Güncel
Ayşe Böhürler yazdı: Yanılmışım
Ayşe Böhürler Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısında Binali Yıldırım'ın Genel Başkan seçildiği AK Parti 2. Olağanüstü Büyük Kongresini değerlendirdi.
Böhürler kongreye katılan erkeklere "Bugünlerde size ne kadar da 'duygusalsınız' demeden duramayacağım. 'Kadın duygusallığının siyasette yeri yok' diyen sesleriniz çınlıyor. İsim veremeyeceğim. Sanırım hepinizin sesi birbirine karışmış" dedi.
Böhürler, "Ä°lahi beyler! KiÅŸisel analizler, özveriler, fedakarlıklar, yorgunluklar falan filan… Çok severdik, ah ne kadar yoruldular, kıymetleri bilinmedi…Ä°yi güzel de, bu yorgunluÄŸun, koÅŸuÅŸturmacaların, uykusuzlukların sonucunda ortaya çıkan iÅŸe dair bir Z raporu yok mudur? Kadın günlerinde de böyle konuÅŸulur inanın" görüşünü dile getirdi.
İşte Böhürler'in o yazısı;
Bugünlerde size ne kadar da “duygusalsınız” demeden duramayacağım. Kulağımda “Kadın duygusallığının siyasette yeri yok” diyen sesleriniz çınlıyor. Ä°sim veremeyeceÄŸim. Sanırım hepinizin sesi birbirine karışmış. “Siyaset erkek iÅŸidir, duygusallığa yer yoktur. Kadınlar rasyonel davranmakta zorlanır, hemen duygusala baÄŸlar.” Hep duyunca insan “sahi” sanıyor.
Ä°lahi beyler!
Tam size inanıyordum ki birden fikrim değişti. Hem de Ak Parti kongresini izlerken.. Sadece sahne değil, civar, etraf... Hepiniz etkili oldunuz.
YANILMIÅžIM
O gülmez, sert, haşin, mağrur ifadelerinizin altında ne kadar da duygusal, hassas ve kırılgan olduğunuzu bir kez daha müşahede ettim!
Yanılmışım, gerçekten kalbiniz varmış!
Hatıra, haysiyete, onura dair atıflar had safhadaydı. Siyasi nezakete, üsluba çok önem veririm. Hatta bizimkileri bu konuda pek bir kaba bulurum. Ama bu sefer mevzu beni de aştı. Sanırsınız ki siyaset gibi sert, sonuçları itibarıyla etki alanı muhtelif bir işin içine insanlar zorla itiliyorlar.
Neyse kongreye dönelim. Benim gözlemlerim, kıyıda ayaklarımı sallayarak önümden gelip geçenleri izleme mesafesinde ve kişisel tabii ki!
Etrafa kulak kabarttım. Eski genel baÅŸkan ve baÅŸbakana dair “kalmalıydı” diyenlerden de “gitmeliydi” diyenlerden de ciddi bir analiz duyamadım.
Yani nesnel! İç politikada ve dış politikada yaşananlar üzerinden!
İYİ İNSAN OLMAK ÜLKE YÖNETMEYE YETİYOR MU?
İyi insan olmak, bilgili olmak ülke yönetmeye yetiyor mu?
Önümüzden ülkeler, insanlar akıp gidiyor, biz hala kişisel konuşuyoruz. Karşımızda bu duygusallıkta bir erkek kitlesi varken bunun rasyonel biçimde, ocu/bucu olmadan değerlendirmesi de yapılamayacağa benziyor.
Ä°lahi beyler!!! KiÅŸisel analizler, özveriler, fedakarlıklar, yorgunluklar falan filan… Çok severdik, ah ne kadar yoruldular, kıymetleri bilinmedi… Ä°yi güzel de, bu yorgunluÄŸun, koÅŸuÅŸturmacaların, uykusuzlukların sonucunda ortaya çıkan iÅŸe dair bir Z raporu yok mudur? Kadın günlerinde de böyle konuÅŸulur inanın.
Neyse, bakanlıklar için de aynı sesler kulağımda.
“Niye gitti ki?”, “Neden gitmesin ki?”, “Gece gündüz çok çalıştı da…”
Ä°nanın, annelerin “Senin için saçımı süpürge ettim” yaklaşımı daha makul.
“Kutlu yol” bir defa bizim siyaset ve Ä°slam anlayışımız içinde yeri olan bir kavramlaÅŸtırma deÄŸil. Siyaset, amacı ne olursa olsun evvelinde ezelinde dünyevi bir iÅŸtir. Kur'an'da ona dair ne bir yüceltme ne de bir övgü yer alır. Ayrıca ona kutsallık atfetmeyi reddederek bugünlere gelmiÅŸ bir ekibin siyaset anlayışını da yansıtmıyor. Konunun siyasi olmaktan ziyade iman boyutu olduÄŸu için de itiraz ÅŸerhimi koymak isterim.
Bu ciddi notu düştükten sonra gördüklerimi aktarmaya devam edeyim.
BÄ°R KEZ DAHA Ä°DRAK ETTÄ°M KÄ°...
Kongrede bir kez daha idrak ettim ki, erkekler çok mühim şahsiyetler. Annem, yemeğin en güzel yeri her zaman onların hakkı derdi. Hayat hep onu haklı çıkardı. O gözetilmeyince, başlıyorlar eleştiriye. Önceden harika olan işler bir anda değer kaybediyor, onları anlamak gerçekten çok zor. Hakkaniyetin ölçüsü yine kişisel ve duygusal.
KonuÅŸmaları dinlerken duygusala da baÄŸlayamadım, rasyonelliÄŸe de… Kul hakkı meselesi bildiÄŸim kadarıyla kitlesel deÄŸil kiÅŸisel. Kongre ahalisi için ne ifade etmeliydi bilemedim. MaÅŸeri vicdanı da çözemedim.
Kenardan ayağını sallayarak bu sokağa giren çıkanları izlerken insan çok tefekkür ediyor. Fizik kuralları, ayetler, bir şey siyah ya da beyaz değildir diyen saçaklı mantık, kaos paradigması, kelebek etkisi... Toplumların yönetimine dair keşfedilmiş, değişmez kaideler hep aynı sebeplerle, aynı sonuçları veriyor. Tarih kendini tekrar ediyor, kişiler değişse de biz yeni bir şey görmüyoruz. Belki de bu nedenle, sokağa etrafı hiçe sayarak, kırıp dökerek girenler, kırılıp dökülerek çıkıyor. Bakalım sokağa yeni girenler de bundan ders alacak mı?
…
Kongre arasında, kapı önünde hava alıyoruz, öylesine sohbetler. Gene kırgınlık, üzüntü mevzuları. Bir arkadaÅŸ “En üzücü olan da Ä°slami kesimde entelektüel sermayenin zayıflaması” dedi. İçeride çalan ÅŸarkıya kulak kesildim birden… “Dürüst kim, adam kim, yiÄŸit kim, bilge kim?” Eh, en entelektüelimiz bile kendine böyle bir ÅŸarkı yaptırıp, çaldırıyorsa diyecek laf yok.
…
Bir de erkeklere güç basamaklarını çıkarken bir şeyler oluyor.
Güçlenme sürecinde gözleri bir ÅŸey görmüyor. Güçlü olmayana selam dahi vermiyorlar. Ama ilahi kaide, her çıkış, iniÅŸi de beraberinde getiriyor. Siyaset, gördüğüm kadarıyla bilgi deÄŸil ÅŸuur istiyor. Körlük insanın kendine bakışında baÅŸlıyor. Bu sokağı; güç bende diyen erkek egolarının deÄŸiÅŸimini izlerken “Allah en baÅŸta kendimizin zayıf ve kusurlu olduÄŸumuzun idrak ÅŸuurunu versin” diye dua etmeden duramıyorum. KeÅŸke siyaset bu kadar cazip olmasaydı… Herkes en iyi yaptığı iÅŸi yapmaya devam etseydi...
Henüz yorum yapılmamış.