YaÅŸam
20 yılda ne değişti?
Haftasonu üç kadın daha şiddet mağduru oldu. Biri hareket halindeki bir araçtan atıldı, diğerinin burnu kesildi, üçüncüsüyse yatağında yakıldı. Maalesef bu örnekler, buzdağının görünen kısmı. Yaptığımız son çalışma, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da kadınların hâlâ yüzde 90’ının şiddete maruz kaldığını gösteriyor.
1993’te eÅŸimi silahlı bir saldırıda kaybettiÄŸimden beri ÅŸiddet üzerine çalışıyorum. Etrafımızda bin bir çeÅŸit silahın kullanıldığı, pek çok insanın faili meçhul cinayetlerde hayatını kaybettiÄŸi, insanların kaybolduÄŸu günlerdi. Bazen bir komÅŸumun askerde ölen oÄŸlu için bazen de daÄŸlarda hayatını kaybetmiÅŸ bir baÅŸkası için aÄŸlardık.
Zaten bütün bunlara gücüm yettiÄŸince karşı çıkarken hem eÅŸimin öldürülmesi hem de 1994’te yaÅŸadığım ilk gözaltı ve iÅŸkence hayatımın seyrini deÄŸiÅŸtirdi. Åžiddetin tanığı olmak çok kötü ama yaÅŸamak ayrı bir ÅŸey… Sonuçta ateÅŸ düştüğü yeri yakıyordu.
Bunları yaşadıktan sonra hayatım eskisi gibi olmadı, olamadı. Şiddet niye bu kadar normalleşmişti? Biz ne zaman alıştırıldık şiddete? Her gün yeni şiddet biçimleri duymaya başlamıştık. Çeşitlendirerek çoğaltıyorduk. Neden? Nasıl?
Bu düşünceler içindeyken paydaşı olduğum bir çalışma şiddetin normalleştiği, alışıldığı, her gün yeniden üretildiği yerin öncelikle evlerimiz olduğunu gösterdi. Kadınların ev içinde şiddet yaşaması, çocukların bu şiddete tanık olmaları ve şiddet yaşamaları son derece sıradan olaylar gibi algılanıyordu.
Nitekim yaptığımız alan çalışması, kadınların yüzde 95’inin ÅŸiddeti kadınlığın bir parçası, sonucu gibi algıladıklarını, kabullendiklerini ve genellikle fiziksel ÅŸiddet dışındaki ÅŸiddet türlerini tanımadıklarını göstermiÅŸti.
Bu çalışmanın sonuçlarına bakarak 1997’de KAMER’i kurduk. Böylece KAMER silahların, bombaların, faili meçhullerin, kayıpların yaÅŸandığı, ölmenin öldürmenin normalleÅŸtiÄŸi bir atmosferde baÅŸladı çalışmaya. Aile içi ÅŸiddet konusuna yoÄŸunlaÅŸtı. Bir yandan ÅŸiddetlerimizi fark etmeye çalışacak, öte yandan birbirimize destek olarak ÅŸiddetlerimizle baÅŸ etmeye çalışacaktık.
Dünyada bu alanda çalışan pek çok kadın kuruluşu var. Kimi bir savaştan, çatışma ortamından etkilenerek çalışmalara başlayıp ev içi şiddete yoğunlaşır, kimi aynı yolu tersten gider.
Åžiddetle mücadele yöntemi ne olursa olsun, ortak payda, “haklı ÅŸiddet yoktur” noktasıdır.
Aradan yaklaşık 20 yıl geçti.
Son beÅŸ yıldır “Kadın Hakları Ä°nsan Haklarıdır” sloganıyla çalışıyoruz.
Kadın hakları insan hakları olabildi mi?
Peki, gerçekten kadın hakları insan hakları olabildi mi?
2015 yılı içinde KAMER’in örgütlü olduÄŸu GüneydoÄŸu ve DoÄŸu Anadolu Bölgesindeki 22 ilde, yaklaşık 22 bin haneyi ziyaret ettik. AÅŸağıdaki bilgileri bu ziyaretler sırasında edindiÄŸimiz bilgilerden derledik.
‘Hane ziyaretleri’olarak adlandırdığımız çalışma bir anket çalışması deÄŸil, saÄŸlanan hizmetlere ulaÅŸamayan kadınlar için planlanmış bir tanışma çalışması. Mahallesinde, sokağında ya da evinde çeÅŸitli sebeplerle kapalı yaÅŸamak zorunda kalan kadınlar evlerinde ziyaret edilir. Tanışma sırasında aÅŸağıda yer alan bilgiler derlenir, deÄŸerlendirilir.
Elde ettiğimiz veriler, kadınların durumunu ve şiddetle ilişkisini ortaya koymaya yardımcı olabilir.
Erken evlilik oranı hâlâ yüzde 20
Sorularımıza aldığımız yanıtlar, 17 yaş ve daha küçük yaşta evlendirilen kadınların oranının yaklaşık yüzde 40 olduğunu ortaya koyuyor. Son 10 yılda yapılan evliliklerde bu oranın yüzde 30 civarında, son beş yılda yapılan evliliklerde ise yüzde 20 civarında olduğu görülüyor.
İstikrarlı bir düşüş söz konusu olsa da erken yaşta evlilik oranı halen yüzde 20 gibi yüksek bir oranda seyrediyor.
Görüştüğümüz kadınların yüzde 64,7’si görücü usulüyle, yüzde 32’si ise tanıdığı, sevdiÄŸi biri ile evlenmiÅŸ.
Çalışmaya göre, görüşülen kadınların 29’u okur-yazar deÄŸil, yüzde 9,9’u ise dışarıdan destek alarak okuma yazma öğrenmiÅŸ.Yani yaklaşık yüzde 40’ı eÄŸitim hakkını hiç kullanamamış.
Okur-yazar olmayanlardan sonra en kalabalık grup, yüzde 27,4 ile ilkokul mezunları.
Yüzde 90’ı ÅŸiddete maruz kalıyor
Åžiddet ile ilgili sorular ziyaret edilen kadınların özeli ile ilgili olarak yöneltilmedi. EÄŸer devam edecek planlı bir çalışma söz konusu deÄŸil ise ÅŸiddet ile ilgili soruların özel bilgi almak üzere sorulması,kadınların ruhsal durumu açısından sakıncalı bulunuyor. Bu nedenle ÅŸiddet ile ilgili sorular “ötekiler” kast edilerek soruldu.
Kadınların yüzde 90’ının ÅŸiddet yaşıyor olduÄŸu bilgisi maalesef bizleri ÅŸaşırtmadı.
Yaptığımız alan çalışması, ÅŸiddete uÄŸrayan kadınların yüzde 73’ünün ÅŸiddetten kurtulmak içinçaba harcamadığını ortaya koyuyor. Peki neden? Verilen cevaplar korku ve çaresizlik içinde olduklarını, destekten yoksun olduklarını gösteriyor.
Kadınların en fazla güvende olmaları gereken yerde, evlerinde korkarak yaşamaları ise çok vahim bir durum.
Bugün görünür olup tespiti yapılandan daha yüksek oranda şiddet yaşandığı çok açık. Bu nedenle görünür olan şiddet oranının artması, kadınların yaşadıkları şiddetten kurtulmak için çabaladıklarını gösterdiği için iyi bir sonuç olarak yorumlanabilir.
Öte yandan hak arayışında bulunan kadınların da en az bir kere bu çabaları nedeniyle de şiddet yaşadıklarını da biliyoruz.
Åžiddeti besleyen etkenler
Bölgede kadınlara yönelik ÅŸiddet ortamını besleyen önemli etkenlerden biri de, miras. Hane ziyaretleri sırasında miras konusundaki sorulara cevap vermeye hazırlanan kadınların önce çevrelerine baktıkları, aileden kimsenin duymamasına özen gösterdikleri dikkat çeken noktalardan biri. Yanıtlara göre, kadınların yüzde 58’i mirastan pay alamıyor. Alabilenlerse, paylaşımda yerel uygulamaların esas alındığını yani “3 pay erkeÄŸe, 1 pay kadına”ya da “6 pay erkeÄŸe, 1 pay kadına” gibi yine adaletli olmayan yöntemlerin kullanıldığını gösteriyor.
Ziyaret edilen tüm haneler, açlık sınırında ya da açlık sınırının da altında bir gelirle yaÅŸamaya çalışıyor. Çalışılan bölgede hane başına düşen kiÅŸi sayısı ortalama 6, en yüksek gelir ise 2000-2500 TL civarında. Türk-Ä°ÅŸ, Nisan 2016’da 4 kiÅŸilik bir ailenin açlık sınırını bin 387 TL ve yoksulluk sınırını da 4 bin 518 TL olarak açıkladı.
Eğitim hakkını kullanamamış, erken ve zorla evlendirilmiş üstelik bu boyutta bir yoksulluk ile cebelleşen kadınlar söz konusu olunca şiddet ve ayrımcılık gibi temel insan hakları ihlallerine karşı adalete erişim için adım atmak çok zorlaşıyor.
Evet, eldeki veriler karamsar bir tablo ortaya koyuyor ancak 20 yılda hiç yol katedilmemiÅŸ de deÄŸil. 1996’da yapılan bir çalışma kadınların yüzde 95’inin ÅŸiddeti kanıksamış olduÄŸunu gösteriyordu.
Prof. Dr. YeÅŸim Arat ve Doç. Dr. AyÅŸe Gül Altınay’ın 2007’de yapmış oldukları bir araÅŸtırma ise “Görüşülen kadınların ezici çoÄŸunluÄŸunun “haklı görülebilecek dayak yoktur” dediÄŸini ortaya koymuÅŸtu.
En önemlisi, kadınların şiddeti fark edip reddetmeleridir ki, en azından bu sonuca büyük oranda ulaşıldığını söylemek mümkün.
Henüz yorum yapılmamış.