Güncel
Nahda tecrübesi ve İslami hareketin geleceği
Terör ve kaotik çözülme süreçleriyle birlikte anılmaya başlanan Arap Baharı’nın tek istisnası Tunus, yerel ve küresel ölçekte İslami hareketler için yeni bir dönemin bidayeti olarak yorumlanabilecek kritik bir aşamaya girmiş görünüyor.
Terör ve kaotik çözülme süreçleriyle birlikte anılmaya baÅŸlanan Arap Baharı’nın tek istisnası Tunus, yerel ve küresel ölçekte Ä°slami hareketler için yeni bir dönemin bidayeti olarak yorumlanabilecek kritik bir aÅŸamaya girmiÅŸ görünüyor.
TÄ°METURK I HABER MERKEZi
AA'nın İstanbul muhabiri Fatih Okumuş, başlangıçta büyük umutlar bağlanmasına karşın, tetiklediği yahut kanalize edildiği şiddet olayları nedeniyle terör ve kaotik çözülme süreçleriyle birlikte anılmaya başlanan Arap Baharı'nın tek istisnası Tunus ile ilgili bir analiz haber kaleme aldı.
Habere göre Tunus, yerel ve küresel ölçekte İslami hareketler için yeni bir dönemin bidayeti olarak yorumlanabilecek kritik bir aşamaya girdi...
Ä°ÅŸte o haber:
On yıllarca hüküm süren diktatörlük rejiminin yıkılmasında belirleyici rol oynayan, buna mukabil ÅŸartların elveriÅŸli olmasına karşın, iktidar imkanları kullanmak yerine toplumsal barış ve demokratik kazanımları önceleyen basiretli tutumuyla Tunus'un bir “baÅŸarı hikayesi” haline gelmesini saÄŸlayan Nahda Hareketi lideri RaÅŸid el-GannuÅŸi, çaÄŸdaÅŸ Ä°slami akımlar ve bu akımların siyasi uzantıları açısından bir milat addedilebilecek önemli kararlar aldı.
“DAVET ve SÄ°YASET AYRILIYOR”
Devrimin ardından siyasi bir partiye dönüşen Nahda Hareketi'nin genel baÅŸkanı ve çaÄŸdaÅŸ Ä°slami hareketin önde gelen fikri ve siyasi önderlerinden GannuÅŸi, partisinin son kongresinde yaptığı konuÅŸmada, benzer Ä°slami hareketler açısından bütünüyle yenilikçi bir atılım anlamına gelecek ÅŸekilde, kendi tabiriyle “davet ve siyaset” faaliyetlerini birbirinden kesin çizgilerle ayrıştıracaklarını ilan etti. Yaklaşık bin 300 delegeye hitaben konuÅŸan GannuÅŸi, Nahda'nın “kimliÄŸin savunulmasından demokratik geçiÅŸin teminine, bugün itibarıyla da ekonomik geçiÅŸe yönelecek doÄŸrultuda evrildiÄŸi” tespitini dile getirerek, “Modern bir devlet, ideolojilerle, büyük sloganlarla ve siyasi çekiÅŸmelerle deÄŸil, pratik programlarla idare edilir” deÄŸerlendirmesinde bulundu. Kongrede de benimsenen bu yaklaşıma göre, partide aktif siyaset yapan figürler dini alanlarda faaliyet göstermeyecek, mesela bir camide hutbe okumayacak, vaaz veremeyecek.
SİYASETİN ÖDEVİ ÖZGÜRLÜKLERİN ÖNÜNÜ AÇMAK
Gannuşi'nin yıllar boyunca gergef gergef işlediği düşüncesinin bir neticesi olan bu yaklaşımın, sadece kendi şahsi görüşü olarak kalmayıp kongre tarafından da benimsenmesi ve karar haline getirilmesi fevkalade önemli. Kongrede ilan edilen ve kabul gören bu karar, esasen Gannuşi'nin öteden beri savunduğu din ve siyasetin net çizgilerle ayrışması yaklaşımının tabii bir sonucu. Dinle siyaset birlikte olduğunda bundan zararlı çıkan tarafın daima din olduğunu söyleyen Gannuşi'ye göre, din olarak İslam'ın kendini var etmek ve devam ettirmek için devletin desteğine ihtiyacı yok. Siyasetin ödevinin özgürlüklerin önünü açmak olduğuna inanan Gannuşi'nin formülasyonuna göre, özgürlüklerin alanının genişletilmesinden, bütün kesimler gibi dindarların da istifade etmesi mümkün olacak.
Ä°SLAMÄ° HAREKETLER VE “SAPMA”
Ä°slam tarihinde zaman zaman Ä°slam'ın belli bir yönünün vurgulandığını, sözgelimi bazen maneviyatın, kimi zaman cihadın, bazen de ÅŸimdi olduÄŸu gibi siyasal boyutun altının çizildiÄŸini ve öne çıkarıldığını belirten GannuÅŸi'ye göre, Ä°slam'ın sadece belirli bir veçhesinin temayüzü, esasında bir “sapma” anlamına da geliyor. Nitekim GannuÅŸi, Tunus devriminin birinci yıl dönümünde yaptığı açıklamada, iÅŸaret edilen baÄŸlamıyla Ä°slami hareketin de bir sapma olduÄŸunu ifade etmiÅŸti. Daha sonra katıldığı bir sempozyumda laiklikten korkulmaması gerektiÄŸini vurguladığı da dikkate alındığında, GannuÅŸi'nin 2016'da Nahda kongresinde din ve siyaseti ayırma kararı alması bir sürpriz deÄŸil, “Müslüman demokratlık” çizgisinin teyidi olarak yorumlanmalı.
TÃœRKÄ°YE VE MISIR TECRÃœBELERÄ°
Bu çerçevede siyasal İslami hareketlerin Tunus ve Türkiye örneklerinin görece başarılı, Mısır örneğinin görece başarısız olması, sekülerlikle ilişki kurma becerisiyle izah edilebilir.
Mısır'daki İslami hareketi domine eden Müslüman Kardeşler Teşkilatının cemaat ile partiyi, dinle siyaseti birbirinden ayırmakta yetersiz kalması, buna mukabil Nahda'nın, her türlü karalama kampanyasına ve medya karartmasına, kara propagandaya rağmen, iktidara gelmeleri halinde totaliter ve dayatmacı politikalardan uzak duracaklarına ilişkin mesajını halka anlatmakta başarılı olması, gerek Nahda'nın siyasi mücadelesi gerekse ülkenin politik yaşamında travmatik kırılmalara yol açacak süreçlerin önlenmesinde belirleyici bir faktör olarak öne çıkıyor.
KADRO HAREKETÄ°
Nahda örneÄŸindeki Ä°slami hareketin, döneminin toplumsal ve siyasi deÄŸiÅŸimlerine ve ihtiyaçlarına yaratıcı karşılıklar vererek uyum saÄŸlaması ve bilhassa Tunus'un adeta bıçak sırtında olduÄŸu devrim sonrası çalkantılı süreçte itidal ve uzlaÅŸmayı hedefleyen politikalar geliÅŸtirmesini mümkün kılan baÅŸlıca faktörlerden biri de, partinin lider otoritesi ekseninde ÅŸekillenen bir yapı yerine “kadro hareketine” öncelik vermesi.
Nitekim GannuÅŸi, 1987'de, Ä°slami hareketler konusunda önde gelen uzmanlardan François Burgat'ya verdiÄŸi mülakatta, “GeçtiÄŸimiz on yıl boyunca Ä°slam dünyasını gezdim, gözlemler yaptım. Sudan dışında her yerde Ä°slami hareketin, ismi ve görüntüsü ne olursa olsun ÅŸeyh ve müritleri tarzında organize olduÄŸunu gördüm. Sadece Sudan'da bir kadro hareketi vardı” sözleriyle siyasal Ä°slami hareketleri eleÅŸtirirken, kendi faaliyetlerini kadro hareketi, baÄŸlayıcı ÅŸura ve demokratik katılım esasları çerçevesinde yürüttüğünü açıkça beyan etmiÅŸti.
Gannuşi'nin, Tunus devriminden sonra geniş bir halk desteği bulmuşken devlet başkanı veya başbakan olabileceği halde, sadece kendi partisinin başkanı olarak kalmakla yetinmesi, stratejik görevlere dava arkadaşlarını veya toplumun farklı kesimlerini temsil eden, başka partilere mensup liderleri önermesi, bahse konu yaklaşımının tabii bir sonucu olarak görülmeli.
KELEBEK ETKÄ°SÄ°
GannuÅŸi'nin öne sürdüğü ve Tunus Ä°slami hareketi tarafından da benimsenen “davet ile siyaseti” veya Türkçe deyimiyle dava ile siyaseti birbirinden ayırarak, birini ötekinin yedeÄŸine almadan ayrı ayrı geliÅŸtirmek olarak özetlenebilecek yeni yaklaşımın Tunus'ta, Arap dünyasında, Ä°slam dünyasında ve Batıda yansımaları olacaktır.
Nahda kongresinin söz konusu kararı, hala Nahda Hareketi'nin Mısır merkezli İhvan-ı Müslimin'in güdümünde ve onun Tunus şubesi düzeyinde bir örgüt olduğu fikrini savunmaya çalışan lokal algı yönetimi taşeronlarına verilmiş önemli bir cevaptır. Çünkü Mısır'daki Müslüman Kardeşler hareketi hiçbir zaman parti ile cemaati birbirinden kesin çizgilerle ayrımayı gündemine almamıştır. O halde Gannuşi'nin dava ile siyaseti ayırma ve siyasal İslam'dan uzaklaşma söylemi, herşeyden önce Tunus Nahda Hareketi'nin özgünlüğünü ve bağımsızlığını pekiştirmektedir.
Her ne kadar Mısır yönetimi tarafından terörist örgüt listesine alınmış ve Almanya, İngiltere gibi büyük Avrupa devletleri tarafından köşeye sıkıştırılmış olsa da Mısır Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın Nahda örneğini izleyerek işaret edilen doğrultuda kritik bir tercihte bulunacağına dair herhangi bir emare ortaya çıkmamıştır. Öte yandan Selefi eğilimli örgütlerin pek çoğunun yönetim kadrosunun, Gannuşi'nin derinliğini anlayacak düşünsel bir altyapıdan zaten yoksun olduğu görülmektedir. Bu durumda Gannuşi'nin yakın vadede sadece Türkiye, Avrupa ve Kuzey Amerika'da anlaşılıp sağlıklı bir tartışma başlatması muhtemeldir.
Gannuşi'nin Müslüman demokrat tutumu, Batıda Müslüman kanaat önderlerinin ve kategorik anlamda İslam karşıtı olmayan politikacıların manevra sahasını genişletebilir, İslamofobi karşısında manidar bir cevap teşkil edebilir.
Henüz yorum yapılmamış.