AK Parti duruma el koydu, Erdoğan sadece süreci yönetti
Altun: Siyasi ihtilafların gerilime yol açtığını ve giderek krize dönüşeceğini gören AK Parti yönetimi genel başkanına net bir mesaj verdi. Durumu gören Davutoğlu bir tercih yaptı, süreci ise başarılı bir liderlikle Erdoğan yönetti.
Fadime Özkan - Star
Siyasette 24 saatin gerçekten uzun bir süre olduÄŸunu geçen hafta içinde bir kez daha tecrübe ettik. 50 kiÅŸilik AK Parti MKYK’sında 47 üyenin genel baÅŸkanın teÅŸkilat üzerindeki yetkilerini geri almasıyla açığa çıkan “durum” AK Parti Genel BaÅŸkanı ve BaÅŸbakan Ahmet DavutoÄŸlu’nun görevden çekilmesiyle sonuçlandı. 5 Mayıs günü CumhurbaÅŸkanlığı Külliyesi’nde gerçekleÅŸen CumhurbaÅŸkanı-BaÅŸbakan zirvesinden de “emanetin devredilmesi” mutabakatı çıkınca kongre kaçınılmaz oldu. AK Parti olaÄŸanüstü kongresini 22 Mayıs’ta gerçekleÅŸecek. Türkiye yeni genel baÅŸkan ve yeni baÅŸbakanla yoluna devam edecek. Görünen o. Ama “ne oldu, niye oldu, ne olacak” soruları yaÅŸananların nirengi noktası. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’a raporlar hazırlayan, saha çalışmaları yapan düşünce kuruluÅŸu SETA’nın Ä°stanbul koordinatörlüğünü yürüten Doç. Dr. Fahrettin Altun ile konuÅŸtuk. Doç. Altun Türkiye’deki dönüşümü ve AK Parti siyasetini yakından takip eden akademisyenlerden.
BaÅŸbakan DavutoÄŸlu görevi bırakacağını açıkladı, AK Parti 22 Mayıs’ta kongreye gidiyor. Ne oldu, niye oldu?
Aslında alttan alta konuÅŸulan, siyaseti analiz eden insanların beklediÄŸi bir ÅŸeydi. Åžahsen tahmin ettiÄŸim bir geliÅŸmeydi. Niye böyle oldu? Buraya gelinmesinin yapısal aktörlerle ilgili boyutu var. Yapısal boyut ÅŸu; 2014’te Türkiye’de cumhurbaÅŸkanını halkın seçmesiyle beraber fiili bir sistem deÄŸiÅŸikliÄŸi ortaya çıktı. 2007’de cumhurbaÅŸkanını halkın seçmesi yasalaÅŸtıktan sonra Türkiye fiili olarak yarı baÅŸkanlığa geçmiÅŸtir. 2007’de teorik 2014’te de fiilen gerçekleÅŸmiÅŸ oldu yarı baÅŸkanlık. Ciddi bir yapısal deÄŸiÅŸimdi bu Türkiye siyasi tarihi açısından. Türkiye’de ağır aksak iÅŸleyen garip bir alaturka hali olan parlamenter sistem baÅŸka bir yapıya, forma dönüşmüş oldu. Bu formel dönüşüme bir de Türkiye siyasi hayatında ağırlığı son derece belirgin olan ErdoÄŸan gibi bir figürün oturmasıyla dönüşüm daha belirgin hal aldı. Yeni bir siyasal gerçeklikle karşı karşıya kaldık. Buna ister fiili sistem deÄŸiÅŸimi deyin, ister defacto yeni bir sistem deyin, ister kayıp ister kazanım olarak görün fakat yeni bir siyasal gerçeklikle karşı karşıya kaldığımız aÅŸikar.
AK PARTİ İKTİDARIN KAYNAĞINI DÖNÜŞTÜRDÜ
Nasıl tanımlarsınız bu siyasal gerçekliği, evet fiili bir durum var ama hukuki meşruiyet de var?
Aslında şöyle bir boyutu var. CumhurbaÅŸkanını halkın seçmesiyle beraber yarı baÅŸkanlık hali fiilen oluÅŸmuÅŸ durumda. Anayasanın cumhurbaÅŸkanını güçlü yetkilerle donatmış olması çok güçlü bir cumhurbaÅŸkanı figürünü ortaya çıkardı. Onu halkın seçmesi de o gücün meÅŸruiyetini ciddi ÅŸekilde katladı. ErdoÄŸan’ın sembolik olarak da önemi var. ErdoÄŸan Türkiye’de iktidarın kaynağını dönüştürmüş bir figür. 2002 sonrasında iktidarın kaynağına halkı oturtmuÅŸ bir figür, halk oyuyla cumhurbaÅŸkanı seçildi ve sistemin başına oturdu.
YÃœRÃœTMENÄ°N BAÅžI ERDOÄžAN
Yürütmenin başı kimdir tartışması da bu noktada başladı aslında?
Yürütmenin başının sembolik olarak da fiili olarak da ErdoÄŸan olduÄŸu AK Parti eliti tarafından da tabanı tarafından da net ÅŸekilde kabul gördü. Muhalefet de durumun böyle olduÄŸunu bildi, bildiÄŸi için ErdoÄŸan karşıtlığını yükseltti. Sonraki bütün seçimlerde ErdoÄŸan karşıtı kampanyalarla ilerledi. Nedeni, iktidar yapısının ErdoÄŸan’ın etrafında olmasıydı. DiÄŸer tarafta sistem yarı baÅŸkanlığa evirildi. Aslında cumhurbaÅŸkanı AK Parti kongresinde de ifade etti, dedi ki “güçlü cumhurbaÅŸkanı, güçlü baÅŸbakan” modeli. “Emanetçi baÅŸbakan istemiyoruz” söylemi… Zamanla yaÅŸanan birçok ihtilafın kaynağında bu meselenin, bu konseptin anlaşılma biçimi olduÄŸu anlaşıldı.
ERDOÄžAN “GÜÇLÃœ BAÅžBAKAN” DERKEN NE DEDÄ°?
Bunu açalım, güçlü başbakan derken Cumhurbaşkanı ne tanımladı, Başbakan nasıl anladı?
CumhurbaÅŸkanı güçlü baÅŸbakanla, Yeni Türkiye vizyonunun, cumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın AK Parti açısından da aslında Ahmet DavutoÄŸlu açısından da son derece net olan siyasi vizyonunun kurumsallaÅŸmasına ve temsiline katkı verecek, ulusal ve uluslar arası platformlarda bunu net ÅŸekilde temsil edecek, güçlü icra makamıyla sistem dönüşümünü hızlı ÅŸekilde örgütleyen, koordine eden bir aktör olarak algıladı.
DAVUTOÄžLU “GÜÇLÃœ BAÅžBAKAN”DAN NE ANLADI?
Başbakan nasıl anladı?
BaÅŸbakan ise, 2005’te 2007’de 2010’da baÅŸbakan Recep Tayyip ErdoÄŸan baÅŸbakanlık yetkilerini nasıl kullandıysa ben de aynı ÅŸekilde kullanabilirim diye düşündü. Bu düşüncenin iki gerekçesi olduÄŸunu zannediyorum. Bir, hukuki, iki ideolojik. DavutoÄŸlu, hukuki açıdan güçlü baÅŸbakanlığa hakkı olduÄŸunu düşündü. Ä°deolojik açıdan ise “ben de bu davaya ErdoÄŸan kadar hizmet ettim”, benim de onun gibi güçlü bir baÅŸbakanlık yapma hakkım var diye varsaydı. Bu algı, bu iki unsur güçlü baÅŸbakanlığa çok ciddi anlam atfetmesini ve bunun üzerinden de bazen kapalı, bazen açık alan kapma mücadelelerinin oluÅŸmasını beraberinde getirdi. Yani bir yetki kavgası ortaya çıktı.
SÄ°YASÄ° REKABETE GÄ°RMEK YANLIÅžTI
DiÄŸer bir deyiÅŸle “siyasi rekabet”, öyle mi?
Tabi, bir rekabet, bir alan kapma çabası. Bunu birçok noktada gördük. Åžeffaflık paketi meselesinde, Hakan Fidan’ın adaylığı meselesinde, Dolmabahçe açıklaması meselesinde, koalisyon meselesinde, DavutoÄŸlu’nun baÅŸkanlık meselesinde ikircikli tutumunda, kongrede MKYK listelerinde, PKK ile masaya dönülür dönülmez meselelerinde, akademisyenlerin tutukluluÄŸunda… Bütün buralarda kamuoyunda bir farklılaÅŸmaya doÄŸru gidildiÄŸi yönünde bir algı oluÅŸtu.
SÄ°YASET RASYONELDÄ°R
Algıyla mı sınırlı bu, pratikte icrai karşılığı var mıydı?
Olmaz olur mu? Siyaset sonuçta bir iktidar mücadelesidir ve siyasette yer alan aktörlerin hemen hepsinin bu anlamda bir uÄŸraşı söz konusudur. Bu eÄŸer bir karşılığını buluyorsanız, konjonktürü arkanıza alıyorsanız, gerekli araçlarla donanmışsanız size bir iktidar saÄŸlıyor. Bu anlamda siyaset, azizler arası iletiÅŸimden ibaret bir ÅŸey deÄŸil. Siyaset, makul rasyonel, kendi alanını geniÅŸletmeye çalışan aktörlerin mücadelesinden ibaret. Bu mücadelenin bir kısmı kamuoyu önünde olur, bir kısmı perde arkasında olur; ama olur. Burada beklenen ÅŸey, 2014’te ErdoÄŸan’ın yerine gelen kiÅŸinin nihayetinde doÄŸrudan ErdoÄŸan’ın iÅŸaret ettiÄŸi kiÅŸi olması hasebiyle böylesi bir mücadelenin olmayacağı, ya da çok sınırlı olacağıydı.
BAÅžBAKAN OLARAK NEDEN DAVUTOÄžLU TERCÄ°H EDÄ°LMÄ°ÅžTÄ°?
Neden?
ErdoÄŸan cumhurbaÅŸkanı seçilme sürecinde çok açık ve net bir siyasi kampanya yürüttü. Bu kampanya dolayısıyla da eleÅŸtirildi fakat bunu açıkça ortaya koydu. Dedi ki “ben bu zamana kadar halkımla çok açık ve ÅŸeffaf bir iliÅŸki yürütüm. Neyi yapıp yapamayacağımı halka söyledim. Dolayısıyla ben yeni dönemde de sembolik bir makama talip olmuyorum. CumhurbaÅŸkanı yetkilerini anayasal sınırları içinde sonuna kadar kullanacağım, bunu da vaat ediyorum. Yani bunu sadece söylemiyorum, aynı zamanda bir vaat olarak da, bir siyasi pozisyon olarak da halkın önüne koyuyorum. Dolaysısıyla ben bunun üzerinden gideceÄŸim. Bu siyasal liderliÄŸi yeni Türkiye’de devam ettireceÄŸim”. Dolayısıyla herkes Recep Tayyip ErdoÄŸan AK Parti Genel baÅŸkanı olarak kimi iÅŸaret ederse onun “genel baÅŸkan” ve “baÅŸbakan” olacağını biliyordu. BaÅŸkanlık sürecinde de, yeni hükümet sistemine doÄŸru yol alınırken de böyle yürüneceÄŸini de biliyordu. Bu anlamda bir kafa karışıklığı yoktu. 10 AÄŸustos’tan 28 AÄŸustos’a kadarki o süreci hatırlayalım. Herkes “acaba Tayyip ErdoÄŸan’ın zihninde kim var” sorusunu soruyordu. Abdullah Gül, Binali Yıldırım, Ahmet DavutoÄŸlu isimleri ön plandaydı. Nitekim bununla ilgili temayül yoklamaları yapıldı, hepimiz biliyoruz. Abdullah Gül ismi ile DavutoÄŸlu ve Yıldırım isimleri iki ayrı grupta yer alıyordu. Binali Yıldırım ve DavutoÄŸlu ErdoÄŸan vizyonunu siyasette temsil edecek, “uyumlu” davranacak aktörler olarak görüldü. Gül ise, ErdoÄŸan perspektifini temel bazı meselelerde sorunlu bulan ve bunu revize edecek bir aktör olarak algılandı. Ä°kisi arasında bir tercihte bulunuldu, DavutoÄŸlu tercihinin anlamı da buydu. O vakitler, DavutoÄŸlu tercihinin siyasal anlamı baÅŸlıklı bir yazı yazmış ve “DavutoÄŸlu’nun önündeki en önemli misyon ErdoÄŸan’ın vizyonunu siyasi mirasını kurumsallaÅŸtırmaktır” demiÅŸtim. Beklenen buydu, kriz ya da ihtilaf deÄŸil. Fakat böyle olmadı.
NE OLDUĞUNU ANLAMAK İÇİN OLANA BAKMAK GEREK
Neden olmadı? DavutoÄŸlu kendisinden bekleneni bilmiyor olamaz. Devraldığı “emanet”in niteliÄŸini, ve beklentiyi biliyor idiyse sonraki süreçte ne oldu da sonuç böyle oldu?
Birkaç gerekçe var. Birincisi baÅŸbakanlık oldukça kritik bir kurum. Ve bu kurumun temsili ile beraber, genel baÅŸkanlıkla beraber önünde çok fazla iktidar kullanma alanı olduÄŸunu gördü. Yani bunun olmadığını varsaymak tartışmayı kötürüm hale getirir. Nihayetinde bürokratik atamalardan, parti kurullarının yapısına, teÅŸkilatların oluÅŸumundan daha pek çok temel meselede genel baÅŸkanın baÅŸbakanın ne düşündüğü soruldu. Çünkü elinde bir mühür var ve mühür kıymetli bir ÅŸey. Nihayetinde mührün beraberinde getirdiÄŸi bir “özgürleÅŸme algısı” var. Kritik unsurlardan biri bu. Bu önemli. Ä°kincisi DavutoÄŸlu’nun “dava algısı” ve kendisini bu dava içerisinde bir seçkin temsilci olarak görme durumu. Bu da önemli bir unsur oldu diye düşünüyorum.
DAVUTOÄžLU, ERDOÄžAN Ä°LE Ä°LÄ°ÅžKÄ°SÄ°NE GÃœVENDÄ°
Ne demek seçkin temsilci?
Ahmet DavutoÄŸlu, maruf bir entelektüel ve iddialı bir siyasetçi. Kendisini ister medeniyet hareketi deyin ister baÅŸka bir ÅŸey, bir biçimde AK Parti’de tecessüm etmiÅŸ o hareketin merkezinde gördü. Böyle olduÄŸu için de daha rahat tasarrufta bulundu. Üçüncüsü DavutoÄŸlu, ErdoÄŸan ile iliÅŸkisine güvendi ve bu iliÅŸkide ErdoÄŸan’ı, kriz olarak görme ihtimali olan hususlarda kendi pozisyonuna çok rahat çekebileceÄŸine kanaat getirdi. Yani her kriz durumunda konuÅŸarak ikna edebileceÄŸini varsaydı.
Danışmanlık, bakanlık yaptığı dönemlerdeki istişare pratiğine benzer bir durumu sürdürmeyi ummuş, alışkanlığını devam ettirmiş olabilir mi Başbakan?
Bu anlamda, beyana, belagata çok büyük anlamlar yükledi. Konuşarak, anlatarak karşısındakini ikna edeceğini düşündü.
İKİNCİ ADAM İMAJIYLA BARIŞIK DEĞİLDİ
Bir dakika. Kişinin kendinde karşısındaki insanı konuşarak dönüştürmek, fikrini ve iş yapma biçimini değiştirmek gibi bir hak ve bunu kendine misyon görmesi siyasi bir pozisyondur elbette ama burada karşınızdaki kişi, aslında bu siyasi hareketin lideri ve sizi de seçen kişi. Erdoğan yani. Bu durumda bu, başka bir şeye dönüşebilir sanki. Siyasetin sahibi benim gibi bir anlam çıkar mı buradan?
Yani liderlik iddiası, birinci adam iddiası çıkar mı emin deÄŸilim. Bir anlamda ErdoÄŸan gerçekliÄŸini görmezden gelip kendisini en öne koymak gibi bir adım attığını söylemek çok iddialı olur. Yani böyle bir adımı atabileceÄŸini sanmam. Bütün konuÅŸmalarında ErdoÄŸan’ın yerini teslim etti. Fakat öte yandan günden güne kendi alanını geniÅŸletmeye dönük bir çaba içerisinde de oldu. Bu da bir siyasi rekabet, bir güç mücadelesi biçiminde göründü. ErdoÄŸan mevcut konumunu koruyorken, onu aşıp onun yerine geçmek gibi bir iddiası yoktu. Fakat 2014 AÄŸustos’unda AK Parti kamuoyunun ona atfettiÄŸi “ikinci adam”lık imajı ile çok barışık bir görüntü verdiÄŸini de söyleyemeyiz.
ERDOĞAN ÇATIŞMAYA, DAYATMAYA GİRMEDİ
Erdoğan nasıl okudu bunu?
Bu süreçte ErdoÄŸan, bir çatışmaya girmedi. DavutoÄŸlu’na ya da parti yönetimine herhangi bir durumu dayatma yoluna da gitmedi. 10 AÄŸustos 2014 ile 7 Haziran 2015 arasındaki süreç çok özel bir süreç. O süreçte birçok kırılma yaÅŸandı. MÄ°T müsteÅŸarının adaylığı, Dolmabahçe, ÅŸeffaflık paketi, aday listeleri vs… Buralarda ErdoÄŸan ben ne diyorsam o olacak demedi. Kendi perspektifini masada, yeri geldiÄŸinde medya önünde izah etti. ÇoÄŸu kez bir adım geri çekilip izledi. Kriz oluÅŸma ihtimali oluÅŸtuÄŸunda meseleyi gündeme getirerek yönetti. Bu yönetim tarzı bu 20 aylık sürecin ortaya çıkmasını saÄŸladı. ErdoÄŸan, ilk altı ayın sonunda somut ihtilaf noktaları ortaya çıktığında “bu dosya kapandı” demedi.
SÜRECİ ERDOĞAN YÖNETTİ
Süreci bugüne kadar kontrollü şekilde Erdoğan yönetti öyle mi?
Yönetti. Nedeni de şuydu; Türkiye çok ciddi türbülanslardan geçti bu 20 aylık süreçte, bunu da görmemiz lazım. Bu süreç içerisinde Erdoğan bir liderlik başarısı sergiledi.
Erteledi mi yani?
Bence yönetti, ertelemeci tavır takınmadı. Meselenin bir siyasi krize dönüşmeden suhuletle çözülmesini sağladı.
OKUMA REALÄ°ST, KONUÅžMA Ä°DEALÄ°ST
BaÅŸbakan ile CumhurbaÅŸkanı’nın BeÅŸtepe’deki son zirve görüşmesinin benzerlerinin aynı içerik ve ciddiyetle daha önce de defaatle yapıldığını, son görüşmenin beÅŸincisi olduÄŸunu duydum. Diyelim ki üçüncüde yaÅŸansaydı kopma, emanetin devri bu kadar “şık” olamaz mıydı?
Bence DavutoÄŸlu çok realist bir okuma yaptı. Bu aslında ifadelerine çok yansımadı. Ä°dealist bir perspektif çizdi ve gerekçelerini açıkladı. Fakat DavutoÄŸlu’nun ayrılma kararının arkasında gerçekçi bir okuma var. EÄŸer bu süreç devam ederse kendisinin çok ciddi anlamda yıpranacağını gördü. Bu nedenle Türkiye siyasetinde kalıcı bir siyasi figür olmak adına bu tercihte bulundu. Nihayetinde parti yönetiminin kendisine gösterdiÄŸi tutum çok ciddi bir tutum.
MKYK’DA 47 Ä°MZA NE DEMEK?
Parti genel baÅŸkanın il ilçe baÅŸkanı atama yetkisinin MKYK’ya devrini saÄŸlayan 47 imzadan bahsediyorsunuz, azledilmek aslında neredeyse bu tutum?
Biçimi, içeriğinden daha önemli. Çok ama çok net bir tutum bu, AK Parti geleneğinde de, Türkiye siyasi hayatının seyri içerisinde de bu ve benzeri adımların ne anlama geldiği son derece nettir. Yönetimin başkanın elinden yetkilerini alması açık ve net bir mesajdır.
PARTİ YÖNETİMİ DURUMA EL KOYDU
ErdoÄŸan’ın doÄŸrudan bir tasarrufu olmuÅŸ mudur?
ErdoÄŸan’ın yaptığı, 10 AÄŸustos CumhurbaÅŸkanlığı seçimlerine giderken verdiÄŸi vaadi tutarak, bu süreci krize dönüşmeden yönetmesidir. Buradaki aktör parti yönetimidir. ErdoÄŸan, siyasetle ilgilenen herkesin göreceÄŸi ÅŸeyi gördü ve krize müdahale etti. Sürecin koordinasyonunu üstlenmiÅŸ ve geçiÅŸin kazasız belasız gerçekleÅŸmesi için bir anlamda aracı olmuÅŸtur. BaÅŸbakana tercihini sormuÅŸtur, o da olanı biteni görüp bu adımı atmıştır. Zaruret dediÄŸi, muhalefet partilerinin manipüle ettiÄŸi ÅŸey ÅŸu anlama gelmiyor. “ErdoÄŸan bana istifa et dedi, mecburdum ne yapayım” deÄŸil.
DavutoÄŸlu’nun basın toplantısında ifade ettiÄŸi zaruret nedir peki?
Åžudur; parti yönetimi önüme böyle bir ÅŸey koydu, bunun ötesinde bir ÅŸey yapılamaz demekti. Gerçekten de yapılamaz. Bu saatten sonra DavutoÄŸlu’nun çıkıp AK Parti genel baÅŸkanı olarak devam etmesi gerçekten mümkün deÄŸildi bence, gerçekçi bir tercih yaptı. Gerçekçi bir tercihle idealist bir konuÅŸma yaptı. Siyaset tarzıdır, üslubudur, yaklaşımı o ÅŸekildedir. Tercihini durumu kendi yaklaşımı içinde bir baÄŸlama oturttu ve bu ÅŸekilde izah etti.
ZARURET DEĞİL, TERCİH YAPTI
Kırgınlık, sitem, duygusal bir ton var mıydı DavutoÄŸlu’nun konuÅŸmasında tutumunda?
Tabii ki sitem edebilir. Realist okumadan kastım ÅŸu: “Bu böyle devam ederse -ki nihayetinde bir siyasal rekabet süreciydi- siyasal rekabette bana çok ağır bir fatura çıktı, parti yönetimi bunu gördü ve bana bu yoldan gitme dedi. Böyle dendikten sonra ben ne yapabilirim” diye düşündü. Sonra “bana bu tavrı neden gösterdiniz” diye sitem etti ama attığı adım bu yönüyle baktığınızda realist bir adım. Bence baÅŸka ÅŸansı da yoktu.
KIRGINLIK VAR, PÄ°ÅžMANLIK YOK
Pişmanlık var mıydı peki? Ya da sürecin böyle sonuçlanmasının kendisinde yarattığı bir keşkeler dizgesi oluşur mu sonradan?
Bir pişmanlık sezmedim konuşmasında. Mesela ben şu düşünce dolayısıyla falanca adımı atmıştım oysa o adımla yanılmışım demedi.
Başarılıydım dedi?
Åžunu diyebilirdi “ben yol arkadaÅŸlarıma güvendim ve ÅŸu alanlarda bir mücadeleye girdim, mücadeleyi kazansaydım MKYK’nın da eli geniÅŸleyecekti”, böyle demedi. Onun yerine dedi ki “çok baÅŸarılı bir süreç vardı, yine partimiz devam edecek, hukukumuzu koruyacağım”. Bir yönüyle partime, davama vefalı olacağım dedi. Öte yandan “yol arkadaÅŸlarım kıymetimi bilemediler” demiÅŸ oldu. Bu yönüyle bir piÅŸmanlık sezmiyorum.
HER Ä°HTÄ°LAF BÄ°R Ä°MTÄ°HANDI
Yaşanan farklılaşmalar her seferinde kamuoyunda büyük şaşkınlık da yarattı aslında, ne oluyor deniyordu?
Terörle mücadele ve çözüm sürecini ele alalım. 7 Haziran’dan önce partinin birçok medya yüzü çıkıp farklı açıklamalar yaptı, kamuoyunu belli bir yere taşıdı fakat öte taraftan cumhurbaÅŸkanı çıktı “bir dakika” dedi. “Bunlar yanlış iÅŸler” dedi ve kamuoyunu bir noktaya taşıdı. Ä°nsanlar bir süre sonra doÄŸru pozisyonun o olduÄŸunu da gördü. Mesela bu süreçlerin doÄŸru okunamadığını düşünüyorum. Bu süreçler doÄŸru okunmuÅŸ olsaydı, her ihtilaf bir imtihan ve yeni bir imkandı aslında.
Bir siyasetçinin siyasi becerisi süreçleri doğru okuması ve doğru siyaseti üretebilmesinde yatmaz mı? 20 aylık sürede yaşanan ihtilafların Davutoğlu cenahında doğru okunamamış olması siyaseten başarısızlık mıdır?
Evet tabi, sonuç itibarı ile 1 Kasım’da seçime giriyorsunuz 4 yıl iktidarda olacaksınız, baÅŸbakan ve genel baÅŸkan olmanız öngörülüyor fakat bu oluyor. Görevi bırakıyorsunuz.
Ä°HTÄ°LAF GERÄ°LÄ°MÄ° DAHA FAZLA SÃœRDÃœRÃœLEMEZDÄ°
Bu gerilim sürdürülebilir bir şey miydi peki Türkiye ve AK Parti açısından?
Kesinlikle deÄŸildi. Bu müdahale olmasaydı iki ÅŸey ortaya çıkacaktı. Bir; ciddi anlamda vizyon farklılaÅŸması, iki; çok ciddi bir güven bunalımı oluÅŸacaktı. Bu da iki ÅŸeyi doÄŸuracaktı, bir; ağır siyasi krizler, iki; Türkiye’nin dışarıdan müdahalelere çok daha fazla açık hale gelmesi. Yani iki güç odağı var ve iki güç odağına sürekli oynamaya çalışan bir dizi operasyon merkezi var. Bu Türkiye’nin aleyhine bir ÅŸey. ErdoÄŸan bu anlamda bir siyasal liderlik gösterdi. Burada AK Parti’nin kurucu lideri olan ErdoÄŸan’dan bahsetmiyorum. 10 AÄŸustos’ta halka bir takım vaatlerle gelmiÅŸ ve halkın yüzde 52 oyunu almış bir cumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’dan bahsediyorum. ErdoÄŸan, burada doÄŸrudan bu sürece müdahale etmemiÅŸ olsaydı bu durum çok büyük siyasi krizlere yol açacaktı ve dahası da Türkiye müdahalelere açık hale gelecekti. Bunun altını çizmemiz lazım.
ERDOÄžAN’IN TALÄ°MATI DEĞİL, MKYK’NIN KARARI
Sanırım, krizlere gebe ve suiistimale açık olma halini yaratan kiÅŸinin ErdoÄŸan’ın seçtiÄŸi/tayin ettiÄŸi ve emaneti teslim ettiÄŸi isim olması da aslında 14 yıllık AK Parti hikayesinin hazin ÅŸekilde sonlanması gibi bir neticeyi de doÄŸuracaktı?
Tabi. Çünkü bu süreç tekrar etseydi bambaşka bir noktaya gidecekti ifade ettiğiniz gibi ve bunun da çok ağır bedelleri olacaktı. Bence bunu ilk fark eden parti yönetimi oldu. Parti yönetimi bunu fark ettiği için bununla ilgili bir adım atmış oldu.
Parti yönetimi ErdoÄŸan’dan bağımsız ÅŸekilde mi imza topladı?
Kesinlikle, ErdoÄŸan’ın siyasi vizyonundan yaklaşımından bağımsız deÄŸil fakat ErdoÄŸan’ın herhangi bir ÅŸekilde talimatı olmaksızın attı bu adımı. Bu tür manipülasyonlar oluyor. Parti yönetiminin ortaya koyduÄŸu tavır ErdoÄŸan’ın talimatı ile ortaya çıkmış deÄŸil. Fakat ErdoÄŸan’ın siyasi liderliÄŸini, ağırlığını gören, ErdoÄŸan ile çatışmanın yaratacağı tahribatların ne anlama geldiÄŸini bilen bir dizi siyasetçinin müdahalesinden bahsediyorum. Bunun Türkiye’ye faturasını görebilen, rekabet halindeki iki aktörü deÄŸerlendirip birine bir anlamda fatura çıkaran bir tavır.
“ABD’NÄ°N ADAMI” DENÄ°LEMEZ, HAKSIZLIK OLUR
Yabancı medyada DavutoÄŸlu’nun çekilmesini “Amerika’nın adamı kaybetti” ÅŸeklinde yorumlayanlar, içeride bunun üzerinde tepinenler oldu?
Çok abartılı, bu doÄŸru deÄŸil. Ahmet DavutoÄŸlu’nun -birçok baÅŸka isim de sayabilirsiniz- bu anlamda deÄŸerlendirilmesi doÄŸru olmaz. Türkiye siyasetinde uluslararası alandan destek bularak kendi alanını geniÅŸletmeye çalışan aktörler olmuÅŸtur. DavutoÄŸlu için bunu düşünemeyiz. Gerçekçi siyasi analiz yapmamız lazım.
Ä°Åž TUTUÅž TARZLARI FARKLI
Gerçekçi siyasi analizden kastınız ne? ErdoÄŸan’la çatışan ve hatta ErdoÄŸan’la görüşmeyecek söylentisini kendisinin aÄŸzına bakan siyasi/medyatik çevrelerde bir düzenek içinde dolaÅŸtıran Obama’nın, giderayak DavutoÄŸlu’na randevu vermesi de bir gerçek sonuçta?
Obama’nın bambaÅŸka bir hesabı olabilir. Öte yandan DavutoÄŸlu, ErdoÄŸan’ın iÅŸaret ettiÄŸi bir aktör, medeniyetçi perspektifiyle ErdoÄŸan’la büyük oranda örtüşen bir aktör. Medeniyetçi perspektifin örtüşmesi demek zaten DavutoÄŸlu Amerika’nın adamı deÄŸil demek. Fakat bizim tartıştığımız meseleler sahada, somut, doÄŸrudan toplumsal siyasal ekonomik karşılıkları olan meseleler. Oradaki farklı iÅŸ tutuÅŸ tarzlarıyla ilgili. Yoksa ortada ağır ideolojik farklılıkların olduÄŸunu düşünmüyorum. Fakat süreç olaÄŸan akışına bırakılmış olsaydı bir süre sonra ciddi ayrışmaların baÅŸgöstereceÄŸini söylemek mümkün.
SİYASET GERÇEKLER ÜZERİNDEN YÜRÜR
ErdoÄŸan ve DavutoÄŸlu’nun siyaset yapma biçimlerindeki fark nedir?
Siyasi figür olarak DavutoÄŸlu, ErdoÄŸan’ın siyasal pragmatizmine sahip deÄŸil. Siyaset hızını da, kalitesini de önemli oranda buradan alır. Bu, ErdoÄŸan siyasetinde önemli bir ÅŸeydir. Malum, pragmatizm bizde negatif algılanan bir mevzu oysa siyasal pragmatizm o kadar da negatif deÄŸildir. DavutoÄŸlu, bu yönüyle pragmatik bir siyasi tutum sergileyebilseydi bugün farklı bir noktada olabilirdi. ErdoÄŸan’ın siyasi gerçekliÄŸini, Türkiye siyaseti açısından merkeziliÄŸini bütün uzantılarıyla beraber kabul edip, buna göre pozisyon alabilirdi. Türkiye muhalefetinin de önemli bir problemi bu. Türkiye muhalefeti de bunu göremediÄŸi için ne yazık ki yanılıyor, siyasete katkı veremiyor, siyaset dışında pozisyonlar üretiyor.
SÄ°STEM TARTIÅžMALARINDA KAFA KARIÅžIKLIÄžI
Ä°ki AK Partili ismin karşı karşıya gelmesi gibi okusak da aslında iki seçilmiÅŸin iki icracı makam olarak bir tür siyasi rekabete girme halinden de bahsediyoruz. Öte yandan bu sorunu çözmek için sistemin ve anayasanın deÄŸiÅŸmesi zarureti vardı, var Türkiye’nin önünde. Sayın DavutoÄŸlu’nun bunu görme ve gereÄŸini yapma konusunda ihmali ya da bir tür rehaveti mi oldu?
Hükümet sistemi tartışmasını cumhurbaÅŸkanı baÅŸlattı. Tartışmaya DavutoÄŸlu uzun süre dahil olmadı, o süre içinde muhalefet partileri baÅŸta olmak üzere insanlar ne düşündüğünü söyledi. ErdoÄŸan çevresinden sesli eleÅŸtiriler gelmeye baÅŸladığında bu kez DavutoÄŸlu devreye girdi. Hatta seçim beyannamesinde baÅŸkanlık kısmını bizzat ben kaleme aldım dedi. Fakat 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra “baÅŸkanlık sistemine halk oy vermedi” açıklamasını yaptı. Ä°niÅŸli çıkışlı bir süreç iÅŸledi. 7 Haziran’dan önce sahadaydık biz; SETA adına çeÅŸitli çalışmalar araÅŸtırmalar yapıyorduk. Mesela AK Partililer ErdoÄŸan’ı nerede görüyor, DavutoÄŸlu’nu nerede görüyorlar diye araÅŸtırırken gördük ki Türkiye’nin farklı yerinde AK Partililerin ÅŸikayet ettikleri unsur bu. Ä°kili mesaj olduÄŸunu, DavutoÄŸlu’nun baÅŸka ErdoÄŸan’ın baÅŸka mesajlar verdiÄŸini düşünüyordu partililer. Bu anlamda gerçek bir kafa karışıklığı vardı, baÅŸkanlık sisteminin tabanda sahiplenilmemesinde bu tutum etkili oldu. Ä°kincisi, muhalefet partileri de buna oynadılar. Bunun üzerinden öyle bir yaklaşım oluÅŸtu ki bu, DavutoÄŸlu aleyhine algı oluÅŸturdu.
DANIÅžMANLARI UYARMALIYDI
Bunu nasıl göremedi, neden göremedi?
Ä°nsanlarda şöyle bir algı oluÅŸtu: “baÅŸbakan baÅŸkanlığı istemiyor, çünkü baÅŸkanlık gelirse kendi baÅŸbakanlığı tehlikeye girer”. Bu bir algı. Fakat DavutoÄŸlu tarafından yönetilmesi gereken, ancak yönetilemeyen bir algı. Danışmanlarının bu konuda DavutoÄŸlu’nu ciddi anlamda uyarması -belki uyarmışlardır bilmiyorum- daha doÄŸru bir yere yönlendirmesi gerekirdi, çünkü baÅŸkanlık sistemini sahiplenmemek doÄŸrudan kendi konumu ile ilgili bir mesele olarak algılandı. Öyledir demiyorum ama böyle bir mesele ortaya çıktı. GüçlendirilmiÅŸ baÅŸbakanlıkla ilgili bir tartışma baÅŸladı bir dönem. Bunlar ErdoÄŸan’la rekabet algısı oluÅŸturdu. ErdoÄŸan’la rekabet algısı parti teÅŸkilatlarında ciddi karşılık buldu. ErdoÄŸan’la siyasi rekabet parti teÅŸkilatlarında kabul görecek bir ÅŸey deÄŸil diye düşünüyorum.
AK PARTİ TABANI NE DÜŞÜNÜYOR, NE HİSSEDİYOR?
Peki, tersi bir durum da var. Teşkilat bir nebze daha bunun farkındaydı ama taban bu okumayı böyle yapamamış olabilir. Sonuçta fazla da çaktırılmadı, içerde tutuldu bu durum. Belki de bu yüzden bir hüzün ve şaşkınlık var parti tabanında. Ne oldu, niye oldu anlamaya çalışıyor herkes. Bir kırılmaya ya da kırgınlığa yol açmaması için yönetilmesi gereken bir şey sonuçta. Ne görüyorsunuz?
Ben bir kırılmaya yol açacağı kanaatinde deÄŸilim. Çünkü bu süreçlerin ahlaki olarak da siyasi olarak da izahı var. Süreç farklı platformlarda konuÅŸuluyor konuÅŸulacak fakat saÄŸlıklı zeminde sürdürülmesi lazım. Ayrışmanın gerekçeleri, parti yönetiminin müdahalesinin gerekleri daha net anlaşılacaktır. Bu anlaşılmayı hızlandıracak ÅŸey ErdoÄŸan’ın çıkıp bu mesele böyledir demesidir. Fakat ben CumhurbaÅŸkanının müdahale edeceÄŸi bir durum da görmüyorum. Ä°zahat yapılması gerektiÄŸi kanaatinde de deÄŸilim.
DAVUTOÄžLU’NUN BAHSETTİĞİ HUKUK VE ÇATLAK Ä°HTÄ°MALÄ°
Neden?
Çünkü bu süreç kendisini bir anlamda anlatmaya devam edecek. Ä°yi bir örnek olmayabilir ama teÅŸbihte hata olmaz deyip iÅŸin içinden çıkalım. Mesela Bülent Arınç meselesinde Tayyip ErdoÄŸan hiçbir ÅŸey söylemedi. Gazetecilerin ısrarı üzerine bir iki ÅŸey söyledi. Böylesi bir kriz deÄŸil bu. Arınç doÄŸrudan ErdoÄŸan’ı eleÅŸtiren ÅŸeyler söyledi; birkaç kere söyledi. Ne oluyoruz sorusu soruldu fakat bir süre sonra Arınç’ın attığı birkaç adım dolayısıyla insanlar neyin ne olduÄŸunu açıkça gördüler. Önümüzdeki dönemde DavutoÄŸlu bahsettiÄŸi çerçevede bahsettiÄŸi hukuklara baÄŸlı kalır ise kamuoyu bunu çatlak olarak sorun olarak görmez. Ama maÄŸduriyet psikolojisi veya edebiyatı ile ya da bir kahramanlık süreciyle, sürecin destansılaÅŸtırılması ile bir siyasal hareketlilik oluÅŸursa kamuoyu bunu da çok net görür. Ayrışmayı da görür, ayrışma oluÅŸursa. Ama ayrışma oluÅŸtuÄŸunda da oluÅŸmadığında da ben gerçekten kırılma ya da sıkıntı görmüyorum. Ä°nsanlar sonuç itibarı ile empati kurarak durumdan hoÅŸnut olmayabilirler ama siyaset acıtıcı bir ÅŸey.
HAREKETÄ°N LÄ°DERÄ° BAÅžINDAN BERÄ° ERDOÄžAN
Geriye dönüp baktığımızda AK Parti’nin kurucu isimlerinin bu uzun yürüyüşte bir ÅŸekilde geride kaldığını, yürüyüşten koptuÄŸunu ya da suskunluÄŸa büründüğünü görüyoruz. Bu günlerde muhalefet ve muhalefet yandaşı medya “kurucu kadrodan kimse kalmadı ErdoÄŸan’ın yanında, çünkü ErdoÄŸan’ın diktatörlük heveslisi, tek adamlık sistemini kurmaya çalışıyor” diye okuyor. Yorumunuz ne?
90’ların sonuna, Fazilet’te yenilikçiler gelenekçiler tartışmasına gidelim. Herkes Necmettin Erbakan’ın karşısında yer alan aktörün Tayyip ErdoÄŸan olduÄŸunu, yeni hareketin liderinin ErdoÄŸan olduÄŸunu biliyordu. Toplum ErdoÄŸan’ın arkasından gitmek suretiyle 2002’de AK Parti’yi tercih etti ve bu hareketin ana unsuru lideri başından beri ErdoÄŸan oldu. ErdoÄŸan’ı sevelim sevmeyelim bunu teslim etmemiz lazım.
MEDYATÄ°K YANSIMAYA AÅžIK OLANLAR SÄ°YASETÄ°N DOÄžASINI UNUTTU
Gül, Arınç, Şener ve diğerleri de bunu böylece biliyor muydu?
Kesinlikle biliyorlardı. Bildiklerini o dönemde de biliyoruz. O süreçlerin ÅŸahitleri olan baÅŸka aktörler de biliyor. Burada kritik olan ÅŸuydu. Abdüllatif Åžener ile baÅŸlayan süreçte bazı aktörler kendi özgül ağırlıklarına abartılı anlamlar atfettiler. Çok büyük özgül ağırlıkları olduÄŸunu düşündüler. Hiç kuÅŸkusuz bu isimlerin birer özgül ağırlıkları vardı, birer temsil makamıydı, birer medya yüzüydü vs. Fakat medyadaki yüzlerine adeta aşık oldular ve siyasetin gerçek doÄŸasını, medyatik doÄŸasıyla karıştırdılar. Bu anlamda da ErdoÄŸan’ın sahadaki karşılığını, sahici liderliÄŸini bir biçimde dengelemeye çalıştılar. ErdoÄŸan’ın çok uzlaÅŸmacı bir tavrı var. 7 sene boyunca 2007-2014 yılları arasında Gül’ün cumhurbaÅŸkanlığı ErdoÄŸan’ın baÅŸbakanlığı sürecinde bugün vizyon farklılıklarını çok net olarak gördüğümüz bu iki isim birçok meselede ihtilaf yaÅŸadılar. Fakat bu ihtilafları yine o dönemde ErdoÄŸan yönetti. Bir siyasi krize dönüşmemesi için alttan aldı. Hareketin lideri olduÄŸu halde, Gül’ün oraya gitmesine yine doÄŸrudan vesile olduÄŸu halde, birçok krizi ErdoÄŸan yönetti. Bu yönüyle çatışmacı bir kiÅŸilik deÄŸil. Bülent Arınç ile ilgili yine benzer süreçleri yönetti. Ãœzücü olan Abdüllatif Åžener dışında diÄŸer aktörler Gezi kalkışması sonrasında siyaseten toparlanmaya karar verdiler.
“ERDOÄžAN BÄ°TTÄ°” DEYÄ°P YERÄ°NE TALÄ°P OLDULAR!
Peki neden? Gezi kalkışması söz konusu aktörel farklılaşmayı siyasi hareketliliğe nasıl dönüştürebildi?
ErdoÄŸan’ın uluslararası sistemin egemenleri tarafından gözden çıkarıldığına, ErdoÄŸan’ın bittiÄŸine, ÅŸansı olmadığına, ErdoÄŸan sonrasının dizayn edileceÄŸine kanaat getirdiler ve orada birer aktör olmak istediklerini beyan ettiler. Hikaye buydu. DavutoÄŸlu 2013’te de 2014’te de ErdoÄŸan’ın yanındaydı. ErdoÄŸan’ın yanında durduÄŸu için baÅŸbakan oldu.
SÄ°YASÄ° ELÄ°T ÅžAKÅžAKLIÄžI YANILTTTI
AK Parti’nin alâmetifarikası halkın taleplerini siyasete tercüme etme baÅŸarısıdır aslında ve tabanı da küresel aktörleri deÄŸil kendi iradesini önemser. Dolayısıyla “küresel güç odakları madem yeni aktör arayışında, o ben olayım” demek, iÅŸaret çakmaya çalışmak AK Parti siyasetinin kaynağını ve temel unsurunu bilmemek ve kendini inkar etmek deÄŸil midir?
Kesinlikle çok doÄŸru, nihayetinde sadece küçük bir elit grubun yönlendirmesiyle, desteklemesiyle gerçek anlamda bir siyasal aktör olacağını zannetmenin AK Parti siyaseti içinde de maliyetlerini gördük. O küçük siyasi elitin ÅŸakÅŸakçılığı ötesinde gerçek anlamda siyasal figüre dönüşme imkanınız yoktur. Halkın 2002 sonrasında sadece önemsenmesi deÄŸil iktidarın kaynağına dönüşmesi söz konusu. Bunu yapan bir aktör var. AK parti bunu ErdoÄŸan liderliÄŸi ile yaptı. Böyle bir durum ortadayken halk bunun geri alınmasına müsaade etmez. Gezi’de halkın çok büyük bir kısmında feveran oluÅŸmasının nedeni doÄŸrudan, bu iradesine müdahale edilmesiydi, eylemcilerin yabancılığı vs deÄŸildi. O yüzden KazlıçeÅŸme oldu, o yüzden saÄŸlam irade dendi, kararlılık mesajı verildi.
ERDOÄžAN YALNIZ TEZÄ° OPERASYONEL TEZVÄ°RAT
Erdoğan yalnız mı?
Aksine ErdoÄŸan’ın yalnızlaÅŸtığı tezinin bir tezvirat olduÄŸunu düşünüyorum. ErdoÄŸan’ın yalnızlaÅŸtığı tezi ErdoÄŸan’ın yalnızlaÅŸtırmak isteyenlerin ürettiÄŸi bir tez. Bunu yaparken her seferinde beraberinde bir kampanya yürütüyor ve “ErdoÄŸan yalnızlaşıyor yanında sadece ÅŸu kiÅŸi var” deyip o kiÅŸiyi hedefe koyuyorlar. Amaç o anda hedefe konan kiÅŸiyi düşürmeye çalışmak. CumhurbaÅŸkanı bütün bu propagandaya raÄŸmen toplumun her kesimiyle aynı anda aynı dili konuÅŸabilen, müzakere edebilen, onları dinleyebilen bir aktör. Uluslararası alanda da öyle. ErdoÄŸan’ın iÅŸ dünyasından siyaset dünyasına çok farklı ideolojik alanlardan insanlarla konuÅŸabildiÄŸini biliyoruz. En son CumhurbaÅŸkanı’nın ABD seyahatinde de bunu bir kez daha yakından gördüm. Birçok önemli aktörle zaman içinde geliÅŸen ciddi bir hukuku var. Bu, yalnız bir kiÅŸinin yapabileceÄŸi bir ÅŸey deÄŸil. YalnızlaÅŸmak ErdoÄŸan’ın siyaset tarzı, üslubu deÄŸil. ErdoÄŸan hiçbir aktörün doÄŸrudan telkiniyle hareket eden biri deÄŸil. Siyasette ya da baÅŸka dünyada ErdoÄŸan birçok aktörden birçok meseleyle ilgili farklı görüşleri alan, süzen ve kanaati olan bir aktör. Farklı meselelerle ilgili kendisine SETA adına çeÅŸitli raporlar sunuyoruz ve karşımızda o mevzuya vakıf, fakat bir o kadar da farklı görüşleri dinelemeye açık bir aktör görüyoruz. Bilgiyi alıyor süzüyor ve süzdükten sonra karar alıyor, liderlik yapıyor.
DÜŞÜK PROFİL DİYE BİR ŞEY OLAMAZ
Yeni döneme bakalım son olarak. 22 Mayıs’ta seçilecek genel baÅŸkanın baÅŸbakanın düşük profilli olacağına dair yorumlar yapılıyor. Öyle mi olacak?
Bu yanlış bir ÅŸey, ErdoÄŸan güçlü baÅŸbakan dediÄŸinde ne dediÄŸi son derece netti. Yeni Türkiye’nin vizyonunu taşıyacak, sistem dönüşümünü koordine edecek, bu anlamda Türkiye’nin tehditleri ile yüzleÅŸmesine katkı verecek, bütün bunlarda elindeki yetkileri de kullanacak fakat ErdoÄŸan’ın vizyonu ile çatışmayacak, siyasi rekabete girmeyecek. Yeni BaÅŸbakan için öncelikli olan Türkiye’nin ihtiyacı olan sistem dönüşümünü saÄŸlamaktır. Kalkınma politikalarını devam ettirmektir, tehditlerle yüzleÅŸmektir. Bu anlamda güçlü bir figür beklenebilir. Koordinasyon da önemlidir fakat karizmatik siyasal liderlik beklemek doÄŸru deÄŸil anlamlı da deÄŸil. GeçmiÅŸte de deÄŸildi. Karizmatik siyasal lider ve topumun bütününü kucaklamaya dönük liderlik zaten ortada. Yeni gelen aktörün hızlı, uyumlu ve yüksek profilli bir temsille hareket edecek bir aktör olacağını varsayıyorum. CumhurbaÅŸkanını Türkiye’ye iliÅŸkin vizyonun takipçisi olacak bir genel baÅŸkan ve baÅŸbakan olacağını varsayıyorum. Parti de bunu varsayıyor.
ZAYIF KİŞİLİKLİ VE KURMA KOLLU BİRİNDEN BAHSETMİYORUZ
Teknokrat başbakan tanımı yapılıyor, bu doğru bir tanımlama mı?
Bence değil nihayetinde siyasi tarafı olmak zorunda. Mecliste yer alacak, siyasi partiyi temsil edecek, kabinede yer alacak. Kritik olan cumhurbaşkanına uyumluluk meselesidir ama bu güçsüzlük değildir. Cumhurbaşkanı güçlü insanlarla çalışabilen, güçlü insanlarla kritik meseleleri masaya yatırabilen, farklı tezlerle halleşebilen bir aktör, bu anlamda sıkıntı yok. Yani zayıf kişilikli, kurma kollu bir aktörden söz etmiyoruz.
PELİKAN SALDIRISI TAM BİR FIRSATÇILIK
Pelikan bildirisi vardı biliyorsunuz, fırsatçı birilerince son hafta yayınlanan. DavutoÄŸlu’nun bir anlamda sicilini döküyor ve itibar suikasti yapıyordu. Kamuoyunda ve muhalif medyada sanki ErdoÄŸan’a yakın bir grup var ve onlar baÅŸbakana darbe yaptılar gibi yansıtıldı. GerçekliÄŸi nedir?
Bunun herhangi bir siyasi aktör adına siyasete müdahale olduÄŸunu düşünmek yersiz çünkü durum zaten 29’unda netleÅŸmiÅŸti. 29’undaki geliÅŸmeyi okuyan ve kendisine alan açmak isteyen birinin, birilerinin bir hamlesiydi bence. Kimin yaptığı bilmiyorum. Fakat bu bildiri, 29’undan sonra DavutoÄŸlu’nun kamuoyu önünde daha fazla saldırıya açık hale geldiÄŸini gösterdi. Bu da baÅŸka bir krizdi aslında, deÄŸiÅŸimle bunun da önüne geçildi.
kaynak: STAR
Henüz yorum yapılmamış.