Güncel
İşgal yıldönümünde:Bağdat'ın Şiileştirilmesi
Irak’ın nadir ve değerli araştırmacılarından Abdulhamit El Katib'in Reşid Araştırmalar Merkezi için hazırladığı 24 Mayıs 2012 tarihinde yayımlanan “Bağdat’ın Şiileştirilmesi” adlı raporunu TimeTürk okuyucuları için yayınlıyoruz.
11 Eylül saldırılarından sonra ABD ve müttefiklerinin hedefine oturan iki ülkeden biri olan Irak'ta ABD birliklerinin ülkeye giriÅŸinden kısa süre sonra baÅŸkent BaÄŸdat iÅŸgal edildi. BaÄŸdat'ın iÅŸgal ile yabancı güçlerin eline geçmesinin arkasında ise baÅŸka bir plan yatıyordu : Irak ve Afganistan'ın iÅŸgalinde ABD'nin en yakın gizli müttefiki olan Ä°ran'a baÄŸlı Åžii örgüt ve partilerin BaÄŸdat ve Irak'ın ÅžiileÅŸtirilmesi. Bu bapta, Irak'ın nadir ve deÄŸerli araÅŸtırmacılarından Abdulhamit El Katib'in ReÅŸid AraÅŸtırmalar Merkezi için hazırladığı 24 Mayıs 2012 tarihinde yayımlanan “BaÄŸdat'ın ÅžiileÅŸtirilmesi” adlı raporunu TimeTürk okuyucuları için yayınlıyoruz.
Bağdat'ın Şiileştirilmesi
Bağdat'ın Şiileştirilmesi15 1638 yılında IV. Murad Han Bağdat şehrini Safavi işgalinden kurtardı. Bu tarihten 2003 Nisan ayındaki Amerikan işgaline kadar Şiiler bir daha buraya tahakküm etmeyi başaramadı. AngloAmerikan işgaliyle birlikte Bağdat'ın Şiilere teslim edilmesi asırlar sonra Şii mezhebi tarafından büyük bir başarı olarak kabul edildi. İktidar fırsatını değerlendiren, çoğunluğu İran rejimiyle irtibatlı Şiilerden oluşan yeni yapı başkent Bağdat olmak üzere ülkenin Şiileştirilmesi için inanılmaz projeleri uygulamaya koydu. Dosya bu projelerin ana hatlarını kamuoyuna sunma anlamında önemli bilgiler içermektedir.
Bağdat'ın Tarihi Rolü Ve Konumu
Hicri 145 yılında Halife Mansur döneminde kurulan Bağdat bu zamandan itibaren İslam âleminin ve Sünni Medeniyetinin ilim, siyaset ve kültür başkenti halini aldı. Moğollar ve Şii Türkmenler eliyle her ne kadar birçok kriz ve işgal yaşamış olsa da Bağdat'ın yapısı değişmedi. Camileri, okulları ve yapıları ile Sünni olmayanların mevcudiyetine rağmen Bağdat, her zaman Sünni anlayışın en yüksek şekilde duyulduğu bir yer olmaya devam etti. Son olarak Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Bağdat, dünya savaşı ile birlikte güç denkleminde farklı oyuncuların at koşturduğu bir alan halini aldı.
Buna rağmen merkezde "Sünni" algılayışın hâkim olduğu yapı gücünü korumayı sürdürdü. Bu durum 1958 yılında krallığın yıkılıp Cumhuriyetin kurulması ile birlikte değişmeye başladı. Cumhurbaşkanı Abdülkerim Kasım Şiilere başkent Bağdat'taki çeşitli tarımsal arazileri verdi. Eş-Şa'le ve es-Sevre şehri bunlar arasında yer almaktaydı. Şii nüfus burada çoğalırken, çoğunluk yine Sünnilerden oluşmaktaydı. 1997 yılında kesin olarak teyit edilmemekle birlikte yapılan istatistiklere göre Bağdat'taki Sünnilerin nüfusu % 56'ın üzerinde olduğu takdir edilmekteydi. Yerel kaynaklar ise bu rakamın Kürtler gibi tamamına yakını veya yarısından fazlası Sünni olan Türkmenler gibi kesimlerin özellikle dâhil edilmeyip sadece Arapları kapsadığına dikkat çekiyor. Kürtler ve Türkmenler gibi farklı etnik yapıdaki Sünnilerin de dâhil edilmesi durumunda rakamın % 65'i geçtiği kaydedilmektedir.
2003 Irak İşgali Ve İnanılmaz Değişim 9 Nisan 2003 işgalinden bu yana hızla yürütülmekte olan Bağdat'ın Şiileştirilmesi projesinin boyutlarının neler olduğu, taşıdığı anlam ve ihtiva ettiği tehdit unsurları şimdi gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Birçok arkeolog, İslam medeniyeti tarihçisi, etnograf, uzman, siyasetçi ve diplomatın yanı sıra âlimler, hareket önderleri ve STK'lar Şiileştirme politikasının ve bu meyanda yürütülmekte olan projenin yıkıcı sonuçlarını yüksek sesle dile getirmektedirler. Proje çerçevesinde Bağdat'ın tarihi, sanatsal, kültürel, demografik, arkeolojik ve sosyo-politik yapısı Şiiler lehine ve diğer kesimler aleyhine hızlı bir şekilde yok edilmektedir. Bu da yukarıdaki kesimlerin yüksek sesle mevcut yıkıma işaret ve itiraz etmelerine sebep olmaktadır.
Şiileştirme projesi en temelde Şiiliğin yayılması ve karşıt olarak görülen Sünniliğin zayıflatılması/yok edilmesi üzerine kurulu bir zihniyetin parametrelerinden en önemlisidir. Yıkım ve tahribatın Şii mezhebinin derinliklerindeki anlayışın teo-politik, jeo-politik, sosyo-politik, Siyaset dilini Baas karşıtlığı üzerinden kurmaya çalışan Şii siyasi-dini elitlerin hedef tahtasına oturttuğu kesimlerin Arap kökenlilerden ziyade tamamen Sünni kimliği öne çıkan topluluklardan oluştuğu gözlerden kaçmamaktadır. Baassızlaştırma politikası çerçevesinde bir nevi intikam duygusu ile hedef alınan Sünnilerin kamu kurum ve kuruluşlardan arındırılacak şekilde bir tasfiyeye tabi tutulduğu görülmektedir. İlk sömürge valisi olan Paul Bremer'in Irak'ta yaptığı icraat tüm devlet kurum ve kuruluşlarını ilga etmekti. Bu çerçevede ordudan, bakanlıklara, emniyet teşkilatından belediye hizmetlerine kadar Irak'ta devlet adına ne varsa kapatıldı. Milyonlarca devlet memuru bir anda ortada kaldı.
Baassızlaştırma Politikası
Baassızlaştırma politikasıyla birlikte Baas iktidarı döneminde üst düzey makamlarda bulunan Sünnilerin tamamı iktidara oturtulan Şii hükümetler ile tasfiye edildi. Saddam iktidarı, sosyalist/ırkçı Baas partisi ve eski rejimi anımsatan kişi, kurum ve eşya ne varsa yok edilmeye başlandı. Tüm bu tasfiye sürecinde özellikle kamuoyundan gizlenmek istenen ama basit bir araştırmacının gözünden kaçmayacak önemli bir kara delik bulunmaktaydı. Bu da Saddam/Baas döneminde iktidar elitlerinin, yöneticilerin ve üst düzey yöneticilerin büyük kesiminin Şiilerden oluştuğu gerçeğiydi. 2003 sonrası Irak'ta Şii kökenli bu Baasçılara dokunulmaması, Baassızlaştırma denen uygulamanın sadece Sünnileri kapsaması en temelde bunun Şiileştirme projesinin bir tamamlayıcısı olarak yürütüldüğü gerçeğini gözler önüne sermekteydi.
Büyük kesimi Şiilerden, Hıristiyanlardan ve Kürtlerden oluşan Baas Partisi mensupları ve yönetici elitleri arasında nüfusları ile kıyaslandığında Sünnilerin azınlık kaldıkları gerçeği ana akım medyanın ve İran&Şii lobisinin kimsenin bilmemesini istediği bir gerçek olarak ortada durmaktadır. Mesele en temel düzlemde salt etnik/ideolojik veya mezhepsel/siyasal temelli olmamakla birlikte Şii zihniyet dünyasının çalışma kodları göz önüne alındığında Irak siyasasının ne yazık ki bu temelde yürütülmekte olduğu görülmektedir.
Baas iktidarı totaliter/despotik mahiyet arz eden üçüncü dünyacı bir idare olması hasebiyle özellikle karşıtlarının iddia ettiği gibi herhangi bir etni-site veya mezhep mensuplarına yaslanan bir yapı olmaktan son derece uzaktı. Saddam liderliğindeki Irak Baas'ı için bu durum parti ve devlet elitlerinin arka planına bakıldığında rahatlıkla anlaşılmaktaydı. Her ne kadar yakın çevresi ve güvenilir tabakası Tikrit'teki yakınlarından olsa da Saddam'ın başbakanı, genelkurmay başkanı, emniyet genel müdürü, bakanları, diplomatları, parti yöneticileri, medya müdürleri, petrol gibi hassas mevkilerdeki yetkilileri Sünni Arap kökenli değil Şii, Kürt veya Hıristiyanlardan oluşmaktaydı!
Henüz yorum yapılmamış.