Dünya
Obama medyayı nasıl yönlendiriyor?
Obama’nın dış siyaset metinlerini kaleme alan ve kararlar üzerinde önemli bir etkisi olan Ben Rhodes’un medyayı yönlendirme ve algı oluşturma yöntemleri neler?
ABD baÅŸkanı Obama'nın ulusal güvenlik iletiÅŸim sorumlusu Ben Rhodes, son bir haftadır ülke basınını yoÄŸun bir biçimde meÅŸgul ediyor. New York Times'tan David Samuels, Rhodes'u anlatan uzun bir yazı kaleme aldı ve onun üzerine çok sayıda yeni yazı üretildi. Samuels yazısında Rhodes'i “Obama'nın yanı sıra ABD dış siyasetine yön veren tek ve en etkili kiÅŸi” olarak tanımladı. Peki, Rhodes Samuels'in iddia ettiÄŸi gibi ABD'nin dış siyasetinde karar verici mi yoksa sadece Obama tarafından belirlenen siyasetin pazarlanması görevini mi üstleniyor?
İş, Obama'nın dış ve iç güvenlik siyasetinin kamuoyuna pazarlanmasına gelince elbette Rhodes en önemli kişi olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle de 2015 yılında İran ile yapılan ve tartışmalara sebep olan nükleer anlaşmada Rhodes önemli bir rol üstlenmişti.
Ä°RAN ANLAÅžMASI ABD HALKINA NASIL PAZARLANDI?
Samuels, Rhodes'in Ä°ran anlaÅŸmasının ABD halkına sunulma ve pazarlanma ÅŸeklini “yenilikçi bir kampanya” olarak nitelendiriyor ve dış siyasetin Kongre ve halka anlatılması açısından gelecek yönetimlere “örnek” olması gerektiÄŸini söylüyor.
Amerikalıların Ä°ran anlaÅŸmasına dair okudukları tüm haberler anlaÅŸmanın pazarlanması için üretilmiÅŸti. Haberlerde Obama yönetiminin, 2013 yılından beri seçimlerle iktidara gelen ‘ılımlı Ä°ranlı yetkililerle' görüşmekte olduÄŸuna yer verilmiÅŸti. Bu olaydaki kiÅŸiler her ne kadar gerçek ve doÄŸru ise de gerçekleÅŸen olaylar kamuoyuna yanlış ve taraflı aktarıldı.
Ortak Hareket Planı'nın uygulamaya konulmasının ardından Rhodes, yönetimin dış siyaset amaçları ve önceliklerinin Ä°ran'ınkilerle nasıl birleÅŸtirilebileceÄŸinin yollarını aramaya koyuldu. O “Bu meseleleri çözmek için farklı yollar bulabiliyorsak bu tarz çatışma döngülerinde boÄŸulmamamız gerekiyor” diyor ve ekliyordu “ ‘ABD'ki Yahudi lobisi, Ä°srail hükümeti ve Körfez ülkeleri bundan hoÅŸlanmaz' gibi geleneksel düşünceleri aÅŸmamız gerek. Düşmanlarımızla iliÅŸkilerimizi geliÅŸtirmenin yolu budur”.
Kısacası Rhodes Ä°ran anlaÅŸmasının “hikayesi”ni şöyle ÅŸekillendirmiÅŸti: Ä°ran anlaÅŸmasının temelleri 2013 yılında atılmaya baÅŸladı. Hasan Ruhani'nin temsil ettiÄŸi “ılımlı” kanat, son seçimlerde rejimin “muhafazakar” kanadını yenilgiye uÄŸratmış ve “açıklık” politikası izleneceÄŸini belirtmiÅŸti. Bu yeni politika kapsamında yasadışı nükleer silah programına bir son vermek üzere müzakerelere baÅŸlama imkanı doÄŸmuÅŸtu.
ABD baÅŸkanı 14 Temmuz 2015'te anlaÅŸmaya varıldığını açıkladığı konuÅŸmasında kendi tarafından anlaÅŸmaya giden yolu tasvir etmiÅŸti: “Bugün iki yıl süren müzakerelerden sonra ABD, bölgesel müttefikleri ile birlikte çalışarak on yıllardır devam eden düşmanlığa karşı baÅŸarı elde etmiÅŸtir”.
Obama'nın konuması teknik olarak doÄŸru görünse de tamamen yanıltıcıydı. Zira Ä°ran ile müzakerelerin en önemli kısmı 2012 yılı ortalarında baÅŸlamıştı ki o zamanlar dini lider Hamaney tarafından özenli bir biçimde seçilip adaylığa hazırlanan Ruhani ve “ılımlı” kanat henüz yönetimde deÄŸildi.
Ä°ran'da yeni bir gerçeklik vardı ve bu da Obama yönetimi için oldukça kullanışlıydı: Kamuoyuna, Ä°ran rejiminde ciddi bir deÄŸiÅŸim olduÄŸu ve yönetimin Amerika ve komÅŸularla iyi geçinmeyi isteyen “ılımlı Ä°ranlılar”ın eline geçtiÄŸi “anlatılıyordu”.
İran'ın nükleer programı hakkında hakim olan endişeye bir son vererek yönetim iki ülke arasındaki yapısal gerginliğe son verecek ve böylece ABD kendisini Suudi Arabistan, Mısır, İsrail ve Türkiye gibi ülkelerin müttefikliklerine bağımlı olma durumdan kurtulmuş olacaktı.
“SAVAÅž ODASI”
Ä°ran anlaÅŸmasının Kongre'ye anlatılması ve pazarlanması için Temmuz'dan Eylül ayına kadar üç ay vardı. Eski çalışanlar bu iÅŸin halledilmesi için Beyaz Saray'da bir “savaÅŸ odası” kurulduÄŸunu söylüyor. Bu odada DışiÅŸleri, Hazine, Savunma, Enerji bakanlıklarından ve Amerika'nın BM temsilcileri ve Ulusal Güvenlik Konseyi'nden 6 kiÅŸi çalışıyordu. Takımın lideri hiç şüphesiz Rhodes'ti.
Rhodes, anlaÅŸmayı “barış ya da savaÅŸ” arasındaki seçim olarak yansıtıyordu ki, bu giriÅŸimi epey iÅŸe yaramıştı.
Rhodes, anlaÅŸmanın halk, alimler, uzmanlar, Cumhuriyetçiler ve Kongre üzerindeki etkisini takip etmek üzere bir sosyal medya hesabı açtırdı. Rhodes bu hesap üzerinden Ä°ran anlaÅŸması ile ilgili olarak istediÄŸi ‘algı'yı oluÅŸturmayı baÅŸarmıştı.
Rhodes'un sosyal medya çalışması sadece iyi bir biçimde planlanmasından ileri gelmiyordu; O müzakerelerde bizzat bulunmuş ve görüşmeleri biçimlendirmişti. İlk görüşmeler 2015 yılının Temmuz ayında Umman'da başlamıştı. Bu görüşmelerin hiç birinde Obama yoktu ancak Rhodes oradaydı.
Nükleer anlaşmanın iki safhada ilerlemesine karar verilmişti; biri iç anlaşma diğeri de nihai anlaşma olacaktı. Nihai anlaşmanın temeli olan iç anlaşmanın taslağı Ruhani iktidara gelmeden 3 ay önce hazılanmıştı.
Müzakereler sürecinde Rhodes'un aklını meşgul eden tek bir mesele vardı: Anlaşmanın Kongre'ye ve Amerikan halkına nasıl anlatılıp pazarlanacağı.
EKO ÇEMBERİ
Rhodes, Kongre ve halkı Ä°ran anlaÅŸmasına ikna etmek için Beyaz Saray'da bir “eko çemberi” oluÅŸturduklarını söylüyor ve kafasını sallayarak şöyle diyordu “Elimizde mantıklı bir söylem olmadığında elimizde olanlardan pekiÅŸtirici bir söylem oluÅŸtururuz. Mesajımızı etkin bir biçimde kiÅŸileri ve tozu dumana katacak Iran Project gibi dış grupların ön çalışmasını yapmıştık. Ve sonunda tüm bunların iÅŸe yaradığını gördük. AnlaÅŸmaya karşıt olanları ‘çılgına çevirdik'”.
Belirli bir propaganda sürecinin (manipülasyon ve abartıya dayalı şekilde) kriminal olarak ele alınması istenilen kapalı verilerin açık kaynaklara sızdırılması için kullanılan taktir.
Amerikan kamuoyunu bir haftaya yakın süredir meÅŸgul eden “Ben Rhodes tartışması” daha ne kadar devam eder bilinmez.
Obama'nın dış siyaset konuşmalarını kaleme alan Rhodes'un dış siyaset kararlarının alınmasında mı yoksa alınan kararların pazarlanmasında mı daha etkin olduğu tartışılmakla birlikte Rhodes'un ABD siyasetinde bu işi üstlenen tek ve biricik insan olmadığı biliniyor.
George W. Bush döneminde Dick Cheney ve Donald Rumsfeld, Amerika'nın dış politikasını özellikle de Irak işgalini yönlendiren önemli isimler olarak karşımıza çıkmakta. Dick Cheney, Saddam Hüseyin'in asla bulunamayan nükleer ve biyolojik silahları olduğu yönündeki haberleri uluslararası medyaya pazarlamıştı.
kaynak: timeturk
Henüz yorum yapılmamış.