Düşünce Platformu
Dinimizin cahili olmayalım!
Din; birtakım ahlaki emirler ile bazı ibadetlerden; namaz, oruç, zekât, hac, dua, Kur’an okumak ve hatim indirmek gibi hususlardan ibaret değildir. Sahabenin din anlayışı; insan hayatının her alanına, her yönüyle şamil olduğudur.
YaÅŸar DeÄŸirmenci
Din; birtakım ahlaki emirler ile bazı ibadetlerden; namaz, oruç, zekât, hac, dua, Kur’an okumak ve hatim indirmek gibi hususlardan ibaret deÄŸildir. Sahabenin din anlayışı; insan hayatının her alanına, her yönüyle ÅŸamilolduÄŸudur.
Peygamberimizin Muaz b. Cebel’i (r.a) Yemen’e vali olarak göndermesiyle ilgili bilinen bir rivayet vardır. Bu rivayette Peygamberimiz, Muaz’a bir yönetici olarak karşılaÅŸacağı meselelerin hallinde nasıl bir yol takip edeceÄŸini sormuÅŸ, bu sorusuyla da Hz. Muaz’a, dolaylı olarak yol göstermek istemiÅŸtir. Peygamberimiz, Muaz’a: “Bir meseleyle karşılaşırsan neye dayanarak hüküm vereceksin?” der. Hz. Muaz: “Allah’ın kitabı Kur’an ile” cevabını verir. Hz. Peygamber: “Peki Kur’an’da çözümünü bulamazsan ne ile hüküm vereceksin?” der. Hz. Muaz: “Allah’ın elçisinin Sünneti ile” cevabını verir. “Peki Sünnet’te de çözümü bulamazsan ne yapacaksın?”deyince, “Kendi içtihadıma, araÅŸtırmama göre hükmü veririm” der. Rasulüllah Efendimiz de bu cevapların doÄŸruluÄŸunu tasdik eder bir ÅŸekilde “Peygamberinin elçisini, onun razı olacağı ÅŸeye muvaffak kılan Allah’a hamdolsun” der. Aldığı cevapla da Hz. Muaz’la iftihar eder.
BÄ°RÄ°NCÄ° YOL KUR’AN
Bu rivayette dikkat edilmesi gereken ilk husus, sahabilerin din anlayışlarıdır. Sahabe, din konusunu ciddi bir konu olarak anlamakta, bu konuda kendisini yetiÅŸtirmiÅŸ olduÄŸunu ortaya koymaktadır. Dini, bir kültür veya çevresinde yaÅŸanan alelade bir sosyal olay olarak kabul etmiÅŸ görünmemektedir. Dinimizin câhili deÄŸil, âlimi olmuÅŸlardır. Sahabenin bu tutumu, bugün bizim için de, dine nasıl bakmamız gerektiÄŸi konusunda bir örnek teÅŸkil etmektedir. Zira içinde yaÅŸadığımız çaÄŸda, Müslümanların büyük bir çoÄŸunluÄŸu, dinin ciddiyetini, önemini, ilmini tam olarak henüz kavramış deÄŸillerdir. Din hakkında yaygın olan kanaat, onun birtakım ahlaki emirler ile bazı ibadetlerden; namaz, oruç, zekât, hac, dua, Kur’an okumak, hatim indirmek gibi hususlardan ibaret olduÄŸudur. Bir Müslümanın dinle ilgisi, genellikle bunlarla sınırlı kalmakta, öldükten sonra kılınan cenaze namazıyla da bu iliÅŸkinin son halkası tamamlanmaktadır.
Halbuki rivayete bakıldığında, sahabenin din anlayışının bunlarla sınırlı olmadığı, aksine çok daha geniÅŸ bir alana, yani insan hayatının her alanına, her yönüyle ÅŸamil olduÄŸu anlaşılmaktadır. Zira sahabe, hangi konuda olursa olsun bir meseleyle karşılaÅŸtığında ilk olarak Allah’ın kitabı Kur’an’a baÅŸvurması gerektiÄŸini çok iyi bilmektedir. Tabiatıyla onlara bu ÅŸuuru ve anlayışı veren de Peygamberimizdir. O halde bu rivayetin bize telkin ettiÄŸi ilk husus, bir Müslümanın dini ciddi bir konu olarak ele alması ve dininin ilmî seviyesini yükseltmesidir. Bunun sonucu olarak da onun, her türlü davranışını Kur’an’a baÅŸvurması gerektiÄŸi anlaşılmaktadır.
Ä°KÄ°NCÄ° YOL SÃœNNET
Rivayetin iÅŸaret ettiÄŸi ikinci husus ise ÅŸudur: Müslümanın dinle iliÅŸkisi sadece Kur’an’la da sınırlı olmayıp, Kur’an’ın çözüm getirmediÄŸi konularda Kur’an’ın en yetkili yorumcusu ve ilk uygulayıcısı olan Hz. Peygamber’in Sünneti’ne de baÅŸvurması gerekmektedir. Bunun için her Müslümanın gücü, imkanı ve bilgisi nispetinde Peygamberimizin Sünneti’ni, yani peygamber modelini öğrenmeye çalışması, onun dini görevlerinin başında gelir. Hiç şüphe yok ki, ilk öğrenilmesi gereken ÅŸey, bu modelin din anlayışının nasıl olduÄŸudur.
Kur’anın tercümanı olarak bilinen Ä°bni Abbas (r.a) “Din, dört kısımdır” diyerek tasnif yapar. 1- Akaid 2- Ahlak 3- Ä°badet 4- Muamelat. Bir Müslüman, bu dört hususa riayeti ile dini yaÅŸar. Yine bazı âlimler, dinin insanın dört boyutuna hitap ettiÄŸini beyan ederler: 1- Duyma, inanma: Ä°man 2- Düşünme, bilme: Marifet 3- Yapma: Ä°badet 4- Ä°fade etme: Ä°krar.
Dikkat edilirse din, hayatın tamamında, insan fıtratının her özelliÄŸinde vardır. BoÅŸluk bırakmaz. Sünnet de iyi anlaşılmalıdır. Sünnet; söz ve ÅŸekilden ziyâde hikmet/ruh/ilke/mânâ ve gaye ile anlaşılmalıdır. Kur’an’ın pratiÄŸi veya hayata aktarılışıdır. Peygamber Efendimizin, Kur’an-ı Kerimi esas alarak hayatın her alanında; inanç-ibadet-eÄŸitim-hukuk ve ekonomi vs. gibi konuları kapsayacak ÅŸekilde ortaya koyduÄŸu bir model ve dünya görüşüdür, yaÅŸayış tarzıdır. Allah Rasulü’nün Ä°slam’ı anlama ve hayatın her alanına uygulama, teorik ve pratik olarak ortaya koyduÄŸu bir düşünce ve hayat tarzıdır.
Dinimizi yaÅŸarken örnek alacağımız Peygamberimizin hayatı, bir kalıp veya ÅŸablon deÄŸil, bir nümune/emsal/örnek model olarak ele alınıp deÄŸerlendirilmelidir. Dinimizi ciddiye almak her Müslümanın olmazsa olmaz ÅŸartıdır. Hz. Muaz’ın cevabından hareketle; sünnet anlayışımız, sadece geçmiÅŸin bir tekrarı olmamalı, asrımızdaki Ä°slam toplumlarının karşılaÅŸtığı problemleri çözmede yol gösterme (kılavuz ve rehber) fonksiyonu taşımalıdır. Dinimizi ciddiye alma ÅŸuuru Rabbimizin razı olduÄŸu hayat tarzını ortaya koymaktır. Kınayanların kınamasından korkmadan, mazeretlere sığınmadan, yaÅŸayamadığımız hususlarda kabahati zamana yüklemeden... Ä°man, düşünce ve davranış alanındaki anlayış ve uygulamamız “Sünnet” ölçüsüyle deÄŸerlendirilmelidir.
Ä°man esaslarını da (ister amel, yani uygulamayla ilgili olsun) Peygamberimizin “telkin edip öğrettiÄŸi esasların tamamı” olarak kabul etmelidir. Aslında Peygamberimizin yolu demek olan Sünnet, bu manada Kur’an’ın yorumlanması, sonra da uygulanmasıyla ilgili esaslardan ve açıklamalardan baÅŸka bir ÅŸey de deÄŸildir. Nitekim Hz. AiÅŸe validemiz Peygamberimizi kastederek: “O’nun ahlakı Kur’an idi” derken, bu hususu gayet veciz bir ÅŸekilde dile getirmiÅŸtir. Burada ahlak ile kastedilen, sadece edeple ilgili hususlar veya Türkçe’deki anlamıyla ahlak deÄŸildir. Aksine burada ahlak kelimesini, “gidiÅŸat, davranış ve yaÅŸayış tarzı” olarak anlamak icap eder. Dolayısıyla Hz. AiÅŸe’nin bu sözünün manası Peygamberimizin inancı, düşüncesi, gidiÅŸatı, kısacası hayatı “Kur’an’ın tatbikinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi” demek olur.
ÜÇÜNCÜ YOL İÇTİHAT
Rivayette sözü edilen üçüncü nokta ise, kısaca içtihat diyebileceÄŸimiz bir ‘araÅŸtırma çabası’dır. Müslüman problemlerinin çözümünü Kur’an ve Sünnet’te açıkça bulamadığı takdirde, Kur’an ve Sünnet’i esas alarak bir takım çözümler araması gerekir. Müslüman zaman ve mekan üstü bir dinin mensubudur. Her hal ve ÅŸartta yaÅŸanan bir dinin, deÄŸiÅŸen ÅŸartlar, ortaya çıkan yeni düşünce ve fikir sistemleri, problemler, meseleler, ümitsizlikler, hastalıklar, vs. karşısında Ä°slam’ın tavrını belirlemek ve Ä°slam’ı iyi anlamak oradan alacağımız ışıkla, ilhamla çağın karanlığına tutmaktır.
Böyle bir yorumu yapabilmek için, her ÅŸeyden önce içinde yaÅŸadığımız çaÄŸdaki geliÅŸmeleri ve bu asırda yaÅŸayan Müslümanların fikri ve sosyal meselelerini bilmek ve bunlara göre yorum yapmak ÅŸarttır. BaÅŸka bir tabirle, Ä°slam’ın ekonomik, sosyal, ahlaki ve fikri alanlarda yeniden yorumlanması ve çağın gereklerine cevap verebilecek bir hale getirilmesi demektir.
Ä°ÅŸte böylesine önemli ve güç bir vazifeyi yerine getirebilmek için, hiç şüphe yok ki öncelikle Kur’an’ın ve Sünnet’in çok iyi bilinmesi gerekir. Bu ikisini bilmeden yapılacak her yorum, daima hatalara maruz kalmaktan kurtulamayacak, dahası, Ä°slam’ın gerçek çehresinin ortaya konmasına da mani olacaktır.
Henüz yorum yapılmamış.