Dünya
Yaşlı Avrupa mültecilerin potansiyelini gözardı ediyor
Uluslararası finans kuruluşları, sığınmacıların Türkiye ekonomisine olan katkısını vurgularken, nüfusu yaşlı, büyümesi düşük Avrupa’ya sunabilecekleri potansiyel katkıyı gözardı ediyor.
Yaklaşık yüzde 80’i 35 yaşın altında olan sığınmacılar, dünyanın en yaÅŸlı nüfusa sahip kıtası Avrupa’da hoÅŸ karşılanmıyor. Uzmanlar, sığınmacı kabulünde gençlik kadar niteliÄŸin de önem taşıdığına dikkati çekerken, Avrupa ülkelerinin kimi kabul edeceklerini seçme konusunda inisiyatifi elde tutmak istedikleri görülüyor. Oysa henüz 2008 finansal krizinin yaralarını saramamış Avrupa’nın aradığı taze kan sığınmacıların yaratabileceÄŸi potansiyel katkıda saklı olabilir.
Ocak ayında Ä°sviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu (WEF) kapsamında konuÅŸan Uluslararası Para Fonu (IMF) BaÅŸkanı Christine Lagarde, Avrupa’ya yönelik sığınmacı akınının ülkelerin ekonomilerine olumlu katkı sunabileceÄŸini söylemiÅŸti.
Buna raÄŸmen Avrupa’nın sığınmacıları adeta yük olarak görüp bir an önce sınır dışı etmek konusundaki aceleci tavrı, sığınmacıların oluÅŸturabileceÄŸi ekonomik potansiyele iliÅŸkin kapsamlı tartışmaların yapılmasını engelledi. Oysa mevcut veriler yaÅŸlanan Avrupa’nın genç sığınmacıların katkısına ihtiyaç duyduÄŸunu gösterir nitelikte. ÖrneÄŸin, BirleÅŸmiÅŸ Milletler verilerine göre 1950 itibariyle nüfusunun yüzde 8’i 65 yaşın üzerinde olan Avrupa’da bu oran bugün yüzde 18’e yaklaÅŸmış durumda. Dünyada 65 yaşın üzerindekilerin en büyük paya sahip olduÄŸu 30 ülkeden 27’si Avrupa'da. Ä°talya, Yunanistan, Almanya, Portekiz, Finlandiya ve Bulgaristan’da nüfusun 5’te birinden fazlası 65 yaşın üzerinde. Bu ekonomilerin üretimi ve geleceÄŸi neredeyse tamamen göçmenlerin katkısına baÄŸlı durumda.
Öte yandan geçen yıldan bu yana Avrupa’ya ulaÅŸan sığınmacıların yaklaşık yüzde 80’i 35 yaşın altında. Eurostat’ın verilerine göre, bunun yüzde 55’i de 18 ila 34 yaÅŸ aralığında ve istihdam piyasasında aktif olarak katkı sunabilecek durumda.
Her ne kadar bazı uzmanlar, Avrupa’nın sığınmacı krizini, yaÅŸlanan nüfusunu yenilemek için bir fırsata dönüştürmesinin mümkün olduÄŸunu belirtse de Avrupa ülkeleri sığınmacılar karşısında içe kapanma eÄŸilimini sürdürüyor.
ÖrneÄŸin Macaristan, Slovakya gibi ülkeler sığınmacıların ekonomilere sunabileceÄŸi potansiyel katkıyı görmezden gelerek, “kültürel ve dini nedenleri” öne sürüyorlar.
KORKU SÖYLEMİ RASYONEL DÜŞÜNCEYİ ENGELLEDİ
Avrupa sığınmacı krizinin baÅŸlamasından bu yana rasyonel tartışmalardan ziyade korku söylemine teslim oldu. Kıtanın en uzak noktasındaki üyesi Ä°ngiltere bile “korumacı politikaları” devreye sokmayı tercih etti. ÖrneÄŸin Ä°ngiltere BaÅŸbakanı David Cameron, 5 yıllık bir vadede sadece 20 bin sığınmacı kabul edeceklerini açıklarken, bunları da Avrupa’ya ulaÅŸanlar arasından deÄŸil, Türkiye, Lübnan ve Ãœrdün’deki sığınmacı kamplarından alacaklarını vurguladı.
Kısa zaman içerisinde Fransa'nın Manş Denizi kıyısındaki Calais şehri İngiltere'ye ulaşmanın artık hayale dönüştüğünü bir tecrit merkezine dönüştü.
Cardiff Ãœniversitesi Uygulamalı Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Patrick Minford, AA muhabirine yaptığı açıklamada sadece sığınmacılar için deÄŸil, Avrupa içi göç için de ülkelerin kimi kabul edeceklerini seçme haklarının temel önem taşıdığına dikkati çekiyor. Oysa Türkiye insani sebeplerle yaklaşık 3 milyon sığınmacıya kapısını açarken “seçme sığınmacı” politikası uygulamadı.
"Problem yaratan, becerileri olan göçmenler veya sığınmacılar değil. Beceri sahibi olmayan ve kontrolsüz bir şekilde ülkeye giren göçmenler ve sığınmacılar problem olarak görülüyor" ifadelerini kullanan Minford, büyük miktarda kontrolsüz göçmenin veya sığınmacının ülkenin belli bir bölgesinde yoğunlaşmasının dengeleri bozduğunu vurguladı.
MÃœLTECÄ°LERÄ°N TÃœRKÄ°YE EKONOMÄ°SÄ°NE KATKISI
Uluslararası finans kuruluÅŸlarına ve bazı batılı medya organlarına göre, Türkiye sığınmacılardan olumlu etkilendi. Uluslararası kredi derecelendirme kurumu Standard and Poor’s (S&P) geçen günlerde yayımladığı raporda, Türkiye'ye akın eden Suriyeli sığınmacıların ülke ekonomisinin büyümesine olumlu etki yaptığını bildirdi. Sığınmacıların tüketimi ve kayıt dışı ekonomide oynadıkları rol ile Türkiye’nin sığınmacılar için harcadığı 10 milyar doların, ülkenin kaydettiÄŸi ekonomik büyümede en önemli etken olduÄŸu savunulan S&P raporunda, "Sığınmacıların Türkiye'nin, milli geliri, mali ve diÄŸer dış deÄŸiÅŸkenleri üzerindeki etkisi yeteri kadar dikkate alınmadı." görüşü dile getirildi.
S&P’nin izinden giden etkili ekonomi gazetesi Financial Times da bu hafta yayımladığı bir haberde, Suriyeli sığınmacıların Türkiye’nin kalkınmasında oynadığı olumlu role geniÅŸ yer ayırdı. Sığınmacı olarak geldikleri Türkiye’de iÅŸ kuran ve istihdam saÄŸlayan bazı Suriyelilerin "baÅŸarı öykülerine" de yer verilen haberde, "Türkiye’deki fırsatları deÄŸerlendiren ve iÅŸ yapmanın görece kolaylığından yararlanan sığınmacılar ülkenin ekonomisine fayda saÄŸlıyor" tezi iÅŸlendi.
Türkiye’de 2011’den bu yana Suriyelilerin kendi baÅŸlarına veya Türk ortaklar bularak 4 bin iÅŸ kurduÄŸu bilgisine yer verilen haberde, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 4’üne tekabül eden sığınmacıların ülke ekonomisini büyüttüğü ileri sürüldü. Haberde, Türkiye’nin yatırımcılar nezdindeki çekiciliÄŸinin genç ve ekonomik olarak faal nüfusu nedeniyle arttığı görüşü dile getirildi.
DIŞ KAYNAK YOKSA NET KAZANÇ OLMAZ
HTW (Hochschule für Technik und Wirtschaft) Berlin Üniversitesi Uluslararası Ekonomi uzmanı Prof. Sebastian Dullien, araştırmaların, sığınmacılara harcanan paranın ekonomiye olumlu katkıları olabileceğini gösterdiğini ancak bunun bazı koşullara bağlı olduğunu vurguladı.
Sığınmacı kampları etrafındaki ekonomik faaliyetin arttığını ve bunun temin zinciri içinde yeni istihdam yaratabildiğini ancak bunun ekonomi için her zaman net bir kazanç anlamına gelmediğini belirten Dullien, "Sorun şu ki eğer Türk hükümeti sığınmacı kampları için harcamaları kendi bütçesinden yapıyorsa, başka alanlardaki harcamalarını kesmek zorunda kalır. Bu da kısa dönemde bile net ekonomik kazanç elde edemeyebileceği anlamına gelir." diye konuştu.
Dullien,Türk ekonomisi için net bir kazançtan ancak sığınmacılar için harcanan paranın dış kaynaklı olması halinde söz edilebileceğini kaydetti.
Sığınmacıların ekonomiye katkı vermeye baÅŸlamalarının iÅŸ gücü piyasasına entegrasyonları ile saÄŸlanabileceÄŸini belirten Dullien, "Entegrasyon olmazsa, sığınmacılar sosyal güvenlik sistemi için bir yük haline gelirler ve Avrupa’daki gibi yaÅŸlanan toplumlardaki mevcut problemi daha da ağırlaÅŸtırırlar." diye konuÅŸtu.
Dullien, Avrupa’nın sığınmacıları kabul etmekte ayak sürümesinin kültürel önyargılar kadar, ekonomik mülahazalara da baÄŸlı olduÄŸunun altını çizdi.
Dullien bir ekonominin sığınmacılardan orta vadede faydalanmasının bunların kalifiye olmasıyla mümkün olabileceğini vurguladı.
ALMANYA ÖRNEĞİ
Bağımsız makro ekonomi araÅŸtırma kurumu Capital Economics araÅŸtırmacılarından Jennifer McKeown ise Almanya örneÄŸi üzerinde durarak, 2015’te bu ülkeye giren 800 bin sığınmacının ülke nüfusunun yüzde 1’ine ancak tekabül ettiÄŸine dikkati çekti. McKeown, bu sayının güçlü Alman ekonomisine kısa vadede olumsuz bir etkisinin olmayacağını söyledi.
Almanya’nın büyük bir demografik sorunla yüz yüze olduÄŸunu belirten McKeown, "BirleÅŸmiÅŸ Milletler, Almanya'da çalışan nüfusun yılda binde 5 oranında azalmasını bekliyor. Ancak Almanya geçen yıl olduÄŸu gibi yılda 800 bin sığınmacı kabul ederse, binde 5 azalma yerine aynı oranda artış saÄŸlar iÅŸ gücünde, bu da ülkenin ABD ve Ä°ngiltere karşısındaki demografik açığını kapatır." deÄŸerlendirmesini yaptı.
Almanya’da meslek eÄŸitiminin geliÅŸmiÅŸliÄŸine iÅŸaret eden McKeown, bunun ülkeye giren sığınmacıların iÅŸ gücüne katılmasını kolaylaÅŸtıracağını vurguladı.
McKeown böyle bir durumum büyümeye olumlu etki yapacağı kadar, sosyal güvenlik sistemi üzerindeki baskıyı da azaltacağını söyledi.
DİL VE MESLEK EĞİTİMİ ÖNCELİKLİ
Alman Marshall Fonu göç uzmanı Astrid Ziebarth da Alman ekonomisinin sığınmacılardan yararlanabileceÄŸini belirterek, "Bununla birlikte, mevcut araÅŸtırmalar gösteriyor ki ülkeye ulaÅŸan sığınmacıların yüzde 70’i eÄŸitimsiz ve mesleksiz. Gelenlerin gerçek meslekleri ve eÄŸitimleri hakkındaki veri de az ve daha ziyade kendi beyanlarına dayanıyor." diye konuÅŸtu.
Sığınmacıların Almanca öğrenmelerinin birinci önceliÄŸi teÅŸkil ettiÄŸini dile getiren Ziebarth, "Bu hem zaman hem de para gerektirecek bir süreç. Almanya’nın öncelikli görevi dil ve meslek eÄŸitimi vermek olmalı." dedi.
Ziebarth, "1990'larda Balkanlardan gelen sığınmacılarla ilgili tecrübeler, çoÄŸunluÄŸun kalıcı bir iÅŸ bulmasının 15 yılı bulan bir süreç olduÄŸunu gösteriyor. Bunların ancak yüzde 10’u ilk yılda iÅŸ bulabilmiÅŸti." diye konuÅŸtu.
Avrupa Komisyonu, internet sitesinde "yaÅŸlanmanın Avrupa toplumları için 21. yüzyılın en büyük sorunu olacağını" vurguluyor. Almanya özelinde, araÅŸtırmalar, ülkenin nüfusunun bugün bulunduÄŸu 81 milyon seviyesinden 2060’ta 71 milyona düşeceÄŸini öngörüyor. Bu da ülkenin her yıl 500 bin ila 1 milyon mülteci alabileceÄŸini gösteriyor.
Avrupa'nın en büyük ekonomisi konumundaki Almanya'nın nüfus probleminin baskısı altında fazla seçme şansı yok gibi görünüyor. Ancak diğer Avrupa ülkeleri belli ki 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük sığınmacı krizi karşısında bile sınırları içine yeni birini kabul ederken kültüre, dine, eğitime, beceriye, mesleğe bağlı bir seçme hakkını elde tutmak istiyor.
Kaynak: Anadolu Ajansı
Henüz yorum yapılmamış.