O geleneÄŸin bir uzantısı ÅŸu an iktidarda olan AK Parti. Bir de 'müesses nizam'a raÄŸmen dönüştürücü bir Ä°slami uyanış olamayacağına hükmeden 'devrimci' bir Ä°slamcılıktan söz edebiliriz. Her iki yaklaşımın da dönüştüğü muhakkak. Ama sürece dair negatif okuma yapmanın 'siyaset dışı' bir yaklaşım olduÄŸunu da görmek durumundayız. Bugün bile sol ideolojinin kendini var etmek adına sokağı hareketlendirmeye çabaladığı bir vasatta siyasal Ä°slam'ın bittiÄŸinden deÄŸil de ancak Türkiye özelinde toplumun hakim rengine büründüğünden ve marjinal yönlerinin törpülendiÄŸinden söz etmek daha isabetli olabilir. Tunus ve GannuÅŸi örneÄŸini ise birebir oturmasa bile Türkiye tecrübesini taklit etmeye çalışan bir süreç olarak okumak gerektiÄŸi kanaatindeyim.
- Ä°slamcılığı demokrasi karşıtı bir pozisyon olarak kodlayanlar da “Ä°slamcılık bitti" diyor, demokratik yolları takip ederek toplumu ve sistemi dönüştürdüğünü teslim edenler de... Arap Baharı tecrübesi evet özünde bir demokrasi talebi deÄŸildi belki ama demokrasiden yoksun olmanın sonucu olarak toplumların patladığı bir an olarak tarihe geçti. 'Siyasal Ä°slam' bitti derken nereye bakacağız? Ä°hvan'ı terör listesine alanlar mı 'siyasal Ä°slam'ı bitirdi. GannuÅŸi'nin Ä°slamcılığı deÄŸil Müslümanlığı ve demokrasiyi öne çıkarması mı siyasal Ä°slam'ın sonunu getirdi. Yoksa Türkiye'de 14 yıllık AK parti tecrübesi mi? Çok kestirmeci deÄŸerlendirmeler bunlar kuÅŸkusuz. 'Siyasal Ä°slam' dediÄŸimiz ÅŸeyin bir ansiklopedi maddesine sığacak ÅŸekilde efradını cami aÄŸyarını mani bir tarifi varsa onu ölçü alıp mevcut örneklerin yanına bitti bitmedi diye iÅŸaret koyalım. Ama yok öyle bir ÅŸey. DAEÅž gibi terör eylemleri icra eden örneklerin yarattığı bozucu etkiyi de düşününce 'Siyasal Ä°slam'ın demokratik tecrübelerinin arttığı her örnek bence daha deÄŸerli. Türkiye örnekliÄŸi ise hala biricikliÄŸini koruyor.
ÖMER LEKESİZ:
Siyasal İslam Müslümanların meselesi değildir
Siyasal İslam, kültürel İslam, ılımlı İslam, diyalogcu İslam vb. terimler, İslam dünyasının kendi içinden ürettiği terimler değildir. Bu terimler, Batı'nın coğrafyalarına fiili tecavüzüne, dini hayatlarını ve düşüncelerini tahribine rağmen halen dize getirmediğini düşündüğü Müslümanlara, kendi içlerinden indirmek istediği son siyasal darbeye mahsus ideolojik terimlerdir.
Siyasal İslam, İran İslam Devrimi'yle birlikte kullanılmaya başlanmış sonra kapsamı Sünni dünya olarak genişletilmiş ve giderek sadece Sünni dünyadaki İslami hareketler için kullanılmaya başlanmıştır. Sözü dolaştırmadan söyleyecek olursak Siyasal İslam ile İhvan, Cemaati İslami, en-Nahda, İslami Selamet vb. hareketlerin Şeriat esaslı taleplerinden vaz geçip, uygulama tarzlarını Batı'nın belirlediği güya demokratik bir zeminde, Batılı manada legal partiler olarak sürdürmeleri şartını içerdiği gibi, aynı zamanda bu demokratikleşme sürecinin şeriata evrilebilecek aşırılıklara karşı korunabilmesi için de (tıpkı geçmişte Türkiye'de, en son Mısır'da olduğu gibi) Batı tarafından denetlenebilir ve müdahaleye açık bir süreç olması öngörülüyor.
Gannuşi'nin en-Nahda'yı temsilen Tunus'un yeni ihtiyacı (ya da seçimi) olarak dile getirdiği ilgili hususlarda ise Türkiye'nin tecrübesini gözettiği anlaşılıyor. Milli görüş gömleğini çıkaran ve İslamcı olmadığını hemen her vesileyle beyan eden AK Parti'nin seçim ve yönetme başarısı belli ki Gannuşi'yi çok etkilemiş. Bu durumda Ganuşi'nin söz konusu seçimiyle giderek düzenle bütünleşmeye, kamusal alanı seküler planda yapılandırılmaya ve İslamizasyonu öne çıkarmaya yönelik riskleri göğüslemek istediğine hükmedilebilir. Çünkü, onun bakışıyla zikredilen riskleri üstlenen Türkiye'de siyasetten ekonomiye, kültürden yatırıma her şey çok iyi gidiyor.
Bunun doğru bir yaklaşım olduğunu söylemek oldukça zor, çünkü öncelikle Türkiye'nin gerçekleriyle Tunus'un gerçekleri tümüyle örtüşmüyor. Öte yandan Milli Görüş (ve ondan beslenen AK Parti) ile en-Nahda'nın var oluş şartları, amaçları çok büyük farklılıkları içeriyor. Bu manada, Türkiye'deki kimi Batı temsilcilerinin ve dindar görünümlü liberallerin yerli İslamcılığın ölümüne hükmedişleri üzerinden yürütülen tartışmanın da aslında siyasal İslam'la fazlaca bir ilgisinin olmadığını söylememiz gerekiyor.
Bu tartışma Paralelciler tarafından aktif siyaset yapan Müslümanların tasfiye edilmesi, onların yerine Paralel yapıya tabi (dolayısıyla Batı'dan onaylı) diyalogcuların ikame edilmesini önceliyordu. Materyalizmi dert edinen ama Batılı emperyalistlere hiç eleştiri getirmeyen Sait Nursi'nin bu bağlamda bir parlatma nesnesi olarak seçilmesi de oldukça anlamlıydı. Neyse ki, sesleri çabuk kesildi. Sonuç olarak, Siyasal İslam'ın (zaten Müslümanlara ait bir mesele de olmadığı için) bittiğini söylemek, Müslümanların siyasetten el-etek çekmelerini / çekebileceklerini vaat etmiyor. Bilakis, zalim, baskıcı, sömürgeci Batı karşısında, son tahlilde onu da memnun ederek ayakta kalmanın bir arayışı olarak beliriyor. Kur'ani bir çerçeve içinde, bu vb. arayışların sürmesi ise doğaldır. Âl-i İmran Suresi'nin 103 ila 120. ayetleri Müslümanların siyasette esas alacakları hususları belirlediği gibi, ilgili arayışların Müslümanlar için bir hak olduğunu da belirliyor. Dolayısıyla telaş edecek bir durum yoktur; İslam hayatla birlikte devam ediyor.
-
YUSUF GENÇ:
Ölüm değil yeni bir doğumun eşiğindeyiz
“Ä°slamcılık bitti", nedenini bile sormamamız istenen sihirli bir cümle. Hala tartışmaların bu çeperde sürmesi aslında Ä°slamcılığın ve en sahici özeleÅŸtiri mekanizmasını geliÅŸtirebilmiÅŸ tek çevre olan Ä°slamcıların bırakın ölümle anılmayı, aksine yeni bir yorumun, yeni bir doÄŸumun eÅŸiÄŸinde olduklarının göstergesi. Net olan bir ÅŸey var: Ä°slamcılığı doÄŸuran ÅŸartlar yeryüzünde ortadan kalktı mı ki Ä°slamcılığın bitiÅŸi ilan edilebilsin. Ä°slamcılık bitti diyenler, Müslümanların küresel medeniyetle bir uzlaÅŸma arayışına girdiklerini söylemek istiyorlarsa eÄŸer, sadece coÄŸrafyamızdaki Ä°slam yorumlarının çeÅŸitliliÄŸine bakıp bir açıklama yapmak zorundalar. Küresel medeniyete itirazın bayrağını DEAÅž'a devredip, Müslümanları ya o çerçevenin içine ya da bir ÅŸekilde uzlaÅŸmacı bir çerçevenin içine hapsetme zekasının parlak olduÄŸunu sanmak ancak 'Ä°slamcılık bitti' diyenlerin çevirebileceÄŸi bir arsa. Ä°nÅŸa etmeye çalıştıkları bu binanın zemini yok ne yazık ki. GannuÅŸi, elbette ne tek başına temsil yeteneÄŸi olan ne de Türkiye tecrübesine doÄŸrudan zenginlik katabilecek bir isim. Fakat yine de GannuÅŸi'nin aktüel gerçekliÄŸi okuyabilmesi, 'Ä°slamcılık bitti' diyenlerin kulağına Ä°slamcılığın bittiÄŸini salık verenleri ÅŸaşırtacak kadar büyük bir gerçek. - Türkiye'de 'Ä°slamcılık öldü' tartışmalarının da hatırlarsınız yoÄŸunlukla yapıldığı günlerde, reyini ölümden yana kullananlar gerçeÄŸin izharından ziyade temennilerini dile getirmiÅŸlerdi. Ya kendine yeni yer arayanlar ya da hikayelerinin Ä°slamcılığa deÄŸen yerine 'eski' diyenlerdi bunlar. Nedenlerini ayrıca konuÅŸmak gerekir.
ERCAN YILDIRIM:
İslamcıları marjinalleştirmeye çalışıyorlar
RaÅŸid GannuÅŸi'nin çıkışıyla baÅŸlayan “Siyasi Ä°slam bitti" tartışması 2011'e, AK Parti'nin baÅŸarısından sonra bir araya gelmez denen kesimlerin yaptığı ittifaka kadar uzanıyor. Halbuki mesele “kazanma ve kaybetme"nin ötesinde, siyasi Ä°slam'ın farklı bir kanaldan akmaya devam etmesidir.
Ben bu anlamda Tunus'taki yeni dönemi “hızlandırılmış Türk Ä°slamcılığı" olarak görüyorum. Tunus daha düne kadar insanların inancı yüzünden kovuÅŸturmaya uÄŸradığı, hapislere atıldığı “Müslüman bir ülke" idi; aynen Tek Parti Türkiyesi gibi… Bu anlamda 1950 Türkiyesi ile 2011 sonrası Tunus benzer aÅŸamalar geçiriyor. Tunus Ä°slamcıları, 2011 ile baÅŸlayan serbestliklerin, yitirilmemesinin mücadelesini veriyor 1950 sonrasında Türkiye'de olduÄŸu gibi.
Türkiye'de Ä°slamcılık 1980 sonrasında Ä°slamlaÅŸtırmadan çok devlete girme, iktidara gelme ve laik elitleri saf dışı etmeyi öne çekti. AK Parti hareketi devletin dinamikleriyle çatışmadan, iç ve dış müdahaleye uÄŸramadan siyasi faaliyetleri yürütmeyi hesapladı. GannuÅŸi'nin yeni modeli de aynen Türkiye deneyimi gibi kazanımları kaybetmeme, sistemi deÄŸiÅŸtirmeyi medeniyet tahayyülüne bırakma, laikliÄŸi reddederken seküler ortamı muhafaza etme, kök deÄŸerleri koruma, iktidarda kalarak yerleÅŸik laik elitleri saf dışı etmeye dayanıyor. Tunus 5 yıl gibi kısa sürede bizim 1950-1980-1990 tecrübelerimizi geçti; hedefleri 2000 sonrası… Tunus Ä°slamcılığı ufkuna “ümmetçilik"ten çok Arap dünyasının birliÄŸine ve AK Parti modeline geçiÅŸi koymuÅŸ görünüyor.
GannuÅŸi'yi “Ä°slami dönüşümden vazgeçti, sistemle uzlaÅŸtı" diye eleÅŸtirenler Nahda'nın iktidardaki kalıcılığını gördükçe aynen Türkiye'de olduÄŸu gibi net bir ÅŸekilde destekleyecektir. “Türkiye'de Ä°slamcılık bitti, Tunus'ta sekülerizm kazandı" diyenler, aynı zamanda CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan'ı batıya “Ä°slamcı iktidar otoriterleÅŸti" iddiasıyla ÅŸikâyet edip Ä°slamcılığın dış müdahaleyle ortadan kaldırılmasını da talep edenlerdir. Bu anlamda Ä°slamcılık tükenmekten ziyade farklı bir kanalda fakat sorunlu bir ÅŸekilde güçlenerek devam ediyor. Hem Türkiye'de hem Tunus'ta Ä°slamcılar SoÄŸuk SavaÅŸ dönemi Ä°slamcı iddialarını devam ettirdiklerini söylediklerinde Graham Fuller'in son kitabında aba altından sopa gösterdiÄŸi açmazda “demokratik Ä°slam ile IŞİD-Boko Haram tipi yönetim" arasında IŞİD tipini destekliyor durumuna düşecekler. Ä°slamcılık iflas etti, cümlesinin altında Ä°slamcıları tahrik ederek tekrar marjinalleÅŸtirme giriÅŸimleri de var.
Henüz yorum yapılmamış.