Sosyal Medya

Kültür Sanat

Tabutta Rövaşata: Dünyanın Çivisi Çakılmasın

Büyük şehirlerde yaşayanların sıkça karşılaştığı bir insan profili vardır, gazeteye sarılmış ya da siyah bin poşette taşınan alkollü içkisi elinden düşmeyen, aşırı yoksul görünümlü, nerede nasıl yaşadıklarını bilmediğimiz bilmek de istemediğimiz, aksine çocukları onlara asla yaklaşmamaları için tembihlediğimiz hatta kimi insanların görünce kaldırım değiştirdiği insanlar.



Yıldız Ramazanoğlu - serbestiyet.com

 

DerviÅŸ Zaim diyalog yazımındaki titizliÄŸiyle tanınan bir yönetmen. Fakat Tabutta RövaÅŸata(1996) görüntünün dili öyle etkili ki ne konuÅŸulduÄŸundan çok söze hacet bırakmayan insanlık hali kalıyor akılda, hem de en çıplak neredeyse gerçekle aynı hizada. Oyuncuların yeteneÄŸi ise insana gözümüzden bir perde kalkmış ta kurgudan çok gerçek yaÅŸamın ta kendisine dokunuyormuÅŸuz hissi veriyor. Sinemanın gücü  diyaloglar ne kadar deÄŸerli olursa olsun görüntünün gücüdür. Yeni Sinemanın YeÅŸim UstaoÄŸlu, Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan’la birlikte kurucularından sayılan DerviÅŸ Zaim çocukluÄŸunu geçirdiÄŸi Kıbrıs adasında sinemaya meyletmiÅŸ. Ä°ÅŸletme okuduktan sonra mastır eÄŸitimini kültürel çalışmalar üzerine sürdürmesi de bunun alt yapısını oluÅŸturmaya dönüktü belli ki. Sinema yapma fikri Japon yönetmen Akira Kurosowa’nın Dersu Uzala filmini izledikten sonra netleÅŸmiÅŸ. OlaÄŸan gibi görünen insanların içindeki fevkaladeliÄŸi ortaya çıkarmada gelenekle modernliÄŸi bir araya getirmede Japon sineması gerçekten okul mesabesinde. Kayıp ve yok sayılan bir yaÅŸamı yakın plana alma arzusu genç bir yönetmenin ilk filmi için beklenmesi gereken bir tercih. Ä°nsan edebiyat ve sanatta örselenmiÅŸliÄŸiyle canını yakan acıtan ya da mahiyetini kavramak istediÄŸi kahramanlardan baÅŸlar.

 

 

Daha sonra çektiÄŸi Filler v e Çimen, Cenneti Beklerken, Nokta gibi filmlerinde sırasıyla ebru,  minyatür ve hat sanatına göndermeler yapan yönetmen, Osmanlıdan bir hatıra olan tavus kuÅŸuna ilk filminde yer açarak gelenekle kuracağı baÄŸa dair ilk ipucunu vermiÅŸ.

 

Büyük ÅŸehirlerde yaÅŸayanların sıkça karşılaÅŸtığı bir insan profili vardır, gazeteye sarılmış ya da siyah bin poÅŸette taşınan alkollü içkisi elinden düşmeyen, aşırı yoksul görünümlü, nerede nasıl yaÅŸadıklarını bilmediÄŸimiz bilmek de istemediÄŸimiz, aksine çocukları onlara asla yaklaÅŸmamaları için tembihlediÄŸimiz hatta kimi insanların görünce kaldırım deÄŸiÅŸtirdiÄŸi insanlar. Kaybedenler kulübünün dibi, diyalog kurulabileceÄŸi aklımıza bile gelmeyen evsiz yurtsuz yuvasız kimsesiz dışlanmış ötekiler.  Filmin kahramanı Mahsun’dan bahsediyoruz, yarım kalmış inÅŸaatlarda, kırık balıkçı teknelerinde, terk edilmiÅŸ büyük su borularının içinde geceleyen, donmamak ölmemek için mücadele veren adamdan. Böyle adamlar yok olunca belli belirsiz bir oh çeker ÅŸehirler, varlıkları da yoklukları da umursanmaz böylelerinin.  

 

Mahsun’un iÅŸlemediÄŸi kimi suçlardan da sorumlu tutulduÄŸu olur ama o öyle masum biri de deÄŸildir elbette. Tamamen dışında tutulduÄŸu dünyaya katılmak, diÄŸer insanlar gibi hissedebilmek için özellikle de geceleri araba, otobüs, ambulans, hatta itfaiye aracı ne bulursa çalıp götürür; aracı açıp içinde ısınmakta, bir ÅŸehir turu atmakta ya da yaralı bir köpeÄŸi veterinere taşımaktadır misal. Birkaç saat sonra kaçırdığı arabaları iyice silip temizleyip bırakması da çok manidar. Bir nevi yaptığı iÅŸe dair içinde kalan kötü tortuyu, suçluluk duygusundan kalan izleri silerek, geceye masumiyetini iade etmekte, yaÅŸamını kirden arındırmaktadır. Gizli kalması mümkün mü, her seferinde dayak yiyor elbette ne kadar silse bir iz kalıyor çalıntıdan. İçiÅŸleri bakanının müsteÅŸarının arabasını çalınca bir sansasyonla namı habere çıkacak kadar yürüse de sönümleniyor yine.

 

Defalarca cezaevinde yatmış biri olarak herkesi bezdirmiÅŸtir; dayak atan polisler, tedavi eden doktorlar, onunla yatan mahkumlar, gardiyanlar, savcılar, hakimler Ã¶yle bezmiÅŸtir ki artık hiçbir hapishane onu istemez. Polislerin tek umudu hayatta kalması için ona yardım eden, balıkçıların reis lakaplı yaÅŸlı aÄŸabeyidir, söz geçirse geçirse o geçirebilir bu iflah olmaz düşküne.

 

Mahsun’la arkadaÅŸlık eden Reis ve birkaç arkadaşı, ki onlar da garibanlıkta biraz hallicedir ondan aslında,  onunla ekmeklerini paylaÅŸmaya ve bu hırsızlık iÅŸlerinden vazgeçirmeye çalışırlar. Buradaki dayanışma YeÅŸilçam filmlerindeki “insanlık ölmedi” mottosuna bir gönderme belki. En dipteki insanın bile elinden tutabilecek birkaç insan çıkarma gücünü henüz kaybetmemiÅŸ olan toplumsal gücümüzün bir yansıması.  

 

Filmin en tuhaf oyuncusu ise bir tavus kuÅŸu. Beklenmedik bir ÅŸekilde Osmanlıdan günümüze uzanan bir hikayenin içinde buluyor Mahsun kendini. Fatih Sultan Mehmet Ä°stanbul’u fethetmeden önce Rumelihisarı’nı yaptırdığında, zamanın Ä°ran kralı hediye olarak bolluÄŸun bereketin, çoÄŸalmanın, kötülüğe karşı iyiliÄŸin niÅŸanesi olan tavus kuÅŸları yollamış bahçesinde gezinsinler diye. Fatih’in ölümüyle bilinmeyen bir sebepten yok olmuÅŸ kuÅŸlar. Aradan asırlar geçtikten sonra ne olmuÅŸsa olmuÅŸ Ä°ran devlet baÅŸkanı ÅŸimdilerde yine tavus kuÅŸları yollamış ve bununla ilgili bir tören yapılacakmış hisarın bahçesinde. Mahsun katılmak ister ama giriÅŸ paralıdır, üç adam boyu demir parmaklıklardan atlayıp arkadan dolanmak düşer payına. Åžartlar insan gibi yaÅŸamasına geçit vermese de o ÅŸehrinde  olanlara katılmak, normal insanların bir parçası olmak istemektedir bütün yoksunluÄŸuna raÄŸmen. Sonra çalma alışkanlığıyla kuÅŸlardan birini çalar ve Ä°stanbul meydanlarında kucağında tavus kuÅŸuyla koÅŸturmaya baÅŸlar. Filmin en güzel ama en absürd ve olaÄŸan dışı sahnelerinden biri Galata köprüsünde tavus kuÅŸunun uzun süslü kuyruÄŸunu toplayarak koÅŸan adam görüntüsü.

 

Çay içmeye ve ısınmaya gittiÄŸi kahvehane daha ziyade kendisi gibi garibanların devam ettiÄŸi bir mekandır. Tavus kuÅŸu açılışı haberini izlemeye koyulan müdavimler için olay sanki hemen ulaÅŸabilecekleri yakınlıkta deÄŸil de Kafdağı’nın ardında gerçekleÅŸmekte, eriÅŸilmesi muhal bir hayalden bahsedilmektedir. Uzaklık ve yakınlık iç içe. Haberi izleyenlerin ait olduÄŸu dünya ile böyle kültürel etkinliklerin evreni birbirlerine hiç deÄŸmeden dokunmadan akıp gitmektedir bu ÅŸehirde.  

 

Yapacakları öngörülemez kontrol edilemez olan Mahsun’un hayatında hızlı bir ilerleme olur; Reis altıyüz bardak çay borcunu ödemiÅŸ ve ona kahvehanenin tuvalet temizliÄŸi iÅŸini ayarlamıştır, üstüne bir de izbe oda hakkı. Åžehrin üstündekilere nazaran yine alttadır, eÄŸlenen, iÅŸine koÅŸturan, akÅŸam evine giden insanlar gibi olmasa da bir ilerleme kaydetmiÅŸtir ama.  

 

Belini biraz doÄŸrultur doÄŸrultmaz, kahvenin bir köşesinde hayalleyen, tuvaletin izbesinde koluna eroin şırınga eden genç kadına destek vermeye kalkışır. Odasının anahtarını vermesini istismar edip uyuÅŸturucu parası için kötü yolda iÅŸ tutan kadını bağışlar, hatta krize girince dayanamayıp çaldığı arabayla onu Tarlabaşı’ndaki satıcıya kadar götürür. Sokakta oynayan çocukların, asılı çamaşırların arasından geçip içerlerde bambaÅŸka yollara çıkan kapkara gerçeklik.

 

Reis’in teknesini çalmaya gelmiÅŸtir sıra, uyuÅŸup kalan genç kadını sahili selamete ulaÅŸtırma gayreti iyi, ama uyuyan kızı seyredeyim derken demirden bir iskeleye çapıp parçalar adamcağızın ekmek teknesini. Bir dayak ta Reis’ten yemekle kalsa iyi, iÅŸini odasını da kaybeder. Bu arada açlıktan tekrar yakaladığı ve çaldığı tavus kuÅŸunu bulup öldürmesi etini yemeye kalkışması ama müze görevlileri tarafından darp edilmesi. Sonra haberler: Aylardır aranan Mahsun adlı zılı suçlu bu kez yakayı ele vermiÅŸtir. Kahvehanede reis ve arkadaÅŸların yüzünü görmek lazım.

 

Filmin adı neden Tabutta RövaÅŸata, kız ortaya çıktıktan sonra anlamaya baÅŸlıyor insan. Çünkü dibe vurmuÅŸ bir yaÅŸamın içinde hiçbir yoksunluk ve çaresizlik dinlemeden yükselen aÅŸk, gömülü bir enerjiyi açığa çıkarıyor. KuÅŸatılmış, kaçarı olmayan, hava alacak hiçbir delik bırakılmamış, çivisi çakılmış bir tabut misali hayatın içinden yükselen aşık olma istidadı, biri için elinden gelenin fazlasını yapma istenci. Fakat bu ne kadar mümkün, Amin Maalouf’un anlattığı çivisi çıkmış dünyadan çivisi çakılmış dünyaya ilerlediÄŸimiz bu günlerde Sözlükten bakınca rövaÅŸata: “havadan gelen topa havada müdahale etmek için ayaklarını havalandırıp kendisini geriye ve yere doÄŸru atarak ayaklarıyla topa makas gibi vurması.” Ancak geniÅŸ alanda olabilecek artistik ve zor bir vuruÅŸ. Tabutta olacak iÅŸ deÄŸil bu manevra. Çalım atma çabası belki hayatın gerçeÄŸine.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.