Sosyal Medya

Güncel

Yeni savaÅŸ konsepti

İstanbul Vezneciler’deki terör saldırısı, 7 haziran sonrasında başlayan sürecin ne 90’lardaki PKK saldırılarına ne de 2000’lerdeki “düz ovada siyaset” yapmayla birlikte düşünülebilecek düşük yoğunluklu ama şiddetli saldırılara benzemeyeceğini ortaya koyuyor.



Ercan Yıldırım / Yazar

Güvenlik güçlerine yönelik canlı bomba ve bomba yüklü arabayla yapılan saldırılar terör örgütünün kırdan ÅŸehre yöneldiÄŸi yorumlarını destekleyebiliyordu; fakat Ankara Kızılay, Bursa ve Vezneciler’deki patlamalar meselenin terörden “savaÅŸa” kaydığını açıkça gösteriyor. Türkiye artık ÅŸimdiye dek sadece retorik biçimde dile getirilen bir savaşın tam ortasında hatta birincil hedefi konumundadır. Terör olayları anlaşılan o ki yerini “terör furyası”na, “yeni savaÅŸlar”ın mantığına bırakacak.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya sistemi, merkez ülkeleri yıkıma uÄŸratacak çatışma mantığını tamamen rafa kaldırdı. Kıta Avrupası, Amerika ve kısmen Japonya hinterlandından oluÅŸan merkez ülkeler, ÅŸehirlerini yıkacak, sivilleri öldürecek, sürecek, göç ettirecek büyük boyutlu klasik konvansiyonel savaÅŸ düzeninden, çatışmaları kendi topraklarının dışına iten, büyük oranda “icat edilmiÅŸ terör örgütleri” aracılığıyla yürüttüğü “sürekli savaÅŸ” düzenine geçti. Eskiden savaÅŸlar birkaç günden birkaç yıla kadar yayılabiliyor, sivillerin ÅŸahit olmadığı cephelerden ülkelerin tümüne yayılan geniÅŸ bir arazide imha iÅŸlemleri gerçekleÅŸebiliyordu. Vuran, vurulan, ölen, öldüren belliydi; düşman ve ittifak edilenler de alenen gözler önündeydi.

Düşmanla ittifak!

Yeni savaÅŸlar sürekli istikrarsızlık demektir; istikrarsızlığı istikrar haline getirmek, soluk almadan çatıştırmak yeni konseptin gereÄŸidir. Yeni savaÅŸlar korku, kaygı ve propaganda üzerinden yürür. Halk korkutulur, televizyonlarla olmazsa Kızılay’da, Vezneciler’de olduÄŸu gibi ölümle burun buruna getirilerek korkutulur; kaygı sürekli hale getirilir. Bomba patlayan mekanlardan geçerken, kalabalığa girerken, merkezi yerlerde dolaşırken sürekli endiÅŸeler, sorular, ‘acaba’lar gezinir. Aynı zamanda devletin ne kadar aciz, güçsüz olduÄŸu kabul ettirilmek istenir. Yeni haritalara, yeni düzenlere razı etmek için doÄŸrudan halka temas edilir. Televizyondan izleyenler bile empati yaptıkları için sokaÄŸa çıkmaktan korkar, korku güçlüye meftun eder; Ä°ngiltere’nin, ABD’nin terör uyarıları “beklenen haber” gibi görülür. Yeni savaÅŸlar istihbarat, ajan, taÅŸeron örgütçü savaÅŸlarıdır. Kızılay’da patlayan araç ile Dürümlü’deki aynı yerde hazırlanır, konjonktüre göre örgütler üstlerine alırlar. Artık top, tank, uçak savaÅŸlarının yerini keleÅŸ, mayın aldı derken, yeni savaÅŸları kotaranlar Türkiye’de de eyp’yi, canlı bombayı, bombalı aracı gündeme yerleÅŸtirdi.  Yeni savaÅŸ düzeninde kimin kimle ittifak ettiÄŸi, kimin kimi taÅŸeron olarak kullandığı belli deÄŸil. OrtadoÄŸu’daki örgütlerin hemen tamamından PKK’ya kadar savaşı dışarıya taşıyan merkez ülkeler, para, eÄŸitim, silah desteÄŸi saÄŸlayarak pek çok örgütü kontrol edebiliyor. PKK’nın en büyük destekçilerinin aynı zamanda Türkiye’nin içine dahil olmak istediÄŸimiz AB ülkelerinden “bazıları” olduÄŸu, ABD’nin PYD’yi desteklediÄŸi artık sır deÄŸil.

PYD güçlendikçe Türkiye’de sivillere yönelik saldırılar aratacak; DAEÅž bir kaldıraç olarak yeni savaÅŸların meÅŸrulaÅŸtırıcı gücü haline gelecek.  Türkiye’nin müttefiklerinin aynı zamanda bizi vuranların arkasında olduÄŸu bir düzende son aylardaki olaylar artık gecikmeden “yeni savaÅŸ konsepti”ne geçilmesini zorunlu kılıyor. PKK ile mücadelenin ne 90’lardaki, ne siyaset yoÄŸun 2000’lerdeki yöntemlerle olmayacağı çok net gözüktü; meselenin PKK’nın ötesinde yeni bir dünya düzeni ihdası olduÄŸunu görmek, bunun için gerekeni retoriÄŸin insafına bırakmadan acilen yerine getirmek ÅŸart.

Henry Kissenger yenilerde Türkiye’de de yayımlanan Dünya Düzeni kitabının sonunda açık açık yazar, dünyanın tabii ki ABD merkezli bir yeni düzene geçmesi gerektiÄŸini; bu düzen Vestfalya’nın “modernize”, doÄŸrusu, “küreselize” edilmiÅŸ hali olacaktır. Kissenger, çok kültürlülüğün bu düzenin esası olacağını belirtirken OrtadoÄŸu vurgusunu arka planda tutar. PYD’nin ABD askerleriyle aynı tank üzerinde savaÅŸması, PYD ekseninde Suriye organizasyonu, Irak ve Suriye’de Kürt devletine iliÅŸkin adımlar, “klan devletler” modelinin adım adım OrtadoÄŸu’da hayata geçirilmek istendiÄŸini de gösteriyor.

Dünyayı ABD idare ediyor demek inancımıza ters, fakat bugün Vezneciler’de Ankara’da patlayan bu bombaları dünya düzeninin yenilenmesinde bir aÅŸama olarak görmek de aklın asgari gereÄŸi.

Tampon bölge stratejisi

Ä°stiklal Harbi’ni anlatırken, Rıza Nur’un anılarında bahsettiÄŸi bir sahne vardır. Polatlı’da mukavemet ve huruç kararı alınacaktır; kurmaylar endiÅŸelidir, Fevzi PaÅŸa elinde Kur’an ile ön saflarda askere “din ve namus” vurgulu nutuklar atar. Erler ve düşük rütbeli “genç subaylar” hâlâ ümidini kaybetmemiÅŸtir. Ama dünya düzeni iÅŸte bu aÅŸamada yavaÅŸ yavaÅŸ tesis edilmektedir de. Türkiye komünist Rusya, Ä°ran, OrtadoÄŸu ile Avrupa arasında bir “tampon bölge” olarak düşünülür. Kemal Tahir’e bakılırsa komünistlerle anlaşılsa bu bile fazla gelecektir aslında. Anadolu’nun Ä°slamlaÅŸtığı dönemde Ä°slam ile küfür arasında hat olan Anadolu coÄŸrafyası, I. Dünya Savaşı’nda “tampon bölge” stratejisine indirgenmiÅŸtir.

Yıllarca Türkiye denge unsuru olarak görüldüğü için varlığı bir biçimde meÅŸrulaÅŸtırılıyordu fakat Arap Baharı ile baÅŸlayan süreçte Türkiye’nin ne stratejik bir güç ne de denge unsuru olamayacağı, olmasına gerek kalmadığı algısı da yerleÅŸtiriliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin tampon bölge algısı yerini Kürdistan’a, Kürtlere bırakıyor. Artık Kürtler dünya düzeni içinde “kritik rol oynadıkları” fikrini taşıdıkları için gönül baÄŸlarını gevÅŸettikleri gibi çift taraflı ve çok yönlü diplomasinin kurallarını öğrenerek oynamanın verdiÄŸi hazzı yaşıyor.

Türkiye’deki patlamalar, Kürdistan’ın tampon hayallerini kuvvetlendiriyor, sadece Kürtler açısından deÄŸil dünya düzenini yenileyenler açısından da. “Türkiye sonrası”, vatanın, toprağın elden çıkması ya da bölünmeyle ilgili bir sanrı deÄŸil aynı zamanda stratejik düşünen “dünya sistemi aklı”nın bir sonucu. 2023’e giden yollar taÅŸlı, hem taÅŸlı hem eyp’lerle, el yapımı patlayıcılarla tuzaklı. Ermeni tasarısının, Ermeni tehcirinin beyni olan ülkede kabulünden tank üzerinde PYD-ABD askerinin “kolkola” fotoÄŸraflarına kadar giden geniÅŸ savaÅŸ oyunu Türkiye’nin 1000 yıllık fonksiyonunu tüketmeye yönelik.

Sahi bu kadar olay gerçekleÅŸirken, Ramazan da geldiÄŸi halde hala ortalıkta gözükmeyen Ä°srail’i niçin kimse konuÅŸmuyor?  Türkiye yeni savaÅŸlara çok karışık bir panoramada giriyor. İç siyasette teröre baÄŸlı protestolara ve destek gösterilerine ana muhalefet partisinin örgüt üyelerini hastanelerde ziyaret ettiÄŸi konuÅŸmaları dahil oluyor. AskerliÄŸini yedek subay olarak yapan CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın diploması gündemde tutulmaya çalışılıyor. Bazı suni konular üzerinden terör eylemleri “lanetleme ile rahmet okuma”nın ötesine geçemiyor. Siyasetin tarafları “yeni savaÅŸlar”ı okumada son derece zayıf. Kızılay’dan Vezneciler’e yeni savaşın içinde Türkiye “savunma”da. Millet teröre karşı operasyonlar yapılmasını talep ederken, bunun daha ötesinde baÅŸka “devlet aklı” olduÄŸunu düşünmeden edemiyor. Bu savunma durumu bir Turan taktiÄŸi olabilir mi, ÅŸimdilik millet hayatında OrtadoÄŸu’daki geliÅŸmelere karşı esaslı bir duruÅŸumuzun olacağı ihtimali kuvvetli biçimde duruyor.

Hakikat ayartılamaz

Türkiye’de sadece güvenlik açısından deÄŸil entelektüel planda da bir takım geliÅŸmeler yaÅŸanmaktadır. Kürt meselesinden PKK’ya, demokratik özerklikten HDP’ye kadar geniÅŸ bir alanda sadece “dokunulmazlıkların kaldırılması”na ayarlanmış gündem hakim. Fakat tüm operasyonlara, dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşın Kürt hareketi özyönetim, demokratik özerklik hatta federalizm iddiasından vazgeçmiÅŸ deÄŸil. Hatta son aylarda bu yöndeki çalışmalar, tartışmalar, makaleler daha da artmakta, Türkiye’nin zaten AB kriterlerine göre 20-25 bölge esasına göre müzakere yürüttüğü gerçeÄŸi üzerinden kendi özerk alanlarını koruma ve ihata etmenin imkanlarını araÅŸtırmaktadır.

Sol kesim ise Kürt hareketinin özerk yönetim taleplerini “demokratikleÅŸmenin artacağı” iddiasıyla sonuna kadar desteklemeyi sürdürüyor. Özyönetim talebinden “demokrasi manifestosu” çıkarmaya hevesli sosyalistler, hendeklerde afallamış, Ankara bombalamasıyla sorgulamaya baÅŸlamış fakat HDP üzerinden Kürt milliyetçiliÄŸi ve Ermeni iddialarından vazgeçmemiÅŸtir. Özsavunma ve önleyici ÅŸiddeti demokratik gören sosyalistler, Vezneciler saldırısında bile ilkin kaba hümanist sloganlar atmasına raÄŸmen meseleyi sürekli “iki taraflı” tartışmayı, tartıştırmayı sürdürerek, “suçluysa devlet de örgüt de suçlu” kanaatini yerleÅŸtirmek istemektedir. Burada CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan üzerinden yürütülen propagandalar, ithamlar, otoriterleÅŸme, diploma gibi konular sadece görünenleri örtmeye çabalamaktan öteye geçmez.  Gerçekler acıdır, acı olduÄŸu gibi gerçek boÄŸazdan inmez, en iyi ihtimalle boÄŸazda takılır kalır. Hakikat ayartılamaz, gündemin ayarttıkları var fakat hakikat mutlaka ortaya çıkar. Siyasi gündem de, terör operasyonları da hakikati karşılamıyor, hakikat örtünün altında durmaya devam ediyor. Hakikat biraz da patlamalarla artan beka endiÅŸesiyle, kalabalıklara karışmaktan korkan insan gerçekliÄŸi arasında geziniyor.

[email protected]

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.