Sosyal Medya

Güncel

Gençlere Sorduk: Neden Yabancı Âlimleri Dinlemeyi Tercih Ediyorsunuz?

Türkiye’de hızlıca yaygınlaşan bir fenomen mevcut: Batı ülkelerinde yetişen âlim/vaizler, özellikle lise-üniversite çağındaki Müslümanlar tarafından büyük bir dikkatle izlenip takip ediliyor. Mehmet Erken, bu fenomeni daha iyi anlamak maksadıyla bir soruşturma yaptı.



Türkiye’de hızlıca yaygınlaÅŸan bir fenomen mevcut: Batı ülkelerinde yetiÅŸen âlim/vaizler, özellikle lise-üniversite çağındaki Müslümanlar tarafından büyük bir dikkatle izlenip takip ediliyor.

Biz de bu fenomeni daha iyi anlamak maksadıyla bir soruşturma yaptık. Soruşturmamıza katılanlar, şu sorulara cevap verdiler:

1- Neden Türkiye'den bir âlimi canlı kanlı dinlemek ve izlemek imkânı var iken, internetten videolar izlemeyi tercih ediyorsunuz?

2- Türkiye dışından âlimler, nasıl bir ihtiyacınızı karşılıyor? Türkiye'de cevabını bulamadığınız hangi sorularınıza cevap oluyor? 

3- Türk âlimlerde nasıl eksiklikler görüyorsunuz? 

4-  [bir üst soru ile baÄŸlantılı olarak] Sizce neden Ã¶zellikle genç nesil, tercüme sohbetleri dinlemeyi tercih ediyor? 

Gelen cevaplar için buyrunuz.

Sadullah Yıldız:

1- Ã‡Ã¼nkü uzakta olan egzotik geliyor ve egzotik olan da cezbediyor. Ä°letiÅŸim imkânlarını ve dünyanın küçük bir köy olduÄŸu söylemini "gayet yerinde" kullandığını ispatlamanın iyi bir yolu bu, elbette insanoÄŸlunun içindeki baÅŸka duyguları ispatlamanın da...

2- Bunun tek yeterli cevabı popüler dilin dışardaki -sadece Batı- isimler tarafından yakalanabilmiÅŸ olmasıdır. İçerik konusunda bu soruya kâfi gelecek bir eleÅŸtiri içeridekilere yöneltilemez. Türkiye'de çok kıymetli isimlere yurt dışından akın akın ziyaretçi ve ilim meraklısı gelirken, ülkemizde bu isimlerin pek dar bir çevre tarafından bilinmesinin açıklaması zordur.

3- Ulemamızda gençlerin dilini yakalamama problemi var. Hatta bu bir problematiktir çünkü baÅŸka birçok etkenle birlikte bu tavır bir yakalayamama deÄŸil, yakalamama durumudur. Himmet eksikliÄŸi ilk olarak zikredilebilir; bunun da âl-i himmet olan kudemaya ittibanın zayıflık ve kopukluÄŸuyla direkt baÄŸlantısı var.

Bütün sorunları toparlayıp giderecek mekanizmanın olmaması -varsa da yokluğuna rahmet okutması- belki de ele alınması elzem olandır.

Ramazan Oduncu:

Ä°nsanlar günümüzde ilimden ziyade; izledikleri zaman kendilerinden bir ÅŸeyler buldukları, "aaaa evet ya" dedikleri videoları izlemeyi seviyorlar. Mesela bir zamanlar da Khalid Yasin'in videoları çok popüler olmuÅŸtu, ÅŸimdi de Nouman Ali Khan'ın. Bu iki hoca efendi de hayatlarını insanları hayra çağırarak geçirmeye adamalarına raÄŸmen, kendi deyiÅŸleriyle "âlim deÄŸiller." Nouman hocamız kendisinin sadece bir arapça hocası olduÄŸunu her fırsatta beyan etmektedir. Ya da üstad Zakir Naik'i ele alalım. Ä°nsanlar kendisini ilmi için deÄŸil, karşıdakine nasıl cevap verdiÄŸini görmek için izliyorlar. Özetle demek istediÄŸim insanlar ilmin peÅŸinde deÄŸil.

Hamza Yusuf gibi Ä°slami ilimleri hakkıyla tahsil ettikten sonra talebe yetiÅŸtirmekle uÄŸraÅŸan hocalarımızın videolarının bu derece tutulmamasının sebebi ise ÅŸu: Bu tür hocalar kendi uzmanlık alanlarıyla alakalı ya da sorulan sorulara binaen konuÅŸmayı tercih ediyorlar. E böyle olunca da sadece bir grup zümreye hitap ediyorlar.

Son olarak da kanaatimce, Nouman üstad gibi insanlar sempatiklikten kazanıyorlar. Yani bir nevi "ilmi talk show" yapıyorlar. Eğer üstadı izliyorsam biliyorum ki bir yerde kesinlikle espri yapacaktır.

Meryem Yazıcı:

1. Sosyal medyayı aktif kullanıyorlar.

2. Bizim âlimler konuÅŸurken dini sorgulattırıyor, onlar ise daha çok insana kendini sorgulattırıyor. Bu açıdan hitap tarzları gençlere daha uygun.

3. Bizde benciller; herkes kendi cemaatini, kendi topluluÄŸunu savunup onlara hitap ediyor. Bu sebepten de rekabet oluÅŸuyor.

4. Türkiye'de müslümanlar artık kıyafetleriyle bile hangi taraftan olduklarını belli eder oldular. Âlimlerin artık kendi kesimlerine değil de tüm müslümanlara seslenmeleri gerekiyor.

Hüseyin Kahraman:

Bu konu, bizim ilahiyatçılarımızın ve özellikle de ilahiyat fakültelerinin ciddi vizyon eksikliÄŸinden kaynaklanıyor. Biz ilahiyatlarda Arapça'nın öncelikle önemli olduÄŸunu düşünüyoruz. Neredeyse yüzyıldan fazla bir zamandır bilim dilinin Ä°ngilizce olduÄŸunu bildiÄŸimiz halde, bunu dikkate almadık. Ä°lahiyatçılar hiç dikkate almadı. Yani biz, dünya ile ilgilenmeyi -ihtidaların devam ettiÄŸini gördüğümüz halde- bir kenara bıraktık, uzaktan izlemeyi ve hatta eleÅŸtirmeyi tercih ettik. Bu yüzden Avrupa ve Amerika Müslümanlarıyla, Pakistanlılar, Suudi Arabistanlılar muhatap oldu. Özellikle ihtida edenler, bu ülkelerin kültür ve anlayışını benimsemiÅŸ oldular. Yusuf Ä°slam'ı düşünün, ilk ihtida ettiÄŸi günlerde Suudilerin kıyafetlerine bürünmüştü. Malcolm X bile Pakistanlıların kalpağını tercih etti. Avrupa ve Amerika’da yerleÅŸmiÅŸ olan -Ä°ngilizce bilen- Müslüman âlimler, bu yüzden meÅŸhur oldular. Reytingleri yükselince de bugün sosyal medyada aranan kiÅŸiler oldular.

 

Özge Sena Bigeç Çav:

Hüsn-i kastın ve şahsi tahkikatın azaldığı demlerde, rastgele yaşamların önüne atılmış video ve resimlerin kişiye -yine de- kendini hatırlatma çabasıdır belki de. Makinelerle baş başa kalan insana uzanan Rahmani teşebbüs. Susuz (zaaf-ı iman) gırtlağın, 'karşısına çıkarılan' sebil karşısındaki dayanılmaz iştiyakı.

İki adım ötede bekleyen Hacı Amca ve Aziz Anne'yi de her dem keşfedebilmek niyazıyla...

Kamil Büyüker:

Kültürü, ilmi, baskın bir ÅŸekilde söz ile ve sohbetlerle aktaran bir medeniyetiz. Kalın çizgilerimiz var ve bunları kimi zaman edep freni ile frenlemiÅŸiz. Bizde âlim portresi oturaklı, söyleyeceÄŸini eÄŸip bükmeden söyleyen simalardan oluÅŸmuÅŸtur. Bugün teknolojik vasıtaların bu derecek yaygınlık kazanması hiç kimsenin tahayyülünde olabilecek bir ÅŸey deÄŸildi. Eski diyebileceÄŸimiz belli bir yaşın üzerinde olan âlimler de bu sürece çok hızlı adapte olamadılar. Onlar için sıradışı gelen bu mecralar, gelip geçici bir gençlik hevesi gibi görüldü belki. Batının dışa dönük zihinleri, bu sürece adapte olmakta zorluk çekmedi. Hatta hareketli, dinamik tebliÄŸ ve irÅŸad metodları ile bilindik aktarım usullerini de altüst ettiler. Gençlerin bu noktada zihin, enerji birikimlerini aktaracakları saÄŸlam bir liman olarak bu zinde "new” âlimler müşteri bulmuÅŸ oldu.

Bizdeki handikap alimlerin hep savunmada kalmalarıdır. Hep yenik, hep ezilmiş bir topluluk gibi "ama sıkı sarılın, yoksa kaybedersiniz"vari üslup çok rağbet görmüyor. Temel meselelerle uğraşmak ve hedef çizmek yerine geleneği muhafazada katı ya da geleneği yıkma konusunda mahir iki ayrı kutubun varlığı da gençleri bir taraf olmaya zorlamıştır ve zorlamaya devam etmektedir. Bu hengamede bir dönem İran merkezli çeviri hareketi nasıl rağbet görüp yankı buldu ise, şimdilerde yüzümüzü Batıya dönüp "acaba aradığımız burada mı" diyebileceğimiz hiç aklımıza gelir miydi? Yine de biz pergelin bir ayağı bu topraklarda sabit olmak üzere "ol mâhiler ki derya içredirler, deryayı bilmezler" fehvasından şaşmayalım derim.

 

Abdurrahman Açıkgöz:

Kanaat-i acizaneme göre bu teveccühün sebeplerinden bazıları şunlar olsa gerek:

1. Dil meselesi: Batıda yetiÅŸmiÅŸ ulema, modern tornalardan geçmiÅŸ Türk gençliÄŸinin diline ve sembol dünyasına çok daha mutabık bir dil kullanıyor. Ayrıca beslendiÄŸimiz dijital içerikler gözönüne alındığında Ä°ngilizce, Arapçadan daha cazip ve tanıdık geliyor bize maalesef.

2. Gündem meselesi: Nureddin Yıldız hocamızın evlilik meselesine deÄŸinmesi gibi vakalar bizim memlekette istisna teÅŸkil ediyor. Âlimlerin /vaizlerin çoÄŸu gençlerin gündeminde olmayan meselelerle ilgili konuÅŸuyor. Bunun gerekçeleri ayrı bir tartışmanın konusu. Buna karşılık Batıdaki âlimlerin hedef kitlesi olan gençlerin gündemindeki meseleler, sadece bizim günlük gerilimlerimizin daha girift formları. Nouman Ali Khan okullardaki kız- erkek iliÅŸkilerini sıkça gündemine alırken, Hamza Yusuf pornografiden aile içi ÅŸiddete, finans sisteminden fastfood kültürüne kadar hayata temas eden birçok meseleye eÄŸiliyor. Açık yaralara sahip gençler bu merheme teveccüh ediyor.

3. Kapasite meselesi: Gençlerin gündemindeki bu meseleleri ele alabilmek için Ä°slami ilimler haricinde belli bir entelektüel birikime ihtiyaç var. Neo-liberal ekonomik düzeni "siyonistlerin oyunu" ya da karşılaÅŸtırmalı teoloji tartışmalarını "hak yol Ä°slam" diye haykırarak çözemeyeceklerini bildikleri için, Batıdaki âlimler, içinde bulundukları felsefi/ dini/ politik/ ekonomik vs. ortamdaki kaynaklardan beslenmek zorundalar. Bu da onları dinleyenler için bir zenginlik demek.

4. Zihin açıklığı meselesi: Bahsi geçen Batılı âlimlerin çoÄŸu mühtedi. Her ne kadar Nouman Ali Khan Müslüman bir aileden gelse de üniversitede tekrar buluÅŸuncaya kadar Ä°slam’dan epey kopmuÅŸ. Velhasıl, bu insanların zihinleri, içinde bulundukları bilgi kirliliÄŸi ve kara propagandaya raÄŸmen, içindeki hakikati görünce Ä°slam’ı kabul edebilecek kadar açık ve mütevazı. Yerli hocalarımızın her biri kıymetli olsa da, bu doÄŸrudanlık ve açıklık kondisyonu bizim gibi "mirasyedi" memleketlerde daha zayıf. Zihin konforlarını tamamen terk eden ve gerçeÄŸin peÅŸinde birçok fedakârlık yapan bu insanların sözlerinde gençler samimiyet buluyor, Allah da onların tesirine bereket koyuyor zannediyorum.

Ekrem Sakar:

Bu tespite, âlim ve ilim çerçevesini geniÅŸleterek din üst baÅŸlığı altında katılmak da mümkün. Gençler dediÄŸimiz zümre, Ä°slâm’ı ithal eden bir zihniyetin meyveleri. Bununla ne demek istiyorum? 1000 yıllık tarihî tecrübemizi, sosyolojik ve kültürel anlamda bir Türk Müslümanlığı gerçeÄŸini görmeyip, -sanki dini bizden daha iyi yaşıyorlarmış gibi- Arap ve Fars müelliflerinden, âlimlerinden, düşünürlerinden öğrenmeye çalışıyorduk. Peki, bu gençler Seyyid Kutub'u, Ali Åžeriati'yi bilmesin mi? Bilsin. Fakat Gönenli Mehmed Efendi'yi de bilsin.

Son zamanlarda Batı'daki hatiplere (âlim kelimesini kolay kolay kullanmak istemiyorum) ilginin artmasının, bahsettiğim "din ithalatı" dışında çeşitli sebepleri olabilir: Ahlâken yozlaşmaya yüz tutmuş Batı'daki Müslümanların ne düşündüğünü öğrenmek, Batı kültüründe yetişmiş birinin olaylara nasıl bakacağına dair bir merak veya bir Batı dili konuşmalarının uyandırdığı hayranlık. Sebebin ne olduğu çok da mühim değil, önemli olan netice. İnsan dinini iyi yaşasın da nereden beslendiği mühim değil. Ancak sürekli dışarından beslenmek, mezhebine ve meşrebine uymayan bir din anlayışı yüzünden hazımsızlığa sebebiyet verebilir.

Türk âlimlerin eksikliklerini görmek haddimiz değil. Adı üstünde ya, âlim. Âlim görünümlü hatip, hoca ve vaizlerin en büyük kabahati (âlim geçinmeleri başlı başına bir kusur gerçi) meşgul olmaları gereken şeylerle meşgul olmamaları. Kimisi siyasete göz kırpıyor, kimisi ahalinin manevî değerlerine saldırıyor, kimisi lüzumsuz meselelere fetva yağdırıyor, kimisi en doğru bizim yol propagandası yapıyor. Galiba bizim memleketin kronik bir problemi bu; aklımızın ermediği ya da bizi ilgilendirmeyen şeylere vakit harcamak.

Seda Åžennik AteÅŸ:

Ülkemizde bir cemaate yakın ya da kendi cemaati olan hocalar arasında birinin ak dediğine diğerinin kara demesi, sürekli çatışma ve tartışma içerisinde olmaları aslında aynı seyleri söylemekte olan yabancı âlim ve hocalara güvenmeyi sağlıyor zannımca...

Bir de kültürel farklılıklarımızdan kaynaklanan az sonra gelip kulağını çekecek cami hocası tarzı ile anlatan hocalar yerine ses tonları, ben dili yerine biz dili kullanan tarzlarıyla daha samimi geliyorlar. Bu tavırları ile dini hayatın bir parçası haline getirebildikleri ve karşıdaki insanın kafasına tokmakla vurmak yerine birlikte anlamaya çalıştıkları hissi veriyorlar. ÖrneÄŸin Yasir Qadhi genelde bir soruya cevap verirken “sana ve kendime hatırlatmış olayım” diyerek baÅŸlıyor ki bu nüans benim için önemli...

Hüseyin Kaya:

1. Internetten ulaşım oldukça kolay olduÄŸu için bu yönteme baÅŸvurulduÄŸunu düşünüyorum. Ayrıca insanların aklına gelebilecek herhangi bir sorunun hemen video sitelerinde veya arama motorlarından bakılarak cevabına ulaşılabilir olması, soruyu not alıp daha sonra âlimin yanına gidip soruyu sormaktan daha kolay geliyor. Ayrıca bir âlime ulaÅŸmak için bir vakfa gidip sohbet günlerini öğrenmek ve o hocaya ulaÅŸmak daha zor bir iÅŸ. Kaldı ki bu ortam saÄŸlanmış olsa da insan, aklındaki soruyu rahat bir ÅŸekilde çekinmeden sormakta tereddüt ediyor.

2. Dünyada hayat ÅŸartları belirli bir seviyenin üzerinde olan bütün Müslüman gençlerin sorunlarının ortak olduÄŸunu düşünüyorum. Bu sorunlar insanın fıtratı gereÄŸi geçmiÅŸte de vardı, gelecekte de var olacak. Türkiye de âlimler eminim ki bu sorunlara benden daha iyi hâkimler ama cevabını doÄŸru yerde aradıklarını düşünmüyorum. Benim yaÅŸamakta olduÄŸum nefis mücadelemin ne Ä°srail ile bir alakası var ne de herhangi bir muhalif partiyle. GeçmiÅŸte bazı sebeplerden dolayı aldığım eÄŸitimde, öğrenmiÅŸ olduÄŸum dilde farklılıklar olmuÅŸ olabilir ya da baÅŸka olaylar ama bundan sonra geçmiÅŸte boÄŸulmak bana bir ÅŸey katmayacak. Sorunlara takılmak, sebepler aramak, bahaneler bulmaktan çok yoruldum. Artık hayat tarzımızda deÄŸiÅŸiklikler yapmak zorundayız ve bu deÄŸiÅŸikliklerde bize önder olacak, yol gösterecek insanlara ihtiyacımız var. Bu insanlar yalnızca yapmamız gerekeni söylemeyecek, yaptıkları ile bize ilham kaynağı olacak. Ayrıca bu âlimler bizim yasadığımız hayat tarzının farkına varıp, bizim yaÅŸadığımız sorunları daha iyi ÅŸekilde görmeliler ve bu sorunlar ile ilgili bize çözüm sunmalılar. Bu çözümler de basit ifadelerle “yapmamalısın”,  “günahtır”, “haramdır” gibi deÄŸil, daha rasyonel ÅŸeylerle doldurulmalıdır.

3. Türkiye’deki âlimlere tam anlamıyla güvenemiyorum. Özellikle son dönemde yaÅŸanan siyasi olaylardan da göründüğü gibi daha düne kadar âlim olarak gösterilen bir insan bir anda vatan haini ilan ediliyor. Bu ÅŸartlar altında nasıl bir âlime güvenilip sözünün dinlenmesi bekleniyor? Ayrıca Türkiye’de birçok hocanın yoÄŸun gündemini siyaset oluÅŸturuyor. Özellikle âlimler arasında bir çekiÅŸmenin olduÄŸu gözlemleniyor, kendi düşüncesine sahip olmayan insanlara çok kolay bir ÅŸekilde kâfir, münafık gibi sözlerle ağır ithamlarda bulunmanın Ä°slam’da yer eden bir davranış olduÄŸunu düşünmüyorum. Türkiye’de hocaların kendisi gibi düşünmeyen insanlara saygı göstermemeleri, onlara âlim gözüyle bakmama engel oluyor. Amerika’da bir âlimi dinlediÄŸim zaman siyasetle ilgili hiç bir ÅŸey duymazken Türkiye’de lanse edilen dinin siyasi temeller üzerinde olması, daha sonra yaÅŸanan haksızlıklardan dolayı Ä°slam’a olan bakış açımı zedeliyor ve bu hocalarımızın yazılarında, sohbetlerinde her zaman bir nefret ve kin kokusu yayılıyor, Yurt dışındaki âlimlerde ise peygamberlerimizin yaÅŸadıklarından, Ä°slam’ın bize yansıtmaya çalıştığı hayat tarzını öğrendikçe kendimi daha çok eleÅŸtirme ve dışardan gözlemleme imkanı buluyorum. Bu eleÅŸtiriler sayesinde kendimdeki eksiklikleri daha iyi görüyorum ve Ä°slam’ın ne kadar güzel bir din olduÄŸunu daha çok öğreniyorum. Ayrıca Ä°slam dinine yakışmak için daha çok ÅŸey yapmaya teÅŸvik edilirken, bu duyguların hiç birini Türkiye’deki âlimleri dinlerken hissetmiyorum.

4Ä°slam dininin evrensel bir din olduÄŸundan bahsediyoruz her zaman ama bunu görme fırsatımız çok fazla olmuyor. Ä°nternette yabancı bir hocanın videosunu dinlerken beni en çok etkileyen ÅŸeylerden biri de bu. Hayatım boyunca görme imkânımın olmadığı farklı kültürden, farklı renkteki insanların Ä°slam ile dertlenmesi gerçekten Ä°slam’ın bütün yasayan insanlar için ortak bir deÄŸer olduÄŸuna inancımı pekiÅŸtiriyor. Ä°slam’ın yalnızca bizim topraklarımızda bizim yaptıklarımızda, bizim kafamızda sınırlı bir din olmadığına daha çok inanıyorum. Bu insanlar hiç bir çıkar beklemeden benim sorunlarımla ilgileniyorsa gerçekten bugünkü dünya da bu inanılmaz bir ÅŸey. Allah rızası kavramını bugün hiç bir derste hiç bir kavramla açıklayamadığımız ÅŸu günlerde Allah rızası için kimseden bir beklenti içinde olmadan bu insanları görmek gerçekten inanılmaz bir duygu. Bu duyguya nasıl bu kadar güçlü ÅŸekilde hâkim oluyorsun derseniz, Türkiye’ de gittiÄŸiniz herhangi bir dernekte siyasi iliÅŸki içinde olmayan, hocalardan belirli bir güce sahip olmayan yalnızca konuÅŸup ayrılan hocaları henüz görmeyince bu diÄŸer insanlar size daha samimi geliyor. Ayrıca Türkiye’de hiç bir gücü ve etkisi olmayan bu insanların, hiç bir beklenti içinde olmayıp benim dertlerimle ilgilenmesi beni daha çok etkiliyor

2. sebebin İngilizce olduğunu düşünüyorum, en azından benim için öyle. İngilizcemi geliştirmek için yabancı diziler izlemektense bu tarz sohbetleri dinlemenin hem bu dünya için hem ahiret için iyi bir yatırım olduğunu düşünüyorum.

Ä°brahim Kibar:

- Neden Türkiye'den bir âlimi canlı kanlı dinlemek ve izlemek imkânı var iken, internetten videolar izlemeyi tercih ediyorsunuz?

(Aslında yabancı bir âlimi takip etmesem de empati kuruyorum:) Bu tercih aslında biraz Y jenerasyonuna özgü bir durum olsa gerek. Her türlü problemin Ã§Ã¶zümünü internetten bulan bir neslin üyesi olarak konuÅŸuyorum ki bu tür manevi meselelerin çözümünü de ansiklopedi taramaktan ya da bir âlimin dizine gidip dinlemekten ziyade tabi ki tıklamayı tercih ediyorum. Bu gerçerklikle birlikte yabancı memleketlerde, özellikle Batı'daki insanların interneti etkili biçimde kullandıkları da gözönüne konulursa Numan Ali Khan gibi insanların çok tutması ÅŸaşırtıcı deÄŸil.

- Türkiye dışından âlimler nasıl bir ihtiyacınızı karşılıyor? Türkiye'de cevabını bulamadığınız hangi sorularınıza cevap oluyor? 

Aslında bence bu derin bir soru. Zira Türkiye'de Kemalist olmayarak ya da baÅŸka bir cenaha mensup olmayarak Müslüman kimliÄŸi oluÅŸturmak da bu toprakların acı bir gerçeÄŸi. Yani tabi ki bu durum da Türkiye'deki âlimlerin ister istemez ruhu doyuran öz meselelere eÄŸilmesinden ziyade daha politik bir biçimde dini ele almasına sebep oluyor. Oysaki Hamza Tzortsiz öyle miydi? O samimi çıkışı Türkiye'de yakalamak bence mümkün deÄŸil :)

- Türk alimlerde nasıl eksiklikler görüyorsunuz? 

Bu belki de eksik görmekten ziyade bir yandaÅŸ/yoldaÅŸ toplama isteÄŸinin sonucu da olabilir. Öyle ya da böyle Müslümanlık gençlik dönemlerinde ya saklanılarak yaÅŸanan, saklamayarak yaÅŸayanların da saklamadıklarını göze sokarak yaÅŸadıkları bir kimlik durumunda bu topraklarda. Bu açıdan bakılınca dinin güncel meselelerine deÄŸinen, Ä°ngilizceyi güzel aksanla konuÅŸan bir adamdan birÅŸeyler duymak ister istemez bir eksik güven duygusunu besliyordur. Belki bu sorunun cevabi böyle eksik olsa da ilk aklıma gelen bu oldu.

- [bir üst soru ile baÄŸlantılı olarak] Sizce neden özellikle genç nesil, tercüme sohbetleri dinlemeyi tercih ediyor? 

Bu sorunun cevabını aslında 1. ve 3. soruda verdim gibi. Ä°htiyaçlarını, eksiklerini internetten gidermeyi ahlak edinen yeni genç neslin bu tarz manevi ihtiyaçları da internetten gidermeye çalısması tesadüf deÄŸil. Bunun üzerine YouTube kanalları gibi araçları etkin kullanan gevuristandaki "Müslim society"lerden dikkat çeken abilerimizi izlemek elbette Ãœlke TV’nin kötü YouTube videolarını izlemekten evladır. Hem de güzel aksanlı Ä°ngilizce yanında Türkçe altyazılı. 

Dilara Yabul:

1. Türkiye'deki âlimleri makamlarında ziyaret edip sohbetlerine katılmak ancak gün ve saatleri benim halihazırda yoÄŸun olan programıma uygunsa mümkün. Önceden doÄŸrudan Ä°slami eÄŸitim almak için katıldığım yoÄŸun programdan da bana göre yeterli seviyede olmaması sebebiyle ayrılmıştım. Ä°nternetten video izlemek zaman-mekân sınırlamasını ortadan kaldırıp, istediÄŸin zaman istediÄŸin yerde videoya, dolayısıyla bilgiye eriÅŸim olanağı saÄŸlıyor. Ä°nternetin bu yönünün farkına varan bazı Türk âlimler de online dersler vermeye baÅŸladı, Ebubekir Sifil Hocaefendi gibi. Bunun etkili olduÄŸunu düşünüyorum.

2. Türkiye'de cevap bulamadığım sorulardan ziyade üslubun daha önemli olduÄŸunu düşünüyorum. Özellikle Numan Ali Han'ın konuÅŸma tarzı herhangi bir gençten farksız. Yani genelde Türk âlimlerde rastlanan vaaz üslubunda konuÅŸmuyor. Bu kadar izlenmesinin sebebi sadece üslup deÄŸil tabii, iÅŸlediÄŸi konuların çoÄŸunlukla gençlere yönelik olması da etkili ancak ilmi daha fazla olsa da Ä°hsan Åženocak ya da Muhammed Emin Yıldırım Hocaefendiler gibi konuÅŸma üslubu olan bir âlim yerine, konuÅŸmanın anafikrine daha çabuk gelen ve anlatacağını uzata uzata anlatmak yerine daha ivedi bir ÅŸekilde anlatan âlimleri dinlemeyi tercih ederim. Elbette bu tamamen kiÅŸisel bir tercih çünkü genel olarak yavaÅŸlık karakterimle baÄŸdaÅŸmıyor.

3.-4. Türk âlimlerin eksikliÄŸi bence günlük hayattaki dilden farklı olarak Ä°slami bir jargonla konuÅŸmaları. Dinleyenler için bu sorun teÅŸkil etmiyor büyük ihtimalle ancak yurtdışıyla sıkı irtibatı olan ve günlük hayatta pek çok gayrimüslimle temasa geçen kiÅŸilerin hayatına dokunan bir üslup olmadığını düşünüyorum. Aynı zamanda Ä°slami ilimler üzerine çok yoÄŸunlaÅŸtıkları için dünyevi ilimleri çok doÄŸal olarak ihmal ettiklerini ve bilhassa Batı'yla gerek ÅŸahsi hayatlarında gerek okul münasebetiyle sık sık karşılaÅŸan kiÅŸiler için tatmin edici olmadıklarını, bu sebeple gençlerin yabancı âlimlerin videolarına yöneldiklerini düşünüyorum. Bunlara ek olarak, yabancı, özellikle de Amerikan âlimlerin videolarını izlemenin gençlerin özgüvenini yükselttiÄŸini de düşünmekteyim. Hristiyan bir coÄŸrafyada yaÅŸamalarına raÄŸmen kendilerini Ä°slami ilimlerde geliÅŸtirmiÅŸ bu âlimlerin gençlere DoÄŸu-Batı sentezini bünyesinde gerçekleÅŸtirmiÅŸ -gibi- olmakla örnek teÅŸkil ettiklerini, gençlerin bu sebeple tercüme videolar izlemeyi tercih ettiÄŸini düşünüyorum.

 

Hatice Ebrar Akbulut:

Düşünce, düşünce üretme, yaÅŸadığı çağın sorunlarıyla baÅŸ edebilme, birikimi kullanabilme, gerekirse bunları güncelleyebilme, farklı düşüncelerle yüz yüze gelebilme cesareti gösterme, eleÅŸtiride nobran bir ÅŸekilde deÄŸil, yapıcı ve problemi iÅŸaretleyici bir ÅŸekilde yaklaÅŸabilme… Türkiye’deki ilahiyat eksenli ya da âlim eksenli profile baktığımızda ne yazık ki saydığımız –bunların sayısını artırabiliriz- türden meselelere yönelik net bir tavır göremiyoruz. Ä°mam hatipli ya da ilahiyatçı gençlerin gündeminde olanlar, Türkiye’deki âlimlerin düşünce grafiÄŸini çizmemize yetiyor. Çok küçük bir azınlığın çabasıyla bir ÅŸeyler yapılmaya ve yapılandırılmaya çalışıyor elbette. Ama genel tabloya baktığımızda umulanın, beklenilenin olmadığını görüyoruz.

Yalnızca imam hatipler ve ilahiyatlar çerçevesinden bakmamak lazım, İslâmî konulara ilgili olan çevrelerin, üzerinde durdukları konuların çok dar ve sığ olduğunu görüyoruz. Zaman değişti, enstrümanlar değişti, ortam değişti, diyoruz; ama kafa yapısının değişmediğini, hâlâ asırlar öncesinin sorunlarının ısıtıldığını görüyoruz. Bu şekildeki yaklaşımlar, bugünün gencine bir şeyler söylemiyor, bugünün gencinin ihtiyaçlarını karşılamıyor. İslâmî manada aktif, girişken, atılgan bir yapımızın olmadığını düşünüyorum. Hocalarımızın birçoğu, düşündürmeye yönelik tebliğde bulunmuyor. Konuşulan meseleler üzerine hüküm vererek konuşmak ön plânda. Öncelik düşündürücü, farklı üslup ve anlatımlarla insanları etkileyici şekilde olmalı diye düşünüyorum. Edebiyattan, ekonomiden, fizikten, coğrafyadan, sosyolojiden, psikolojiden anlamalı, bu alanlardan beslenilmeli. Dil ve üslup sorununu çözmek, iyileştirmek gerekiyor evvela.

Konuşulan meselelerin içeriği de bir başka boyut. İçerik bir düğümleme hâline gelmiş gibi. Düğümleri açmaya, kavratmaya yönelik atılımlar yapmaya cesaret edilmeli. Yalnızca lafızlara dönük, kuru bir anlatımla yetinilmemeli. Nasıl ki bugün gençler, eski bir kitabın metnini anlamakta güçlük çekiyorsa, kendilerine bugünün dili ve meseleleriyle konuşmayan hocaları da anlayamıyorlar. Bu bakımdan ben, yetişen nesilleri çok masum görüyorum. Çünkü onlar, kendilerine ne verilse, ne söylense dinliyor, bir tarafından kulak kabartıyorlar. Onların fikre, ilme, sevgiye, ilgiye aç yönlerini gidermek asıl hedef olmalı.

Bir de cedelleÅŸme tarafı var iÅŸin. Birbirlerini yaftalayan, birbirlerine laf yetiÅŸtiren, birbirlerinin ortaya attığı fikirleri zenginleÅŸtirmek yerine çürütmek için uÄŸraÅŸlar veren hocalar var. Bu da kafa karışıklığı yaratıyor. Gençlerin aklına âlim deyince en iyi ihtimalle “bilgin” yorumu dışında, etrafında birilerini toplamak, birilerini kendi ortamlarına müntesip kılmak geliyor. Âlim algısı da bir hışma uÄŸradı diye düşünüyorum.

Bu ve bu gibi sebeplerden, gençler daha dinamik, akıcı, buyurgan olmayan, sempatik hocaları dinlemek istiyorlar. Batı’da yetiÅŸen, Batı kökenli olan âlimlerde/hocalarda bu özellikler biraz daha göze çarpıyor. Batı’da yetiÅŸen hocalar, iÅŸin yakalama kısmını iyi kavramış olmalılar ki, tam on ikiden vuruyorlar konuÅŸtuklarında. Gençler onları dinlerken hakikaten havaya giriyorlar. Burada dengeyi kurmak gerektiÄŸine inanıyorum. Hem tavır insanı olunmalı hem de mesele can evinden yakalanılmalı, sempatik olmayı, yakın bir profil çizmeyi becerebilmeli. Bizler Müslüman bir toprakta doÄŸduk, büyüdük. Batılı hocalar, Ä°slâm’ın kapı dışarı edildiÄŸi bir ortamda, yerinde bir tabirse tırnaklarıyla kazıyarak Ä°slâm’ı buldular ve Müslümanlığı seçtiler. Dışardan bakan bizlere, bu çok cazip ve hayret verici geliyor. Bundan olsa gerek, Batılı hocaların konuÅŸmalarında garip bir tesir oluyor. Batılı hocalar, büyük ölçüde gençleri hedef kitle olarak seçiyorlar. Türkiye’de hocalarımızın katıldığı programların birçoÄŸuna baktığımızda, gençlerin azınlıkta olduÄŸunu görürken, belirli bir yaÅŸ seviyesinin üzerinde dinleyicilerin olduÄŸunu görüyoruz katılımcıların. Hocalarımız da dinleyicilerin kapasitesini hesaba katarak konuÅŸacaklarını ona göre konuÅŸuyorlar.

Ãœzerinde durduÄŸumuz ÅŸu konu öyle girift ve çetin ki… Gayretle, insanları hakikate çağıran, bu toplumun fertlerini gözeten, bugünün insanına seslenen, insanın aklını kısırlaÅŸtırmayan, kalbine yorgunluk vermeyen, malumatlar zincirinin bir halkası olmayan hocalara selam olsun.

Deniz Baran:

1. Bunun aslında çok da özel bir sebebi yok; basit: Ä°stediÄŸim zaman ve mekânda ve koÅŸulda dinleyebilmek. Türkiyeli âlimlerin de çoÄŸunu öyle dinliyorum.

2. Türkiye'de -en azından benim eriÅŸebildiÄŸim alanı göz önünde tutarsam- kafamdaki soruları soran, bunları irdeleyen ve cevap getirmeye çabalayan çok âlime rastlayamıyorum. Modern çağın (yahut ahir zaman mı desek, kim bilir) bin bir türlü ikilemi ve tezatı benim jenerasyonum için oldukça büyük bir iç gerilim sebebi. Kimi zaman arkadaÅŸlarımızla cemaat olarak namaz kılarken secdeye eÄŸildiÄŸimizde birimizin telefonunun "Losing My Religion" ÅŸarkısı ile çalması o kadar da basit bir olay deÄŸil aslında. Sorularımız doÄŸru veya yanlış, ama en nihayetinde bizim sorularımız ve aradığımız cevaplar var. Verilmesi kolay olmayan cevaplar... Ãœzerine düşünülmesi gereken cevaplar... Ancak ve ancak bizlerin içinden geçenleri kavrayan fakat öte yandan da "âlim" diyebileceÄŸimiz kadar Ä°slami altyapıya sahip zihinlerden damıtılabilecek cevaplar... Ä°ÅŸte o yabancı âlimler dediÄŸimiz kimselerin bir kısmı tam da bu hassasiyetle, bu dertle yaklaşıyor günümüz meselelerine. Belki de "modernizm ve seküler/pozitivist dünya" ile daha iç içe yaÅŸamak durumunda oldukları için cevap vermek üzere yöneldikleri meseleler ve hatta aktiviteleri benim gibilere, bu jenerasyona daha çok hitap ediyor. İçinde yüzdüğümüz ikilemler var ve her insan gibi bu yolda bize rehberlik edecek, hiç yoktan dostluk edecek akıllar arıyoruz. 

Hangi sorulara cevap oluyor? Çok soru var, cevap olamasa da cevap olmaya çalıştığı... Ama basit bir örnek vereyim mesela: MüziÄŸin neyi, ne kadar haram sorusu öyle bir köşede duran bir meseledir bizler için, çünkü nereden tutsak elimizde kalacak bir sorudur. Böylesine mevcut zihin dünyamıza ters ama dinde yeri varsa da kenara haÅŸa atamayacağımız bir konu baÅŸlığına, kliÅŸe açıklamaların ötesine geçip adeta bizim karmaÅŸamızı hissederek yaklaÅŸan bir bakış açısı sunabilmek, sunmaya çalışmak benim nezdimde önemli. 

3. Eksiklik demeye haddim yok, ama aradığını bulamama dersek yukarıda açıkladım aslında. Benim kafamdan geçenleri görsün, çıkmazlarımı kavrasın, bizim sorularımızı yaÅŸasın istiyoruz bazen büyüklerimiz. Her ne kadar kadar bize pek klasik gelen tarzları oldukça nezih ve deÄŸerli olsa da âlimlerimiz ile aramızda bir bariyer hissediyor gibiyiz. Ben öyleyim en azından. Hepsi için demeyeyim ama genelde öyle sanki. Öyle olmayanı bulduÄŸumda da zaten gidip yapışıyorum desem yeridir.

4. Nükleer santralin patlamasını modernizm ile baÄŸdaÅŸtırırsak reaktördeki her patlama radyasyonu daha fazla yayıyor ve dışarıdakiler gitgide daha fazla mücadele etmek durumunda kalıyor. Radyasyonun artık her yere yayılıp da iklim haline geldiÄŸi vakit de postmodernizm oluyor bu durumda. Ve artık yeni iklime adapte olmak ve hayatta kalmak için yeni yöntemlere ihtiyaç duyuluyor. Ä°ÅŸte en gencimiz en çok bu durumda olanımız. Bu yüzden.

 

Mehmet Erken sordu

Kaynak: Dünya Bizim

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.