Sosyal Medya

Güncel

Osmanlı'yı Devlet-i Âliye Yapan Sırlar

Doğuda Hazar Denizi ve Basra Körfezi'ne; kuzeyde Polonya, Ukrayna ve Rusya'nın bir bölümüne; güneyde Sudan, Eritre, Somali ve Yemen'e; batıda Avusturya'dan Cebelitarık Boğazı ve Fas'a uzanan bir devletti Osmanlı.



Bilecik, Söğüt, Domaniç yaylalarında küçücük bir beylik; hattâ aÅŸiretti baÅŸlangıçta... Cihan devletine çekirdek olacak bir aÅŸiret: OÄŸuzların Bozok kolunun Kayı aÅŸireti... 1281'de ErtuÄŸrul Gazi'den Osman Bey'e 4.800 km2 toprak devreden bu aÅŸiret, 1590'lara gelindiÄŸinde, yaklaşık 20 milyon km2'ye hükmediyordu. Tarihte hızlı büyüyen ve Osmanlı'dan daha büyük topraklara hükmeden baÅŸka devletler de oldu. Ama hiçbirisi ırk, dil, din, mezhep, kültür farklılığı bulunan bir topluluÄŸu bir arada, huzur içerisinde bu kadar uzun süre yönetememiÅŸti. Bir cihan devleti olmak, Anadolu'daki o kadar beylik içinde OsmanoÄŸulları'na nasip olmuÅŸtu. Ulaşım ve haberleÅŸme imkânlarının günümüzle kıyas bile edilemeyeceÄŸi bu süre boyunca, bunca farklı yapıdaki topluluÄŸu idare edebilmenin bir sırrı yahut sırları olmalıydı. Peki, Osmanlı'yı küçük bir beylikten üç kıtaya hükmeden ulu bir devlet hâline getiren bu sırlar nelerdi? 

OsmanoÄŸulları, bir uç beylik olarak Bizans sınırında kurulmuÅŸtu. CoÄŸrafî konumunun elveriÅŸliliÄŸi ile Bizans'a doÄŸru kolaylıkla büyüyebilecekti. Bizans yıkılmak üzere olan bir devletti çünkü. Çok ağır vergiler yüklenen Bizans halkı, adaletsizlikten, yöneticilerin keyfi uygulamalarından bıkıp usanmıştı. Osmanlı Devleti, daha kuruluÅŸundan itibaren çevredeki Hristiyan halkın sempatisini kazanmıştı. Adalet ve hoÅŸgörüsünü duyan Bizanslılar, Osmanlı idaresine girmeyi tercih eder olmuÅŸtu. Osman Gazi, komÅŸularının çoÄŸu ile iyi münasebetler kurmuÅŸ ve Rumların çoÄŸu, Osman Gazi'nin safına geçmiÅŸti. Sözgelimi Harmankaya Tekfuru Köse Mihal, inandığı deÄŸerleri hakkıyla temsil eden Osman Gazi'deki güzel vasıflara hayran kalmış, sonra da Müslüman olmuÅŸtu. Bizans Tekfuru Köse Mihal'in torunları asırlarca serhat boylarında at koÅŸturan akıncı sülalesi MihaloÄŸulları hâline gelmiÅŸti. Ne ÅŸehitler vermiÅŸ, ne gaziler çıkarmıştı kim bilir... 

Çiçeği burnunda genç devlet, Balkanlarda fethettiği yerlerdeki gayrimüslim halkın her türlü hukukunu garanti altına almıştı. Çünkü onlar, "Vediai Hâlikı Berâyâ", yani Allah'ın (celle celâluhu) birer emanetiydiler.

Osmanlı'nın kendinden olmayanlara bile gösterdiÄŸi hoÅŸgörü herkesin dikkatini çekiyor, dostluÄŸu aranıyor, isimlerinin Osmanlı'yla birlikte anılması onlara heyecan veriyordu. Bunu fetihten sonra Bursa'yı niçin teslim ettikleri sorulduÄŸunda; "Sizin devletinizin günden güne yükseldiÄŸini, buna karşılık bizim devrimizin bittiÄŸini anladık. Babanızın yönetimine giren köylülerin bir daha bizi arayıp sormadıklarını ve rahat olduklarını gördük. Biz de bu rahatlığa heves ettik." sözleriyle kendileri ifade etmiÅŸlerdi. 

Âşık PaÅŸazâde, Süleyman PaÅŸa'nın TaraklıYenicesi'nin fethini müteakip nasıl adalet ve insaf ölçüleri dâhilinde muamele ettiÄŸini, Bizans köylülerinin: "Ne olaydı bunlar bize kadim zamandan bey olaydı." dediklerini ve çoÄŸunun, kendiliÄŸinden Müslüman olduÄŸunu nakletmiÅŸtir. 

Osmanlı'nın dillere destan adaletinin farkında olanlardan biri de BoÄŸdan Bey'i Büyük Stefan'dı. OÄŸullarına: "Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız. Asla Rus'a yanaÅŸmayın, sizi yok eder. Kendinizi Osmanlılara emanet edin, kadar adil ve merhametlidirler." demesi, Stefan'ın bu farkındalığının tezahürüydü. 

Osmanlı Devleti kurulduÄŸu yıllarda Anado­lu'da siyasî birlik yoktu. Anadolu Selçuklu Devleti, KösedaÄŸ Savaşı sonrasında siyasî ve askerî gücünü tamamen kaybetmiÅŸ, Ä°lhanlılara bağımlı hâle gelmiÅŸti. Ä°lhanlıların hâkimiyetini kabul etmek istemeyen Türkmen beyleri ise, Anadolu'nun batısında beylikler kurmuÅŸtu. Ä°kinci beylikler dönemi denen bu parçalı yapı böyle uzun süre devam edemezdi. Bir lider çıkacak ve diÄŸerleri hizaya geçecekti. Ne var ki, herkes bu liderin kendisi olduÄŸunu düşünüyor ve bunu diÄŸerlerine kabul ettirmeye çalışıyordu. Böylece KaramanoÄŸulları, GermiyanoÄŸulları, HamitoÄŸulları, CandaroÄŸulları, OsmanoÄŸulları gibi beylikler arasında Anadolu Selçuklu Devleti'nin yerini alma mücadelesi baÅŸladı.

Beyliklerin yüzölçümü en küçük olanıydı Osmanoğulları. En küçük olanı ama ihtimal ki, en çok ilmi siyaset bileniydi... En küçük kardeş, kuruluş döneminde akıllıca bir politika izleyerek diğer beyliklerle çatışmaya girmemeye çalışıyor ve barışçı bir siyaset takip ediyordu. Zîrâ onlar düşman olamazdı... Onlar dindaştı... Onlar soydaştı... Onlarla karşı karşıya gelmemek, iyi geçinebilmek için elinden geleni yapıyor; kız alıp kız veriyor, akrabalık bağları tesis etmeye çalışıyordu. Murad Hüdavendigar, oğlu Bayezid'e Germiyan Beyi'nin kızını almıştı sözgelimi. Bu arada gelinin de hatırı sayılır bir çeyizi vardı: Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı toprakları... Hamidoğulları Beyliği ile iyi münasebetler kurmuş ve Hamidoğulları'ndan Isparta ve Göller Yöresi'ni satın almıştı. Kendini Anadolu Selçuklu Devleti'nin varisi gören Karamanoğlu ise, Osmanlı'yı en çok uğraştıran beylik olmuştu. Onlarla da iyi münasebetler kurmaya çalışmış; hattâ kızını ona gelin vermişti. Ama hiçbir gayreti netice vermemiş, ne zaman gaza için Batı'ya yönelse sırtına yediği hançerlerden biri, Karamanoğlu hançeri olmuştu. Bunun bir sonu olmalı değil miydi? "Mânii gazaya gaza" yapılması elzem olmuştu artık. "Manii gaza" olanlara hadleri bildirilmeliydi. Öyle de olmuştu. Lazım olan yapılmış, nush ile uslanmayan tekdir edilmiş ve Anadolu Türk siyasî birliğinin temelleri sağlamlaştırılmıştı.

Osmanlı'yı kısa sürede büyüten en önemli sebeplerden biri de İ'layı Kelimetullah, yani Allah (celle celâluhu) isminin yayılması, yüceltilmesi anlayışı idi. Toprak almak, nam salmak, kuvvet gösterisinde bulunmak değildi bunca fethin gayesi. "Son Davet"i daha çok kişiye ulaştırmaktı. Osman Gazi bunu: "Oğul, bizim gayemiz toprak almak sevdası değildir, Allah'ın (celle celâluhu) adını yaymak davasıdır." sözleriyle ifade etmişti.

Rumeli'ye ilk geçen Orhan Gazi olmuştu. Padişah değişmiş; lâkin hedef değişmemişti. O da bayrağı: "...İ'layı Kelimetullah azmi iki kıtaya sığmayacak kadar büyük bir davadır." diyerek teslim etmişti oğluna. Son sözleri "Attan inmeyesüz." olan ve şahadet diplomasını Kosova'da alan 1. Murad'dan sonra gelenler de farklı değildi. Fatih Sultan'ın Trabzon'un fethi esnasında: "Ey oğul! Bu Trabzon'a bunca zahmet nedendir?" diye soran Sâre Hatun'a verdiği; "Ey ana, bu zahmet din yolundadır. Zîrâ bizim elimizde İslâm'ın kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti çekmezsek bize gazi demek yalan olur." cevabı da hedefin değişmediğini gösteriyordu. İman aynı imandı, cehd aynı cehddi çünkü. 2. Bayezid'in seferlerden sonra üzerindeki tozu toprağı silkeletip "Allah'ın (celle celâluhu) cihad emrine uyduğumun bir nişanesi olsun." diye o tozlardan bir tuğla yaptırması, Kanunî'nin 72 yaşında "Öleceksem rahat döşeğimde değil seferde cihad üzere ölmeliyim." deyip Zigetvar Kalesi'nin fethinden bir gün önce harp meydanında vefat etmesi de aynı imanın tezahürüydü.

Osmanlı hükümdarları, ilim ve din adamlarına hak ettikleri deÄŸeri vermiÅŸ ve onların nasihatlerine büyük önem vermiÅŸlerdi. Rüya tabiri ile Osmanlı'nın iÅŸaret fiÅŸeÄŸini yakan Åžeyh Edebali için ErtuÄŸrul Gazi oÄŸluna şöyle demiÅŸti: "Bak OÄŸul! Beni kır, Åžeyh Edebali'yi kırma. O bizim boyumuzun ışığıdır. Terazisi dirhem ÅŸaÅŸmaz. Bana karşı gel ama O'na karşı gelme..." 

Yıldırım Bayezid, Molla Fenari'nin cemaatle namaz kılma konusundaki ikazını dikkate almış, 2. Murad, Hacı Bayramı Velî'nin sohbetine devam etmiş, Fatih Sultan, Akşemseddin'in yanında heyecanlanmış, her zaman ona hürmet göstermişti. Yavuz Sultan, âlimin atının ayağından sıçrayan çamurla kirlenen kaftanını vefatı sonrası sandukasına örttürmüştü. İlmin ve âlimin el üstünde tutulduğu bir devletin büyük devlet olması şaşırtıcı olmasa gerek...

Osmanlı idarecilerinin şahsî kabiliyetleri de devletin büyümesinde çok önemli sebeplerden biriydi şüphesiz. Osman Gazi'nin takvası, Orhan Gazi'nin ufkunun geniş olması, Murad Hüdavendigar'ın kendini din yolunda feda etmesi, Yıldırım Bayezid'in cesaret ve sür'ati, Çelebi Mehmed'in birlik ve beraberliği sağlamadaki dirayeti, 2. Murad'ın mücadele azmi ve tevazuu, Fatih Sultan'ın yenilgiyi kabul etmeyen ruhu, 2. Bayezid'in velâyeti, Sultan Selim'in İslâm birliği için hizmeti...

Osmanlı'nın 623 yıl cihana yön veren devleti âliye olmasında tesiri olan sırlar arasında ÅŸehzadelerin sancak yönetimlerinde tecrübe kazanmalarının saÄŸlanması, Balkanlarda akılcı bir iskân siyaseti uygulanması, devÅŸirme sistemiyle insan kazanılması, Enderun'da donanımlı devlet adamlarının yetiÅŸtirilmesi, istiÅŸareye ehemmiyet verilmesi, Ahîlik ve Lonca TeÅŸkilâtı ile esnaflığın düzenlenmesi, tımar sistemi ve en mühimi her iÅŸte Allah rızasının esas alınması gibi birçok sebep sayılabilir. 

Osmanlı, devleti âliye olmuÅŸtu; ama söylenmeden geçilemeyecek bir sebebi daha vardı bunun: PadiÅŸahların dinin emirlerine baÄŸlılıkta samimi ve hassas olmaları... Osman Gazi, Kur'ân'ın bulunduÄŸu odada ayaklarını uzatıp yatmıyor, 1. Murad, Kâbe gözünün önüne gelmeden namaza durmuyordu. Çelebi Mehmed mukaddes beldelere ilk sürre alaylarını gönderiyor, 2. Murad vasiyetinde Mekke, Medine ve Kudüs'e hayır adına paralar bağışlıyordu. Fatih, Ä°stanbul'da evvela Eyüp Sultan Hazretleri'nin Türbesi'ni yaptırıyor, Yavuz, mukaddes beldelerin hâkimi deÄŸil hâdimi olduÄŸunu ilân ediyordu. Hâsılı bu hususiyetleri taşıyan bir devletin devleti âliye olmasından daha tabiî ne olabilirdi... 

Zafer Ä°HTÄ°YAR 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.