Sosyal Medya

Dünya

Almanya bu riski neden alıyor?

Alman Parlamentosu (Bundestag) Perşembe günü kabul ettiği bir kararla, tarihçilerin açıklığa kavuşturması gereken bir konuyu siyaset düzlemine çekerek Türkiye ile Ermenistan arasında sorun olan bir meselenin çözümünü daha da zorlaştıran bir adım atmış oldu.



Prof. Dr. Kemal İnat / Sakarya Üni. Ortadoğu Enstitüsü Müdürü

Bu kararla birlikte, 1915’te Osmanlı Devleti’nin topraklarında yaÅŸayan Ermenileri zorla göçe tabi tutmasına yönelik politikasının bir “soykırım” olarak tanımlandığı ve bu olaylarda Alman devletinin de payının olduÄŸu kabul edilmiÅŸ oldu. Almanya’daki iktidar partileri olan Hristiyan Demokrat BirliÄŸi (CDU), Hristiyan Sosyal BirliÄŸi (CSU) ve Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ile muhalefet partileri YeÅŸiller (Grünen) ve Sol Parti (Linke) tarafından desteklenen söz konusu kararın oylamasında BaÅŸbakan Angela Merkel, yardımcısı Sigmar Gabriel ve DışiÅŸleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier bulunmadılar. Bu politikacılar oylamaya katılmayarak Türkiye’nin tepkisini azaltmaya çalışsalar da, onların da söz konusu karara destek verdikleri biliniyor.

Åžimdi Alman Parlamentosu’nun Ankara’yı çok rahatsız eden bu kararı neden aldığını anlamaya çalışalım. Bu çerçevede üç konuya deÄŸinmek yerinde olacaktır. Öncelikle Almanya’da yaÅŸayan Türkiye kökenliler içerisinde Ankara’nın politikalarına çok olumsuz yaklaÅŸan ve Almanya’nın Türkiye siyasetinin ÅŸekillenmesinde oldukça etkili olan bazı kesimlerin bu kararın alınmasında çok önemli bir rol oynadıklarının altını çizmek gerekir. YeÅŸiller tarafından gündeme getirilen bu tasarının hazırlanması ve kabulüne giden süreçte baÅŸta bu partinin eÅŸbaÅŸkanı olan Cem Özdemir olmak üzere Türkiye kökenli siyasetçilerinin önemli paylarının olduÄŸu görülmektedir. Aynı ÅŸekilde Sol Parti içerisindeki Türkiye kökenli siyasetçilerin de söz konusu kararın kabul edilmesinde çaba sarf ettiklerini ifade etmek gerekir. Gerek YeÅŸiller gerekse Sol Parti’de aktif olan bu Türkiye kökenli siyasetçilerin, Türkiye’ye zarar verecek ve Türk-Alman iliÅŸkilerinin kötüleÅŸmesine yol açacak söz konusu karar yolunda çalışırken motivasyonlarının ne olduÄŸunun anlaşılması için bu siyasetçilerin genel olarak Türkiye hakkında ne düşündüklerine bakmak faydalı olacaktır.

Türkiye’deki hükümet hakkında son derece olumsuz bir algıya sahip olan bu siyasetçilerin her fırsatta Avrupa’da AK Parti hükümetini zora sokacak giriÅŸimlerde bulundukları görülmektedir. Avrupa ülkelerinde etkin oldukları siyaset, medya ve sanat çevrelerinde Ankara aleyhtarı bir kanaatin yaygınlaÅŸması için çalışan bu çevreler, baÅŸta PKK olmak üzere Türkiye’de toplumun güvenliÄŸini ve devlet düzenini tehdit eden terörist örgütlere ve onların sivil uzantılarına sempati duymakta ve devletin bu yapılarla mücadelesine karşı çıkmaktadırlar. BaÅŸta Almanya olmak üzere Avrupa devletlerinin kendilerine sunduÄŸu siyasi makamları ve toplumsal pozisyonları geldikleri ülke olan Türkiye’nin istikrarlı bir siyasal ve toplumsal düzene sahip olmasına karşı kullanmakta ve bu çerçevede Avrupa’da bulundukları devletlerin Türkiye karşıtı politikalarına destek olmaktan da geri durmamaktadırlar.

Aslında Avrupa’da yaÅŸayan Türkiye diasporası içerisinde muhafazakar eÄŸilimlere sahip olan insanların sayısının çok daha fazla olduÄŸunu son seçim sonuçları da göstermektedir. Buna raÄŸmen Avrupa ülkelerinin Türkiye politikalarının ÅŸekillenmesinde, çoÄŸunluÄŸu oluÅŸturan bu muhafazakar kesimlerin deÄŸil, sayıca azınlığı oluÅŸturan aşırı sol veya Kürt milliyetçisi grupların daha etkin olduÄŸu görülmektedir. Bunun temel nedeni, genel olarak Türkiye’den siyasi mülteci olarak Avrupa’ya giden bu marjinal grupların gittikleri ülkelerde de hızlı politize olmaları ve yaÅŸam tarzları nedeniyle topluma daha çabuk entegre olmalarıdır. Buna karşılık muhafazakar kesimler kendi tercihleri sonucu çok uzun süre Avrupa’da yaÅŸadıkları ülkelerde siyasal ve toplumsal yaÅŸama entegre olmamışlar ve bu da onların bu ülkelerin politikalarının ÅŸekillenmesinde geri planda kalmaları sonucunu doÄŸurmuÅŸtur.

Ä°ÅŸte muhafazakar kesimlerin bu ÅŸekilde geri durmaları aşırı sol ve Kürt milliyetçisi grupların fazla öne çıkmaları ve Almanya’nın Türkiye politikasında etkin olmaları sonucunu doÄŸurmuÅŸtur. Bu etkinin genel olarak olumsuz olduÄŸunun altını yeniden çizelim. Bu açıdan bakıldığında, Alman Parlamentosu’nun 1915 kararının arkasında da bu kesimlerin olması bir tesadüf deÄŸildir. Ancak söz konusu kararın alınmasını sadece bu Türkiye karşıtı grupların faaliyetlerine baÄŸlamak, Berlin’in Ankara politikasının tamamen bu kesimler tarafından ipotek altına alındığı anlamına gelecektir ki, Almanya gibi köklü bir devletin buna izin vermeyeceÄŸini düşünmek gerekir. Bundan dolayı geldiÄŸimiz bu noktada, Bundestag’ın söz konusu kararının arkasında yatan ikinci nedene bakmak faydalı olacaktır.

Ä°kinci neden

Alman devletinin, YeÅŸiller gibi, muhalefette yer alan ve halk desteÄŸi düşük olan bir partiden gelen böyle bir kararın parlamentoda kabul edilmesine izin vermesi biraz da konjonktürel Türkiye politikasıyla ilgilidir. Mülteci meselesinin Avrupa’da mümkün olduÄŸunca az zayiatla çözülmesi konusunda Ankara’nın desteÄŸine ihtiyaç duyan Alman hükümetinin, bu sorunun çözümü konusunda yürütülen süreçte Türkiye’den gelen taleplerden rahatsız olduÄŸu biliniyor. Merkel hükümetinin Türkiye’nin Avrupa BirliÄŸi üyeliÄŸi ve Türk vatandaÅŸlarına vize muafiyeti tanınması konusundaki olumsuz tavrı hatırlanırsa, Ankara’nın mülteci sorununun çözümüne dair adımları bu konularda saÄŸlanacak ilerlemelere baÄŸlamak istemesi Berlin tarafından istenmemiÅŸti. Ancak mülteci sorunu nedeniyle ülkesinde iktidarı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olan Merkel, istemeden de olsa Türkiye’nin AB üyeliÄŸi ve vize muafiyeti konularındaki taleplerine olumlu cevap vermiÅŸ ve bunlara karşı çıkan diÄŸer AB ülkelerini de bu konuda ikna etmeye çalışmıştı. Ancak Türkiye’nin AB üyeliÄŸi meselesi yavaÅŸ açılacak yeni fasıllarla zamana yayılıp sonradan engellenebilecek bir konu olarak Merkel hükümeti açısından çok sorun oluÅŸturmasa da, Ankara’nın Türk vatandaÅŸlarının AB ülkelerine vizesiz seyahat edebilmeleri konusunda kısa vadede adımlar atılmasını talep etmesi Berlin’i zora sokmuÅŸtu. Bu alanda atılacak adımlar için Türkiye’den, terörle mücadeleye dair hukuksal düzenlemelerinde deÄŸiÅŸiklik yapmasının istenmesi yoluyla bu meseleyi de zamana yaymak isteyen Brüksel karşısında CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın sert bir karşı duruÅŸ sergileyip, bu deÄŸiÅŸiklikler olmadan vize muafiyetinde ısrar etmesi Almanya ve diÄŸer AB ülkelerini daha çok rahatsız etmiÅŸti. Türkiye’nin bu ÅŸekilde, mülteci meselesi konusunda Avrupa’nın düştüğü acziyeti siyasi baskı aracı olarak kullandığını düşünen Merkel hükümeti Ankara’ya karşı bir güç gösterisinde bulunmak istiyordu. Merkel’in Almanya iç kamuoyunda Türkiye ve özellikle de CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan karşısında fazla tavizkar bir tutum içerisinde olmakla suçlanması da, Alman hükümetinin Türkiye karşısında elindeki baÅŸka imkanları devreye sokmak istemesine yol açmış görünüyor. Bu çerçevede, Alman Parlamentosu’nun 1915 olayları konusunda aldığı kararla Ankara’ya, istediÄŸi zaman Türkiye’yi rahatsız edecek kararlar alınabileceÄŸi mesajı verilmiÅŸ oldu.

Ancak mülteci krizi hala Avrupa’yı sallarken Almanya’nın böyle bir yola girip Türkiye’de tepki doÄŸuracak bu kararı almasının hem Almanya iç siyaset dengeleri hem de Türk-Alman iliÅŸkileri açısından oldukça büyük riskler doÄŸurduÄŸunun altını çizmek gerekir. Mülteci krizinden doÄŸrudan etkilenen bir baÅŸka ülke olan Avusturya’da yapılan cumhurbaÅŸkanlığı seçimlerinde aşırı saÄŸcı FPÖ’nün adayı Norbert Hofer’in aldığı yüzde 49,7’lik oy oranı, Avrupa’daki aşırı sağın mülteci sorunundan ne kadar beslendiÄŸini ve geleneksel merkez saÄŸ ve sol partiler için ne kadar büyük bir tehdit oluÅŸturduÄŸunu göstermiÅŸtir. Avusturya’daki bu siyasi depremden ilk ders alması gereken ülkenin ise, mülteci meselesinden ondan daha fazla etkilenen Almanya olması gerekirken, Merkel hükümetinin, bu sorunun çözümü konusunda önemli oranda ihtiyaç duyduÄŸu Türkiye’yi çok rahatsız eden böyle bir adıma destek vermesi anlaşılması zor bir konu ve gereksiz ÅŸekilde alınmış bir risk olarak görünmektedir.

Son olarak, Alman Parlamentosu’nun sözde Ermeni soykırımı konusunda almış olduÄŸu kararın insan hakları çerçevesinde atılmış bir adım olduÄŸuna dair söylemlere deÄŸinmek gerekir. DiÄŸer birçok Batılı ülkenin olduÄŸu gibi, Alman dış politikasında da insan hakları yoÄŸun bir söylemle karşılaşıldığı görülmektedir. Ancak söylem düzleminde insan hakları meselesi bu kadar öne çıkarılıp baÅŸka ülkelere insan hakları gerekçesiyle eleÅŸtirilerde bulunulurken, gerçekte Berlin’in de çok pragmatik ve çıkar eksenli bir dış politika izlediÄŸi görülmektedir. Tarihte olmuÅŸ tartışmalı bazı hadiseleri karıştırıp, buradan hareketle insan haklarını ne kadar savunduÄŸunu ispat etmeye çalışan bu tür ülkeler gibi Almanya da, günümüzde gerçekleÅŸen ağır insan hakları ve savaÅŸ hukuku ihlalleri konusunda sessiz kalmakta ve hatta bazılarına aktif destek vermektedir. Bunun için Suriye’de gerçekleÅŸtirilen katliamlardaki sessizliÄŸine ve Gazze’de her 2-3 yılda bir ağır katliamlar gerçekleÅŸtiren Ä°srail’in her türlü silahlarla teçhiz edilmesine bakmak yeterlidir. Almanya gibi küresel güçlerin, Ä°srail’in 2014’te gerçekleÅŸtirdiÄŸi katliamı engelleyebilecekken, onun bir aya yakın bir süre gerçekleÅŸtirdiÄŸi saldırılarına sessiz kalmaları ve Güvenlik Konseyi’ni harekete geçirmeyerek ona Filistinlilere gücünü göstermesi için ihtiyaç duyduÄŸu süreyi tanımaları insan hakları konusunda nasıl ikircikli politika izlediklerini göstermektedir. Bu nedenle Alman Parlamentosu’nun sözde Ermeni soykırımı konusunda almış olduÄŸu karar siyasi bir karardır. Almanya’daki Türkiye kökenli ama Türkiye karşıtı diaspora ile Merkel hükümetinin Ankara’ya karşı bir güç gösterisinin ürünüdür ve insan hakları ya da Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunların çözülmesine katkı saÄŸlamakla herhangi bir ilgisi yoktur.

(Prof. Dr. Kemal İnat / Sakarya Üni. Ortadoğu Enstitüsü Müdürü)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.