Sosyal Medya

Güncel

'Yeni bir Ortadoğu ortaya çıkacak'

Gazeteci David Hearst, Ortadoğu’yu en iyi takip eden isimlerden. Hearst’e göre Arap Baharı ile başlayan süreç henüz sona ermedi. Hearst “Tüm bu karmaşadan sonra yeni bir Ortadoğu ortaya çıkacak ve daha temsiliyetçi olacak, daha az kolonyal müdahalelere maruz kalacak” diyor.



David Hearst uzun yıllar Guardian’ın dış politika baÅŸyazarlığını yaptıktan sonra 2 sene önce OrtadoÄŸu’nun nabzını tutan, analizlere ve haberlere yer veren sitelerden Middle East Eye’ın başına geçti.

Hearst, IŞİD’i yaratan nedenleri şöyle özetliyor: Müdahale, devletlerin baÅŸarısızlığı, Müslüman KardeÅŸler’e yönelik darbe… Hearst’e göre, Mısır’da demokratik alternatifin yok edilmesi IŞİD’in büyümesinde ya da yeniden büyümesinde etkili oldu.

Suriye’nin yakın geleceÄŸini etkileyecek temel faktörler sizce neler olacak? Suriye ve Irak’ın birleÅŸik kalacağını düşünüyor musunuz?

Irak’ta, DAEÅž’ten büyük oranda bir toprağın geri alınabilmesi mümkün olacak. Bu yüzden askeri kuvvetler ÅŸu an sahada. PeÅŸmerge kuzeyden geliyor ama bir noktada duracaklar. PeÅŸmergenin kendi Kürt bölgeleri dışında, Arap bölgelerini de özgürlüğüne kavuÅŸturacak bir güç olarak göremiyorum. Ayrıca Irak ordusu yüzünden çok yavaÅŸ ilerliyor her ÅŸey. Suriye ise çok çok daha karmaşık bir sorun. Suriye’den Irak’a - ve tersi yönde - bir yayılma olmasını önlemek için giriÅŸimler olacağını sanıyorum. Sınırı kapatmaya kalkışabilirler. Hatta Irak ve Suriye arasına askeri güçler yerleÅŸtirerek Suriye’yi izole etme yeltenecekler.

Fakat Suriye konusunda maalesef kötümserim. Esed hakkında ne düşünürseniz düşünün, Esed büyük bir devletten arta kalanları bir arada tuttu. Evet, mezhepçi, çok büyük oranda ÅŸiddete dayalı bir yapı bu. Ä°nsanlar açlıktan kıvranıyor, mahkumları aç bırakıyor fakat Sünni olmayan kesimlerin desteÄŸini kaybetmedi. Elbette ezeli düşmanlar da edindi. Türkiye, Lübnan ve Ãœrdün'e giden 5 milyon Suriyelinin, hatta bunların bir milyonun bile geri döneceÄŸini düşünmek zor. Geri dönmeye baÅŸlasalardı, geçiÅŸ yönetimini kabul etselerdi, mesela Esed'in gideceÄŸine dair en ufak bir güven olsaydı, bu kadar kötümser bakmazdım ama ben realistim. Bunun olacağını sanmıyorum. Gördüğüm ÅŸey ÅŸu, Putin uluslararası arenada daha fazla tartışacak ve Amerika da Esed'in deÄŸil ama Suriye Ordusu'nun kalması fikrini kabullenecek. Suriye’de mezhepçi deÄŸerler üzerine kurulmuÅŸ ve düzeltilmemiÅŸ bir rejim varken ve hatta çevrede milisler dolanırken, Nusra, Selefi gruplar, hepsi birbirinin aynı, olacak tek ÅŸey, deÄŸiÅŸecek tek ÅŸey, güç ve ÅŸiddettir. Müzakere ve anlaÅŸma da olmayacak. Müzakere edilmiÅŸ bir ateÅŸkes ancak mevcut sahadaki durumun bölünmesi üzerine olacak. Herkes olduÄŸu yerde kalacak. Sadece belki birbirleriyle savaÅŸmayacaklar, o kadar. Ve bu da çok Suriye’nin parçalanmış ve donmuÅŸ olacağı anlamına gelen, çok karanlık bir tahmin.

ABD, Rusya, İran, Suudi Arabistan gibi aktörlerin bu süreçte rolü ne olabilir?

Pek çok ÅŸey olabilir. Ama özellikle Ä°ran ve Suudi Arabistan arasında, çok çok büyük bir bölgesel bölünme var. BaÅŸlangıçta Suudi Arabistan bunu görmezden geliyordu, ama ÅŸimdi bunu göz önüne alıyor. Bunun sonucunda Yemen’de çok ağır, kanlı bir hava bombardımanı oldu. Bunun kolaylıkla aşılabileceÄŸini sanmıyorum. Ä°ran’ın ise durumu farklı. Amerika ile anlaÅŸan Ä°ran’dan söz etmiyorum, Hamaney’e daha yakın, dış politikasını bir daha asla bir Ä°ran – Irak Savaşı yaÅŸanmayacağı prensibi üzerine kuran, dolayısıyla da Irak’ın kendi kontrollerinde bir devlet olmasını ve Hizbullah'ın da bir kontrol gücü olarak varlığını stratejik çıkarlarına uygun bulan bir Ä°ran’dan söz ediyorum. Bunlardan kolayca vazgeçeceklerini sanmam. Sonuç olarak Ä°ran Suudi Arabistan ile bir tür stratejik ittifaka ya da anlaÅŸmaya varmak zorunda. Ama bunların hepsi çok çok uzun dönemli meseleler. Bunlar uzun süre yaÅŸanmaya devam edecek.

Rusya’nın ise farklı öncelikleri var. Suriye devletini bir bütün olarak korumak istediklerini düşünüyorum.  Her ne kadar mevcut Suriye’ye büyük bir devletten arta kalan (rump state) gözüyle baksalar da… Rusya’nın Amerika ile bir ÅŸekilde uzlaÅŸarak müzakere edilmiÅŸ bir çözümün elde edilmesine yardımcı olacağına inanmıyorum. Amerika’nın temel motivasyonu ise, çekilme, stratejik yorgunluk ve artık çıkarlarının baÅŸka bir bölgede olduÄŸu algısı üzerine kurulu. Evet, OrtadoÄŸu’da istikrar istiyorlar ama artık özellikle petrolüne ihtiyaç duymuyorlar. Ve gerçek stratejik çıkarları da bölgenin dışında, Pasifik çevresinde…

OrtadoÄŸu’nun geleceÄŸini nasıl görüyorsunuz? Sizce 2030’da OrtadoÄŸu nasıl bir yer olacak?

EÄŸer olumlu bir perspektiften bakarsam, ÅŸunu söyleyebilirim. Tüm bu karmaÅŸadan sonra yeni bir OrtadoÄŸu ortaya çıkacak. Bu OrtadoÄŸu daha temsiliyetçi olacak, daha az kolonyal müdahalelere maruz kalacak, baÅŸka ülkelerin vekili olmayacak. Daha çok Amerikan kontrolünden çıkmış Latin Amerika’ya benzeyecek. Diktatörleri görmeyeceÄŸiz. Ordular, anayasalar yok olmayacak ama yorumlanma biçimleri çok daha farklı olacak ve çok daha temsiliyetçi bir politika olacak. MonarÅŸiler olacak ama anayasal monarÅŸiler… Ve gerçek siyasi partiler olacak. Evet bu, iyimser yaklaşım ama çok fazla kargaÅŸadan sonra gelecek bütün bunlar. Bu iyimserliÄŸe sebep olan tek ÅŸey ÅŸu: Gerçekten baÅŸka bir alternatif yok. Askeri rejimlere geri dönemezsiniz. Arap cephesinde bir ÅŸeyler deÄŸiÅŸti. Åžu anda herkes karışıklıklardan, Selefi ÅŸiddetinden korkuyor. Ama bütün bunlar geride kaldıktan sonra “Kendimizi nasıl yönetiriz? Nasıl stratejik ittifaklar yapabiliriz?” sorularına gelecek sıra. Ben devletlerin bölünmesinden, Irak ya da Suriye’nin parçalanmasından yana deÄŸilim. Bu ülkeler ya da sınırlarının bir kısmı gizlice Fransız ve Ä°ngiliz diplomatlar tarafından ÅŸekillendirilmiÅŸ olsa bile. Åžu an ihtiyacımız olan ÅŸeyin OrtadoÄŸu’da yeni devletler yaratmak olduÄŸunu sanmıyorum. Asıl ihtiyaç duyulan ÅŸey, OrtadoÄŸu’nun gerçek devletleriyle gerçek halklarının kendilerini yönetmeleri ve savunmaları. Bu iyimser senaryo gerçekleÅŸene kadar çok fazla karmaÅŸa yaÅŸanacak. Åžu an görebildiÄŸimse, her geçen gün ÅŸartların kötüleÅŸtiÄŸi.

“Arap Baharı ile baÅŸlayan süreç sona ermedi”

2011’de Arap Baharı’la baÅŸlayan süreç sona erdi mi?

Åžu an hiçbir sürecin sona erdiÄŸini düşünmüyorum. 2011’de hepimiz çok saftık. Hemen herkes (özellikle de Amerikalılar) “Ooo harika! 18 günde devrim! MuhteÅŸem!” dediler ama öyle olmadı. Ä°ki taraf da hatalar yaptı. Mursi de çok büyük hatalar yaptı. Onunla tanıştım, edindiÄŸim izlenim, onun bir demokrat, düzgün bir insan olduÄŸu ÅŸeklinde. Son ana kadar Sisi’ye güvendi. Birkaç defa bana “Merak etme, Sisi’ye güveniyorum, onu ben getirdim, ordu bizi destekliyor” dedi ve bakın neler oldu. Orduda ve içiÅŸleri bakanlığında binlerce orta rütbeli general deÄŸiÅŸtirildi. Mısır’daki sorunun boyutu çok çok büyük. EÄŸer Sisi giderse, bence olabilecek en iyi ÅŸey, yerine bir baÅŸka generalin geçmesi (en kuvvetli senaryo da bu zaten). O kiÅŸinin de kademeli olarak mahkumları bırakması, ‘Rabia'da yaÅŸananlardan ben sorumlu deÄŸildim’ diyecek bir kiÅŸi olması gerekir. Askerlerin farklı bir temsilciyle kendini güvende hissedeceÄŸi bir durum da olabilir. Böylece yine aynı güç iktidarda olur ama en azından bu yeni temsilci iÅŸleri biraz yumuÅŸatır. Ama bu da yine iyimser senaryo.

2011’de baÅŸlayan süreç bitmedi. Ä°yimserlik bitti ama bir tohum, bir fikir ekti. Her ne kadar özellikle Mısır’da yine otoriter rejim olsa da, orada sivil toplum, parlamento, ÅŸeffaflık fikirlerinin büyüdüğünü düşünüyorum. Åžu an Mısır’da askeri rejimin ve Sisi’nin destekçilerinin çoÄŸu bu tür bir diktatörlüğün maliyetinin Mübarek döneminden daha da ağır olduÄŸunu inkâr ediyor. Bunun hiç arzulanmasa da kaçınılmaz bir durum olduÄŸunu öne sürüyorlar. Sisi'nin kendisi “Mısır demokrasiye hazır deÄŸil” dedi. Bunu söylüyor olmaları bile o fikrin hâlâ var olduÄŸu anlamına geliyor. Ama bu inkâr sona erdiÄŸinde, rejimin kendilerinin malı olmadığının ve onların peÅŸinde de olmadığının farkına vardıklarına iÅŸler deÄŸiÅŸecek. Mısır ekonomisine bakın ve bu ÅŸartlarla ne kadar ayakta kalabileceÄŸine bakın…

EÄŸer Batı farklı davransaydı, sizce 2011’de baÅŸlayan olaylar farklı geliÅŸir miydi?

Bence Batı’nın o dönemki rolü çok deÄŸiÅŸkendi. Yarı yarıya desteklediler. Mesela o dönem Müslüman KardeÅŸler (MK) ile yakın iliÅŸkileri olan Amerikan Büyükelçisi’nden söz edebilirsiniz ama Pentagon karşıydı. Yani “Batı” derken tam olarak kimden söz ettiÄŸiniz net olmalı. GeçmiÅŸte bakıyorsunuz Müslüman KardeÅŸler’in baÅŸ danışmanları, Mursi'nin ziyaretine hazırlık yapılması için Downing Street’e yemeÄŸe davet ediliyordu. Geçen sene ise MK’ye yönelik bir soruÅŸturma söz konusuydu. Yani Ä°ngiltere MK ile en üst düzeyde görüşmeler yaparken, MK üyeleri hakkında suni bir soruÅŸturma açar hale geldi, ki bunun da temel sebebi BirleÅŸik Arap Emirlikleri ile çok büyük çaplı bir petrol anlaÅŸmasını kaybetme korkusuydu.

Batı aslında hiçbir zaman devrimi ilk elden desteklemedi. MK’in beÅŸ seçim kazanmış olması gerçeÄŸine karşın MK’in iktidara gelmesine çok şüpheyle yaklaÅŸtılar. Mursi’yi vazgeçmeye ikna etmeye çalıştılar. Ama çok onurlu davrandı Mursi, geri çekilmedi, istifa etmedi. Batı’nın o süreçte gerçekten iki taraflı oynadığını düşünüyorum.

“Çıkar odaklı OrtadoÄŸu modeli sona ermeli”

Siz Middle East Eye aracılığıyla bölgeyi, dinamikleri yakından izliyorsunuz. Sizce Arap Baharı’nda sokaklara dökülüp Batı’nın deÄŸerleri olarak bilinen “demokrasi, ifade özgürlüğü” talep eden insanlarda, gençlerde Batı’ya yönelik bir hayal kırıklığı var mı?

Şüphesiz. Gençlik iki ÅŸeyi karıştırıyor. Onlar Batı’nın deÄŸerlerinden bahsediyor, Batı’nın çıkarlarını düşünmüyorlar. Ve Batı’nın çıkarları ordu, istikrar, diktatörlerin terörle mücadele sırasında saÄŸladığı her ÅŸey. Mesela El Kaide şüphelilerine iÅŸkence edilmesini baÅŸkalarına yaptırmayı, şüphelilerin yasadışı transfer edilmesini, o yolculukların Polonya, Mısır gibi ülkelerde bilinmeyen hapishanelerde sona ermesini sayabilirsiniz. Veyahut Ä°srail ile yapılan Camp David AnlaÅŸması… Batı’nın OrtadoÄŸu’daki kurumsal çıkarları nerede? Ä°ÅŸte bu nedenlerden dolayı mevcut OrtadoÄŸu’nun, çıkar odaklı OrtadoÄŸu modelinin sona ermesi gerektiÄŸini düşünüyorum.  Bunun için dört neden sayabilirim. Birincisi, çünkü meÅŸruiyeti yok. Ä°kincisi, sürüp giden tüm savaÅŸlar. Üçüncüsü, maksimum kontrol ve güç kullanımı. Dördüncü olarak da, gençler artık bambaÅŸka, tamamen yeni ve farklı bir yönetim düşünüyor. 

OrtadoÄŸu’nun ya da Ä°slam dünyasının demokrasiye hazır olmadığı söylemi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bunun geçmişe ait bir ifade olduğunu düşünüyorum. Tamamen kendini haklı çıkarmaya yönelik bir saçmalık. Zaman içinde de yok olacaktır.

IŞİD neden OrtadoÄŸu’da ortaya çıktı?

IŞİD hakkında duyduÄŸum en iyi analoji, bir tür hastalık olduÄŸu hakkında. Hastalık yapıcı bir patojen, ÅŸartlara uyum saÄŸlıyor ve vücuda adapte oluyor, doÄŸru ÅŸekilde, doÄŸru ilaçlarla tedavi edilmediÄŸinde, antibiyotiklere karşı da dirençli hale geliyor, bir yerden baÅŸka bir yere de sıçrayabiliyor. IŞİD konusunda çalışan pek çok uzmanın da uzlaÅŸtığı, altını çizdiÄŸi, dikkat çektiÄŸi ÅŸey, din dışı etkenlerin gerçekten çok önemli oluÅŸu. Baas Partisi’ne üye eski generallerin rolü, büyürken istifade ettiÄŸi fırsatçı ortam, milyonlarca Sünni’nin ehveni ÅŸer diye IŞİD’i desteklediÄŸi görüşü, IŞİD’in içindeki Sünni milliyetçi etkenler… IŞİD bütün bunlar sayesinde büyüdü. Irak’ta oluÅŸtu, kendini Suriye’ye transfer etti ve ÅŸimdi de aynı ÅŸeyi Libya’ya yapıyor. Ãœrdün ya da Suudi Arabistan’a, özellikle de Sina’dan Mısır anakarasına da yayılabilir. Ayrıca Batı'nın OrtadoÄŸu'da geçmiÅŸten bugüne gösterdiÄŸi davranışlardan kaynaklanan, dinle ilgisi olmayan baÅŸka unsurlar da var ve bunlar da bölgeye düzenli olarak yabancı savaşçı gelmesine neden oluyor. Rusya'dan gelenler kadar çok deÄŸil belki ama yeterli sayıda geliyor. Bunların hiçbirinin dinle ya da OrtadoÄŸu ile alakası yok; üçüncü, dördüncü kuÅŸak Fransız, Belçikalı, Faslı ya da Cezayirlilerin kendi kendilerine ya da internetle radikalleÅŸmesiyle ilgisi var. Bu da Avrupa toplumunun bir olgusu. Burada söz konusu olan bir Avrupa kimlik krizi. Çünkü bu insanlar, birileri tarafından temsil edildiklerini düşünmüyorlar. Ben bu gençler iÅŸsiz, o yüzden de gidip intihar saldırısı düzenliyorlar, demiyorum. Bu fazla basit bir açıklama olurdu. Fakat tepki, herkesi suçlamak ya da McCarthyvari bir tavırla tüm Müslümanları bir ÅŸekilde suçlu ilan etmek… Sonuçta IŞİD’i müdahale, devletlerin baÅŸarısızlığı, Müslüman KardeÅŸler’e yönelik darbe yani Mısır’da demokratik alternatifin yok edilmesi yarattı. Yani IŞİD’in büyümesini ya da yeniden büyümesini Haziran 2013’ten itibaren deÄŸerlendirebilirsiniz.

“Mursi iktidarda kalsaydı, bugün IŞİD’den söz ediyor olmazdık”

Eğer Müslüman Kardeşler iktidarda kalsaydı, sizce bir şeyler farklı olur muydu?

Şüphesiz… Kesinlikle farklı olurdu. Ben Mursi iyi bir liderdi, demiyorum. Ama seçimle gitseydi ve asker de dışarıda dursaydı, bence ÅŸu an IŞİD’i konuÅŸuyor olmazdık.

Ä°slamofobide büyük bir artış var. IŞİD saldırıları Avrupa’da Ä°slamofobiyi nasıl etkiliyor? Ä°slamofobiyi önlemenin ya da en azından azaltmanın yolu nedir?

Her toplu ölümlere sebep olan saldırıdan sonra Ä°slamofobide artış oluyor. Fransa’da bir tür yarı kalıcı olaÄŸanüstü hal ilan edildi. Bunu iÅŸlevsiz buluyorum çünkü sıkı anti-terörist önlemler için daha çok insani istihbarata ihtiyaç vardır. Bütün toplulukları tecrit edecek ya da öfkelendirecek tedbirler almak istemezsiniz. Sonuçta o toplulukların desteÄŸine ihtiyacınız var. Ve Fransa bunun tam aksini yapıyor. Yani sonuçsuz bir otoriterlik söz konusu. Ayrıca yeterli güvenlik iÅŸbirliÄŸi de yok. Ä°stihbarat servisleri bir ülkeden diÄŸerine istihbarat akışı konusunda gerektiÄŸi gibi çalışmıyor. Belçika’daki saldırılar bu yüzden gerçekleÅŸebildi.

EÄŸer toplu ölümlere sebep olacak bir baÅŸka saldırı daha olursa – ki bu çok kolaylıkla olabilir, iÅŸlerin o zaman çok daha kötüye gideceÄŸini sanıyorum. Burada deÄŸinmek istediÄŸim bir nokta daha var. 3 bin ölüme sebep olan IRA harekâtı ya da ETA ile IŞİD arasında niteliksel bir fark var. IRA saldırıları sürerken, Ä°ngiltere sarsılıyor, deÄŸerlerimize saldırılıyor gibi bir ÅŸey yoktu. Ama IŞİD, “Ä°slami”  aşırıcılık bambaÅŸka bir tepkiye neden oluyor. Azınlık topluluklarımızın içinde nifak odakları olduÄŸu, azınlık topluluklarının bizzat kendilerinin, deÄŸerlerinin şüpheli olduÄŸu yönünde bir tepki uyandırıyor ve kendinizi hızla kapılarını kapatan, hoÅŸgörüsüz, otoriter bir devlete dönüştürüyorsunuz.

Siz Avrupa’daki bu meselenin hem Ä°slamofobi hem de yabancı düşmanlığı olduÄŸunu söylüyorsunuz.

Yabancı düşmanı eÄŸilimler, Ä°slamofobinin artışından önce de görünür durumdaydı. Bunlar kesiÅŸen krizler. Avrupa ÅŸu anki krizden önce de zaten sosyal bir birlik, iÅŸ imkânı yaratan bir birlik olarak yolunu kaybetmiÅŸti. Zamanla kemer sıkan bir tasarruf birliÄŸi haline geldi ve insanların da görüşleri deÄŸiÅŸti. Fransa ve Almanya her zaman fazlasıyla Avrupa taraftarı olmuÅŸtur. Åžimdi Fransa’da aşırı sağın yükseliÅŸine bakın, Marine Le Pen babasına göre çok daha kuvvetli. Avrupa BirliÄŸi, Avrupa’daki tüm savaÅŸları durdurmak içindi. Özellikle de Almanya ile… Almanya ile iki savaÅŸ yaÅŸandı ve “bir daha asla” dendi. Tüm bu olumlu, bütünleÅŸtirici, barışçıl Avrupa teorisi bir nesil ile yok oldu, Kohl ve Mitterand ile tükendi. Yeni bir nesil geldi.

Avrupa’daki bu kriz Ä°slamofobiden önce de, Arap Baharı’ndan önce de vardı ve mesele, DoÄŸu Avrupa’ya doÄŸru geniÅŸleme ile ÅŸiddetlendi. Polonyalı işçiler de Fransa’da aynı Türk gurbetçiler gibi şüpheyle karşılandılar. Avrupa, açık sınırlara sahip bir bölge olarak tehdit altında - hatta bence Schengen ve Euro da öyle. Tüm bu süreçler tamamen farklı ÅŸekillerde gerçekleÅŸti ve hepsi ÅŸu veya bu ÅŸekilde IŞİD denilen bu kusursuz fırtınayı besliyor. Herkesin ÅŸu an yapması gereken ÅŸey, “OrtadoÄŸu böyle görünmeli, Avrupa böyle görünmeli” türündeki sözleri kesmek. Herkes kendi bahçesini temizlemeli, ondan sonra beraberce var olan sorunlara barışçıl çözümler aranabilir. Ä°ÅŸbirliÄŸinin politik olmayan türlerini bulmak zorundasınız. Artık bir imparatorluk ÅŸartlarında düşünmekten vazgeçmek gerek. Yani 1990’larda veya geçen yüzyılın sonunda, Sovyetleri yenmiÅŸ Avrupa ve Amerikan küstahlığının boyutları “Bütün dünyayı kendi istediÄŸimiz ÅŸekilde dönüştüreceÄŸiz” boyutlarındaydı. Yaklaşık 16 yıl sonra bu güvenin tam aksi noktasındayız. Bu güven tamamen kayboldu. EÄŸer iyimser bakacak olursak, kendi sorunlarını çözen bir OrtadoÄŸu ve kendi sorunlarını çözen bir Avrupa olmalı, kimin ne yapması gerektiÄŸini söyleyen reçeteler deÄŸil. Kendi sorunlarınızla kendiniz baÅŸa çıkmalısınız.

Sizce Batı, Avrupa bu güveni yeniden tesis edebilir mi?

Hayır. İnsanlar modeller hakkında düşünmekten vazgeçmeli ve kendi özgün demokrasi formlarını geliştirmeliler. Batı değerler ve demokrasi hakkında vaaz vermeyi kesmeli.

Bir süre önce Ãœrdün Kralı Abdullah’ın ABD Kongresi’nde yaptığı iddia edilen bir konuÅŸmanın haberini yaptınız. Kral Abdullah’ın söylediÄŸi öne sürülen “ErdoÄŸan bölgede çözümün radikal Ä°slam olduÄŸunu düşünüyor, IŞİD’i destekliyor” ÅŸeklindeki iddiaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz, Türkiye’nin IŞİD’i desteklediÄŸine inanıyor musunuz?

Hayır, bu saçmalık. Bence o konuÅŸma, Londra’daki bağışçılar konferansından önceydi ve para konusunda Türkiye’yi kıskanıyordu. Zira Türkiye Suriyeli mülteciler için para alacakken Ãœrdün almayacaktı. ErdoÄŸan’ın bölgede radikal Ä°slamcı bir çözümü savunduÄŸunu söylerken de aslında arkasındaki baÅŸka güçler için konuÅŸuyordu, Ãœrdün’ün çıkarlarını gözeterek bu sözleri söylediÄŸini sanmıyorum. Ãœrdün’ün Türkiye’ye, yatırıma, ticarete, serbest ticaret anlaÅŸmasına ihtiyacı var. Ama bu tür ifadeler iliÅŸkilere çok büyük zarar veriyor, çünkü ülkeler arasında güveni azaltıyor.

Ama Türkiye’nin politikasını eleÅŸtirdiÄŸim konular var tabii. Suriye’deki çatışmaya fazlasıyla gömülmüş durumda. Kürt meselesinin adeta tutsağı oldu. En baÅŸtan PYD’yi bir terör örgütü ilan etmenin doÄŸru bir ÅŸey olmadığı kanısındayım. PKK ile aralarında baÄŸlar olsa da bu konuyu farklı ÅŸekilde ele alabilirlerdi. Türkiye’nin beÅŸ farklı Kürt siyaseti oldu ve hükümet içinde de bundan sonra nasıl ilerleneceÄŸi konusunda gerginlikler var. DavutoÄŸlu ve ErdoÄŸan arasında da gerginlik olduÄŸunu düşünüyorum. ‘Peki bundan sonraki adım ne?’ diye sormak isterdim. AKP tarihi adımlarla Türkiye’yi özgürleÅŸtirdi. Yaptıkları ÅŸeylerden biri de, Kürt sorununu ele almak ve PKK ile görüşmelere baÅŸlamaktı. PKK’yı tüm bu suçlamalardan aklamıyorum ama bu olayda iki taraf var. “Bundan sonraki adım ne?” PKK da bunu kendine sormalı. Müzakere edilmiÅŸ bir uzlaÅŸma ÅŸart.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.