Sosyal Medya

Güncel

DAEŞ ve Hizbullah arasında sıkışan Ortadoğu

Radikalizmden beslenen örgütler, bölgede hüküm sürmüş devletlerin yüzlerce yılın neticesinde oluşturduğu siyaset, ilim ve medeniyet birikimini birinci dereceden tehdit eder haldedir. Ortadoğu’daki şiddet sarmalından çıkış, İslam’ın bin 400 yıllık geleneğinde mevcut olan, medeniyet dilinin diriltilmesi ile mümkündür.



Taner Afşar / Sivil Dayanışma Platformu - Araştırmacı

DAEÅž ve Hizbullah; bölgede gündem belirleyen veya gündemin önemli birer parçası olan iki örgüt. OrtadoÄŸu’nun sorunlarına gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaÅŸmayı amaçlıyorsak bu iki örgütü iyi tanımamız gerekir. DAEÅž Sünni-Selefi öğretilerden, Hizbullah Åžii öğretilerden kayan bulan bir örgüt. En azından iddiaları ve resmi açıklamaları bu yönde. Her iki örgütün de “de facto devletleri” var yani ikisi de birer devlet gibi çalışıyor. DAEÅž bunun ilanını çok önceden yaptı Hizbullah ise Lübnan’da fiili olarak devlet olduÄŸunu herkese ilan etmiÅŸ durumda.

 

Her iki örgüt de aynı coÄŸrafyada farklı motivasyonlardan besleniyor. Hizbullah Ä°srail’in bölgede gayrimeÅŸru bir ÅŸekilde geliÅŸmesinden sonra ortaya çıkarken, DAEÅž’in doÄŸuÅŸunu ABD’nin Irak’a müdahil olması ile baÅŸlatabiliriz. ABD’nin, Irak’a müdahil olmasından sonra; Irak iç politikasında Sünnilerin aleyhine deÄŸiÅŸen bir Åžii baskınlığı oluÅŸmuÅŸtur. Iraklı Åžii yöneticilerin mezhepçi politikalarından dolayı maÄŸdur olan Iraklı Sünni aÅŸiretler ve bu aÅŸiretlerle akrabalık baÄŸları olan Suriye’deki Sünni aÅŸiretler, Åžiiler lehine ortaya çıkan deÄŸiÅŸime tepki olarak silahlanmış, örgütlü bir yapı haline gelmiÅŸtir. Bununla birlikte bu iki örgütün de motivasyon kaynaklarını ve hangi nedenlerle savaÅŸtıklarını kendilerinden de duymamız gereklidir. Hizbullah; antiemperyalizm çizgisinde Ä°slam dünyasının özgürleÅŸmesi ve ehlibeyt sevgisi üzerinden  faaliyetlerini yürüttüğünü iddia ediyor. Suriye’deki varlık sebebini de bu söylemler üzerinden geliÅŸtiriyor.

DAEÅž ise Ä°slam dünyasındaki mürtet, hurafecilere ve kâfirlere karşı Ä°slâm’ın “öze dönüşü” için mücadele ettiÄŸini düşünmekte.

İki uç nokta

Örgütlerin motivasyon kaynakları bu iki aktörün, mezhepsel anlamda iki uç noktada durmasına neden oluyor. Ancak mezhebi yorumlamaların dindeki yerinden ziyade ivedilikle dikkat etmemiz gereken nokta şudur: Bu yorumlar bölge nüfusunu ikiye bölerek çatışmacı bir ortama hizmet etmektedir. Böylece kutuplaştırıcı ve dışlayıcı bir siyasi zihniyet inşasının temelini oluşturmaktadır.

Bölgedeki toplumsal yapıya baktığımızda; Irak ve Suriye Sünnilerinin, Selefi aşırılığı kabul etmeyen kesimlerden oluştuğunu görürüz. Ancak; bölgede yaşayan Sünni ve Şii nüfus küresel sisteme dâhil edilmedi. Bu bölgede yaşayan insanlar adına Batı merkezli, masa başlarında kararlar alındı. Böylece Ortadoğu içerisinde çok geniş bir kültürel, siyasi, ekonomik havzayı elinde tutan nüfus, sistem dışına atılmaya çalışıldı. Meşru yollardan sisteme dâhil olamayan topluluklar kendi güvenliğini ve geleceğini silaha bağlı kıldı. Bu da şiddetten beslenen grupların ortaya çıkışına zemin hazırladı.

Hâlihazırda aynı bölgede sıcak çatışmalara giren, birbirinin dinamizmini besleyen ve aktör konumunda olan bu iki örgüt üzerinden tüm Müslümanlar mezhep savaşı yaşıyor diyemeyiz. Ancak mezhepsel etkenlerin önemli olduğu ve dalgalanmaların yaşandığını söyleyebiliriz.

Söylem-eylem çelişkisi

Ä°ki örgütün de söylemlerinin uzağında gerçekleÅŸtirdiÄŸi eylemleri ve Müslümanlara güvence vermeyen iliÅŸkileri söylem-eylem çeliÅŸkisini ortaya çıkarmaktadır.  Yapılan saldırıların bölgedeki Ä°slami referanslı olsun ya da olmasın tüm birikimi yok etmesi endiÅŸelenmemiz gereken bir baÅŸka önemli noktadır. Bölgedeki ekonomik, beÅŸeri ve siyasi gücün bahsettiÄŸimiz örgütler eliyle pasifize edilmesi şüphesiz gelecek yıllar içinde önemli sorunlara yol açacaktır. Radikalizmden beslenen irili ufaklı birçok örgüt bölgede hüküm sürmüş devletlerin yüzlerce yılın neticesinde oluÅŸturduÄŸu siyaset, ilim ve medeniyet birikimini birincil dereceden tehdit eder haldedir. Sadece Müslümanların oluÅŸturduÄŸu Ä°slam medeniyeti deÄŸil Ä°slam öncesi tek tanrılı dinlerden olan Yahudi ve Hıristiyan medeniyeti ile çok tanrılı dinler döneminde oluÅŸan kadim Arap ve Fars medeniyeti de tehlikededir.

Dolayısıyla sorun sadece Müslümanların sorunu olmayıp; din, mezhep ve millet farkı gözetmeksizin herkesin akılcı zeminde katkı sunması gereken önemli bir sorundur.

Müslüman coÄŸrafya kendi toplumsal kodlarını bir siyasal söylem olarak geliÅŸtirmedikçe bu tür grupların varlık bulma imkânları devam edecektir. GeçmiÅŸ tarihlerde hüküm sürmüş devletlerin siyasi, dini ve toplumsal hafızasının araÅŸtırılması ve günümüze kazandırılması çok önemlidir. Bu noktada farklı gelenekleri ve yorumları yüzyıllardır kendi bünyesinde barındıran Ä°slam’ın önemli bir yol gösterici olduÄŸu kanısındayım. OrtadoÄŸu’daki ÅŸiddet sarmalından çıkışın formülü, Ä°slam’ın 1400 yıllık geleneÄŸinde mevcut olan medeniyet dilinin diriltilmesinde yatmaktadır. Bu örgütlere meÅŸruiyet kazandıran bütün söylemler yeniden yorumlanmalı ve ortak akıl belirlenmelidir. Ortak akıl belirlenirken, hukuk ve hoÅŸgörü temel alınmalıdır.

İslam coğrafyasının enerjisi, birbiri ile çatışan grupların akıbetleri için harcanmamalı, iç muhasebe yapılıp gelenekten beslenerek geleceğe uzlaşı ve güçlü birliktelikle yürünmelidir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.