Sosyal Medya

Kürsü

Göğe bakalım - Kemal Sayar

Göğü açın efendiler! Allah bize göğe bakmamızı emrediyor, siz onu plazalar, hanlar ve devasa alışveriş merkezleri ile kapamayın. Tabiat bize Allah’ın emanetidir, ona ihanet etmeyelim. Bir geleneği olmayan gelecek inşa edemez. Geleneği bilmeyen geleceği de tar ü mar eder. İnsanın göğe bakma ve kuşun gökte uçma hakkını Allah vermiştir, kimse gasp edemez.



Modern uygarlığın açgözlülüğü Seyyid Hüseyin Nasr’ın Ä°nsan ve Tabiat adlı eserinde harikulade bir biçimde tartışılmıştır: Merhametsiz bir dünyada tabiat, tılsımından ve sırrından arındırılmış, anlamsız bir ÅŸey haline gelmiÅŸtir. “ÇaÄŸdaÅŸ insan, tabiatı, kendisinden yararlandığı ama kendisine karşı ayrıca sorumlu da olduÄŸu bir eÅŸ gibi deÄŸil bir fahiÅŸe gibi görmektedir: Kendisine karşı hiçbir yükümlülük ve sorumluluk duygusu beslenmeyen bir fahiÅŸe.” Ä°nsan ve tabiat arasında bozulan denge aslında insanla Tanrı arasında bozulan ahengin bir yansımasıdır. Tabiat böylece manevi anlamından sıyrılır, modern insanın hayatına fon teÅŸkil eden anlamsız, yapay bir arka plan durumuna indirgenir. Oysa yeryüzü bize emanet edilmiÅŸtir ve biz gezegenimizi tahrip etmek yerine, ona merhametle davranmak, onun muhafızı olmak ödevindeyiz. Bu da ancak adalet ve mizan (denge) ile mümkündür. Ä°brahim Abdul-Metin, şöyle yazar: “Hepimiz yeryüzüne göz kulak olmaya memur halifeleriz. Öldükten sonra yeniden diriltilecek ve kendimiz, baÅŸkaları ve gezegenimiz için yaptıklarımızdan hesaba çekileceÄŸiz… Yeryüzünü bir mescit olarak görmek demek, doÄŸal dünyaya doÄŸru ve adil bir biçimde muamele etmek demektir.” Gezegenimize nasıl davranıyorsak kendimize de öyle davranmış oluyoruz, kendimize nasıl davranıyorsak da gezegenimize de öyle davranıyoruz. Tabiatı Allah’ın bir ayeti olarak görüp kutsal mı bileceÄŸiz yoksa onu sadece biz insanlara hizmet etmekle görevli cansız ve ruhsuz bir yığın olarak görüp yaÄŸmalayacak mıyız? Tabiatı kaynak temini için alabildiÄŸine sömürülmesi gereken bir kaynak deposu olarak gördüğümüz ve iktisadi büyümeye kayıtsız ÅŸartsız inandığımız sürece, gezegenimiz yok olmaya devam edecektir.

 

Kadim medeniyetler tabiatı ruhun, dünyayı da semanın karşısına yerleÅŸtirmez. Yaratılmış bütün ÅŸeyler zaten Allah’a teslim olmuÅŸtur. Ä°nsan fıtratı, insanın bütün vurdumduymazlık ve gafletine raÄŸmen temizdir. Temiz bir fıtrat üzere olan insan Allah’ın halifesi olmaya davet edilir. Said ve Funk’u izlersek: “Allah’ın halifesi bu emanetin, yani Yaradan’la itimat ve tasdik üzerine kurulan ezelî baÄŸa iliÅŸkin ahdin gereklerini yerine getirmek durumundadır. Dünya ve barındırdığı kaynaklar, koruma, geliÅŸtirme ve deÄŸerini artırma yükümlülüğüne sahip yed-i eminler olarak insanların gözetimine bırakılmıştır.” Modern insan egosunu sessize alamadığı, onu dizginlemeyi baÅŸaramadığı, içindeki tamahkârlığı frenleyemediÄŸi ve nefsini köreltemediÄŸi için kâinata zarar veriyor. Ä°nsana bahÅŸedilmiÅŸ olan yetenekler, yaratılmış her ÅŸeyde mevcut ilahi amaca itibar ve hürmete dayanan bir tevazu ve duyarlılık gerektirir.

 

Tabiat insana bağışlanmış bir armaÄŸandır ve bir imtihan meydanıdır. Onun düzeni Allah tarafından yaratılmış ve sürdürülmektedir. Bütün mahlûkat birbirine bağımlıdır ve hepsi mükemmel bir ekolojik denge içinde ahenkli bir biçimde hayatiyetini sürdürür. Onun güzelliÄŸi ve karmaşıklığı Allah’ın yüce sanatını ve şânını yansıtır. Tabiat O’nun kudret ve inayetinin niÅŸanesidir ve ‘ufuklarda ve nefislerde’ gösterilen iÅŸaretleri taşır. Yeryüzünü bulduÄŸundan daha güzel bırakmak, her inançlı insanın ödevidir. Aşırı tüketim, tahribat, istifçilik veya doÄŸal kaynakların istismarı, ilâhi gayeye isyan etmektir.

 

Dünya sadece insanın emrine verilmiÅŸ de deÄŸildir. Ä°nsanın tabiat üzerinde beklenti ve hakları olduÄŸu gibi, tabiatın da insan üzerinde hakları vardır. Ä°nsan gezegenimizdeki milyonlarca türden birisidir.  Her birey ve her tür, bütün olan hayatın bir parçasıdır. Hayvanlar da Tanrı tarafından insanların sevildiÄŸi gibi sevilir, onlar da mahluktur ve saygıyı hak eder. Toprak, su, hava, ateÅŸ, günışığı sadece insanın deÄŸil bütün mahlukatın ortak malıdır. Nasr’a göre görünmez ruh, ilahi öz doÄŸa ve insanlığın görünür dünyasına nüfuz etmiÅŸtir zira ‘Nereye dönerseniz dönün orada Allah’ın yüzü vardır’.  Allah Muhit’dir, her ÅŸeyi kapsayandır. O halde Tanrı, ilahi varlığıyla yaratılışı sarar, sürdürür ve kutsalın rengine boyar.  Görünür dünya apayrı bir gerçeklik deÄŸil kendisinin de ondan neÅŸet ettiÄŸi ama onu aÅŸan çok daha büyük bir dünyanın tezahürüdür. Görünür olan görünmez olanın okyanusunda bir damladır ve görünmez olan görünür olana nüfuz eder, onda kendisini gösterir. Allah, yaratılışın hem üzerinde ve ötesinde, hem de tam içindedir. ‘Bütün yeryüzü insana mescid kılınmıştır’ der Hz. Peygamber. ‘O her an yeni bir ÅŸendedir’ buyurur Kur’an. Simge (doÄŸal dünya) ve simgelenen ( ilahi ilke) arasında metafizik bir baÄŸ vardır. DoÄŸal fenomenler daha yüksek bir ontolojik duruma ait olan manevi bir gerçekliÄŸin daha alt bir varlık seviyesinde tecelli ve simgesidir. Bu yüzden doÄŸal fenomenlere sadece deÄŸer bağımsız olgu kaynağı olarak yaklaÅŸmak yerine onları Hakk’ın bilgeliÄŸine iç görü kazanmanın vasıtaları olarak görmek, daha yerinde olur.

 

Yaratıcı el Hayy olduÄŸuna ve  sıfatlarını yarattığı her ÅŸeye verdiÄŸine göre, var olan her ÅŸeyin kendine mahsus bir hayatı var demektir. Taşın toprağın, dağın ve yaÄŸmurun da hayatı var. Belki biz o hayatı bildiÄŸimiz duyularla hissedemiyoruz. DokunduÄŸumuz her ÅŸeyde bir parmak izi bırakıyor ve soluduÄŸumuz havadan temas ettiÄŸimiz her yere kadar dünyanın gözeneklerimizden bize nüfuz etmesine izin veriyoruz. DoÄŸal dünyayı istismar edilip ele geçirilecek bir yer olarak gördüğümüzde, asıl zararı kendimize vermiÅŸ oluyoruz. Bütün bir yeryüzü mescid kılınmış ise, bir mescid gibi saygı görmeyi hak ediyor demektir. Kur’an yeryüzünün güzelliklerinin, onun ‘süs’lerinin insanlığa bir hatırlatıcı olduÄŸunu söyler: GüzelliÄŸin kaynağı ve amacına dair bir hatırlatıcı. Tabiat içimizde saklı duran kutsalı hareketlendirir. Bir aÄŸacı, yemyeÅŸil bir yamacı veya görkemli bir dağı temâşâ ederken Allah’ın güzelliÄŸini hatırlarız.

 

Niçin yazıyorum bunları? Ä°stanbul’da gün geçmiyor ki devasa bir bina ile karşılaÅŸmayalım. Korkarım bu gidiÅŸle göğü bile göremez hale geleceÄŸiz, bir ‘göğe bakma durağı’ gerekecek göğü görmek için. GüneÅŸi ve göğü bizden saklayan bu devasa binalar, kuÅŸların göç yollarını da bozuyor.  Öyle sokaklardan geçiyorum ki yeni ve tıkış tıkış yapılmış binalar, adeta yolu ve insanı yutmuÅŸ. Beton tabiatı yutuyor, insanların kutsalı en tabii haliyle içlerine çekecekleri, Ä°lahi olanın ruhun gözeneklerinden içeri sızabileceÄŸi tabiat parçaları ufak ufak yok oluyor. Her tahribat çocuklarımızın geleceÄŸinden çalıyor. Ä°stanbul ve diÄŸer ÅŸehirlerimizde yeÅŸil alanların korunması ve çoÄŸaltılmasına dair acil bir planlamaya ihtiyaç var. Basit bir öneriyle bitireyim müsaadenizle: BaÅŸta belediye baÅŸkanları olmak üzere, ÅŸehirle ilgili her türlü icra ve tasarruf makamında bulunan kiÅŸiler keÅŸke ‘insan ve tabiat’ üzerine zorunlu bir düşünce kursuna tabi tutulabilse. KeÅŸke karar vericiler, verdikleri kararların metafizik boyutunu da düşünerek hareket etse.

 

Göğü açın efendiler! Allah bize göğe bakmamızı emrediyor, siz onu plazalar, hanlar ve devasa alışveriÅŸ merkezleri ile kapamayın. Tabiat bize Allah’ın emanetidir, ona ihanet etmeyelim. Bir geleneÄŸi olmayan gelecek inÅŸa edemez. GeleneÄŸi bilmeyen geleceÄŸi de tar ü mar eder. Ä°nsanın göğe bakma ve kuÅŸun gökte uçma hakkını Allah vermiÅŸtir, kimse gasp edemez.

serbestiyet.com

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.