Güncel
Ömer Altaş: PKK'yı bölüp Ermenici örgüt kurduracaklar
Bugün estirilmek istenen panik havasına rağmen Türkiye'nin bölgede oynanan ve oynanmak istenen oyunlara itirazı var. Gündemin sıcak konularını Ömer Altaş'a sorduk. Küresel sistemin tıkanmışlığından, Batı'nın iki yüzlülüğüne, müesses nizama Türkiye'nin itirazlarından, çözüm önerilerine, Ortadoğu sorunundan Kürt meselesine, Almanya'daki 1915 "soykırım" yasa tasarısının kabul edilmesinden, PKK terörüne kadar geniş bir yelpazedeki konuları konuştuk. İşte o sohbet...
TÃœRKÄ°YE’NÄ°N SÃœNGÃœSÃœ MÃœ DÜŞTÃœ?
Suriye konusunda "Türkiye'nin süngüsü düştü", "Ankara-Şam hattında artık görüşme yapmanın zamanı geldi.", "Esed gitmiyor belli; Rusya ile ilişkileri düzeltelim." gibi söylemler, medyada dillendiriliyor; bir ümitsizlik havası estiriliyor. Sizin görüşünüz nedir?
Şu anda bölgede geriye iki oyun kurucu ülke kaldı: Türkiye ve bir çatı gücü olarak Amerika. Bahse konu çatı altında Rusya, İran, Esad, Avrupa ve IŞİD var. Evet IŞİD bu ittifakın en fonksiyonel üyesi. Türkiye Barzani, Katar gibi zayıf müttefikleri hariç yalnız.
Bu çatı ittifakı, cari dünya düzenini devam ettirmek istiyor. Türkiye, Suriye temelinde eski dünya düzenine ait bazı unsur ve teamüllerini kökünden değişmesi gerektiğini söylüyor. Bilek güreşinden vaz geçmeye de niyetli değil. Bir başka bakışla Türkiye, tarihî olarak bu siyaset stratejisine mecbur. Türkiye, ittifakın dayatmalarına direndiği için bu olan bitenleri yaşıyoruz. Türkiye, üyesi olduğu NATO'nun yeni bir konsepte evirilmesini istiyor. Devlet, NATO içinde ama kendine özgü bir strateji izlemeye karar verdi. Bu büyük kararı fiilen devlet aldı. Devlet oyunu gördü, süreci okudu ve riskleriyle bu stratejiye ikna oldu.
ABD’nin çatı gücü olduÄŸu bu ittifak ise Türkiye'nin gardını düşürmeye çalışıyor. Eskiden olduÄŸu gibi çantada keklik olmasını, asla inisiyatif almamasını arzu ediyor. Ankara'nın hükümet deÄŸiÅŸiminin hemen ardından son açıklamaları bir taktik; Türkiye’nin süngüsü düşmedi… Türkiye’nin sinir uçlarına, YPG armalı kamuflaj giyen Amerikan askerleri gibi bu kadar açıktan dokunmaları, boyun eÄŸdirme ve Türkiye’yi hizaya sokma amacını taşıyor. Çatı, Türkiye’den kovulan PKK-YPG gücünü, yeni bir kurguyla bölgede tutmak istiyor. Bu formüle IŞİD üzerinden meÅŸruiyet devÅŸiriyor.
Tabi ki ortada bir süreç var... Elbette ki üç yıl önceki Suriye devrimin başladığı koşullarla şu andaki koşullar aynı değil. Bir sene önceki Türkiye'nin stratejisiyle şimdiki stratejisi bir olmayacağı gibi üç sene sonraki koşullarla şimdiki koşullar da bir olmaz. Türkiye bu yeni süreçte de aktif bir şekilde oyun kurucu olarak hamle yapıyor. Batı, Rusya, İran ve IŞİD, bazen birlikte bazen de ayrı ayrı, Türkiye karşı hamle yapıyor... Türkiye'yi bu anlamda sistemin dışına atmaya ya da sisteme tam entegre etmeye çalışıyorlar. Türkiye de kendini ne sistem dışına itilecek bir pozisyona düşürüyor, ne de sisteme istedikleri gibi entegre oluyor.
'ARAP BAHARI'NIN EN BÜYÜK DÜŞMANI ABD
ABD'nin, PYD ile olan ilişkisini "kör göze parmak" şekline getirmesi, Türkiye'yi panikletmek için mi yoksa Suriye konusunda köşeye sıkışmışlıktan mı kaynaklanıyor?
Suriye'nin bugünkü manzarasını anlayabilmek için "Arap Baharı"na bakmak ÅŸart. "Arap Baharı" ABD'nin gelecek projeksiyonunu yeniden ele almasını gerektiren bir olay oldu; Pentagon stratejistlerinin beklediÄŸi bir vaka deÄŸildi. Arap isyanları, ABD'nin bölgesel ve küresel stratejisine virüs soktu. BelleÄŸi karışan küresel güç, git gel yaÅŸadı, devrimi önce destekledi sonra destekten vazgeçti. Suriye devrimi Amerika'nın, “Arap Baharı bitmeli” ÅŸeklindeki kanaatine ulaÅŸtığı dönemlere denk geldi.. Suriye devrimini bitirmeye çalışan asıl aktör Amerika'dır. Amerika Türkiye’yi vaatlerle, eli kulağında devrilecek bir BAAS rejimi formatında Suriye batağına çekmeye çalıştığında da iyiniyetli deÄŸildi. Suriye devrimi ile birlikte ErdoÄŸan rüzgârının da önünü kesmeyi hedefledi. Bir taÅŸla iki kuÅŸ vuracaktı. Türkiye, ABD’nin bu oyununu gecikmeli gördü. Ä°ran ve Rusya; Suriye devrimini akim bırakmak isteyen ABD'nin, düşman görünümlü partnerleri tıpkı İŞİD gibi. Sonunda Ä°ran ve Rusya, profesyonel bir ÅŸekilde IŞİD’le beraber Arap Baharını gömdüler. Bakın ÅŸimdi ne Suriye devrimini ne de Arap Baharını konuÅŸan var; herkes sadece IŞİD'i konuÅŸuyor.
'IŞİD VARSA YPG MEŞRUDUR' TEZİNE İTİRAZ
IŞİD sözde birinci derecede düşman olunca Esed rejimi otomatik olarak düşman liginden düşürüldü.. Åžimdi hep bir ağızdan dünya kamuoyuna karşı “gelmiÅŸ geçmiÅŸ en gaddar örgüt IŞİD'le savaşırken Esed'i düşünecek halimiz yok”açıklamaları yapıyorlar. Türkiye de "olayın aslı bu deÄŸil" diyor. Ä°tiraz ediyor. Çünkü söz konusu proje bir paket, münferit deÄŸil.
Onlar şu kanaati inşa etmeye çalıştılar:
"IŞİD varsa PKK meÅŸrudur. IŞİD varsa YPG meÅŸrudur. IŞİD varsa Sisi meÅŸrudur. IŞİD varsa Esed meÅŸrudur." Ne güzel(!) oyun deÄŸil mi? Türkiye de diyor ki "Evet IŞİD ÅŸeytandır ve yok edilmelidir ama Esed problemi orta yerde duruyor; 400 bin insanı öldüren milyonlarca insanı vatanından eden bir katildir, bir diktatördür. Onun yer aldığı bir çözüme bir karşıyız. Evet IŞİD varsa barış yoktur ama bu PKK’nın Türkiye'nin milli varlığı ve bütünlüğüne zarar veren bir terör örgütü olduÄŸu gerçeÄŸinden toz bile almaz. PKK, bilfiil siz Batılı ülkelerden beslenmektedir. YPG PKK aynıdır. Sizin IŞİD bahanesiyle bizi, bir oldu bittiye getirerek PKK ve YPG’ye meÅŸruiyet zemini oluÅŸturmanıza itiraz ediyoruz" diyor.
“Biz PKK'yı vurmaya, Türkiye'den atmaya ve bitirmeye yeminliyiz. Bunun ucu YPG'ye dayansa bile. Biz Esed karşıtı bir politika izlemeye devam edeceÄŸiz. Elbette uluslar arası konjonktürün de farkındayız. Biz Mısır'da demokratik bir sistemden yanayız. SeçilmiÅŸ CumhurbaÅŸkanı hapiste, darbeci Sisi iktidarda. Ä°srail'in Türkiye ile iliÅŸkilerinde önerilerimizi kabul etmiÅŸ olması yeterli deÄŸil, Ä°srail'in Gazze ablukasını kaldırması için de sonuna kadar ısrarcı olacağız."
Bilinsin ki, Türkiye, iddialarından vazgeçmiş değil.
Bilakis dünyanın yeni dengesinde güç devşiren bir duruşa ve jeo-politik avantajlara sahip.
Amerikan askerlerinin YPG armalı fotoğraflarını bütün dünya gördü. Türkiye de işin ucu YPG'ye dayansa bile PKK'yı Türkiye'den atmaya, bitirmeye kararlı. ABD ile Türkiye karşı karşıya gelirse bunun ne gibi sonuçları olur?
Bu şu yakın dönemde muhal. Öyle bir pozisyona ne Türkiye ne de Amerika kendini düşürür. Dünyanın pratik düzeninde Türkiye ile Amerika ordularını karşı karşıya getirecek bir strateji, aklı evvel bir durum yok. Ama Beyaz Saray bilmeli ki tarihin yeni evresinde bu vb. çelişkilerin ortaya çıkaracağı çatışmalar bundan sonra Türkiye lehine sonuçlanacak. İzleyelim görelim.
TÃœRKÄ°YE OYUNU BOZAMAZ AMA OYNATMAZ DA
Bütün bu şartlar altında Türkiye'nin özgül ağırlığı kurgulanan oyunu bozmaya yetebilir mi?
Türkiye ÅŸu anda tek başına tabi oyun kuramaz ama oyunu bozacak imkânı var. Türkiye’nin özgün bir güç olduÄŸunu, masada olmadığı sürece OrtadoÄŸu'da hakiki bir oyun oynanamayacağını ispatladı. Dünya düzeninin bu gerçeÄŸi önce yıkmaya sonra kabullenmeye çalışması ise tarihin en dramatik görüntülerinden biri. Ä°yi konsolide olmuÅŸ bir devletin güçlü bir liderliÄŸin ne olduÄŸuna böylece tanıklık etmiÅŸ oluyoruz. Türkiye’yi sevdiklerinden deÄŸil jeopolitik ihtiyaçlarından dolayı Türkiye’ye karşı bir mecburiyetleri var.. Bundan sonra bölgede Türkiye’ye raÄŸmen kalıcı bir oyun düzeni kuramayacaklar. Görüyoruz ki, bölgede rol alan güçler kendini bu reel politik neticeye alıştırıyor.
"Bölgede sıkışan Türkiye İsrail'le anlaşmaya çalışıyor." algısını besleyen haberler yayınlanıyor. Siz buna katılıyor musunuz. Böyle bir sıkışmışlık var mı? Bir panik atak söz konusu mu?
Bu küresel propagandanın etkisini gösteriyor. "Ä°srail'le, Esed’le anlaÅŸmaya çalışıyoruz. Uluslar arası düzenin rotasına giriyoruz." sözleri, elitlerin uluslar arası propaganda mekanizmasının ne kadar etkisi altında olduÄŸunu gösterir. Bu, aynı zamanda Türkiye'nin artık bir aktöre dönüşmeye baÅŸladığını da gösterir. Türkiye, bulunduÄŸu yerden asla geri adım atmayacak. Türkiye, Ä°srail'le tabi ki anlaÅŸacak, kendine bir yol bulacak, hangi anlamda? Mavi Marmara olayı olmuÅŸ, bu uluslararası hukuku ilgilendiren bir olay, Türkiye hakkını arıyor. Hakkını ararken ortada bir masa, masada da iki taraf var. Türkiye, kendi koÅŸullarını kabullenmiÅŸ bir Ä°srail'e "Sen benim koÅŸullarımı kabullensen dahi ben seni istemiyorum " diyebilir mi? Bu mantıklı bir ÅŸey deÄŸil. Ama Türkiye anlaÅŸma içinde Gazze ablukasının kaldırılmasından da taviz vermiyor! Bu iddiasından vazgeçtiÄŸinde ancak ana hüküm bozulur. Dolayısıyla "yeni dönemde Türkiye, Ä°srail’le de anlaşır" sözleri aceleyle ve duygusalca dile getirilen baÅŸka bir politik ajandanın gündemi, bir manipülasyondur. Türkiye'nin, Suriye meselesinde de geri adım attığı ÅŸeklindeki sözler de manipülasyondur.
DEVLET Ä°KNA OLDU!
Burada Türkiye açısından bir panikten söz etmek mümkün deÄŸil. Batılı siyasetinin etkisi altındaki medya bir panik yaşıyor. Türkiye'nin sivil demokratik dönüşüm iradesi böyle bir ÅŸey yaÅŸamıyor AK Parti ve ErdoÄŸan’ın ÅŸecaati, devleti bu yeni dönüşüme ve konuÅŸlanmaya ikna etti. Devlet rasyonelliÄŸi gördü ve risklerine raÄŸmen bu yeni hale ikna oldu.
Askerin görevi, siyasi irade vur dediğinde vurmaktır. AK parti, devletin mekanizmalarını ikna etmiş olabilir. Yarın sınırda kırmızı çizgiler aşıldığında askere "vur" emri verildiğinde vuracaktır. Siyaset, bu kararın yükünü taşıyabilecek mi?
Neden taşımasın?!
Bu bir korku, bir travma aklı: “SavaÅŸan asker devlete behemehal vesayet eder!”
Savaş ve ordu devletleri savaş ve ordu hükümetleri dönemi bitti. Dünya bir yöne gidiyor. Geri dönmez. Üstelik Türkiye devlet nezdinde siyasi olarak tarihinin en büyük konsolidasyonu yaşıyor.
Güçlü liderlik, güçlü hükümet, güçlü ordu ve güçlü devlet istikametinde bir mutabakat var. Perdeye yansıyan fotoğrafın ideolojilerin tam istediği gibi olmaması ana gerçeği değiştirmez. Elbette devlet, hükümet ve rejim içerisinde problemler var. Ama Türkiye bu sorunları çok kısa sürede aşacak. Hem siyasal olarak hem ekonomik olarak hem de uluslar arası ilişkiler bağlamında nasıl şaşırtıcı mesafeler kat ettiğini hepimiz göreceğiz. Türkiye'nin şu an Ortadoğu politikalarındaki varlığı bir sıkışmışlık değil bilakis rengini daha fazla gösterme hali. Hükümetin kurulur kurulmaz "Dostlarımızın sayısını artıracağız, düşmanlarımızın sayısını ise azaltacağız. " beyanı bir geri adım değil konjonktürel vizyondur. Ana stratejinin değişen ve yeni gelişen koşullara göre revize edilmesidir. Ana stratejide, esas yönelimde bir değişiklik yok; dönemsel, lokal ve zamanın ruhuna uygun düzenlemeler olabilir, olmalıdır da. Türkiye ringdeki beyaz köşeye kendi gonguyla çekiliyor. Geride çok raunda var!
'ONE MÄ°NUTE' DEME!
Uluslar arası sistem Türkiye'den ne istiyor?
Uluslararası müesses nizam diyor ki:
"One minute" demeyin, “Dünya 5'ten büyüktür” demeyin. “Avrupa'ya posta koyma da ne oluyor, Amerikan düzenine ve bölgesel politikalarına ÅŸerh koyma haddinize düşmez, Obama'nın lafının üstüne laf söylemeyin!”
Eski Türkiye'nin reflekslerinin devamını pekişmiş şekliyle bizden bekliyorlar. Amerikan askerinin kolunda YPG armasını görün ama susun. Avrupa'dan ne geliyorsa, ekonomik ve siyasi dayatmaları kabul edin. İstiyorlar ki Merkel buraya gelmesin, Erdoğan onun ayağına gitsin. Obama bir beyanat verdiğinde eskiden olduğu gibi Ankara hazır olda dursun, düzeltme yapmasın. Türkiye özgün bir irade karşı bir inisiyatif ortaya koymasın! İran, Rusya, Avrupa ve Amerika'nın üzerinde ittifak ettiği en büyük gerçek bu. Türkiye tam olarak eski dönem gibi, en fazla yeni Kemalizm olsun!
Yeni Türkiye düzeni küresel düzen karşısında “hayır” kelimesini aÄŸzına alabiliyor.
"Biz eski devlet deÄŸiliz. Cenin pozisyonundan çıktık. Artık ayaklarımız üzerinde duracağız. KüreselleÅŸen dünyanın yeni düzeninde, ekonomik ve siyasal büyük kırılmalar ve ÅŸaşırtıcı dönüşümler yaÅŸanacak. Türkiye'ye büyük bir alan açılıyor. Bunu kabullenmek zorunda kalacaksınız. İç siyasete söylediÄŸini dış siyasete de söylüyor: Bize alışın!”
TÜRKİYENİN GÜCÜ
İşte tam da bu nokta Türkiye'nin bu tavrının dışarıda da görüldüğünü düşünüyorum. Bu yüzden mi biz içeride PKK terörüyle uğraşıyoruz? "Bize alışın" mesajına karşılık "Size alışmayacağız" kabilinden can acıtıcı hamleler gelebilir mi?
Deneyecekler ama cephaneleri ve taktikleri azaldı. Eski oyunlarını tekrar etmenin de hükmü olmayacak. Türkiye’nin jeopolitik varlığı, ihatalı medeniyet dinamiÄŸi ve altın oran ideolojik dinamiÄŸi baÅŸlı başına bir güç. Bir adım öncesinde; henüz ekonomik imtiyazı olmayan bir devletin Rusya'nın uçağını düşüreceÄŸini kimse beklemiyordu. Ä°srail’e kafa tutmasına inanmıyordu. Arap devrimlerinde aktif bir rol almasını beklemiyorlardı. Amerika'ya raÄŸmen siyaset koyacağını beklemiyorlardı.
BATICI KEMALÄ°ZM’Ä°N AVDETÄ°
"Orta-küçük ölçekteki ülkeler, uluslar arası dengeleri gözetmek zorundadır; "herkese posta koyarak" yoluna devam edemez" şeklinde değerlendirmeler yapılıyor. Bu görüşe katılır mısınız?
Batıcı Kemalizm ikliminde yetiÅŸen aydınlarımızdan bu tür analizler duyuyoruz maalesef. Kendine güvenmeyen ve hatta kendine inanmayan, bize dair bir olgu bu. Bu teknik bir tanım, ötekileÅŸtirme deÄŸil. Batıcı Kemalist düzenin bütün entelektüel beyinleri; “uluslararası müesses düzenin asla aşılamayacağına dair kesin inanç” içindedirler. Batıcı Kemalizm’e angaje Ä°slamcılar, solcular, Kürtçüler, Türkçüler, bütün entelektüeller...
“Uluslararası düzene raÄŸmen bir ÅŸey yapılamaz, entegre olmaktan baÅŸka çare yoktur. Türkiye eÄŸer Rusya'nın uçağını düşürüyorsa o uçağı düşüren Türkiye deÄŸil Amerika'dır" derler.
Bu fikir Türkiye’de yok satar. Oysa ki Türkiye bu yeni dönemde "Evet o uçağı biz düşürdük” konseptinde. Zaman içinde herkes gördü ki söz konusu uçağı ABD düşürmedi, Türkiye düşürdü. Türkiye bu ve benzer hamleleri bizatihi yaparak yoluna devam ediyor, edecek. Bu stratejiler bırakılsın yeni Türkiye kendi içine çöker. Batıcı Kemalizm avdet eder.
KÃœRESEL KURGU DEVAM EDÄ°YOR
Türkiye ile ABD arasındaki gerilim NATO'nun geleceğini etkiler mi? Burada söz konusu olan NATO'nun geleceği mi?
Devletlerin ve küresel düzenlerin bir hafızası var.
Siyasal meselelerde bu hafıza konuşur. Bölgeyi değerlendirdiklerinde bu hafıza devreye girer. Burada devreye giren şu:
Bundan önceki soğuk savaş döneminde I. ve II. Dünya Savaşları sonrasında kurulan düzenler danışıklı dövüştür. Uluslararası düzenin iç anlaşmasıdır. Muvazaalı bir dengedir, bir kurgudur..
Kendi aralarında oturup konuştular; kağıt üstünde dost-düşman konsepti icat ettiler. Sorumluluk paylaştılar. Bu dost-düşman parametresiyle uluslar arası düzeni ikame ettiler. Bu muvazaa düzeni soğuk savaş dönemi bittikten sonra da yine anlaşmalı bir şekilde devam etmektedir. Herkes tiyatroda kendi rolünü oynamaktadır. Rusya anti-Batı gibi bir çizgide durur. İran, devrimden kısa bir süre sonra tarihselleşerek batıyı tersten tahkim eden bir yapıya dönüşüp küresel düzenin payandası olmuştur. Türkiye yeni hali, bu muvazaa düzenini tehdit ediyor. Düzen dışı, hakiki yeni bir eksen oluşması söz konusu.
Türkiye’nin önünde iki yol var, ya kurguya dahil olacak.
Ya da kendi geleceğini inşa eden özgün programa devam edecek.
MÃœSLÃœMANLIK KÄ°MDEYSE
Reel politik olarak Türkiye'nin bir eksen olma şansı var. Soğuk savaş sonrası düzende ABD, dünyanın eko-politik ağırlık merkezinin Pasifik'e doğru kaymasından dolayı Ortadoğu, Asya, Afrika ve Balkan bölgelerindeki eksen ülkeleri, başkaldırabilme ve büyüme ihtimali olan ülkeleri otomatik kaosa bağlayıp geri çekilme siyaseti izledi, ekonomik ve siyasi gücünün Pasifik'te konuşlandırmaya başladı.
"Arap Baharı" bu bölgenin kağıt üstünde olduğu gibi öyle başıboş bırakılamayacağını gösterdi.
Bu süreçte Amerika, Mısır, Libya, Tunus'ta ve İsrail olayında kafasının ne kadar karışık olduğunu belli etti. Henüz tam olarak yolunu bulamadı. Öyle görünüyor ki bu durum Amerikan siyasetinin bundan sonraki karakterlerinden biri olacak. Depresif, odaklanamama, kontrol ve dikkat sorunu var. Ne yapması gerektiği konusunda strateji geliştirmekte güçlük çekiyor.
Şimdi bu değerlendirmeyi bir yana koyalım.
Türkiye bağlamına bakalım:
Küreselleşen dünya sisteminde fay hatları daha fazla belirleyici olacak. Örneğin bu bölge Asya, Afrika, Ortadoğu, Balkanlar Müslüman kimliğe sahipse, bu kimlik bir şekilde "siyasi enstrüman" olacak.. Bölge ile ilgili herhangi bir siyaset kuramı, bunu realiteyi dikkate almadan gelecek planlaması yapamaz. Soğuk savaş bu olguyu dikkate almadan planlanmıştı. Yeni dönem, İslam olgusunu masaya koymadan şekillenemiyor. Türkiye işte bundan dolayı değerli, vazgeçilmez bir konum elde ediyor.
BBC’YE BAK Ä°NGÄ°LTERE’YÄ° ANLA
Türkiye, ne IŞİD gibi fundamentalist bir mantığa bürünüyor ne de Ä°slam’ı Fethullahçılık gibi Batı'ya teslim ediyor.
"İslam buraya ve bize ait öz bir değerdir" diyor.
"Başkasına oturmaz. Ben ülkemi kendi dinamikleri üzerinde ayağa kaldırmak istiyorum. Bu siyasetin avantaj ve dezavantajlarını üstleniyorum ama evrensel dünya sistemini de zorlamak istemiyorum. Ben bunu yapmak istiyorum siz de benimle bu koşullarla muhatap olun."
İşte Türkiye'nin bu iradesi, pekâlâ olabilir, sıradan bir refleksi bile uluslar arası sistemi kökünden rahatsız ediyor. Bunu en yakın nerede gördük? Bir zamanların üzerinde güneş batmayan imparatorluğu, şimdiki küresel sistemin en önemli denge unsuru ve aktörlerinden biri olan İngiltere'nin Başbakanı David Cameron,"Türkiye belki 3000 yılında AB'ye girer" diyerek alay etti.
Bu açıklamalar siyasi organizmaların kedi gözleri. Sıradan bir demeç olarak görmemeli. Bu yeni Türkiye sürecinin küresel güçlerin psikolojinde oluÅŸturduÄŸu yarık. Britanya’yı teamülün dışına çıkaran bu psiÅŸik haldir. Bu söylem, Türkiye'nin aldığı yolun ne kadar etkili ve gelecek projeksiyonlu olduÄŸunun bir göstergesi, bunu böyle okumak lazım. Ä°ngiltere, Türkiye’yi aÅŸağılayarak kendince yol kesiyor!
BBC’ye bak Büyük Britanya’nın içgüdüsünü anla!
BATI'DA HRİSTİYAN IRKÇILIĞI HORTLATILACAK
Türkiye'nin bu iddiasını hayata geçirebilecek enstrümanları var mı? Bu iddia karşısında Batı'nın hiç kuşkusuz bir karşı duruşu olacaktır. Ellerinde kullanabilecekleri kartlar olduğu malum.
Uluslararası sistem, genelleme yaparak söyleyecek olursak, krizde.
Nasıl?
Avrupa göreceli olarak siyaseten, ekonomik ve nüfus olarak geriliyor. Eskisi gibi deÄŸer üretiminin arkası gelmiyor, kendini yenileyemiyor. Bu artık bir referans gerçek, bilimsel bir veri. Amerika’yı daha önce anlattık. Ekonomik dalgalanmaların önünü almaya çalışırken, siyasal dalgalanmalara karşı politika üretememenin sıkıntısını çekiyor. Amerika yeni dünyadaki huzursuz ruhunu, ABD'nin ön seçimlerinde görüyoruz. Trump'ın yükseliÅŸi buna örnektir. Avrupa'daki fikri, dini ve etnik farklılıklarına dayalı ırkçı yaklaşımlar tehlike zamanlarında ortaya çıkar. Batı'da bir bütün olarak tehlike algısı var; bu onları ırkçılığa itiyor. Bir bütün olarak Batı’da önce Nazi tarzı ırkçılıklar yaÅŸanacak, sonra Hristiyan ırkçılığı yeniden canlanacak. Haçlı ruhu güncellenecek. Bu Batılı devletlerin istihbaratlarının bilinçli bir tasarrufu olacak. Batı fanatik Hristiyanlığı fonlayacak.
Amerika'da ve Batı'da söz konusu siyasi ve ekonomik kriz boyutlanarak sürecek.
Tarih boyunca devletlerin büyümesi ve ilerlemeleri tek başına kendi öz güçleriyle olmamıştır. Devletlerin inkişafı, dönemin diğer güçlerinin zaafından ve oluşan jeopolitik boşluklardan kaynaklanmıştır.
Söğüt'ten harekete geçen bir küçük kabilenin, sonunda nereye vardığını görelim. Bu, oba gücünün, engellenemez olmasından kaynaklanmıyor. Bizans'ın zayıflığından kaynaklanıyor.
Tarih, Türkiye’yi anlatmaya çalıştığımız dramatik bir zaman diliminin önüne bıraktı. Bu ülkenin yeteneÄŸini ve konjonktürel fırtınaları hep birlikte izleyeceÄŸiz. Türkiye, "Ey küresel sistem ben size kökünden ve toptan karşıyım" demiyor. Bu Türkiye'ye büyük bir koÅŸma alanı veriyor.
TÃœRKÄ°YE DÄ°YOR KÄ°...
Diyor ki: "Ben uluslararası sistemin bir parçasıyım. NATO ülkesiyim ama NATO konsepti yanlış işliyor. Düzen değişti. Dünyanın kaderi, 5 daimi devletin iki dudağı arasında olmaz. İsrail bu şekilde yerlileri sömürmeye devam edemez. Filistinlilerin devlet kurma hakları var hatta burası Filistinlilerin, hiç olmasa iki devletli bir çözüm olsun!"
Avrupa’ya da diyor ki:
"OrtadoÄŸu ve Afrika'dan, Uzak Asya ve Balkanlar'dan aldığın sermayenin artı deÄŸerleri, toplumuna dağıtarak bir medeniyet kurdun; bunun da farkındayım.”
Türkiye itiraz eden bir ülke.
Bu normalliği bile kabullenemiyorlar. Sorun burada. Yoksa Türkiye, uluslar arası düzene karşı durmuyor, İsrail yok olacak demiyor. Avrupa yok olacak demiyor. Amerika yok olmalı demiyor. Kahrolsun Amerika, kahrolsun Avrupa, kahrolsun İsrail demiyor. Türkiye devletinin politikası bu değil.
Türkiye'nin politikası radikal, sekter ideolojilerin sloganlarına indirgenemez. Ama uluslar arası düzen, Türkiye'de olmakta olanın, ikinci dünya savaşı sonrasında kurulan ana aksı, yapı bozuma uÄŸratabilecek bir dinamik taşıdığının farkında. Bunun kendilerine neye mal olacağını kestiremedikleri için Türkiye’deki dönüşüme ve normalleÅŸmeye karşı çıkıyorlar.
Türkiye diyor ki:
“Ä°mparatorluk sevdası içinde deÄŸiliz, ülkeleri feth edeceÄŸiz demiyoruz, bunlar geride kaldı. Ama size hizmetkâr deÄŸiliz, dominyon statüsünde olmayız! Bu da geride kaldı!”
Yeni dünya düzeninde bir kez daha var olmak için böyle bir dinamik şart. Bugün Türkiye, uluslararası düzendeki zorunlu yeni kırılmayı en az maliyetle atlatmak ve krizi avantaja çevirmek için çaba sarf ediyor.
BATININ ESAS SORUNU
Mevcut düzene itirazını koyan Türkiye'nin elinde ne gibi enstrümanlar var? Bu enstrümanların işlevselliği nedir?
Batı, Bush'la başlayan döneme yeni dünya düzeni derken, şaşırtıcı bir çabuklukla Bush'tan sonra kendi içinde bir sistem değişikliği yaparak Barışçı Obama'yı getirdiler. Yeni dünya düzeni Obama ile beraber direksiyon kırdı. Ama Obama düzeni aslında bir post Bush düzeniydi. Bu gerçeği "Arap Baharı" ortaya çıkardı. Eski düzeni boyayıp, maskeleyerek devam ettirmek ve tehlike alanlarında daha iyi konsolide olmak için yaptıkları ortaya çıktı. Obama düzeni, bir fiyasko düzeni olarak karşımıza çıktı. Obama dünyayı kandırdı. Nereden çıkarıyoruz? İsrail şiddeti olduğu gibi devam ediyor. Arap Baharı'nı destekleyip sonra var eden dinamiği hapsederek askeri darbeyle gelen yapıyı destekleyip onaylayarak kendi var ettikleri ve dünyaya sundukları demokrasiyi ayaklar altına aldılar, itibarlarını kaybettiler. Dolayısıyla Batı, varlık olarak hükmen yenik durumda.
Batı'nın temel sorunu bu.
Türkiye ise modern dünyanın normlarını soft bir şekilde üzerinde taşıyor. Türkiye'nin kendisi Müslüman bir coğrafyada. Bu İslamcılık değil kendi renkleriyle beraber var olma arzusunun adı.
Ä°SLAMAFOBÄ° , Ä°SLAMCILIK VE DEVLET
Batı siyaseti bu arzuyu İslamcılık olarak çeviriyor. İslamafobinın yarattığı bir terminolojidir İslamcılık. Batının İslamcılık savı bir oyun düşmemeli. Devletlerin ideolojisi olmaz, ihtiyaçları olur. Devlet iyi bir yönetim iyi bir uluslar arası ilişki ister. Bunu hangi enstrüman müsaitse onunla yapar. Burası Müslüman bir topluluk, böyle olduğu için de refleksler de Müslümanca ortaya çıkıyor. Batı paradigması bunu İslamcılık olarak okuyor. Bizim ısrarla yazılarımızda "Bu dinamik aslen İslamcılık değil" dediğimiz şey bu.
Türkiye'de İslamcılık değil, devlet şimdilik İslamcılık üzerinden, öyle görünen varlık üzerinden konsolidasyon yapıyor. Kendini yeniliyor; yaralarını sarıyor. Yarın onu bırakır, yavaşlatır. Dondurur. Devletin vatandaşını ve uluslar arası ilişkileri iyi yönetmek gibi bir görevi var. Bu görevi yapacağı araçlar neyse onların üzerinden hareket eder.
Batı Türkiye’deki dönüşümü Ä°slamcılık olarak yaftalayarak iki ÅŸey yapıyor. Ä°slamafobiyı bilerek güçlendiriyor ve Türkiye’yi korkunç ve sonu belirsiz bir ülke olarak tarif ediyor.
Bu Batıya kaybettiriyor. Bunun farkında değiller.
BATI TERÖR ÖRGÜTLERİNİ FONLUYOR
Bunu şöyle bir örnekle açıklayayım: Batılıların Ortadoğu ve diğer devletlerin hepsinde yer altı örgütlerle ilişkisi var; bu suçtur. Bu ülkelerde onların illegal örgütleri vardır. Suç işlemek üzere kurulmuştur ve bunlar uluslar arası fonlarla desteklenmektedir. Örneğin bir vakıf bir bahaneyle uluslar arası sistemin gözüne batmayacak şekilde, terör örgütlerini fonlarlar.
Batı suçlu.
Doğu bu terör örgütlerine karşı muvazaasız ve hakiki bir mücadele verdiğinde, kendini savunduğunda diktatör oluyor.
Aynı şekilde Türkiye'de Batı'nın fiilen organize ettiği Paralel devlet olayında bu çok açık bir şekilde görüldü... Batı muhtemel devletin geleceğini de garanti altına almak için alternatifler kurar. Sağı da solu da İslamcıyı da destekler. Hangisi organik bir şekilde kendi içinde gelişme kabiliyetine sahipse onu öne çıkarır. Ya da stratejik ve jeopolitik olarak hangi mefkure, hangi ülkü daha iş görür, avangard olabiliyorsa onu öne çıkarır.
ONLARIN DİKTATÖRLÜK DEDİĞİ ŞEY: ŞECAAT!
Bu dönemde Fethullah Gülen grubu buna teÅŸneydi; uygundu, hem de kendileri bunu böyle istediler, onun üzerinden gittiler. Devlet buna itiraz ettiÄŸi gün "diktatör" oldu. Türkiye'de diktatörlük olarak adlandırılan ÅŸeyi aslında “ÅŸecaat”tir. Türkiye devleti, eski devlet olmaktan çıkıp vatanına, milletine ve toplumuna yararlı bir devlet haline, devlet-i fazıla olabilmesi için lüzumlu, tanımlı, bilinçli bir ÅŸecaat gerekir. Bütün toplumların kuruluÅŸ fıtratı, var olabilme yolu böyledir. Toplumlar bir varlık inÅŸa etmek için henüz bundan baÅŸka bir alternatif geliÅŸtiremedi.
Kuruluş aşamasında, onların "diktatörlük" dediği şeye biz "şecaat" diyoruz.
Şecaat aşaması...
Cesaret, kararlılık, neye mal olursa olsun yapılması gerekeni yapmak.
Türkiye şecaat gösteriyor, Tayyip Erdoğan diktatör değil; cesur. Türkiye devleti, cahil cesareti de göstermiyor, kendini geleceğe hazırlıyor. Ordu, bürokrasi ve toplum buna ikna oldu. Türkiye devletinde bir konsolidasyon var. Türkiye devleti, devleti var eden bütün unsurlarıyla birlikte konuşuyor.
TASARI: KÜRTÇÜLÜK DAVASININ BİTMESİDİR
Åžu anda herkesi panik havasına sürükleyen asıl nokta Türkiye’nin hemen yanıbaşında, "kırmızı çizgim" dediÄŸi yerde bir Kürt devletleÅŸmesinin yaÅŸanıyor olması. Irak’ta yaÅŸanan sürecin bir benzeri Suriye’de yaÅŸanıyor. Bu devletleÅŸme süreci hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin açılım sürecini baÅŸlatmasıyla beraber Kürtçülük davası bitti ve ÅŸu an uzatmalar oynanıyor. Bu durum uzun sürebilir ama Kürtçülük davası üzerinden yeni bir düzen belirleme ÅŸansı bitti.
Tam ben bunları izah ederken bakın şimdi televizyondan görüyoruz ki Alman Meclisi 1915 Ermeni "soykırım" tasarısını kabul ettiğini son dakika olarak veriyor.
Bu nedir?
Bunun bir anlamı da şudur: Kürtçülük davasının bittiğinin göstergesidir.
Batı: OrtadoÄŸu’da, PKK ve Kürtçülüğün bir enstrüman olarak kullanım tarihinin tamamlandığını anladığı için Ermeni tasarısını dayatıyor. kürtçülüğün at koÅŸturmaya çalıştığı aynı bölgelerde bu kez Ermeni bölgesi iddiaları ve ideolojisine alan açılıcak. Yeterince bekletilmiÅŸti (!)
KÜRTÇÜLÜĞÜN BOŞLUĞUNU ERMENİCİLİKLE DOLDURACAKLAR
Göreceksiniz çok geçmeden muhtemelen önümüzdeki 24 Nisan’da ABD de bu tasarıyı kabul edecek.
Kürtçülüğün bıraktığı boÅŸluÄŸu Ermenilikle dolduracaklar. Burada zihnimizi TaÅŸnakçılıkla, Asalacılıkla yenileyebiliriz. Hatırlayın ASALA terör eylemlerine son verdiÄŸi yıl, PKK’nın silahlı eyleme baÅŸladığı yıldır. PKK’nın hükmünün bittiÄŸi dönemde Ermeni tasarısı Batılı bir meclisten geçti. Bu tarihi siyasal bir iÅŸaret fiÅŸeÄŸidir. Ä°lk görüntü Almanya’dan geldi; ardından diÄŸer Avrupa ülkeleri, ABD ve Rusya gelecek. Türkiye’yi Kürtçülüğü bırakarak Ermenilik olgusu üzerinden köşeye sıkıştırmaya çalışacaklar.
Türkiye’nin çözüm sürecindeki kararlılığı, toplumu ve Kürtleri ikna etti. Gerçekçi görüntüler içinde yapılan açıklamaları hiç önemsemeyin. Onlar hep olacak. Kürtlerin ikna olmasına raÄŸmen PKK, savaÅŸa baÅŸladığı için kaybetti. Biz, açılımın baÅŸlamasıyla Kürtçülüğün bittiÄŸini tez olarak öne sürdük. Bunun topluma yansıması, PKK’nın açılım sürecine raÄŸmen baÅŸlattığı savaşın hükümsüzlüğünün, bizzat PKK iklimindeki Kürtler tarafından görülmesiyle tescillendi.
Batı da bunu anladı ve elindeki Ermeni kartını hiç vakit kaybetmeden masaya koydu. Oysa ki demin “Kürtçülük üzerinden Türkiye’yi periÅŸan ediyorlar.”ÅŸeklinde bir dünya kamuoyu algısından söz etmiÅŸtiniz. Ermeni tasarısı Türkiye’nin Kürtçülük olgusu üzerinden köşeye sıkıştığı algısının yanlış olduÄŸunun önemli ve saklı bir göstergesidir.
BARZANÄ° ÃœZERÄ°NDEN BÄ°R KÃœRDÄ°STAN KURULACAK
Batı ve ABD, geç kalmış Kürt etnisiteseciliÄŸinin var olan sistemleri boÅŸa düşürebilen herhangi bir iÅŸ yapamayacağını bunun baÅŸarılamayacağını anladı. Dolayısıyla Kürtlerin belleÄŸindeki Kürdistan olgusunu da var etmek için Barzani üzerinden kurulacak Kürdistan’ı kerhen de olsa destekleyemek zorundalar. Kürdün artık bir devleti olacak. Kürtçülükle yanıp tutuÅŸan biri gidip Kürdistan’da yaÅŸayabilecek. Meselesi sadece Kürtçülükse, onun için yanıp tutuÅŸuyorsa, o kadar ırkçıysa gidip Kürdistan’da yaÅŸayacak. Ya da şöyle söyleyelim bu durum onu rahatlatacak. Yeni uluslar arası sistemde Kürt de rahatlayacak. Kürt devleti olacak. Kürtçü yapılar için de bu duruma itiraz edenler olabilir. Onların itirazı bencillik içerecektir. “Neden ben kurmadım da Barzani Kürt devletini onlar kurdu?”
HDP NEDÄ°R?
Bu itirazları bir kenara bırakalım.
Dolayısıyla Kürt meselesi Türkiye’yi ayağından aÅŸağı çekecek bir mesele olmaktan çıktı.
HDP siyaseten ve hükmen ömrünü tamamladı. HDP’nin bir siyaset geliÅŸtirmesi istediÄŸi kadar çırpınsın mucizelere ihtiyaç duyar.
HDP Türkiye’de PKK’ya kökten bir tepki koyabilseydi Türkiye’nin ikinci yarısını yönetebilecek, konsolide edebilecek bir güce bir dinamiÄŸe sahip olabilecekti.
O imkânı tamamen elinden kaçırdı.
Siyasal olaylarda, sosyolojide, psikolojide en uçta ne varsa o olaylar belirleyicidir. HDP burada Türkiyelilik diyen "temiz yüzlü" Selahattin deÄŸil artık. HDP: terörist cenazesine gidip slogan atan, PKK’ya silah taşıyan milletvekili, güpegündüz ÅŸehre hendek kazan, ÅŸehirlerde paralel devlet inÅŸa eden bir örgüt!
KÃœRTLERÄ°N AÄ°DÄ°YETÄ° MEVZUU
GeçtiÄŸimiz gün Selahattin DemirtaÅŸ yaptığı bir açıklama “Bundan sonra Kürtler asla Türkiye’yle aidiyet bağı içinde olmayacaklardır.” dedi. Bunu nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
Bu söz, HDP’nin bir daha asla Türkiye siyasetinde varlık gösteremeyeceÄŸine ikna olan belleÄŸin refleksidir, tezahürüdür.
HDP ÅŸartları zorlayabildiÄŸi kadar zorladı, meseleye bakış açısının yanlış olduÄŸunu ve bir sonuç elde edemeyeceÄŸini anladı ve ÅŸimdi tükeniÅŸini kontrol altında tutmaya çalışarak zaman kazanacağını düşünüyor. Bu ruh hali depresif bir psikosuzu var ediyor. HDP’nin açıklamaları bu ruhu ele veriyor.
KURULACAK KÜRDİSTAN'IN EN GÜÇLÜ PARTNERİ TÜRKİYE OLACAK
Bölgede kurulacak bir Kürt devletinin, çevreye etkisi ne olur?
Barzani’nin kuracağı yeni Kürdistan dünyanın yeni düzeninin aksını bozabilecek bir ÅŸey deÄŸil. Bir gereklilik. Ä°lgili dünya kamuoyu Irak Kürdistan’ın kurulmasıyla geç kalmış ve dışarıda tutulmuÅŸ etnik temelli Kürt sorununun çözülmüş olduÄŸuna kanaat getirecek. Kabul edecek ve yoluna devam edecek. Kürdistan’ın en güçlü partneri Türkiye olacak. Türkiye yaralarını oradaki bir Kürdistan aracılığıyla daha hızlı saracak. Onlarla ekonomik, siyasi ve kültürel iliÅŸkiler kurarak kendi sorununu da derinden tedavi etmiÅŸ olacak.
Bu noktada Türkiye'nin atması gereken bir adım var mı?
Burada konu Türkiye’nin ne yapacağı deÄŸil, PKK’nın ne yapacağı. Türkiye’nin tek bir sorunu kaldı: Türkiye’nin sivil, demokratik dönüşümünde oluÅŸan teamülleri bir anayasa içine koyarak toplumu, özellikle Kürt belleÄŸini rahatlatması. Türkiye bunu da yapabilecek güçtedir. Türkiye’nin iktidarı ve muhalefetiyle bütün yapıları yeni bir anayasanın gerekliliÄŸini kabul ediyor durumda. Dolayısıyla Türkiye yapacağını yaptı. EÄŸer bundan sonra “bu olayı nasıl çözeceÄŸiz” diye bir tedirginliÄŸin içine girerse bu aptalca bir geri adım olur.
BÄ°R YOL BULMASI GEREKEN PKK
Sorun ÅŸudur: PKK, gelinen aÅŸamada, kayıtsız ve ÅŸartsız, hiçbir ödün istemeden silahın tamamını gömecek ve bu yeni sisteme entegre olacak. Kendisi bir yol bulacak. Çözümü kendisi getirecektir, getirmesi lazımdır. HDP ve PKK eÄŸer olaya buradan bakıyorsa sorunu çözer. Yok, eÄŸer Batı perspektifinden bakıyorsa giderek küçülmeye devam edecekler ve bir süre sonra DHKP-C, MLKP tarzı bir örgüte dönüşmelerinin önüne geçemeyecekler. Kitleyi kaybedip kadro hareketi olacaklar. Dolayısıyla “Ne yapmalı?” sorusunun muhatabı HDP ve PKK’dır. Onlar bu yeni düzende var olmak ve soluk almak istiyorlarsa, travmadan çıkmak istiyorlarsa bu yeni koÅŸula uygun politika üretmek zorundalar.
DEMİRTAŞ'IN ELİNE ÜÇ MADDELİK BİR PUSULA VERİLDİ
Yani bir anlamda PKK'nın son kullanma tarihi geçti mi?
Küresel düzenlerin her zaman B planı olur.
Toplumsal olaylarda büyük hareketlilik, bir birinin yerine ikame etme dünden bu güne olmaz. Kürt meselesinin, Selahattin DemirtaÅŸ Avrupa’ya gittiÄŸinde eline üç maddelik bir pusula verdiler. O pusulanın bir maddesinde ne vardı?
“Ermeni soykırımını tanıyın.”
Ä°lk adımı buydu. Almanya’nın soykırımı kabul etmesi için HDP gibi Kürtçülük üzerinden hareket eden bir yapının bunu kabul etmesi gerekiyordu. HDP Ermeni soykırımını kabul etmeseydi bu tasarı bugün Almanya meclisine gelmeyecekti. Ertelenecekti. Bunu önce varlığını Kürdistan üzerine inÅŸa edenler PKK ve HDP’ye tescil ettirdiler! Ä°ÅŸte bunu yaptılar. Profesyonel bir hamleydi. AÅŸama aÅŸama ilerlediler. Süreçte yığınlarca sosyal ve siyasal olay yaÅŸandığı için aradaki bu güçlü bağı insanlar görmüyor; her ÅŸeyin kendiliÄŸinden olduÄŸunu sanıyor. Oysa bunların hepsi bir bütünün parçaları.
PKK'YI BÖLÜP ERMENİCİ ÖRGÜT KURDURACAKLAR
HDP, ABD ve Avrupa’nın kurucu siyaset merkezlerine gitti. Åžimdi Almanya kabul etti. Göreceksiniz bu yıl ABD kabul edecek ve ardından Ä°ngiltere ve Fransa da kabul edecek. Türkiye’yi kendi ayakları üzerinde duran, Türk ile Kürdün entegre olmuÅŸ, bir millet -Türkiyelilik bilinci- anlayışı içinde var olmasını istemeyecekler. Bu kez diyecekler ki o bölge bizimdi, Hristiyanlarındı, Diyar-ı Rum’du, Ermenilerindi. “Oradaki arazileriyle, evleriyle, toplumsal olayları ve kültürüyle hepsi bizimdi. Burayı bize vermeniz lazım” diyecekler ve bu kez buradan rahatsız edecekler Türkiye’yi.
Olası ki, PKK’yı bölecekler ve içinden Ermeni örgütü kurduracaklar ve bu kez PKK’yı fonladıkları gibi bu yeni örgütü fonlayacaklar.
Biz tarihi Almanya oylamasından sonra bölgelerimizde çıkacak ASALA türü örgütlerin adresini daha net görmüş olacağız.
TÃœRKÄ°YE DÄ°PTEN BÃœYÃœYOR
Ermeni yasa tasarısının Almanya'da kabul edilişi demokrasi değil siyasi dizayndır.
Bu tasarının kabul edilmesi, Avrupa’nın, Batı’nın mevzi kazanması deÄŸil aslında mevzi kaybetmesidir. Bu tasarının kabul edilmesi PKK’nın bittiÄŸi ve bitirildiÄŸi gerçeÄŸinin tercümesidir, itiraftır.. Türkiye büyük belayı defederken yeni ama daha az problemli bir bela ile daha baÅŸbaÅŸa kalacak. Bir nefes almasın! Bu durum Türkiye’nin hem büyüdüğünü, jeopolitik olarak güçlendiÄŸini, hem de Batı’nın Türkiye’ye karşı kullanacağı kartlarının azaldığını gösterir.
Tahir Özışık - Ergün Munduz
Henüz yorum yapılmamış.